euzerque
421 (süper mario)
altıncı nesil yazar 4 takipçi 40.77 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    andalıç

    1.
  1. aslı biçen'in inceldiği yerden isimli romanında, ege'deki hayali bir taşra kasabası olarak geçen yer.
    0 ...
  2. taner yücel

    1.
  3. limonata'nın müziklerini yapan 3 kişiden biridir.
    diğerleri: ahmet k bilgiç ve okan kaya
    0 ...
  4. seyfi cem baskın

    1.
  5. pastel isimli kısa filmin yönetmeni. müziği, senaryosu ve oyuncularında gevende'ye emek vermiş insanlar bulunmasına karşın bu bir gevende çıktısı mıdır bilinmez ama dileyen aşağıdaki linkten filmi izleyebilir:
    http://www.zaplat.com/vid...PASTEL_duygusal_kisa_film
    0 ...
  6. iyilik hediye et

    1.
  7. an itibariyle metrobüste reklamları bulunan internet sitesi. ilk etapta deniz feneri tayfasının işi gibi görünüyor.

    ancak fikir güzel. daha güzeli için (bkz: zumbara)
    0 ...
  8. abooov

    1.
  9. istanbul'da * bulunan ve kendini adana muhtar sofrası olarak da ifade eden kebap dürüm aile salonu. fiyatları biraz tuzlu olmakla birlikte ürünleri lezzetlidir.
    0 ...
  10. bir ölçü birimi olarak durak

    1.
  11. evet efen'im. çok işlevli bir ölçüdür.

    gidilecek yolun mesafesini belirtmek için kullanılıyor olabilir:
    - 5 durak sonra ineceksin yavrum.
    + eyvallah beyamca.*
    gidilecek yolun süresini belirtmek için kullanılıyor olabilir:
    + buradan kozyatağı ne kadar sürer ablacım?
    - iki durak.***
    yol tarifi almak için kullanılıyor olabilir:
    + yaa baba nereden bileyim ben hangi yoldan dönüleceğini? işte esenyol durağında gülsuyu köprüsü var. oradan içeri giriy...**
    3 ...
  12. kaytanı kırık

    1.
  13. * güvenilir olmayan ya da beş para etmez anlamındaki söz öbeği.
    0 ...
  14. nihilizmle vals

    1.
  15. 9. nesil bir yazar. hoş gelmiş. koştursun efen'im sözlükte.
    0 ...
  16. eve giren hirsizi korkutmaya calismak

    1.
  17. eksi den arak baslik

    1.
  18. gündüzü denize gömülen

    1.
  19. "kayıp oda"ydı. orijinal adı "the lost room". merhaba bu arada. böyle damdan düşer gibi oldu, kusura bakmayın. ama, evet evet, bildiğin damdan düşer gibi işte. bazı zamanlar da öyle olmaz mı? söz gelimi dersin ortasından daldığımız bir anfide yaşayacağımız ve dahası hocaya yaşatacağımız gibi. bu örnek biraz gereksiz oldu ya neyse. ne diyordum? hahh, tamam! "kayıp

    ***

    ilk kez elini tutmanın verdiği heyecan öylesine kudretli ki! al işte! yine terlemeye başladım. ama bu gönül ne yapsın? bu sevi ele mi dolansın? her bakışımda ayrı bir dünyayı, her dalışımda ayrı bir rüyayı yaşatan o ellerinden bahsediyorum. gözümle dolanmadığım kıtası, sözümle yaşamadığım odası kalmamış bir çatının altında, ilk kez tenimle sığınabildiğim avucu...

    sonra o avuç içi çizgileri. solundan ortasına hücum eden çizgisi avrupa'yı avucuna çizmişçesine. bu dünyanın en karmaşık ve derin çizgileri ile usunun temsilinden ötesi değil. verimli po ovası hemen güneyinde kırmızı, kanlı canlı. batısının bir kısmından doğusuna uzanan o geniş bozkırları asya değil de ne? güneyden afrika'nın yükselmesiyle birbirine kavuşan bu diğer iki kıta da medeniyetin kalbinin burada attığını çizgilere yakın ve deriye gömülmüş çiziklerle anlatmıyor da ne yapıyor? deriden derine fersah fersah medeniyet. her çizgi ayrı bir kıta, ayrı bir kehanet olarak arşa yol alıyor.

    ve ben ilk kez buluşuyorum bu dünyayla.

