dilini bilmediğimiz insanlarla, sadece biz konuşmaya çalışırız, hem de bağırarak. *
aynı durum telefon içinde geçerlidir. dilini bilelim bilmeyelim, hele ki birde uzun zamandır görüşmediğimiz biriyse bağıra bağıra konuştuğumuzda söylediklerimiz daha net anlaşılır zannederiz. Haa, bir de aradığımız numara bir kaç kere düşmediyse ya da meşgulse, nedense telefon numarasının son rakamı daha uzun tuşlanır ve bu durum ailede büyükten küçüğe geçer. *
hiç yapılmayacak şeyin yapılacağı durumdur. titremeye başlayan elinizden kalemi bırakıp, daha net görmek için odaklanmaya başlayan gözlerinizi kapatıp Allah'a dua etmeye başlarsınız:
"Allah'ım lütfen kıllı olsun, sana yalvarıyorum kıllı olsun, goril olsun, Çinlilerin kare karpuzu gibi olsun..."
nick benzerliğimiz nedeniyle dikkatimi çekmiş nesildaşım yazar. kötü oylanan entrylerinin neden kötü oylandığına da anlam veremediğim yazardır aynı zamanda.
- kaç kişisiniz?
+ önce 4 kişiydik, sonra 1 katıldı, 15 dakika sonra 2 daha katıldı, sonra 4 eksildi, derken 2'si birleşti, sonra nereye gitsek kararsızlığını yaşarken 1'i doğurdu, hal böyle olunca hayırlı olsun diye 5 kişi daha katıldı, çok durmadılar 6 kişi gittiler. kalanlar sizi pek övdüler. yeriniz var mı? manzaralı olsun ama ayarlayıver koçum.
???... tabii abi... !?...
soyadı kanunu çıktığı zaman her vatandaş gidip, ailesinden gelen ve ya kendine yakıştırdığı, gurur duyduğu, taşımak istediği adı seçmiştir soyadı olarak. soyunun o namla devam etmesini istediği için seçmiştir o adı. türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan bir kürt, bir laz, bir yahudinin bile soyadı türk olabilir. bu soyadının onun için şeref olması gerekir, taşımayı bilmek gerekir. soyadı kanunu çıktığında dtp başkanı ahmet türk'ün büyük büyük dedesinin, bu büyük ülkenin vatandaşı, bu kahraman milletin bir parçası olmaktan şeref duyduğu; cephede canları, namusları, bağımsızlıkları için omuz omuza çarpıştığı arkadaşlarıyla aynı topraklarda yaşamaktan gurur duyduğu için bu soyadını seçmiş ve tüm soyunun bu soyadını taşımasını istemiş olması kuvvetle muhtemeldir. cumhuriyetin ilk yıllarında, bizim kendimizden başka dostumuz olmadığını gören, yaşayan ve gazi mustafa kemal atatürk önderliğinde bağımsızlıklarını kazanan toplumun, hangi milletten olduğu ayırt edilmeksizin, toplumun hiç bir bireyi tarafından bölücük akıllardan geçmeden "ne mutlu türküm diyene" dediğini ve bu şevkle yaşadıklarını biliyoruz. keşke şu anda da bölücülükle sadece kendimize zarar verdiğimizi, dost maskesi takanların ekmeğine yağ sürdüğümüzü fark etsek ve soyadlarımıza yakışır şekilde yaşasak ve yaşatsak. *
(bkz: soyadı kanunu)
__ şu şu yazarlar gibi yazdığınızda ilk sağ sonra ilk sol hemen varıcaksınız zaten.
- hmmm... peki kendimiz olursak ? **
__ yanee bilmiyorum ki... bi yazda bi görelim ama... bu şekilde yazarak bi yere varamazsın...
- işte onu dedikleri için soruyorum. varış neresi?
__ canım anladım ben seni. sen geç şöyle ben geliyorum. bak orda varış için gelenler var. onların yanına geç, geç canım geç sıkma canımı geççç.
- !!!
iç ses: ( hiç bi varış olduğunu düşünmemiştim... ilginç... )
şey pardon asabiiii ağabey * izninle ben varış için gelmeyenlere bi köşe ayrıdıysanız oraya kıvrılıvereyim.
