denizin üç rengi var
biri ela diğerleri önemsiz
limandan üç gemi kalkar
biri sana gider diğerleri önemsiz
yağmur yağar sabah olur önemsiz
keman susar şarkı biter önemsiz
bir de masa üstünde resimler arabi
hatıralar geçiyor bir bir ebruli
bu bir şarkı. kimin olduğunu da bilmiyorum ki. adının "önemsiz" olup olmadığını da.
ezgisini duymadım hiç.
ama sözleri. dokunuyor. terk edilmeye meyilliyim.
şiirin bir anlamı yokmuş sözcük olarak. şiir. öyle şiir. elma gibi. damla gibi.
ama yinede benim ellerime manalar yüklüyor.
saçlarımı tehlikeye sokuyor.
bu kadar.
ben küçükken
kök on üçtü uğurlu sayım
annem kediler asardı çamaşır iplerine
sesime usulca bırakılan bir virgül gibiydi
babamın betonlara vuran gölgesi
baykuşlar fal bakardı, papyonlar takardı
deterjan kutularında kuruttuğum kelebeklerim
benekleriyle göz kırpardı
bileziklerim vardı o zaman siyah ojelerim
yakan top denilen katliamlarda kaç arkadaşımı yitirdim
ben küçükken hiç deniz görmemiştim
vahim bir sevgi salgınıyla ölürdü balıklar duyardım
saçları dökülmüş bir deniz kızı otururdu küvetimizde
şırıngalar kullanırdı bileklerini keserdi kuyruğunu çırpardı
annem kokulu sabunlarla ovardı yaralarını
tuzlu deniz şarkıları mırıldanırdı hep
dudakları kanardı
ben küçükken
kitapların arasından kurumuş kılçıklar çıkardı
kumdan kaleler yıkılırdı avuçlarımdan
deniz anaları yumurtalarını kalbime bırakırdı
balıkçılar kendi ruhlarının avına çıkardı tuzlu sularda
annem susardı
yelkenler tıkardı hep ağzını
babam hiç arkasına bakmazdı
ben küçükken hiç aşık olmamıştım
hiç kurşun dökmemişlerdi avuçlarımda
ben küçükken
büyük bir çakıl taşıydım
şimdi ufaldım
dokuz yaşındayken yazdığı bir şiiriyle dudağımı uçuklatan küçük şair.
"kemiklerim
güneş sen yok musun sen
sana oturmaya geldim
sense beni yaktın
kemiklerim birer yağmur damlası gibi
düşüyordu
hatta düştükçe sel oluyordu
güneş yüzünden köpeğim boğuluyordu
çırpınıyordu kirli suyun içinde
onu ben değil ruhum görüyordu
çünkü ben ölmekle meşguldüm"
şimdilerde on üç yaşındadır.
öyküyle uğraşır. zira aşağıdaki satırlar yeni öyküsünün ilk sözcüklerindendir.
"sersemler gibi gece hayatına akıyordum. bir adamın yaralanınca kanının oluk oluk akması gibi. akarken atomlara çarpıp delen bir bıçak gibi.
kanının oluk oluk akmasından içki içermişçesine zevk alıyordu. sessizce bir köşeye oturmuş; gizemli adamlar gibi gülüyordu. biliyor musunuz gizemli adamların içinde büyük bir acı yatar. aynı güçlenmiş aslanlara benzeyen bir acı. bu acıyla etrafa dehşet saçarlar, saçtıktan sonra kafeslerine geri dönerler. bu olaylar gece olur. sonra iyi bir adammış gibi hayatlarına devam ederler. moleküllerden her biri ayrı bir acıyı gösteriyor:savaş, ölüm gibi .savaş molekülünü elime aldığımda hapishanenin gardiyanı asılmıştı. çocuklar gardiyana tutunup salıncakta sallanıyormuşçasına eğleniyorlardı.ölen bir çocuğun endişesi kemiklerinde yazıyordu .çünkü topu patlamış ve kanıyordu."