    ***

    oda"ydı. çok güzel bir diziydi. yarım mı kalmıştı, yoksa tez zamanda bitmesi mi planlanmıştı bilmem. fakat güzeldi. izlediğim zamanlar, tam da yukarıda bahsettiğim örneğe denk düşen yıllarımdı. yani önceki gece saatlerce dizi izleyip sabahki dersin ortasında anfiye daldığımız zamanlardan. böyle de sanki o zamanları çok arkada bırakmış gibi konuşuyorum ama araya zaman girince, öyküyü de şarap

    ***

    pamuk gibi derler ya, işte öyle. öyle yumuşak, öyle dokunaklı. ne bir bebeğinki kadar sevimli, ne de bir nineninki gibi nasırlı. bir kadında, bir kadın gibi yaşam dolu ve özverili. parmakları üzerinde, ancak güneşe doğru uzattığında seçebildiğin, ince ince yollar. her yolun sonunda bir kuytu ve her kuytunun sonunda kuytuya aykırı parmak izleri. güneşi kuzeyine aldığında, parmakların kökünden yer yer tepeler aşarak vadiye gelirsin: parmak-boğumu vadisi'ne. hafif tuzlu ama tutkuya özlem dolu bir nehir karşılar seni. neredeyse ufka dek beyaz bir orman. yer yer bozkır bu vadinin en büyük gizemi ardında sakladığı diğer vadi. ilki kadar değil belki, ancak kesinlikle aynı özü ve nehri taşır. hafif soluklanır ve yine yola düşersin.

    ***

    sanınca... bildiğin üniversite yılları işte. hemen hemen her arkadaşım gibi ben de, birincil sosyalleşme aracımız olan dilimize ("ortam"larımız için) kamyon kamyon dizi malzemesi yüklemek adına, gecelerce, izlerdim. adını anmaya değecek ve değmeyecek onlarca bilgi birikimi şimdi çöplükten ibaret, ancak o zaman altın bilezik. işte o sıralar karşılaştım "the lost room" ile. baktım ki kısa,

    ***

    ikinci vadiyi aştığında gördüklerin, ilk tepenin zirvesinde gördüklerinden farksızdır artık. bu sefer tepe yoktur. geniş bir ovada yer yer yüksekliği değişse de esintisinden aldığın tat değişmez. yeryüzünde pek su birikintisi göremesen de, tüm o doğa harikası sanki bir ayna gibi, yeraltının zahiri şeklinde yeryüzüne yansıması olduğunu sana verir. yol uzundur belki ama tutku, tabiat, aşk aynıdır.

    uzun bir süre ayırt edemediğin, ancak yakınlarına geldiğinde seçmeye başladığın, önceki gördüklerin içinde ilkinden daha yüzeyde, ikincisiyle de kıyaslamaya kıyamayacağın güzellikte bir başka parmak-boğumu vadisi'ne varırsın. toprak daha sıcak, daha akıcı. su daha serin, daha zengin.

    vadiyi aştığında gördüğün tepe, aşkın ve elin ufkudur. dünya'nın bittiği ya da güneş'in başladığı yerdir. ayaklarını okşayan sıcak topraklarda yalınayak yola düştüğünde henüz çok ayırdına varmazsın. ancak tepeye vardığında tüm magmayı ayaklarına hapsetmişsindir. uzansan güneş'e tutunacakmışçasına... tepeden aşağı, çocuğun uçurtmaya, tutsağın özgüre, sevenin sevilene koştuğu gibi koşarsın. nefesinin dindiği, avuç ritmiyle uyuştuğu vakit yürümeye koyulursun. dünya'nın sonuna geldiğinde, artık bordoya kaçan ojeli tırnağının da başındasındır.

    ***

    başladım izlemeye. hepi topu 45'er dakikadan 6 bölüm. bir gecelik işi var aslında. ama kıyamıyorsun be arkadaş! dizi izlediysen bilirsin. bazısı vardır ki, tüketmeye kıyamazsın. mühendis kafasıyla "önce yarısını izleyeyim, sonra kalanının yarısını, sonra kalanın..." şeklinde aptal çözümler dahi ürettiğin olur. bitmesin diye yani. yine de gün gelir, direncin biter. bazen bir, bazen de iki öğüne karşılık gelen bu süre zarfında o diziye noktanı koyarsın. koydum ben de. dizi bitti ve ekran kararmış, lâkin kafada sahneler döne döne devam ediyor. o kadar

    ***

    sert ve dik kayalıkları tırmandıktan sonra dünyevi hazzın sonuna geldiğine, güneş'e kanatlanacağına inanırken, dünya'nın yuvarlak olduğuna ve güneşin hiç batmadığına şahit olursun. önünde, parmak ucundan damlatılan kirli koyu kanın rengine bürünmüş ojeden beslenmiş engin bir kızıl deniz ve onun ardında da rengi bozkırı, canlılığı ormanı terk etmemiş derin yolculuklar. sonrasında da kıtalar dolusu...