özellikle aşktan bahsediyorsak normal olan bir durumdur. sevgili, sevdiğini başkasıyla hiç bir şekilde paylaşmak istemez. hiç kimse sevgilinin bir bakışına, bir sözüne layık değildir; bunları hak etmiyordur. sevgili bunları hak etmek için çabalar. bi taraftanda savunma mekanizması geliştirir. ancak bunu yaparken sevgiliyide savunma mekanizmasının dışında tuttuğunun farkında değildir ki sürtüşmeler bu noktada başlar. bu gereksiz mekanizma zamanla kabuğa dönüşür, öyle ki sevgili kendi yarattığının içine sıkışır. sevilen dışarda bi başına kalır.
sevgili; sevdiğinin, onun dışındaki bir kimseye ona baktığı gibi bakmadığını iyice idrak etmelidir. sevdiğinin gözlerini ışıl ışıl parlatan sevgilideki ışıktır ki sevgiliyi güzel kılanda gözündeki ışıktır. dolayısıyla, bir başkası asla sevgili kadar güzel göremezki sevileni. eğer o kabuk örülürse, kabuğun ardındaki sevdiğinize ulaşmak için yapıcağınız herşey naçar kalır. işte o zaman, sizin ışığınız söner yavaş yavaş kabuğun içinde, sadece sizi aydınlatır olur ve sevdiğinizin çevresinde başka ışıklar yanmaya başlar.
kıskanmak gereklidir. insan sevdiğini kendinden kıskanmalıdır ki o hep sevgili olarak kalsın. 30. evlilik yıldönümlerinde bile sevgilisi olsun. kendinden kıskanmalı ki sözlerini seçerek sevgiliyle konuşsun, ruhunu incitmeden ona dokunsun, dolayısıyla da sevgili hep güzel, hep ışıl ışıl gülen gözlerle kalsın.
sevdiğini başkasından kıskanmak ve bu güdüyle davranmak insanın kendi ışığını söndirmesinden başka bişey değildir. unutulmamalı ki; kıskançlık yüzünden sizin ışığınız söndüğünde, sevdiğinizin ışığını yeniden canlandırmaya çoktan gönüllü birileri muhakkak vardır. **
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum.
- nicole kidman mi daha guzel ben mi askim?
- yalan söylememden tahrik olucaksan eğer, nicole kidman bebeğim.
- yaaaaaa mustiiiiiii çok seviyorum seniiiiiiii....
gözlem;
tahrik: müspet
yalan: müspet
sonuç;
musti bu kafayla nicole kidman'ı bile idare eder.
bi bara girdiğinizde "ortalık çoluk çocuk dolmuş yaa" veyahut da " offff, yeni nesil çok bozuk, yazık!" diye yakındığınız andır. cümlenin hemen arkasından bi sessizlik olur, herkes düşündüğünü düşündüğün şeyi düşünmektedir.
hayat boyu göz göze olasıcalar, birbirlerinin kahırlarını çekesiceler, bebe beliğe karışıp dert tasa sahibi olmayasıcaların hatun kişisi.
(bkz: gerçekleşen rüyalar)
hayat boyu göz göze olasıcalar, birbirlerinin kahırlarını çekesiceler, bebe beliğe karışıp dert tasa sahibi olmayasıcaların er kişisi.
(bkz: gerçekleşen rüyalar)
konunun sadece alakalı entry girmek olduğu düşünüldüğünde isterse 40 entry girme hakkına sahip olan ve başlığı yanlış anlayanlara veyahut yanlış düşüncelerle bu başlığı açanlara münasip bir şekilde ağzını *** açarak hatta ayırarak kahkahalarla gülmesi önerilen yazardır. birincisi, oyun kurucuların pek çoğu kısadır; ikincisi, yazar iyi bir gözlemci ve yorumcu olabilir, yok artık lebron dedirtecek kadar iyi entryler girebilir.
ayrıca (bkz: kime ne sana ne)
iş sohbetlerinde aranacak insan olabilir yalnız bu işçiler. herkes sıkıcı ihalelerden bahsederken oda aslında sıkıldığı şeyi anlatıcak ve arkadaşları tarafından gecenin popüler insanı ilan edilecektir büyük olasılıkla.
halk arasına attığımızda daha farklı cevaplarla karşılaşmamızın muhtemel olduğu önerme.
örneğin;
ayşe teyze: ee yavrıııım şimcik bizim evde 3 çeşit insan var. bizim bey, bizim beyin menzilinde olanlar, bizim beyin menzilinden kaçmaya çalışanlaaa... (derken son sözler ne söylenebilir, ne de duyulabilir. iki tarafta menzil içinde olduğunun farkında değildir.)
selahattin abi: canım bizim evde bi bitanecik hayatımın aşkı eşim var, pek muhterem kayınvalidem var, bide hizmetçimiz var.
- e siz?
-yok ben paspasta yatıyorum.
-!!!
amcalar oturmuşlar, sinmiş sigara kokusundan yer bulunup önerme bi yere koyulmuş. uzun konuşmalar arasında şu söz duyulur ve herkes hak verir;
- ya ne 3 çeşidi allaanı seversen ahmet abi yaaa. rengi, dili, ırkı bağlamaz. tüm dünya türktür bi kere.
-doğru doğru tabii -haa tabi öyle tüm dünyayı fethetmişiz biz -biz kiiii.....