    ***

    etkilendim ki, kısa süre sonra dayanamayıp tekrar açtım. peki bu kadar etkileyecek olan neydi? aslında hiç! dizinin işlediği kurgu (ya da kurgunun işlediği dizi, bilemiyorum orasını) sanırım beni cezbeden tarafıydı. kurgu da ne biliyor musun? bir motelin 10 odasından biri, içindeki müşteri ile birlikte bir gün kayboluyor. odanın içindeki tüm nesneler dünyanın dört bir yanına dağılarak bir şekilde geri dönüyor. her nesne ayrı bir doğaüstü güce sahip.

    hahh! nihayet gelebildim anlatacağım

    ***

    gözlerimi dünyaya ilk açtığımdan beri onunlayım. peki neden yıllar önce değil de şimdi? sonsuza dek bu diyarda yaşayabilirim. onunla doğduysam, elinde de ölmesini bilirim ama... gergin olduğu zamanlar ruhumu ve bedenimi okşardı. bir de kimseye bağırmazdı. neden bağırıyor?

    n ypıyr böyl!.. boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum! kolunu arkaya mı gerdi? hayır, atma beni! yalvarırım sana. çatın altında yer yesin. öldür ama böyle değil!

    ***

    kısma. bu kurgu beni öyle etkiledi ki, devamının çekilmemiş olduğunu bir yıl sonra kabullenebildim. bugün bile yeni nesnelerin diziye dahil edilmesiyle neler yapılabileceğinin ara ara hayalini kurarım. ancak bir nesne vardır ki onu nereye koyacağımı bilemem. dizinin sonunda ortaya çıkan asıl nesne, yani müşteri, gün geldi ve insanın nesneleşebileceği fikrini kafama kazıdı. dur dedim kendime: "buradan öykü çıkar mı ki? özneyi arka plana itmeyi denesem? acaba özne ile nesneyi yer değiştirsek? söykü'nün teması yüzükse? bir yüzüğe beş duyu versem?"

    ***
    ***

    ve atacak. suratında küfürden ekşi, matemden acı bir çehre, çehrenin içine gömülü ve üst taraflarda bulunan iki çukurun arasına doluşacak fırtınalar, fırtınaların bir parça aşağısında yer alan volkan yanardağı, ve nihayet kurşunlar saçacak olan o kalp namlusu. işte bu doğal afetin karşısında depremlerle yerküresi sarsılacak çocuk, hayat arkadaşının elinden fırlayacak olan yüzüğün gözbegöz takibinden gidecek ve deniz'de boğulacak. ve isim, ne de güzel bir son olacak ona, aşkına bayraklar açan bir korsana...

    gündüzü denize gömülene...

    değişiklikler: yazım, imlâ ve metin güçlendirme.
    2 ...
  20. amasia

    1.
  21. 250 milyon yıl sonrasında, dünyadaki tüm kıtaların eriyerek tek bir kıta haline gelmesi tahminine yönelik, olası üç alternatif "süperkıta"dan biridir.

    kaynak: http://tr.wikipedia.org/w...9Fin_zaman_%C3%A7izelgesi
    1 ...
  22. zeynep kiraz tosun

    1.
  23. anımsamak

    1.
  24. not defteri ve başlangıç

    1.
  25. “Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hâli, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir.” Edward W. Said, Başlangıçlar
    ***
    Ne güzel! Henüz yaşam için duyarsızlığını bir katman olarak bedenine dikmediği yıllardan sade ama derin bir cümle. Okudu. Kim bilir belki de hâlâ okuyor. istemsiz belki, belki sade ve sade şatafatlı geldiği için, çıkaramadı aklından. Sayfanın üzerindeki yazıdan yansıyan bakışları ele veriyor onu. Duyarsızlığa olan duyarsızlığıyla, okuyor.

    Okumayı seven arkadaşlarının arasında kendisini okumayı çok sevmeyen bir çocuk olarak yetiştirmiş, ve muhafaza ettiği (!) bu ruhla artık mezuniyeti işsizliğine bağlayan bir zamanda, kelâma karşı olan hislerini -nasıl olduysa- bir ölçüde korumayı gerçekten de başarmış genç, yanındaki arkadaşına döndü: “Bu olsun.”

    Bir çocuk edasıyla seçtiği oyuncak değil, not defteri’ydi. Mephisto’dan çıkarken arkadaşının hediye etmeyi alışkanlık haline getirdiği not defteri’ne bir kere daha poşetinden çıkarıp baktı. Ne kadar teşekkür etse az. Her sağ sayfasının altında bir cümlesi, her iki sayfada bir söyleyecekleri olan not defteri. Sayfayı her çevirişinde bir heyecan.

    Okumayı yeni öğrenmiş bir çocuktan daha değerlisi varsa o da sanırım okumayı keşfeden genç. Gözleri bedeni kadar dinç, sözleri yontulmamış hazine. Henüz geniş zamanlı eylemleri bulunan cümlelere hapsolmamış, şimdiki zamanın da olsa olsa rivayetine yer yer takılan bir varlık.

    işte bu varlık dostuna döndü ve: “Teşekkür ederim.”

    iki dosttan bizimkisi ne kadar okumadıysa, diğeri de o kadar okumuş. Ancak nedense hediyesi hep not defteri. Kitap okumak içinse, defter yazmak için. Bu defter ise hem okumak, hem de yazmak için. Belki de sırf bu yüzden “Teşekkür ederim.” daha içten bir biçimde gönülden ağza gelmiş. Ama tabi bizimkinin, teşekkürün yetersizliğinden yine haberi yok.

    istiklâl caddesi (şebnem ferah için bir aşk, onun için bin yalnızlık) önlerinde akıp gitmekte. Adım adım taşlarına anı, raylarına tren olup aktılar. iki dostun sohbetine doyum olmaz, not defteri de beraberlerinde poşetiyle süzüldü. Her muhabbet sayfaları arasına sindi. iki dost ve bir dostluk adına ne varsa ciğerlerine çekti.

    Günler gecelere, gecelerse yine gecelere... Belleği konusundaki sıkıntıları için bir adım olarak günlük tutmayı alışkanlık edindi, tarihleri boncuk misali sayfalarına dizdi. Ne zaman sayfaları çevirse bir anı, ne zaman anıları çevirse bir acı. Baktı ki bu acılar da birbirinin tekrarı, günlükteki sayfalar yerini not defteri’nin sözlerine bıraktı. ilk sayfaya döndü: “Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hâli, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir.” ilk kez gerçekten de başa döndü. ilk kez gerçekten de “Teşekkür ederim.”e döndü. ilk kez gerçekten de teşekkürünün yetersizliğini anladı. Hayatının tekrardan ibaret döngüsünü kırmak, başlamaktan geçiyordu. not defteri’nin ilk cümlesi hiç bu kadar anlamlı gelmedi. Kelâmın büyüsünü tam da şimdi ayırt etti. “başlangıçlar”ın yoluyla başladı ve her kelâmın kitabından devam ederek tekrarlayamayacağı yaşamına yeni bir yön çizdi. Belki de en iyi başlangıcıydı.

    not defteri hâlâ bitmedi. Sayfaları tükenmek bilmedi. Ne anlatacakları, ne dinleyecekleri sona ermedi. Hem günlüğü, hem de yol göstericisi oldu. Başlangıçlardı ne de olsa: yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda hiç olmazsa bir ruh hali ve bilinçti.

    edit: biçim düzenlemesi ve anlatım bozukluğu.
    7 ...
  26. katilyuzlumasum

    1.
  27. fahri üyeliğini resmi üyeliğe değiştirmiş yazar arkadaşımız. hoş geldin yavrusu.
    0 ...
  28. süheyla erdoğan

    2.
  29. yılmaz erdoğan'ın ekranlara taşıdığı sürahi nine karakterinde esinlendiği * babaannesi.
    0 ...
  30. her ot kendi kökü üzerinde biter

    ?.
  31. bir kürt atasözüdür. orjinali: her giya li ser kok a xwe dirusî.
    bilgi kaynağı: http://www.radikal.com.tr...I-TOPUZ&CategoryID=98
    0 ...
  32. bakak görek

    1.
  33. işini garantiye alan insanın sarf ettiği fiil ikilemesidir.**
    0 ...
  34. o bir rüyaydı

    1.
  35. geride bırakılmış bir yâr için söylenmiş olası söz dizisidir.
    0 ...
  36. şişede durduğu gibi durmamak

    1.
  37. gömlek cebinde boyoz taşıyan izmirli

    1.
  38. bir kere başka şehirde yaşadıysa, o boyozun kıymetini bilen izmirli'dir.
    3 ...
  39. kaza tespit tutanağı

    1.
  40. işi allaha bırakmak

    ?.
  41. biraz daha anlam yüklenecek olursa (bkz: tevekkül).
    0 ...
  42. 500t tuzla içmeler otobüsü şoförü

    1.
  43. kısaca 500t şoförü olarak da anılan insanlardır. aldıkları yol ve yaptıkları hız bakımından formula 1 pilotlarını aratmazlar.
    1 ...
  44. doy

    1.
  45. "doymak" fiilinin emir kiple donatılmış hali.
    0 ...
  46. ybia

    1.
  47. kız kıza dertleşmek

    1.
  48. iki ya da daha fazla kızın bir araya gelerek yaşantılarından dem vurma hali. genelde odak erkeklerdir.
    0 ...
  49. tek mevsimlik aşk

    ?.
  50. standart sapmada sınır tanımamak

    ?.
  51. *yapılan hatanın matematiksel anlamda dozunu kaçırmaktır.
    1 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük