aslında bir zamanlar sözlük olarak anılan ancak günümüzde çöpçatan sitesi, cinsel yaşam forumu, fotoğraf paylaşım platformu ve daha bir sürü şeye dönüşen uludağ limonata'ya, son yıllardaki tahammül hudutlarını çılgınca aşan seviyedeki kalitesizliği sebebiyle bir veda yazısını bile çok görüyordum; fakat yıllar boyunca bir görünüp bir kaybolarak karabatak imajı çizdiğim için hâlâ döneceğimi düşünen okuyucularımın varlığını geçtiğimiz günlerde fark ettim. bu sebeple altı buçuk sene sonra şahsımı bekleyenleri bilgilendirmek adına etuuu karakterinden çıkarak klavyemi son bir kez yok oluşun eşiğindeki bu siber mekan için eskitiyorum.
yönetimdeki, bilinen formattaki ve kitledeki kökten değişim sebebiyle bir zamanlar her gün hayırlar dilediğim ve arkadaş olarak hitap ettiğim kimselerle hasret gidermek ve de yeni okuyucularla belki bir iki öyküde kucaklaşmak adına son üç yıldır buraya oldukça nadir uğramaya başladığım için kuvvetle muhtemel bu zaman dilimi içerisinde üye olanlardan şahsımı tanımayanların sayısı oldukça çoktur. elbette ki edebî geçmişi boyunca ticarî kaygı gütmediği için anonimliği bir numaralı ilkesi haline getirmiş biri olarak giderken bile kendimi ifşa etmeyeceğim. fakat aldığım onca teklife rağmen edebi faaliyetlerimi yıllardır kendi tercihim doğrultusunda bağımsız şekilde sürdürdüğüm sektördeki bazı kimseler tarafından 21. yüzyıl türk edebiyatının kıymeti bilinmemiş öykücülerinden biri olarak tanınırım. bu yüzden burada da kısa sürede parlamak ve her dönüşümde daha fazla okuyucu kazanmak benim için pek zor olmadı. gerçi bugün yazmaya başlamış olsam, hatta hiç mübalağa etmeden söylüyorum ki dünya edebiyatının önde gelen isimleri kimliklerini gizleyerek şu sözlüge üye olsa; vücudunun muhtelif yerlerini paylaşarak ilgi çekmeye çalışmaktan başka işlevi olmayan düşük mertebeli ve pek de güzel olduğu söylenemeyecek bir hanımefendinin serçe parmağı kadar konuşulmaz. konuşulmamaları bir yana dursun, son zamanlarda bana yapıldığı gibi sırf uzun yazmış diye ağır hakaretlere uğrarlar. okuyucuları bile bu anlamsız nefretten nasibini alıp "bunu okuyanın anasını avradını vs." gibi son derece galiz yorumlara maruz kalır. gerçekten, edebî teknik ve üslûbun tenâsül uzuvları kadar değeri kalmadı. peki ne oldu da bu noktaya gelindi? sanırım son yıllarda en sık sorulan soru bu.
bu sorunun cevabını ismail alpen'in pek yakında çıkacak olan ''türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünü nasıl batırdım'' adlı eserinde bulabilirsiniz; ancak ben sizler için kendi açımdan değerlendireyim. hack olayı ve benzeri bazı skandalları gündeme getirip işin magazinsel yönüne de bulaşmayı hiç istemiyorum. meseleye muhtasaran değinecek olursak: interaktif sözlüklerin bir anda popüler hâle gelmesiyle beraber yıllardır kemik kadrosuna iyili kötülü takviyeler yaparak varlığını sürdürmüş uludağ kayak merkezi'ne üye olmanın çok kolay olması hasebiyle sözlük kültüründen bihaber büyük bir kitle geldi ve vandal-moğol-hun-suriyeli akınları gibi büyük bir etkiye sebep olup zaman içinde bugünlerde şâhit olabileceğiniz çöküşü başlattılar. tabii böyle olunca nicelik niteliğin önüne geçti ve sözlük sahibi girişimci arkadaş şirketleşme çatısı altında sözlük kültürüne yabancı istilâcılara ancak sözlük kültüründen ve o döneme kadar bir şekilde korunmuş formata tamamıyla uzak bir yönetimle hakim olabileceğini düşünerek hiçbir şekilde anlam veremediğim bir adım attı. başta her şey güzeldi tabii, yılların 600-700 arasında oynayan aktif kullanıcı sayısı 1000'lere ulaşmıştı; reklamlar ve tıklanmalar da hâliyle arttı ama işte balık da baştan koktu... sözlüğü o döneme dek ayakta tutmuş öz evlatlarını tasfiye etmek ve bu kalitesizliğin baş müsebbiblerini kayırmak gibi anlamsız politikalar güden evlere şenlik bir moderasyonu gören bu kitle, zaten onlardan önce ufaktan başlamış olan fotoğraf akımını müdahale edilemeyecek boyutlara taşıdı. anonimlik perdesi ortadan kalktı ve insanlar yazılarıyla değil görünüşleriyle konuşulmaya başlandı. bunun domino etkisi yaratıp yazarlığı bitireceği hakkında birçok kez uyarıda bulundum amma velâkin aykırı yazı stilim sebebiyle bu konuda da ironi yaptığım sanıldı ve maalesef ki kullanıcılar ve yöneticiler tarafından ciddiye alınmadım.
bu geçiş sonucunda birikimleriyle, espri anlayışlarıyla ve sağlam edebî kalemleriyle bu sözlüğü muadilleri arasında sağlam bir konumda tutan herkes yavaş yavaş gitmeye başladı; kusura bakılmasın ama zamanla da geriye sadece eski sözlüğün çürük elmalarıyla, yeni gelen kitlenin en vasıfsızları kaldı. bugün aktif kullanıcı sayısına baktığımızda 300 küsuru geçmiyor, büyük kısmı da gizemli yazar. ben nicki görünen ve gizemli yazarlar arasında bu denli yakın bir oranı daha önce görmedim. demek ki insanlar artık burada görünmekten bile utanır oldu. daha çok şey ekleyecektim ama mümkün olduğunca kısa tutmaktan yanayım. yazdıkça üzülüyorum çünkü. keşke 2016'da gelişmeler kısmına 'arkadaşlar güzeldi' yazılıp kapatılsaydı da bugünleri görmeseydik.
eski ekşi sözlük antik temasının yerine dayatılan son derece kullanışsız ve rezil temadan da bahsetmezsem olmaz. eskiden 5000-10000 karakter arası bir yazı yazarken bembeyaz tertemiz bir a4 kâğıdına yazıyormuşçasına rahatken, bu temanın zorunlu hale gelmesiyle beraber kendimi tırtıklı mukavvaya yazıyormuş gibi hissetmeye başladım. hem gözümü yoruyor hem ilhamımı korkutup kaçırıyor hem de diyalog kısımlarını düzenlerken yukarıdan gizli bakınız almak bile işkenceye dönüşebiliyor. bunun dışında başlıkların durduk yere soldan kaybolması gibi çok sayıda bug söz konusu; ama moderasyona bugüne kadar ne bildirdiysem çözemediler... tabii bunun büyük bir sorun teşkil etmediğini düşünüyorum çünkü çok az sayıda kişi bir satırdan uzun yazıyor, yazabiliyor.
şimdi ne zaman bir bakıp çıkayım desem bir başka rezilliğe şahit oluyorum. erkek arkadaşım sımsıcak salep gibi içime boşaldı hamile kalır mıyım tarzı binlerce başlık ve entry, buruşmaya yüz tutmuş uzuvlarını cüretkarca paylaşan anti-aging müptelası teyzelerin peşinde 'çabuuuuuk menopoza girmeden acillll' nidalarıyla dolaşan gençler, sanırım köpüğü kaçmadığı için takdir görerek dünün en beğenilen entry'si olan bir fincan kahve fotoğrafı, evli barklı insanların macera dolu kaçamaklarına dair son dakika haberleri, hangi amaca yönelik atıldığı meçhul yüzlerce kimliği belirsiz el ve ayak fotoğrafı, 'hepinizin .mına korum' yazıp ibret vesikası görünüşünü sergileyen krotchy doll'lar ya da kaslarını az daha sıksa altına kaçıracakmış gibi görünen mr. olympia'lar; talep olursa anadan üryan fotoğrafımı paylaşırım diyen, meme uçlarını sansürleyip paylaşmakta beis görmeyen, ahlaka mugayir fotoğraflarının müşteriler şüpheye düşmesin diye kendine ait olduğunu ispatlamaya çalışan komisyoncusuz emekçiler ve daha nicesi...
ve yıllar sonra hakkımdaki bir eleştiriye hak veriyorum. evet... benim dönemim bitti, etuuu bitti... çünkü genel kitle ve moderasyon hikâye, deneme, makâle değil; insan uzuvları, erotik görseller, çirkin hakaretler, kadın erkek ilişkileri üstüne mânâsız ve seviyesiz tartışmalar görmek istiyor. anlayış gösteriyor ve bu sisteme uyum sağlayabilecek bir mizaca sahip olmadığım için bir daha hiçbir koşulda dönmemek üzere gidiyorum. oysa 2019'da sözlüğe son kez dönmekteki hedefim, karakteri şanına yaraşır bir hikaye serisiyle sonlandırmaktı ama daha fazla tahammül edemedim. her ne kadar artık uludağ ve sözlük kelimelerini bir araya getirmekten hicap etsem de ilk kez bir hikaye serimde yardımcı karakterimin (salih) başrolümden daha çok sevilmesi, toplu taşımada tanımadığım insanların da etuuu okuduklarını görüp kendimi alter egolu bir süper kahraman gibi hissetmem, birçok farklı insandan hikayelerim hakkında "hayatımda okuduğum en iyi hikaye" şeklinde dönüşler almak gibi eşsiz tecrübeler yaşadım. bu yüzden bugüne dek yazdıklarımı okumaya vakit ayıran, özel mesaj kutumu parlatıp beni muhabbetine lâyık gören ve okumasa bile hayat verdiğim karakter etuuu'yu ve kedisi salih'i sevip sayan herkese en kalbî samimiyetimle teşekkür ederim.
son günlerde gündemi epey meşgul eden ve calib-i dikkat bir mevzu olması hasebiyle sözlüğün akil adamı ve muhabbet ortamlarının vazgeçilmez yıldo abisi olarak el atmak durumunda kaldığım ve eğer meseleye ilişkin bir iki kelam etmezsem siz kıymetli dostlarıma ayıp olacağını düşündüğüm; yıllar yılı kendilerini türlü bahanelerle avutmuş ve halen avutmakta olan hayalperest türk erkeklerini hayatın gerçekleriyle yüz yüze getirecek, hakikatin tanımını yeniden yaptıracak ve benim gibi ülkemizdeki ortalamayı yükselten bir avuç azınlık kesimin hakkını da teslim edecek bir dizi araştırma-inceleme serisinin "balık yemi" gibi belirgin ve gayet öz bir benzetme vasıtasıyle hayranlık uyandırıcı bir tespit hüviyetine kavuşturulması ve de en önemlisi, alternatif istihdam modeli olarak tasarladığım "kurutulmuş balık yemi" projemin tüm kamuoyuna duyurulmasıdır.
evet aziz dostlar, az evvel sözlerime başlarken calib-i dikkat diyerek işaret ettiğim husus, malumunuz üzere "vajinada 8 cm gerçeği" başlığı altında "duyarlı bölge 8 cm'dir dolayısıyle penis ufak da olsa iş görür" gibi fevkalade cahilce bir söylemin ve bunu destekleyenlerin, insanların kafasını karıştırması ve sözlük gündemini lüzumsuz yere meşgul etmesiydi... bendeniz esas olan, yani başlığımızın esas konusuna müteallik sözlerime geçmeden evvel, yüksek müsaadelerinizle gündemi lüzumsuz yere meşgul eden "küçük penis de iş görür" hurafesini tamamen bertaraf etmek istiyorum. malum başlık altında görür görmez hemen yüzümü buruşturarak bir entry girmiştim. maksadım insanlar belki okurlar da boşuna kendilerini bir avuntu akıntısına bırakıp boğulmazlar düşüncesiydi; lakin gördüm ki, pek çok boynu bükük erkek sarılacak ufacık bir bahane ve hayata tutunmaya küçücük bir umut arıyor... ancak ve ancak her ne olursa olsun, zararsız bir avuntu gibi gözükse de esasında kocaman bir yalan ve hurafeden ibaret olan bu bilginin doğrusu halka arz edilmelidir ve buna buradan başlanmalıdır kanaatini taşıyorum. şimdi ben ne yazmıştım önce onu tekrar bir görelim: (bkz: #41341112)
--spoiler--
tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
--spoiler--
gördüğünüz üzere entry'mde de belirttiğim gibi, kadınlar her daim spektaküler, şeytan dolduran ve dış yüzeyi parlak bomberman penislerden hoşlanırlar. bunu hayatınızda pek çok detayda görebilir, rahatlıkla idrak edebilirsiniz... bir defa kadınlar yaratılışları itibarıyle aç gözlüdür; her şeyin fazlası ve büyüğü onları memnun eder. elimizde hiçbir veri olmasa, sadece bu realite bile bu konuyu aydınlatmaya yeter. mesela evde anne babası sürekli kavga ve huzursuzluk halinde olan kimseler, babaları banyodayken gizlice gözetlesinler; hiç şüphesiz o babanın emanet ufaktır, yani pipettir ve karısına söz geçiremez. yıllarca kahraman babam diyerek hayalinizde abarttığınız adam aslında küçük bir meyve suyu pipetinden başka bir şey değildir... hayır yani bir düşünün, kadın nasıl saygı duysun, nasıl duyabilir? erkek en ufak bir konuda söz geçirmek isteyecek olsa kadın demez mi "bırak bu işleri senin de kaç cm'lik adam olduğun ortada" falan diyerek kudurtucu laflar yememek için erkek hep susar. "ulan der şimdi bu karının ağzını açtırmiyim tutar bi laf eder kanser olurum dertten" diyerek hep alttan alır ve yürüyen bir düdüklü makarnaya dönüşür... işte toplumda huzursuzluğun aileden başlaması budur. özgüvensiz erkekler ve hiçbir anlamda tatmin edilememiş, fazla enerjileri boşaltılmamış, ateşleri söndürülmemiş kadınlar... akabinde ise dayaklar, tacizler ve hep bir sürtüşme, hep bir kaos ortamı...
neyse konumuza devam edelim. ben naçizane her daim kadınların terbiye ve eğitim alanlarının yatak olduğu kanaatini taşıyan bir kardeşinizim. bunun maddi yani fiziki tarafları bir kenara, psikolojik kısmı daha ağır basıyor. erkeğe prestij yükleyen ve kadına karşı üstün konuma taşıyan işte tam da bu faktör... dalga ne kadar sağlam olursa, kadın erkeğini sahipleniyor ve saçını süpürge ediyor. her şeyini erkeğine teslim ediyor; çünkü biliyor ki o erkek, kadınını her ortamda taşır, gözü gibi korur. çünkü biliyor ki dalgası büyük olanın yüreği de büyük olur, karısını hem hırpalar, hem de sever. çünkü biliyor ki erkeği onu hep kıskandırır ve bu da yatak odası mahremiyetinde bol seks macerası olarak geri döner. evet bu böyledir; kadınlar kıskandırılmaktan aşırı sadistik bir zevk duyarlar ve tahrik olurlar; eğer kadın tahrik olur ise geriye lazım olan tek bir şey kalır: sağlam ve kaplan terbiyecisi bir penis... yan yattığı yerden uyandırılıp pantolonun yavaşça indirilen fermuarından itinayla çıkarıldığında yatak odasına güneş gibi doğan, sersem serseri ve hedefi şaşırmayan makine gibi bir emanet; ata yadigarı gibi, historical myth gibi, mars'ın kılıcı gibi denizin buz gibi sularından gelen yıkıcı felaket, yatak odalarını darmaduman eden bir doğal afet...
evet aziz dostlar, hız kesmeden devam edelim; geçen gün malum başlık altında "bilimsel bir ablamız" tarafından yazılmış şu entry'de de işin uzmanından büyük bir itiraf geldi. bu entry'yi özellikle bu başlıkta paylaşmamın sebebi, ne demek istediğimi daha da iyi kavrayabilmeniz içindir. bu vesileyle bilimsel ablamıza da sevgi ve muhabbetlerimi arz ediyorum: (bkz: #41344359)
--spoiler--
şimdi bilimsel bir ablanız olarak yorum yapmadan geçemeyeceğim. maksat gençler bilgilensin;
bi kere vajina derinliği doğum yapmışlarda (p) ve doğum yapmamışlarda (np) değişir.
np’lerde derinlik normalde 8 cm’dir. çap 2 cm. ilişki esnasında yani uyarılınca 9.5-10.5 cm’e çıkar. giriş çapı 2.5 cm olur ama derinlerde çap 5.5 cm ‘e çıkar.
aynı zamanda vajinanın ilk 1/3’lük kısmı uyarılabilir cinsel yönden. sonrası sadece basıncı hisseder. ( ki kanımca önemlidir )
p’ler için ise 1 cm ekleyin hepsine.
ama sayısal verilerle orgazm olmaz. aşık olun, sevin,sevişin. kondom unutmayın!
benden bu kadar.
“ yine de hayat yaşamaya değer, yaşamak hayata değdirir.”
--spoiler--
bakınız işte bilimsel bir ablamızın da lutfedip buyurduğu üzere bana söylenecek laf düşmüyor. istirham ediyorum bu entry'deki iki teferruata dikkat kesilin:
1) uyarılan kısım harici sadece basıncı hisseder ve bu kendisine göre önemli.
2) sayısal verilerle orgazm olmaz.
şimdi ben affınıza sığınarak bu sözleri biraz açmak istiyorum ki zat-ı şahaneleri nezaketlerinden ötürü açık söyleyememiş... kendisinin basınç diye ifade ettiği ve önemli olduğunu vurguladığı şey köklemektir. dalgayı köklediğiniz zaman basınç oluşur ve kadın antep baklavası gibi çıtır çıtır kucakta dağılıp inlemeye başlar. ikinci zikrettiği husus ise küçük penisli yani işlevsiz erkekleri teselli için yazılmış. yani diyor ki: "üzülmeyin sevişin bol bol, vajinal tatmin yapamıyorsanız, sevişerek açığı kapatın..." tamam eyvallah olabilir, kendisi umut tacirliğine soyunabilir ama ben buna karşıyım işte... sevgili bilimsel abla, neden hakikati haykırmıyorsunuz da, 1. maddede söylediğiniz şeyin aksini 2. maddede yumuşatarak popülist açıklamalar yapıyorsunuz?
umut nasıl verilir, ümide nasıl yolculuğa çıkarılır size göstereyim. bilimsel olduğunu iddia edenler, evvela samimi olmalı ve bilimsel konuşmalılar. işte tam da bu bilimsellik üzerinde, başlığımızın da esas konusuna taalluk eden sözlerime geçiyorum ve devasa istihdam projemi açıklıyorum: küçük penis sahibi kardeşlerimiz bence bu sahip oldukları eksikliği, hiç şüphesiz insanlığa faydalı olmak adına kullanabilirler.
nasıl mı? şöyle:
bildiğiniz üzere üç tarafı sularla çevrili memleketimizde alçaklar bize balık yedirmiyorlar. oltacılık öldü, balıkçılar iyice soyguncu oldu, hamsiyi bile 15 liradan aşağı yiyen şanslı... işte ben şu sloganik öneriyle bu işe katkıda bulunmak istiyorum: madem bu kardeşlerimizin penisleri bir işe yaramıyor, ne kendilerini ne de kadınlarını tatmin ediyor ve psikolojik açıdan da ev içi huzursuzluğun baş aktörü oluyor; o halde kan bağışı veya organ bağışı gibi, öldükten sonra balıkçılık federasyonu'na penis bağışı yapılsın ve bu kardeşlerimizin pipileri kurutulup balık yemi yapılsın... düşünsenize bir... hemen "yiööö olur mu lan öle şey" demeyin itiraz etmeyin, sadece hayal edin; türkiye'de milyonlarca türk erkeği var ve bunların çoğu istatistiksel verilere göre 10 cm veya aşağısı. yani kısacası milyonlarca erkek bilimsel verilere göre önlerinde cinsel organ değil, fiyonk makarna taşıyor. ve bu geniş kitlenin öldükten sonra neden birtakım şeyleri geri dönüşüm kapsamında kullanılmasın? elalem yapsa vay be dersiniz, biz söyleyince neden kötü fikir olsun?
mesela bakın, öngörülerime göre bu proje neticesinde elde edilecek ve avcılıkta kullanılacak olta yemleri şu şekilde olur:
peki akvaryumlarda beslediğimiz minik dostlarımızı unuttum mu? elbette ki hayır. cm ortalaması daha düşük olan izmir, istanbul, antalya, bursa vs. gibi şehirlerin geri dönüşümünden de akvaryum balığı yemleri üretilir:
böylelikle balıkçılık ve oltacılık gelişir, yem masrafları çok ucuzlar, memleketimiz daha çok balık yer ve omega 3, kıymetli vitaminler vs. alırız. hiç olmazsa bunlar öldükten sonra "kadınlarını doyuramadılar ama memleketi balığa doyurdular" denir.
bir elde olta, diğer elde balık dolu kova; kapıyı açan mutlu bir eş, balık yiyip enerji dolan bünyeler, sıcak ve aksiyon dolu yatak odaları, geri dönüşüm fikriyle beraber kurutulmuş balık yemi fabrikaları, istihdam ve tabii ki ekonomiye katkısı... ismini bile düşündüm: "pipetto olta ve akvaryum yemleri - balıkçıların 1 numaralı tercihi ve minik dostlarınızın ağzına layık lezzet patlaması"
devasa proje. işte kalkınma böyle sağlanır. doğadaki en lüzumsuz şeyi bile değerlendireceksin. bugüne bugün kerevizin bile icabında sapı atılmıyor da, kaynatılıp içiliyor... ey gidi 8 cm'lik fiyonk makarnalar sizi...
tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
Sokakta görseniz sultangazi suriyelisi sanıp yüzüne bakmazsınız ama işte ayıplı filmlerde oynayınca çoğu ergen türk gencinin hayallerindeki seks figürü haline gelmiş.
Sahne isminde halife olması da fetö destekli batılı porno şirketlerinin müslüman alemine ve osmanlı imparatorluğuna çirkin bir göndermesi olabilir.
yıllar yılı nice büyük badireler atlattıktan sonra maalesef ki içinde bulunduğu vaziyet itibarıyle pek de olumlu bir gidişat göstermeyen ve her geçen gün rüşdünü ispat edememiş bedbahtların ojeli pençelerinde can çekişen güzide sözlüğümüzde, son dönemlerde çokça rağbet gören birtakım şaibeli başlıklarda paylaşılan; ne idüğü belirsiz, ürkütücü, mülevves, gözleri kanatan ve libido katili korkunçlu bayan yazar fotoğraflarıdır.
sözlüğün yıldosu olarak bir süredir şahit olduğum bu nümayiş ortamına derhal müdahale edip problemi ilanihaye ortadan kaldırmak üzere, siz kıymetli korkunçlu foto mağduru kardeşlerimin sesi olmaya geldim. evet aziz dostlar, cidden eğer dikkat ettiyseniz ve meseleyle yakından alakadarsanız, şu kabilden başlıkların iyice arttığını ve bir şeylerin artık sorgulanır olduğunu anlamışsınızdır:
elbette bu haklı isyanların ötesinde bir de "sansür" meselesi çokça tartışılıyor. son dönemlerde "neden göz önünde olan bayan yazarlar hep sansürlü yarım yamalak foto paylaşıyor?" gibisinden merakları celbeden bir mesele atılmış ortaya; lakin sevgili dostlar, bu sansürlü fotoğraf paylaşılması hadisesi o kadar da merak uyandırmamalı, zira bunun sebebi gayet açıktır: sözlükte ciddi anlamda beklentileri boşa çıkarmayacak ve görenleri hayal kırıklığına uğratmayacak derecede güzelliğe sahip bir kız olmadığı için, fotolarını hep sansürlü atıyorlar. ya sadece göz, ya sadece dudak ya da ne bileyim tombik el fotolarını falan atıyorlar. hayır işin tuhaf yanı bu tipleri ben de anlamıyorum yani bir insan neden elinin fotosunu çekip sözlüğe koyar ki? bunun üzerine nasıl fikir yürütülebilir, yorum yapılabilir? "aa negzel elleri var" falan mı diyeceğiz. bence esas merak uyandırıcı kısım burası olmalı... yok içtikleri kahve fincanını çekerler, yok salak kedilerinin resimlerini çekip atarlar zaten, yarım yamalak ojeli tırnaklarını çekip atarlar bilmem ne. parmakları da yamuk çoğunun zaten bunu da buradan ilk kez söylüyorum. gelişimini tamamlayamamış ergen parmakları... ve öylesine özenti ve ilgi budalası tipler ki, çakma entelektüel kareleri yakalamaktan da geri durmuyorlar; acayip acayip kitap fotoları, hani güya "yha pfss bu aralar çok kitap okuyorum hps" tripleri... ancak ne hikmetse kendileri yok piyasada. hep bir şeylerin fotosunu çekip koyma, pasta börek yapar onu koyar falan bilmem ne...
ama aziz kardeşlerim şunu da zikretmeden geçemeyeceğim: korkunçlu ve sansürlüler bir yana dursun, yani ben yürekten inanıyorum ki bu sözlükte harbiden bembeyaz czech tenli, macar profilli, iskandinav sırma saçlı bayanlar da var. onlar öyle ürkek, öylesine hayattan bıkmışlar ki; nahif ve utangaç bir istiridye misali okyanusun derinliklerinde kendilerini bulup çıkartacak ve incilerini feda edebilecekleri yakışıklı bir dalgıcın hayalini kuruyorlar... abi güvenin biraz kendinize. bakın bu ikaz bir milat olsun. hatta şöyle yapalım; siz şimdi sözlükte foto paylaşma fikrine ilk başta sıcak bakmayabilirsiniz. "ya beğenmezlerse ya dalga geçerlerse ya bilmem ne olursa" gibisinden ikilemde kalabilirsiniz, doğaldır olabilir. bu yüzden sözlüğe koymadan önce ilk bi bana yollayın pm'den, ben koyun ya da koymayın derim ona göre paylaşırsınız. bu geçiş sürecinde desteğim sizlerle.
ve son olarak sözlerimi tamamlarken, gerçekten mağdur bir erkek olarak tarihe not düşülmesini istediğim bu haykırışı da duymanızı istiyorum: biz artık hali hazırdaki tosuncuk bayanların tombik ellerinin ojeli tırnaklarına değil; keşfedilmemiş istiridyelerden inciler toplamaya talibiz... bizler artık anın gürültüsü veya sözlük çirkinlerinin fotoğrafları gibi başlıklarda gelişimini tamamlayamamış hobbit'lerin, pıtırcık melislerin, tombik şeymaların fotoğraflarına değil; natural tits özlemlerin, innocent high aylinlerin, teen fidelity bernaların haritaları çizilmemiş hazinelerine talibiz... hani define haritalarında x işareti olur ya, işte orasıdır hedef, işte orasıdır...
bu arada sevgili istiridyeler; bir pm kadar uzağınızdayım demiş miydim?
isim vermiyim, biri beni fena halde kandırdı. "etu dön bak sözlük artık eskisi gibi değil. full çıtır hatun pure18 gibi ortam var. bi de anın görüntüsü başlığında her gece ginger redhead hatunlar yarı çıplak foto paylaşıyor" kabilinden şeyler söyledi. ee döndük foto moto paylaşmıyor kimse hep kitap çiçek böcek resimleri.
anın görüntüsü değil anın gürültüsü olmuş bu sadece.
uzun süren ölüm sessizliğinin ardından böyle bir tespitle aranıza nüzul etmiş olmanın bahtiyarlığı, siz değerli ilim aşığı kardeşlerimden uzak kaldığım her dakikanın sancısına en kalbî samimiyetimle söylüyorum ki değdi. elbette ki bu tespit, olası bir infialin yol açabileceği artçı ve parça tesirleri hafifletmek adına epey bir sadeleştirildi; zira bu satırların hemen akabinde esrarengiz ve karanlık bir alemin kapılarını aralayacağız... siz kıymetli dostlarımı temin ederim ki, gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, dillerin susup kalacağı ve nefislerin bekabillah mertebesine erişip hakikate ulaşacağı pür aydınlığın ortaya çıkması için gerekli olan en karanlık noktayı arayıp bulacağız birlikte. hem ayrıca karanlık dedim de; unutulmamalı ki, karanlık ne kadar derin ve zifıri olursa, ondan doğacak aydınlık da o denli ilahi ve kalıcı olur. işte bu yüzdendir ki türk kadını figürü, tarafımdan her daim derin ve zifıri karanlıkla tasvir edilmiştir... eski muhabbetşinas dostlar hatırlar, bir zamanlar hep aranızdaydım; sizinle yiyip içiyor, dolaşıyor, bazen gülüyor bazen hüzünleniyordum. bu itibarla "türk kadını" konulu tespitlerimde umuma arz ettiğim tasvirlerimin mahiyetini muhakkak ki en iyi onlar bilecektir. bir medhal vücuda getirmek gayesiyle yazdığım bu satırlarımı nihayete erdirip hülasa geçiyorum. biricik gayemiz: türk kadını gibi, mevcudatın kadın cinsi klasmanında gördüğü en mülevves, en rezil ve gayya kuyusunun dibinde fiskos çevirip birbirlerine hamur işi tarifleri paylaşan bir kepaze noktadan, nasıl olur da cemiyetimizin nezdinde kanatlanıp birer masum melek olarak arş-ı ala'ya yükselebildiklerini sorgulamaktır... mesela her anne melek midir gerçekten? bu çevrelerine kibirötesi zararlı ışınlar yayarak biz masum zavallı erkekleri kanserojen tehdidine boğan mahluklar, bu yüz binlerce yıldır ocağımıza incir ağacı diken hazır yiyiciler, bu ilik kemirici, bu hortumcu emperyal zihniyetli beynelmilel yahudi kılıklılar gerçekten de çocuk doğurduktan sonra her yeri aydınlattıklarını mı düşünüyorlar? işte eğer bir şey için nüzul olunacaksa ve kıyametin gayriresmi geri sayımı başlatılacaksa, tam da bunların cevabını aramak için olmalıydı...
evet aziz dostlar, ben de son yıllarda sözlüğümüzde can yakıcı bir biçimde şişman-çirkin sarışın, kumral, ginger, redhead, kumrallı redhead, çakma redhead (hele ki çakma redhead rezaleti yakın tarihimizin bir fiyaskosudur) vs. gibi anne olmuş bayan yazar popülasyonunun arttığına şahitlik etmekteyim. hani oyun oynarken options'tan değişmeyen sabit ayarlar vardır ya insanı delirten, "ulan nalet olsun throwing tuşu değişmiyor amk" dersiniz ya hani, heh işte adeta cenab-ı rabbim bunları yaratırken default ayar olarak çirkinliği ve ileriki level'larda şişmanlama passive skill'ini koymuş. (inşaallah teknoloji ilerler de ayarlardan değiştirilebilen modelleri üretilir) ammavelakin çirkinlik hususunda bile bir tolerans söz konusu olabiliyorken ki zaten bu toleranslarımızla evlilik müesseseleri kuruluyor; bu çapsızların doğum sonrası çılgınca kendilerini salması ve kocalarına resmen satış yapması, önümüze iki ihtimal sunuyor: ya pc'den oyunu sileceksiniz ve bu kadınları hayatlarınızdan ilanihaye çıkartacaksınız ya da daha güzel oyunları oynamak için bazen arada sırada kaçamak yapıp internet kafeye gideceksiniz...
neyse kardeşlerim... inanın kafam çok rahattı yakın döneme kadar. ne zaman ki aklıma bir kurt düştü, kocaman bir soru işareti belirdi, hemen topladım tası tarağı, uhrevi alemdeki işimden birikmiş yıllık izinlerimi kullanarak aranıza nüzul ettim. şam'a mecburi iniş yaptım tabii önce... gerçekten de düşündüm, bu türk kadınları neden erkekleri enayi salatası yerine koyuyor! neden bizleri kandırıp önce iyi niyetlerimizi münasebetsizce su-i istimal ettikten sonra olanca acelecilikleriyle tüm özkaynaklarımızı sömürmek için bizlerle evlenip sonra da edepsizce ve pervasızca hemen çocuk peydahlayıp ondan sonra da utanmadan michelin maskotu gibi ortalıkta dolanıp, bir ellerinde çocuk bir ellerinde telefon, netten lohusa anne dombili kıyafetleri bakıyorlar civilim'den felan xxl tombik düz renk tişört bilmem ne siparişleri veriyorlar ha? neden bizler kendimize yapacağımız yatırımı bunlara gömüp iflas ediyoruz, her gün dışarıdan mcdonalds pizza vs. sipariş etmek varken, sağlam gaming pc yaptırıp evde yan gel yat pubg keyfi varken, rahat rahat sınırsızca ve fütursuzca kimseye hesap vermeden yayıla yayıla asılma keyfi varken, neden gidip daha önceden tanımadığımız etmediğimiz amcamızın oğlu bile olmayan elalemin yabancı ne idüğü belirsiz kızlarıyla evlenip de paraları bunlara gömüyoruz? neden ha?
şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatıp kendinizi dış dünyadan soyutlayın. hayal edin sadece... hasbelkader punduna getirilmiş; karınız olan kişi flört dönemlerinde sizi ekstra makyaj, cezbedici parfümler, bilumum açık kıyafetler ve şuh hareketleriyle kandırmış, hatta yetmediği yerde de ne olur ne olmaz takviye güç olsun diye (ki ben genel olarak böyle yaptıkları kanaatindeyim naçizane) gidip sizden arakladığı tırnak, saç, sperm, doku örnekleri vs. malzemeleri büyücülere götürüp bağlama büyüleri, 40 düğün ebabil köpeği büyüleri yaptırıp kendine bağlamış ve neyse artık yapıcak bir şey yok deyip evlenmişsinizdir. eşin dostun çeşitli telkinleriyle mantıklı düşünmeye davet edilmiş ve bir aile düzeni, sıcak pişen tencere, ütülü gömlekler, temiz hijyen ve tüm bunların da ötesinde kullanım hakkı tamamen size ait olan bir kadının evde el altında her an hazır bulunması fikri size günden güne cazip gelmeye başlamıştır. tam "ohh be aslında evlilik iyiymiş yea" diye bu yalancı bahar ortamına aldanıp çiçek açarsınız ama bir sabah tam kahvaltıda çayınızı yudumlarken karınızın "aşkm ben hamileyim ihihih" sözleriyle çayı püskürtür, akabinde de ani bir beyin kanaması geçirip yere yığılırsınız ama ölmeyip felç kalırs...yok bu başka hikayedeydi, neyse dediğim gibi çayınızı püskürtür ve birkaç saniye sonra ne hikmetse hayatınızın bu noktadan sonra artık eski tıkırında gitmeyeceği hissine kapılırsınız ve açan çiçekleriniz yalancı baharda kar fırtınası yemiş fındık tomurcuğu gibi ölür; ama siz yine sevinçten havalara uçmuş gibi yaparsınız. ne de olsa neslinizi devam ettirecek bir oğlan çocuğu doğabilir, 3 büyüklerden birinin altyapısına verip 10 sene sabrettikten sonra milyon euro servetlere konabilirsiniz ama 10 sene sabretme fikri doğumdan sonra suya düşecektir; zira çocuğunuz maalesef kız şeklinde dünyaya gelmiştir. doğum olup hastaneden taburcu olduktan sonra evde baş başa kaldığınız manzara şudur: bir adet bebek, bir adet michelin maskotu ve bol miktarda yıkılan hayaller... kısa bir zaman sonra nöbetleşe çocuk uyutma geceleri başlar ama bu arada siz de sonuçta bir erkeksinizdir ve birtakım ihtiyaçlarınız vardır; ancak karınız sizi satmıştır ve asla size yanaşmaz çünkü geleceğinin bir numaralı garantisi olan çocuğu peydahlamıştır artık. zaten yanaşılacak bir tarafı da kalmamıştır; zira karınız kendisine adeta +50 soulstone basıp başkalaşım geçirerek michelin maskotuna dönüşmüştür. geceleri kabuslarınızda karınızı bir elinde ekmek bıçağı bir eliyle rabia işareti yaparak "rabbim 3 çocuk dedi kocacım" diye üzerinize gelirken falan görürsünüz. ayrıca nedense rüyada karınızın ayakları da terstir, yani hem gerçek dünyada maddi manevi çarpılmışsınızdır hem de rüyalarda bile rahat yoktur artık...
işte sevgili dostlarım, bu durumlara düşüp rezil kepaze olmamak ve temiz, sorunsuz, müreffeh bir istikbale kavuşmak için türk kızlarıyla evlilik ve hatta çoluğa çocuğa karışma fikrini bir değil kırk bin kere düşünmeniz lazım. sizlere hiç kimsenin yapmayacağı bir iyilik yaptığımın farkına belki şimdi olmasa da ileride varırsınız. çünkü bilenler bilir, ben her zaman her ortamda, karşımda kim olursa olsun delilli ispatlı iş yaparım. siz benim hiç yalan söylediğimi gördünüz mü? sözlüğün bunca senelik vesikalı eskortuyum, bembeyaz tenleriniz üzerine yemin edebilir misiniz yalan söylediğime dair he? heee? hele bayanlar siz! michelin maskotu bedenlerimiz asla iflah olmasın ki sen şüphesiz yalancılardansın diye yemin vererek bana ithamda bulunmayı göze alabilir misiniz? üst üste binmiş nevraska eyaleti büyüklüğünde etlerinizin arasında kaybolmuş simsiyah uçlu pespaye ve mülevves göğüslerinizin pişik olmuş altında güneş batmayan imparatorluk kurmuş bakteriler adedince omuzlarınıza vebal almaya cesaretiniz var mı? hah yok değil mi susup kaldınız alçaklar... ben de öyle düşünmüştüm. o halde susmaya devam edin ve eğer biraz vicdanınız varsa içinde yaşadığınız karanlığı delip bir aydınlatın etrafı ve layık olun bizlere. çocuk doğurduğunuzda ışık falan saçmadığınızı, omuzlarınızda iki kanat belirmediğini, yahut da ne bileyim, ayaklarınızın altında cennet mennet olmadığını anlayın artık. anlamamakta ısrar edecekseniz de, aşağıya bıraktığım altın değerinde üç muazzam ve karşı konulamaz delilimin tokadıyla kendinize gelin.
ben bıçağı buraya bırakıp gidiyorum; ister tespitlerimin güzelliği karşısında ellerinizi doğrayın, isterseniz de bir an evvel kendinize gelip bıraktığım bıçağın yardımıyla zifıri karanlık kozanızı yırtın ve gerçek birer kutsal kelebeğe dönüşün sevgili kadınlar. seçim sizin...
evet müstakbel kelebekler, hemen alttaki resimde dikkat edecek olursanız, michelin şirketi'nin biz erkeklere, yani sizin sömürü oyuncağınız olan ve zerre kadar kıymet vermediğiniz çilekeş kocalarınıza bir nevi subliminal göndermesi var. adeta "hey baylar, araca binince 2 ton çöken karılarınızı ancak bizim lastikler çeker. zaten sizin kadınların bizim maskottan farkları yok hehe..." mesajı bu. ve ayrıca yine kendilerinin şirket reklamcılık politikalarını tebrik ediyorum ki şöyle bir anafikir yakalamışlar kendileri; maskotun elinde tuttuğu dünya ile siz kadınlara: "dünyaları sömüre sömüre doyamıyorsunuz, bir de çocuk peydahladınızmı aynı bizim maskota dönüşüyorsunuz." göndermesi var... yani resme neresinden bakacak olursanız olun ince bir teferruat yakalarsınız:
mesela 1937 yılında beyoğlu'nda çekilmiş olan bu siyah beyaz fotoğrafta da, yeni doğum yapmış iki annenin vahim hallerini görüyoruz. bir de aptal aptal gözlükler takmışlar akıl alır gibi değil. yani hani aslında görme sorunu olmayan ama sırf artistliğine gözlük takan mankafa kadınlar olur ya office_secretary_odevdosyasi.mp4 gibi göstersin diye. ulan yer miyiz biz:
ve son olarak şu fotoğrafa dikkat kesilmenizi istirham ediyorum sevgili dostlar... Allah aşkınıza baksanıza yaa, çocuğu lahmacun gibi sarmış elinde tutuyor. resmen fazia!! fati hoça'tan alla razi olsun diye bağırasım geliyor. o koca nasıl melek bir koca ki, bu raddede bile maneviyattan kopmamış ve ailesinin yanında duruyor, en azından fotoğrafta yanlarında. ama kadın için aynı masumiyetin, aynı hassasiyetin değerlerinden bahsedebilir miyiz? minik lahmacunumuz tüm olanlardan habersiz dünyaya merhaba demişken, hayata kaç sıfır geride başladığının farkına kaçıncı yaş günü pastasını üflerken en büyük lokmayı annesinin löpürdettiğine şahit olup "yuhhh be mummy" diye tepki verirken varacak acaba? belki de o kadar yaşayamayacak çünkü annesi devasa cüssesinden mütevellit etrafını göremediği için bir gün lankkkk diye üzerine oturacak ve hayata erkenden veda edecek. neden? çünkü annesi kutsal bir kelebeğe dönüşmeyip michelin maskotu olarak kalmayı tercih etti ama çocuğu bir kelebeğin ömrü kadar yaşayabildi... işte efradını cami, ağyarını mani bir şekilde bunların foyası başka nasıl ortaya çıkarılabilir bilemiyorum:
Cehenneme gidenleri kapıda karşılayacak olan vapvayt tenli utanmaz karı. Hiç ahireti düşünmeden porno izlemeye devam edin bakalım. stoya, lisa ann, mia malkova, madison ivy, bonnie rotten falan şefaat edecek sanki.
günümüzde bir cinsel sapkınlık çeşidi olarak değil de renkli bir cinsel hayatın mihenk taşlarından biri olarak lanse edilmeye çalışılsa da komorbidite oranı oldukça yüksektir. şahsın psikolojik durumunda domino etkisi yaratmaya müktedir olması sebebiyle ise acilen ''işinin ehli'' bir uzmana başvurmayı gerektirir. fakat maalesef ki bünyesinde bu denli komorbiditeyi bulundurarak insanı intihara kadar sürükleyebilen bir psikolojik hastalık günümüz sözde profesyonelleri tarafından ciddiye alınmıyor. ayak bakımı ürünleri/oje üreticileri ve manikür/pedikürcüler tarafından ise normalleştirilmeye çalışılıyor. bu yüzden bu amansız hastalığın pençesinden bir nebze olsun kurtulmanız için alternatif tedavi yöntemleriyle semptomlarınızı hafifletmeye çalışmanızı şiddetle tavsiye eder, cenab-ı hak'tan acil şifalar niyaz ederek şu ana dek ayak fetişizmi olan kişilerde tespit ettiğim psikolojik rahatsızlıkları paylaşmayı kendime bir borç bilirim:
1) ayak fetişisti kimselerin cinsel arzu ve birlikteliklerinde odak noktası ayak olduğundan normal insanlar gibi cinsel ilişki kurmaktan tiksinir ve bundan kaçınmaya başlarlar. (cinsel tiksinti bozukluğu)
2) önlerine çırılçıplak bir şekilde kırbaç gibi saçlarını şöyle bir savurduktan sonra onlarla vapvayt kalçalarını örten, meme uçları ve kadınlık cinsel organının görünen kısmı şaheser derecesinde bir kadın gelse dahi bütün bu dünyevi güzelliklere karşı duyarsız kalıp cinsel açıdan uyarılmazlar. (erkekte sertleşme bozukluğu)
3) mecburi olarak ayakla sağladıkları bir cinsel sertleşme sonrası doğal yollardan cinsel birliktelik yaşamaya çalıştıklarında ya da mecbur kaldıklarında olağan bir cinsel ilişki esnasında süresi ve yoğunluğu yeterli olsa da yaşadıkları stres ve isteksizlik sebebiyle boşalma gerçekleşmez ya da tam tersi şekilde kendilerini bu işi bir an önce sonlandırmaya şartladıkları için normalden çok daha erken boşalırlar. (erkekte orgazm bozukluğu/ertelenmiş ejakülasyon DSM-5 ve premature ejakülasyon)
4) yeterince ayak bulamayan ayak fetişisti teselliyi alkol ve uyuşturucu/uyarıcı maddelerde arayabilir. içip içip milletin karısının kızının ayaklarına laf atabilirler. (alkol/madde bağımlılığı ve alkol/madde kötüye kullanımı)
5) karşı cinsle sohbet ederken ya da sosyal bir aktivite gerçekleştirirken ayakların bir kısmı ya da tamamı ortadaysa gözleri sürekli oraya kayar. (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu)
6) aynı ortamda bulunan diğer insanların duymadığı topuklu ayakkabı seslerini duymaya başlarlar. (şizofreni)
7) çıplak ayaklardan hoşlanan ayak fetişistleri kışın gelmesiyle birlikte daha az ayak görecekleri için depresyon benzeri semptomlar sergilerler. (mevsimsel duygudurum bozuklukları)
8) olur olmadık yerde insanları rahatsız edecek şekilde ayaklarını göstermek, belediye ve şehirler arası otobüslerde ayaklarını uzatarak yolculuk eden bayanların ayaklarına olmadık şekilde temas kurmak, tekme (özellikle tekme) tokat dövülme ve dövme arzusu, eve misafirliğe gelen komşu kızları duş alırken kapı deliğinden ayaklarını gözetlemek, kadın iç çamaşırı veya külotlu çorap giyerek kendini cinsel açıdan tatmin etmek gibi oha yuh ayı dedirtecek hareketlerde bulunmak. (egzibisyonizm-frottörizm-mazoşizm-sadizm-voyerizm-transvestik fetişizm)
bütün bunlar dışında eşleştirmesinin daha kolay olacağını düşündüğümden geniş şekilde açıklama gereği duymadığım obsesif kompulsif bozukluk, sahibeler ya da sahipleri olan ileri düzey ayak fetişistlerinde görülen bağımlı kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, çok sevilen bir ayağı kaybettikten sonra gerçekleşen yas semptomlarıyla aynı semptomları gösterme, daha çok birliktelik esnasında baş bölgesine ayak tarafından alınan sert bir darbe sonucu ya da çirkin bir ayağı baştan sona yalamanın ardından gerçekleşen travma sonrası stres bozukluğu, uyku ve uyanma bozuklukları, pica, topluluk içinde ayaklardan hoşlandığı ayyuka çıkıp makara konusu olma korkusuyla meydana gelen panik bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu da eş zamanlı olarak ayak fetişizmiyle birlikte görülebilmektedir.
sinop'ta bir hocayla tanıştım bundan birkaç sene önce. o zaman bizim gruptan samimi bi dostumuzun nişanı olacak işte gittik ettik falan kısa geçiyorum; bunun nişanlanacağı kızın (adı şeyma) yakın akrabasının ruhsal problemleri var. bizimle aynı yaşta sayılır, konuştuk muhabbet etmeye çalıştık ama nafile, çok soğuk ve içine kapanık bir adamdı (hakan'dı adı). ilerleyen saatlerde biz ayrı yerdeyken bi ses duyduk bağırışmalar çağırışmalar falan bi baktık bu hakan'la, tanımadığımız bir başka adam daha kavga ediyor, daha doğrusu hakan, adama saldırıyor. gittik ayırmaya çalıştık falan derken adam resmen ağlamaklı oldu; "vallahi benim bi suçum yok kendi kendine saldırmaya başladı" diyor, hakan hala küfür ediyor susmuyor derken araya kalabalığın müdahale etmesiyle olayı yatıştırdık. biz şeyma'ya soruyoruz "ne oldu neden kavga ettiler tanıdığın biri mi o adam hakan niye saldırdı" falan diye, kız ne dese beğenirsin; "bazen durup dururken böyle saldırıyor birilerine" dedi. amk o zaman niye getirdiniz diyesim geldi ama diyemiyorsun tabii haliyle.
neyse aradan bi zaman geçti bizim arkadaşın eniştesi yani ablasının kocası da oradaydı ve ayancık'ta bir hocadan bahsetti. mevzu da şuradan açıldı; bunların yani eniştesinin yakın bi arkabasının başına geliyor böyle bi hadise. klinik tedavi görüyor, doktorlara gösteriyorlar ama iyileşmiyor. adam durup dururken böyle birine saldırıyormuş ama sebebi yokmuş. baya baya senin kaşının üstünde göz var diye dalıyor tanımadığı insanlara... şimdi ben tabii esas olayı anlatmak için çok detaylara girmiyorum ama anlayacağınız nişana diye gidiyoruz, olay farklı boyutlara taşınıyor.
gelgelelim nişan oldu, ertesi günü bizim arkadaşın eniştesi yakup abi, şeyma'ya dedi ki "hakan'ı şu bahsettiğim hocaya götürelim mi? bi baksın istersen, zaten bir şeyi yoksa da söyler para falan da almıyor" dedi. ben para almıyor lafını duyunca bi irkildim. şimdi bu tarz şeylere hem inanıyorum hem de bu para pul işlerinden ötürü güvenmiyorum desem yeri var, "ilim parayla satılır mı" mantığı var bende veya ne bileyim, parayla satılan ilimden hayır gelir mi diye düşünenlerdenim...
(buradan sonrasına detay girmeyeceğim sinop/ayancık'tan öte yer ve şahıs ismi veremem, sonradan demedi demeyin yani boşa sormayın kim o adam, açık adres versene bilmem ne diye)
şeyma'dan okey çıkınca hakan'a da sorduk, dedik gel bi gidelim hem bi değişiklik olur ciddiye de almaya gerek yok babında konuştuk, o da olur dedi. zaten soğuk nevale olduğu için he deyip geçiyor her şeye... neyse biz atladık arabaya 5 kişi tıngır mıngır yakup abinin dediği hocaya vardık. belki bilenleriniz vardır ayancık'ta tarihi bir kilise vardır, oralara yakın bir yerde buluşma ayarlamış yakup abi hocayla görüşüp. biz evine gidicez sanıyorduk ama sessiz sedasız halletmişler işi. parayı verip malı alı alıcak mafya alışverişi havasıyla arabadan indik sessizce, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. derken o anda uyanmışım, nası terlemişim amk anlatamam size. ulan saftirikler öle cin min işleri sizi bozar, ilgilenmeyin böyle şeylerle, gidin yatın lan. hasta mısınız olm siz? cinlerle uğraşmayın valla götten üflerler gece.
yeşilçam'ın meşhur kötü adamı, yıllar yılı türk sineması'nda izlediğimiz, kâh mafya babası rollerinde, kâh zalim ağa rollerinde hafızalarımıza kazıdığımız merhum hüseyin peyda'ya oldukça benzeyen, bizleri hayretler içerisinde bırakan ve canlılar çift yaratılırmış sözünü bir kez daha hatırlamamıza vesile olan karizmatik sokak kedisidir.
22 yıl önce istanbul büyükşehir belediye başkanı olan recep tayyip erdoğan'ın önderliğinde ''beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda'' diyerek çıktığımız kutlu yürüyüşte önce allah'ın izni ve inayeti, sonra liderimiz recep tayyip erdoğan'ın feraset ve dirayeti sayesinde az zamanda çok büyük işler yaptık. türkiye’nin manevi başkenti istanbul'un içler acısı kepaze bir halden kurtarılıp dünya metropollerine yakışır bir silüet kazandırılmasıyla başlayan hizmet süreci daha sonra reisimizin başarı basamaklarını ikişer ikişer tırmanarak başbakan olmasıyla hız kazanmış; avrupa'sıyla, amerika'sıyla, kanada'sıyla tüm dış mihrakların engelleme teşebbüsleri ve bu mihraklara teşne olan içimizdeki gizli-açık hain örgütlenmelerin ve hepsinden önemlisi küresel sermayenin türkiye üzerinde adeta müstemleke valiliğini yürüten vesayet odaklarının bilimum ihanetkarane girişimlerine rağmen tek başına mücadele etmesini becererek türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmesini bilmiş; vesayetçilerin halka hizmet etmek isteyen herkesin kafasında adeta tokmak gibi ''bak lafımdan çıkarsan uf yaparım ha!'' dercesine dolandırdığı cumhurbaşkanlığı makamını önce milli iradenin tercihine sunarak, daha sonra aynı yerli ve milli iradenin teveccühüne mazhar olup seçilerek ''büyük yeni türkiye'' idealini bambaşka bir boyuta taşımış; tüm bu hengamenin içinde ekonomik refahı pat diye yükseltip, türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine çat diye çıkarsa da paralel ihanet çetelerinin sabotajıyla birazcık sendeleyip sükut-u hayale uğramış, 15 temmuz gibi dehşetengiz bir ihanet hareketine karşı ''gazi'' sıfatı alarak çıkmasını bilmiş recep tayyip erdoğan’ın ''türkiye’ye muasır medeniyet seviyesi yetmez, bunun da üstüne çıkmak gerekir'' parolasıyla halkımızın takdirine sunduğu cumhurbaşkanlığı sistemi feraseti ve basiretiyle bizleri hiç yanıltmamış olan milletimizin onayını da alarak hamdolsun yürürlüğe girmeye hazır hale gelmiştir.
artık bundan sonrasını pkk, fetö, dhkp-c, hdp, hollanda, almanya, avusturya ve chp'nin 8 seçim kaybedip utanmadan koltuğuna yapışan genel müdürü düşünsün.
bundan bikaç sene evvel daha çoğunuz buraları kayak merkezi falan sanırken yapısı ile ulu bir camiyi andıran fakat özellikle sözlük kültüründen bihaber bazı on birinci nesil kimselerin hicretiyle yıkılıp agora meyhanelerine, döngel karhanelerine çevrilen uludağ sözlük'teki adeta kitaptaki eksik sayfalar misali merak uyandıran, kuytu yerlerdeki barların tuvaletleri, genelevlerdeki ayda bir yıkanan kirli çarşaflar gibi sis perdeleri oluşturup bünyesinde büyük bir gizemi barındıran ve bilirkişiler tarafından bir an önce masaya yatırılıp bir güzel önlü arkalı araştırılması gereken mevzudur.
yani arkadaşlar kusura bakmayın ama tuvalet sefalarımda falan bu konu hakkında fazlasıyla düşündüm ve böyle bir kanıya vardım. bir bayan yani birilerinin bacısı kızı anası ne bileyim metresi santimetresi falan neden böyle bir ortamda fotoğrafını paylaşır anlam vermek pek mümkün değildi çünkü. bu yüzden sözlüğe fotoğraf atan bazı kadınların derinliklerine inme kararı aldım ve de yaptığım psiko anal izler sonucunda bir kısmının geçmişinde macera dolu amerikalar, aminu umarlar, kadehlerdeki dudak izleri ve gavurların fakbadi dedikleri sikiş dostluklarına rastladım. toz kondurmak da istemedim başlarda sonuçta bizim sözlüğümüzün insanıdır, belki duldurlar ya da evde kalmışlardır hani bekaretlerini kaybedip gazeteye hükümsüzdür ilanı verdikleri için damgalanmışlardır da kimse istemeye gelmiyordur onlar da kısmetini burada arıyordur dedim ama neresinden tutarsam tutayım elimde kaldı bu mesele.
hani fotoğrafların içeriğine bakıyorum en azından başta bi türban vardır diye ama daha hiç rastlamadım, hangi fotoğrafı açsam ya ankara pavyonlarındaki konsomatrisler gibi sigara tutmuşlar ya da nadide sultan misali memelerini açıp şamdan dergisine poz vermişler sanki. yarın öbür gün şanslıysanız bi yuva kurarsınız, bu koyduğunuz fotoğrafları kocanız üstünde ''şok şok şok'' yazısıyla görür de o alengirler bir bir ortadan kalkıp evinizin ortasına incir ağacı diker. ardından o incir ağacına taşınan cinler çocuklarınızı da kaçırır valla ortada sözlüğe verdiğiniz çıplak fotoğraflarla kalırsınız. sonra yak bütün fotoğraflarıııı...
yüce allah tarafından bir emanet misali evlenene kadar yedi derecede muhafaza edilmesi tavsiye edilerek, yaratılan her kadına birer tane dağıtılan kızlık zarını görünürde evlilik dışı cinsel koalisyona giderek adeta bir kumarmışçasına bi şansımı deniyim belki evlenir düşüncesiyle fırlatıp atan ve zarın yek gelmesiyle beraber muhtelif gazetelere ''bekaretimi kaybettim hükümsüzdür'' ilanı veren bayanların neredeyse tamamının ajan olduğuna dair akıllarda derin şüphelere sebep olan öyle gülünüp geçilemeyecek oldukça kuvvetli iddiadır.
en basitinden ülkemize bakın arkadaşlar %99.9'u müslümansa bu ülkenin, sokakta neden her gün yüz binlerce zinakar bayan görüyoruz hani ben mesela baktığım her yerde evlilik dışı cinsel ilişkiye girmiş kadınlar görüyorum ve bu mesele yüzünden kaç kez psikoloğa gittim bi türlü çare bulamadık ilaç falan yazdı bi boka yaramadı. yıllar önce kafama takıldı bu mesele rabbim'e sordum ajan onlar dedi başka bişey söylemedi bakın kaynak sağlam yani. kutsal kitabımız kuran'ı kerimi 762'nci kez baştan sona okuyup bu konu hakkında bir şey yazıp yazmadığına baktım henüz bulamadım hiçbi şey.
bu arada geçen gece rüyamda cadılar bayramıymış ne alakaysa, zil çalıyor iki tane adam gözlerinde güneş gözlüğü yüzde feto maskesi takmışlar şeker ya da şaka diyolar ben de karışık kuruyemiş veriyorum sadece bu var kusura bakmayın diye. kuruyemişi verdikten sonra sadece ölüler görür deyip aletlerini çıkarıp ruhumu s.ktiler, sanırım rüyanın başından beri ölüydüm. ay çok kötüydü be ne anlama geliyor bilen var mı?
bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içip, havasını soluyup, iddaasını oynayıp ama milletin arkasından iş çeviren, her türlü hainliği ve mezalimi reva gören amerikan casuslarının başlattığı o elim hadisenin yaşandığı gece yani 15 temmuz gecesi vurulup yaralanan ve ölenlere maaş bağlandığı gibi, geceyi televizyonlardan takip edip morali bozulan ve travma geçiren, ruh sağlığı kaybolan yani aklı başından gidenlere de cüzi miktarda (1070 tl + multinet) aylık bağlanması gerektiğine ilişkin gerçekçi, objektif ve devlet baba tarafından yerine getirilmesi elzem öneridir...
evet arkadaşlar o günlerden bu günlere çok şey değişti ama değişmeyen tek şey var o da moral bozukluğum şahsen. kanallarda hala o meş'um geceyi gösteriyorlar. kastamonulu cengaverlerin bi elde bayrak bi elde kur'an nasıl tankların altına yatıp darbeyi önledikleri, küçücük bacılarımızın nasıl askerlerin karşısına dikilip rabia işareti yaptıkları, bir avuç insanın köprüde askerleri dizginleyip darbenin önüne nasıl geçtiklerini izledikçe ruh sağlığım iyice çöküyor, kahroluyorum; "neden ben de orada değildim" diye haykırıyorum.
geçen gece kız kardeşim odama geldi, beni uyandırdı. sırılsıklam olmuşum. abi bu ne yaa ıslak ıslak ıyy yaptı. noldu lan niye uyandırdın bırak sabah değiştiririm dedim. yok abicim onun için gelmedim kabus görüyodun galiba "beni de vurun, burada vurulacak biri varmış onu da siz vurun" diye bağırıyodun dedi... o kadar işlemiş bilinçdışıma bu 15 temmuz gecesi.
böyle çok insan var yurtta, düşünün ki ben yalnızca kendimden örnek verdim naçizane olarak. bi de moral bozukluğundan faturaları, kirayı falan da yatıramıyorum bazen. acil maaş bağlanması lazım ruh sağlığı bozuk olanlara ki kafaları rahat etsin.
atalarının günümüzde amazon ormanlarında yaşayan 15 metre uzunluğundaki pitonlar olduğu rivayetleri ile national geographic'in ödüllü belgesellerine konu olan, kimi zaman dünyanın en uzun treni olup yolcusunu uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkaran, dubai'deki devasa yüksekliklerdeki binaların aslında birbirleriyle değil de onun uzunluğuyla yarıştıkları iddia edilen, milattan önce bir şekilde onlara rastlayan ilkel kabileler tarafından tanrı kabul edilip uğruna bakire kızlar kurban edilen, vahşi hayatta en sert ve zorlu koşullar altında bile hiçbir gıda ya da su takviyesi olmadan aylarca hayatta kalma gibi eşsiz yetenekleri bünyesinde barındıran, büyük iskender'e fetihlerinde çokça avantaj sağlayan sarissa isimli 4–6.2 metre arasındaki uzunluklara sahip mızrakları ondan esinlenildiği birçok tarihçi tarafından kabul edilen, hepsi bir araya getirilse dünya'nın etrafında en az yirmi tur atılabileceği bilimsel olarak ispat edilen destansı kürt penisini emanet olarak taşıyan bir erkekle sevgili olduktan sonra çoğu bayanın yapmak isteyeceği o eşsiz, o benzersiz, o kelimelerin kifayetsiz bedenlerin ise kıyafetsiz kaldığı eylemi gerçekleştirmektir...
adeta cennet'ten bir köşe olan sözlüğümüzü dört bir yandan kuşatan şer odaklarının emri doğrultusunda ateist ajan hackerlar tarafından kimsenin ruhu duymadan sözlük kodlarına bulaştırılan hiv, hepatit b, herpes simpleks gibi virüslerin özel mesaj fasilitesini etki altına almasının ardından her geçen gün ührevi hastalıkların yayıldığına dair aldığım duyumlar neticesinde yaptığım araştırmalar sonucu ulaşıp yaşadığım şoku hala atlatamama sebep olan ahlaksızlığın son bulması hususunda önerdiğim muhteşem çözüm...
off yeminle sanki phineas gage gibi sol yanağımdan giren demir çubuk sol gözümü parçalayıp beynimin frontal lobundan kafatasımı delerek çıktı. aynen öyle bir histi arkadaşlar. normalde ilk kez arkadan ilişkiye giren bayan örneği verecektim de onlarla hiç empati kurasım gelmedi. ben yıllardır bu sözlükte haremlik selamlık yazıyoruz sanıyordum, meğerse o özel mesajlarda ne alengirler dönüyormuş bi bilseniz var ya. hani bayan yazarlar arada bir mağazada bikini denerkenki fotoğraflarını atıyorlar hangisini alayım hayatım tarzı ama bir bana yapıldığını sanıyordum. sonuçta tarihte ahlaksız kadınların benim gibi namazında niyazında günün yirmi saatini ibadet ederek geçiren insanları yoldan çıkarmak için yaptıkları şeytanlıklara dair birçok örnek var. her neyse geçtiğimiz günlerde aramızda kalsın sözlüğün geçmiş dönemlerdeki en ünlü kaşarlarından biriyle buluştum çünkü kocasıyla bazı sorunlar yaşıyormuş hani ben de bi yuvayı kurtarırım belki diye görüşmeyi kabul ettim. gerçi nasıl evlenmiş o aklım almadı ama her neyse...
işte uzunca anlattı, kocası bunu sözlükte takılırken yakalamış bikaç kez sanırım regilli başlıklara entry giriyormuş boşanma davası açmış yani ben de dedim ne var bunda sanki, regil olup bunu sözlüğe ilan etmek boşanma sebebi olmamalı. her neyse sonra tuvalete gitti rujunu tazelemek için çünkü geldiğimde beni yanağımdan öpmüştü hala yüzümü yıkamadım ehehehhe. o ara telefonunu masanın üstünde bırakmış hemen sözlüğe girdim baktım çıkış yapmamış, mesajlarına bir bakayım dedim kiii ben hayatımda böyle ahlaksızlık görmedim! eyy pompei ve lut kavmini helak eden allah'ım dedim onları affet çünkü oNLAR bu kadının yanında birer melek diye haykırıp mekanı terk ettim.
yani arkadaşlar lütfen bakın yıllardır bana karşı bir duruş sergilediniz ama bu fikrime destek verin. en azından sözlüğe ilişki durumu özelliği gelsin ve evli ya da nişanlı kadınlara erkek yazarlar mesaj gönderemesin. aynı şekilde burada yuva yıkmaya kalkışan çok kadın gördüm. bu önlemler alınırsa sözlüğümüz üç vakte kadar ekşi sözlüğü bile geçer emin olun. bir de lütfen sol frame sağa alınsın. o ne öyle yıllardır solcu imajı çizip duruyoruz aşırı rahatsızım bu durumdan.
az önce hakkın rahmetine kavuştum arkadaşlar, bu entry'i berzah alemindeki internet kafeden yazıyorum. sizlere bu üzücü gelişmeyi bizzat duyurmak istedim. hey gidi kaderde kara toprağa girmek de varmış. salih sizlere emanet. beni hatırlayınız...
varlığımı yaşamlarının küçük pencerelerindeki otuz derecelik görüş açısından dışarıya bakarak çözebileceğini düşünenler varsa beni uzaklarda aramasınlar zira ben aynaya baktığınız esnada dikkatinizi çekemeyecek kadar küçük ama bir o kadar da ince ayrıntıyım. Tam olarak kim miyim? Mutfağınızdaki artıkları kendine ganimet bellemiş istilacı hamam böceğiyim ve sıkabileceğiniz her türlü ilaca karşı bağışıklılığım var. Göz görmeyince gönlünüz katlanır sanıyorsunuz ama ben kafasını koparsanız dahi mutfağınızda tıkır tıkır dolanıp içinize korku ve endişe tohumlarımı serpmeyi çok iyi bilirim…
hiç şüphe yok ki şahit olanları inancını sorgulamaya itecek kadar mülevves bu eylemi gerçekleştirmeme sebep olan olay örgüsünü müsadenizle anlatayım... kalp gözlerimi açtığımda beyaz bir torosun içinde cinler alemine kaçırılmakta olduğumu fark ettim. belli ki beni alıkoyması için gönderdikleri cin hakkımda yeterli istihbarata sahip değildi. çünkü yalnızca gözlerimi kapatmıştı, oysa kalp gözümle gayb dışında her şeyi görebilirdim. öncelikle yokluğumu fırsat bilip antiahlaki eylemlerde bulunur diye kız kardeşimi kontrol ettim. sonra aysun hanımı belki gusül abdesti alırken yakalarım diye evine bir göz gezdirdim. canım bacım ben severim diye ''yetiş ya muhammed yetiş ya ali'' diye türküler çağırarak çiğ köfte yoğuruyor, aysun hanım ise geçtiğimiz günlerde hediye ettiğim namaz öğreniyorum seti eşliğinde düşe kalka namaz kılmaya çalışıyordu. secde ettiği esnada şeytan zihnime müdahalede bulunur diye gözümü salih'e çevirdim fakat ne hikmetse salih'i röntgenleyeceğim sırada sinyal yok yazısıyla karşılaştım. belli ki ak takkelere olan erişimim içerden birileri tarafından engellenmişti. ya da ak parti hükümeti iletişim ağımızı mahkeme kararıyla kapatmıştı. aklıma yalnızca iki ihtimal geliyordu. salih beni devirip başa geçmek için birkaç ak takkeliye Schrödinger'in kutusu adı verdiğimiz teknikle rüşvet vermiş olabilirdi. 385 sayılı takkeminati kanununa göre ak takkeliler rüşvet suçuna karışmaları halinde bile aldıkları rüşveti büyük bir ayakkabı kutusu içinde bir tarafında zehirli bir yılanın diğer tarafında ise rüşvet olarak aldıkları maddi veya manevi şey bulunacak şekilde alırlar yani %50 ölme ihtimali bulunur ve kaderlerini allah tayin eder. bu kanun 57. Türkiye Hükûmeti döneminde benden önceki lider hz etuu tarafından takkeminati içindeki hainleri ayıklamak amacıyla çıkarılmıştı. bu şekilde dünya üzerinde nadir bulunan bir yılan türü tarafından zehirlenerek ölenlerin kirli işlere bulaştığı anlaşılıyor, takkeminati tarikatı büyük bir gizlilik içinde faaliyetlerine devam edebiliyordu...
ikinci ihtimale göre ise tüm bu olanlardan haberi olmayan salih benim yerime geçici olarak atandıktan sonra ak takkelerin kontrolünü ele geçirmek isteyenlerin başı ile hz musa usulü asa düellosu yapacak, kazanan taraf kayıtsız şartsız takkeminati'nin lideri konumuna geçecekti. daha önceki otuz altı düellodan namağlup çıktığım için beni saf dışı bırakıp yerime daha tecrübesiz olan salih dövüşe çekilecek ve dördüncü ak takkeler lideri bu düellonun sonucunda tayin edilecekti. her iki ihtimal dahilinde bir an önce kendimi kurtarıp merkeze ulaşıp isyancıları yenilgiye uğratmam gerekiyordu bu yüzden beni kaçıran cine evliya amind tricks yapmaya karar verdim. yaşadığımız alemi yok etmeye yetecek kadar iman gücüyle dolup taştığımdan güçlerim sınırlandırılmıştı ama cinler aleminde tam güce ulaşabilirdim. aleme giden vortekste ışık hızıyla ilerlerken iman gücüm evliya seviyesinden sahabe seviyesine ulaştı ve kendimi kusursuz bir ilizyonla hülya avşar'ın gençliği olarak gösterdim. ardından cinin boyun ile başının birleştiği yere ayağımı koyarak tahrik ettim. neye uğradığını şaşıran cini sakalından tutup kendime doğru çektim ve dudaklarını öpecek gibi yapıp belinden kelepçelerimi açmak için anahtarlığı aldım. kucağında ağır hareketlerimle kalçalarımı dolaştırırken çaktırmadan kilitleri açtım ve kendimi serbest bırakır bırakmaz sağ elimin şehadet parmağıyla havaya kaldırdığım gibi arabanın kapısını açıp dışarı fırlattım. bedeninin vorteksin içinde milyarlarca parçaya bölündüğüne şahit olunca aynı kaderi paylaşmamak için şoförün kafasına gül suyu tabancamı dayayıp beni bir an önce kendi alemime götürme emri verdim.
1.080.000.000 km hızla shooting star şarkısı eşliğinde yol boyunca ilerlerken arabadan attığım cin'den kalan eti cin ve soğan kabuklarını yiyip çişimi içerek hayatta kaldım. ışık hızıyla ilerlersek de alemler arası yolculuk çok uzun sürmekteydi ve yolculuk sırasında saç sakalım birbirine karışıp robinson kuruzo'ya döndüm. aradan geçen aylar sonunda, ak takkeler karargahına açılan portaldan geçtim ve salih'i üstünde krallara layık bir röpteşımbır ve yanında kırk bakire korumamla tunç tahtta otururken gördüm. paramız yetmediği için demirin tuncuna kalmıştık ama yine de o tahtta oturmak yüzlerce ak takkelinin hayallerini süslüyordu. salih'le birbirimize birimizin babasının tayini çıkınca ayrılmak zorunda kalan çocukluk aşıkları gibi bakışlar atarken ak takkelerin içindeki hainlerden biri hançeriyle salih'in arkasına geçti ve tam hançeri havaya kaldırıp saplayacağı sırada salih tahtta bulunan gizli bölmedeki düğmeye basıp arkasındaki haini timsahların olduğu suya düşürdü...
salih'in yanına koşup sezercik'in hülya koçyiğit'e sarılması gibi sarıldım:
salih: yöö niye özlim ki? bu ne hal lan darwin çakmışa dönmüşün kıllara bak ninahahhaha.
etuuu: lan aylardır yokum, hayvan bi özler be. saçlarımın kırıklarını aldıramadım sakallar da uzadı haliyle.
salih: gideli daha iki gün oldu be ne ara bu denli değiştin ki?
etuuu: heee doğru ya, cinler alemiyle bura arasında zaman farkı var... neyse salih'im fark ettiğin üzere kandırıldık... başından beri her şey kumpasmış. ak takkeler içinde emir komuta zinciri dışında gerçekleşen bi başkaldırı var. suikastçiyi saf dışı bıraksak da dahası gelecektir.
salih: gelsinler bakalım onlara benim insanımı cinler alemine kaçırmak ne demekmiş göstericem...
salih'in özgüvenine hayran kalmıştım. fosforlu kedi gözlerindeki intikam alevi onlara cehennemi bu dünyada yaşatacaktı hiç şüphesiz... he-man ile battlecat gibi bir koalisyon oluşturup düşmanların gelmesini beklerken türbanlı bakire korumalar etrafımızı sardı ve çok geçmeden yüzlerce hain başlarına taktıkları kara takkelerle üstümüze doğru koşmaya başladı. sayıca bizden çok fazlalardı ve türbanlı bakire korumalarımın bekaretlerinin başına arbede esnasında bişey gelmesini istemiyordum. hepsine geride durma emri verdim ve salih'le beraber kılıçlarımızı çekip ikiye karşı üç yüz kişilik bir orduyla cenk etmeye başladık...
her ne kadar yarısını kılıçtan geçirdiysek de yecüc mecüc gibi bitmek bilmiyor, gözleri dönmüş bir şekilde dört bir koldan bize saldırıyorlardı. vücudumda tam altı yüz üç kılıç darbesi hissettim ama ölsem bile hepsini yanımda götürmeye kararlıydım. sayı dezavantajımıza karşı melek ordularını yollamadığı için allah'a çok kırıldığım esnada ak takkeler içindeki vur desem vuracak, öl desem ölecek, ver desem verecek kadar sadık adamlarım savaşın sekizinci gününde bize dahil oldular ve bu destekle tüm düşmanları püskürtmeyi başardık... savaşın sonunda tam elli cesur yürek şehit düşmüş, zemzem dolu süs havuzlarımız kan gölüne dönmüştü... 40 gün 40 gece devam eden bu kanlı savaş kayıtlara birinci ak takkeler meydan muhallebisi olarak geçti. muharebe değil de muhallebe deme sebebimiz bu büyük sırrı gelecek nesillerin öğrenmesi halinde benzer bir ayaklanma çıkmasını engellemekti...
bedenime aldığım sayısız kılıç darbesi elbet bir gün iyileşecekti ama yüreğime aldığım darbe ömrüm boyunca canımı yakacaktı. öğle namazını müteakip şehitlerimizin cenaze namazını kıldık, hepsinin tabutlarının üstünde islamiyet sancağı vardı. gül suyu tabancalarımızla havaya üç el ateş ettikten sonra konuşma yapmak için kürsüye davet edildim ve şu konuşmayı yapmaya başladım: ''hayırlı cenazeler arkadaşlar... aziz kardeşlerim! ak takkeli silah arkadaşlarım! türbanlı bacılarım! sevgili kedim salih! değerli roma vatandaşları! öncelikle mekke'deki kuzenime buradan selamlarımı iletir, kaybımızın çok büyük olduğunu ifade etmek isterim. tamamı benim tarafımdan yetiştirilen, imanlarıyla dağları yerinden oynatacak güce sahip, ömrünü islamiyet'e adayıp gece gündüz dur durak bilmeden namaz kılan elli değerli kardeşimizin kaybının acısını yaşıyoruz... mekanları uçmağ olsun...''
konuşmamın yarısında donup kalmıştım, iktidar isteği uğruna tam elli adamım kalleşçe öldürülmüştü. oysa tercih yapma şansı bıraksalar ak takkeler liderliğini elimin tersiyle iterdim ve uğruma hayatlarını feda eden takkedaşlarım bugün yaşıyor olurdu. savaşın stresi sebebiyle ellerim hala titriyor, şehit düşen silah takkedaşlarımın cansız bedenleri gözlerimin önünden gitmiyordu. herkes sessizlik içinde konuşmamın devamını beklerken bir anda kendimi kaybedip üstümde ne varsa çıkarıp attım ve ellerimi devil horns yaparak hell yeahhh diye haykırdım. başta kimseden çıt çıkmadı ama ardından kalabalık içinden bir çocuk ''anne bak kral çıplak'' deyince kendime gelip üstüme baktım ki...
neyse ki cinsel organım nereden geldiği bilinmeyen bir incir yaprağıyla sansürlenmişti her zamanki gibi. her ne kadar utançtan hoca ahmed yesevi gibi yerin dibine giresim gelse de pipimin de benim gibi gururlu duruşunu sürdürdüğüne şahit oldum ve o anın coşkusuyla hazır sıçtık bari sıvayalım diyerek nazi selamı verdim... kalabalık coşku içinde ''heil etuuu mein führer'' diye haykırdı ve alkışlar eşliğinde kürsüyü terk ettim...
ya şu kondom fiyatlarını artırıp duranlardan allah razı olsun. eskiden ateistler ucuz olmasını fırsat bilip koli koli aldıkları prezervatifleri allah'tan gizli düzenledikleri partilerde balon niyetine şişirip birbirinin kucaklarına oturarak patlatıyorlardı. günah gecelerinin meyveleri ortaya çıkmadığından bu tür partiler yoğun güvenlik önlemleri altında izbe mekanlarda gerçekleştirildiği gibi kimin ateist olduğunu anlayamıyor, mahalledeki ahlak tabularımız domino taşları gibi birer birer devriliyordu. artık artan prezervatif fiyatlarına mukabil düşen kullanım miktarı sayesinde evli olmadığını bildiğimiz kadınların karınları; antidemokratik cinsel ilişkilere co-pilotluk eden annemden utanıyorum dercesine işaret çakıyor ve şükürler olsun ki kim meşru, kim gayrimeşru, kim ateist, kim müslüman anlayabiliyoruz.
Velhasılı tüm bu mülevves eylemlerinin üstüne gusül bile almayanlara inat, takvamızı dosta düşmana göstermek amacıyla salih'le beraber balkondaki kırmızı leğende birbirimizi yıkayıp banyomuzu yapıyor, yoldan geçerken bize bakanlaraysa hiç mi abdest alan birilerini görmediniz eyyy kafirler diye kızıp başlarına maşrapadan sıcak su döküyor; bir yandan da balkona çıkardığımız ufak radyodan ali rıza demircan’ın islam’da cinsellik üzerine dini sohbetini dinliyorduk. Tam hanımını her sabah işe gitmeden önce vajinasından öpen erkekler hakkındaki hükmün verileceği sırada radyo frekansı değişti ve esrarengiz biçimde neremi neremi çalmaya başladı. Oysa Biz yıllar önce bu şarkıyı kadınlarımıza kötü örnek oluyor sonra maazallah kocalarından gizli lolitalı e-mailler alıp msn avatarlarına boydan çırılçıplak önlü arkalı fotoğraf koyduktan sonra arkadaş listelerindeki erkeklere ''neremi mememi em emi?'' yazıp göz kırpan smileyler gönderdikleri için yasaklatmıştık. Herhalde yasağın süresi doldu diye düşünüp ufak bir mümin latifesi yapmak amacıyla memelerimi birbirine sıkıştırıp omuzlarımla yılların kaşarlanmış genelev karıları gibi şöyle bi ileri geri hareketler yaptım.
Abdestlerimizi mahalleye naklen yayın yaparak aldıktan sonra en güzel cübbelerimizi giyip salih’le geçen hafta evlerine kadar takip ettiğimiz başı açık bayanların adreslerini yazdığımız defteri yanımıza aldık ve apartmanı terk edip hiç vakit kaybetmeden hepsinin ziline basıp kaçmaya başladık. Mahallenin bi ucundan başlayıp tüm zillere teker teker basıyor, sonra diğer ucundan çıkıp bu sefer tam tersi istikamette üç dört beşinci kez zillerini çalıyorduk. Tam artık koştura koştura zillere basmaktan yorulduğumuz esnada başı açık bayanların kaldığını tespit ettiğimiz apartmanların birinden iri yarı bir sonradan dönme çıktı ve ‘’Ne zilime basıyorsun lan bal kaymak orrrrrospu çocugaaa’’ diye bağırdı. Ben onu uzaktan görüp kadın sanmıştım, sanırım taravestilerin başlarını örtmek gibi bi zorunluluğu yok o yüzden ''biz basmadık hanımabi çocuklar yapıyor'' deyip arkamıza bakmadan ordan kaçtık.
bu fazlasıyla yorucu ama aynı zamanda tarif edilemeyecek kadar zevkli eylemi gerçekleştirdikten sonra Hedefimize ulaşmanın tatlı yorgunluğuyla ağır ağır evimize doğru yürürken ne hikmetse üstümüzde bir süredir dolanan turna omzumun üstüne sıçtı. O esnada üstümde olan cübbeyi Ak takkelerin benden önceki lideri hz etuu’nun (geleneklere göre sonra gelen her lidere bir ‘’u’’ ekleniyor) hermafrodit bacısının sünnet düğününde giymeyi planladığım için çok sinirlendim ve Medine hurması ağacından yapılma sapanımı çıkarıp kuşa doğru güdümlü müzdelife taşı fırlattım. isabet etmiş olacak ki kuş ''yandım allah'' diye bağırıp gagasında taşıdığı ruloyu yere düşürdü. Hemen gidip ruloyu elime aldım, kırmızı bekaret kuşağıyla bağlanmıştı. bu kuşağa sarılı biçimde gönderilen notlar ak takkeler kriptolojisinde 1. Dereceden acil namus tehlikesi anlamına gelmekteydi. Farsça kaleme alınmış notta şöyle yazıyordu:
"[Gizli] istihbarat birimlerimizce ..... adresinde ikamet etmekte olan ... isimli bayanın evinde namussiken DT/699 cinsi delici alet tespit edilmiş olup duruma ivedilikle müdahale edilmesi gerekmektedir. Kod: dildoğdu. B002. [Gizli]
Bu adres ak takkelerin üstün takva madalyası sahibi saha adamlarından hz edu'nun gözetimi altındaydı. Ak takkelerin lideri olarak saha görevlerinden yıllar önce emekliye ayrılıp kendimi yeni nesillerin eğitimine adasam da belli ki durumun ehemmiyeti sebebiyle en iyi adamlarını kurtarıcı görevi görmesi için sahaya sürmek istiyorlardı. yolunda gitmeyen bişeyler olduğuna dair ciddi bir şüpheyle Daha fazla bilgi edinmek adına telefondan ak takkeler headquarters'ı aradım:
Etuuu: meşasızını aldım kardeşim. Gönderdiğiniz adresteki mahalle edu'nun kontrolündeydi yani en iyi adamlarımdan biri o. Takkesine bi iş mi geldi? Mesele hakkında daha fazla bilgi veriniz lütfen.
Ak takkeler sekreteri: hay hay efenim. Size gönderdiğimiz adreste şüpheli tavırlarından ötürü birkaç kez yakın takibe alınan kadının evinde toplum ahlakına aykırı bir madde bulunduğuna dair yapılan ihbar sonucu eve baskın düzenleyen hz edu şahit olduğu görülmemiş türden bir ahlaksızlık sonucu felç geçirip ak takkelerden malülen emekli olmak mecburiyetinde kaldı.
Etuuu: nayır nolamaz! Edu demek he? Felç mi kaldı vay garibim oysa üstün başarılarıyla ak takkelerin içini ferahlatması gerekiyordu. Neyse ak takkeler’in neden 1000 kişiyle sınırlandırıldığını unutma. Bizler ölümsüz ordusu gibi kim aramızdan ayrılırsa ayrılsın yerine yenisini geçirdiğimiz için varlığımızı yüz yıllardır sürdürüyoruz. Bir edu gider bin edu gelir.
Ak takkeler sekreteri: haklısınız efenim. Her ne kadar sizin mübarek kıçınızı kaldırıp saha görevine göndermiş olsak da durumun ciddiyetini önemle belirtirim tekrardan. Şeyhülislam Salih efendi görevde olduğunuz sırada geçici olarak ak takkeler payitahtına geçecek. Göreviniz için gerekli malzemeleri evinize gönderdik. Selam ve dua ile…
vakit kaybetmeden eve döndüm. telsiz, özel üretim gül suyu tabancası, rayban güneş gözlüğü ve görevin başarısız olması halinde canlı olarak ele geçirilmeme amacıyla gönderilen fare zehrini yanıma alıp; geçici olarak başa geçeceği için salih'e r4bia işareti işlemeli nişanı taktım ve emrimdeki kırk türbanlı bakireyi koruma olarak yanına verdim. salih'le helalleştikten sonra öpüşüp vedalaştık. artık görev süresince gözüm arkada kalmayacaktı...
dildoğdu operasyonu resmi olarak başlamıştı. görevimiz tehlike müziği eşliğinde akıllı seccademe koordinatları girdim ve seccadeden atlayıp cübbemi paraşüt olarak kullanarak kadının bahçesine iniş yaptım. öyle sessizce girmeye hiç niyetim yoktu o yüzden kapısına c4 patlayıcı yerleştirip allah-u ekber diye bağırarak patlattım ve gül suyu tabancamla sırtımı duvara dayayarak odaları kontrol etmeye başladım. oturma odasında kimsecikler yoktu, salon ve banyoda da kullanılmış prezervatifler dışında hiçbir yaşam belirtisine rastlayamadım. prezervatiflerden birinin içindeki spermi kontrol edip sıcak olduğunu fark ettim, fazla uzaklaşmış olamazlardı. ardından yerdeki iç çamaşırlarını fark edip takip etmeye başladım. iç çamaşırları arka bahçeye doğru gidiyordu. tam çıkış kapısının ardındaki tangaya doğru yürüyordum ki çat diye kepenk indi. bu bir tuzaktı... hemen pencereden çıkmak için oturma odasına koştum. kendimi pencereden dışarı atacağım sırada pencerelere de parmaklıklar indi ve dört duvar arasında kalakaldım. açık pencereden eve girip çıkmak için bi oraya bi buraya çarpıp duran yarasalar gibi dehşet içinde kendimi duvarlara vuruyordum ki çekyatın içinden bir cin çıkıp bana doğru yaklaşmaya başladı. belimden gül suyu tabancamı çekip tetiğe bastım ama ak takkeler karargahından gönderilen tabancanın içine gül suyu doldurulmamıştı...
kandırılmıştım, ihanete uğramıştım... ak takkeler içine fetöcüler mi sızmıştı yoksa salih başa geçmek için bana komplo mu kurmuştu? derin düşünceler içinde elim kolum bağlı olduğum yerde dururken ağır çekimde cin bana yaklaştı ve elini alnıma dokundurup ruhumu bedenimden ayırdı. yoksa bu bir cin değil de canımı almaya gelen azrail miydi? gözlerim kararmaya başl...
yüce allah'ın bile yüzünü kızartacak türden yaşam tarzlarını sanki doğrusu buymuş hani hatalı olan ahlaksız namussuz olan bizmişiz gibi ifade etmekten çekinmeyip günlerini aman hiç birileri görür de bize kötü gözle bakmaya başlar şeklinde korkuları olmadan izbe bar tuvaletlerinde, üniversite kütüphanelerinde, deri koltuklu sinema salonlarında, süpermarketlerin depolarında, eskicinin arabasında, apartman kömürlüğünde, evlerinin balkonunda, çocuk parklarındaki kaydırak altlarında, fake taksilerde, fake hospitallarda, fake masaj salonlarında, köpüklü beach partilerde, konken masalarında ve aklınıza gelebilecek hemen her yerde sevişerek geçirmekten başka kayda değer hiçbir şey yapmayan bazı ateist kadınların ateşleri iyice bi taraflarına vurduğunda belgesellerde falan hiç utanmadan çırılçıplak gezen atalarına özenip ''ne de olsa maymundan geldik çıplak dolaşsam nolur sanki'' deyip memelerini böyle tutti frutti çın çın diye onlarca insanın gözleri önünde açarak toplumumuzda çanakkale savaşı'nda evliyaların duaları sonucu safhımızda savaşan melek ordularının bile engel olamayacağı namütanahi bir ahlak ereksiyonuna sebep olmasıdır...
yeter be kardeşim harbiden yeter regil olmuşum zaten ortalık kan gölüne döndü sinirlerim bozuk, bugün de beyaz pantolonumu giymişim ağlaya ağlaya eve kaçtım herkes arkamdan baktı vuruldum beni fetöcü mafya babaları kurşunladılar dedim. her neyse söylemesi ayıptır umumi tuvalette pedimi değiştiriyodum iki kadın girdiler tuvalete referandumda hayır diyeceklermiş sonra içlerinden biri silikon taktırmış herhalde bu ara sikiş dostum da yok yüzde doksan dokuzun müslüman olduğu ülkede öyle çırılçıplak da gezemiyoruz o kadar para verdim bunlara maymundan geldik ne de olsa dur az açayım kim ne dicek milletin hoşuna gider hem dedi. kapıyı kırarak çıktım valla kan revan içinde külodumu da çekmemiştim, çantamda yedek iki türbanım vardı kafalarına geçiricektim ki o anda uyandım arkadaşlar.
ne biçim kabustu amk ya hem kadındım, hem regildim hem de kadınlar memelerini falan açıyordu.
gençlik ateşiyle yanmalarından mütevellit ahlaka son derece ters eylemleri sonucu telaşla yemeği ocakta unutup önce perdeleri, sonra evi, sonra mahalleyi tutuşturan; yaptıkları ahlaksızlıkla koca bir mahalleyi helakın eşiğine getirip sırf sevişebilmek uğruna ufacık çocukların bile vebalini üstüne almaktan gocunmayan, elini sıcak fincana değdirdiğinde ''yandım allah'' diye bağırıp yanına gelen emekli zinakar annesinin ''bu evde o isim anılmayacak demedim mi kaç kere'' diye kızıp attığı tokadı allah babanın tokadından ağır olduğunu sanan ve fincanın ısısından bile canı yanıp bir anlık imana gelirken cehennem ateşinde patlıcan közlemesi yapılırken ne gibi bir tepki vereceği kestirilemeyen zinakar yani evlilik dışı cinsel koalisyon yapan kimselerin son derece ilginç bir şekilde yaşlandıkça içlerinin çirkinliğinin yüzlerine vurduğuna dair harikulade tespit.
şimdi benim bildiğim yaşlı insanlar genelde nur yüzlü, tontiş, hanimiş nenem hanimiş insanlar oluyor ama bazen öyle yaşlılar görüyorum ki allah günah yazmasın bulldog köpeklere dönmüşler hani köpekte o tarz bi yüz yapısı sevimli gelebilir de kafanızda bi insanlara uyarlayın bakalım. heh işte, ben de merak ettim bu insanlar neden böyle çirkinleşmiş hani acaba gençken de böyle milerdi yoksa sonradan mı bu hale geldiler diye; içlerinden bikaçıyla muhabbet edip samimiyet kurduktan sonra yalandan 80'lik nenelere ''maşallahın var nene keşke sen benim yaşımda olsaydın ya da ben senin versene bi yanak'' deyip gençlik fotoğraflarını istedim. o kahverengi deri emekli cüzdanlarından gençlik yıllarında çekindikleri vesikalık fotoğrafları çıkardılar de bi baktım hepsi afet-i devran amk günümüzde sokakta gördüklerimiz o dönemde yaşasa utancından sokağa çıkmazmış. sonra bayağı kafa yordum bu mevzuya neden böyle oluyor yoksa allah hani bunlar gençliklerinde çok güzeldi bari yaşlanınca çirkinleşsinler de haksızlık olmasın diye ilahi bir müdahalede mi bulunuyor dedim sonra kafamda tık diye ampul yandı arkadaşlar:
rocky balboa, fenerli rambo okan rolleriyle gönülleri fethetmeden önce porno kariyeri deneyen yani alenen zina yapan sylvester stallone'nin önce ağzı yamulmuş sonra da yıllar geçtikçe levent kırca'nın plastik makyajlarına dönmüştü. işte o anda zina yapmış insanların gençliklerinde çok güzel ya da yakışıklı olsalar bile yaşlandıklarında mucizevi bir şekilde çirkinleştiklerini fark ettim....
bu yazım zinakarlara uyarı niteliğinde olsun. sonunuz italyan azgınına benzemesin...
çoktaaan açıklanmıştır. kaynak takkem arkadaşlar, bizde yalan olmaz. dileyen girip bakar zaten alttaki linkten. iki saniyelik iş. bacım türkiye birincisi olmuş vay amk ben barajı geçemez diye düşünüyodum bana kuran okuyorum numarası çekip gizli gizli ders çalışıyormuş demek ki. benim de daha yeni haberim oldu. şimdi hesabını sorucam. fitil fitil türbanından getircem onun.
''zall baktı, sözlükte insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep cinsellikte. uludağ sözlük'ü kurduğuna pişman oldu. sol kürek kemiği sızladı. “moderatör yaptıklarımı, yetkilileri, yazarları, çaylakları silip atacağım'' dedi, ''Çünkü onları sözlüğe aldığıma pişman oldum.” Ama etuuu zall'ın gözünde lütuf buldu. Ve zall etu'ya dedi: Önüme bütün beşerin sonu geldi; çünkü onların sebebiyle sanal alem sikişle doldu, ve işte, ben onları uludağ sözlük 11. geleneksel orgy zirvesi ile beraber yok edeceğim!!!'' (etu-ül alam fi beyan-ı mafid-dinnasara minel bidi vel evham sahife-i nurani 3169.)
aslında bin yıllardır beklenen mehdinin uludağ sözlük'ten çıkacağına dair iddialar olmasa bir an bile duramazdım şurada. biz bu sözlüğü yüreği iman dolu yazarların vereceği bilgilerle sanal aleme ışık tutması için kurarken, günü gelince birtakım çok afedersiniz başı açık bayanların alternatif fotoğraf galerisine dönüşeceği aklımıza gelmezdi. ki bu allah-u ekber dağlarının görünen kısmıydı yalnızca, asıl büyük ahlak ereksiyonu bir dönemler tanışıp kaynaşmak için düzenlenen zirvelerde yaşanıyordu ve sözlük zirvelerinde dönen büyük sikişlerin ardı arkasının kesilmediğine dair aldığım duyumlar neticesinde tebdili kıyafetle bir zirveye katılıp ''büyük sikişi bozmaya haydi tarih yazmaya'' mottosuyla yola çıkma kararı aldım...
günün başlangıcında her şey gayet olağandı. salih sözlükteki başı açık bayanların mahkeme kararıyla kapatılması için dilekçe yazıyordu. ben ise gideceğim zirvede tanınmamak için hz isa model saçlarımı maşayla abşalom modeline çevirdikten sonra; kulağıma haç şeklinde küpe takıp, sol koluma keçeli kalemle k atatürk yazdım. salih sözlükte fazlasıyla tanınan bir sima olduğundan onu yanımda götürmem mümkün değildi, açıkçası zirvede kim vurduya gidip entry'sini bir kez bile oylamadığım bir yazardan hamile kalmaktan fazlasıyla korksam da sözlüğün ahlaki siber hatlarında son yılların en büyük hareketliliği gözlemleniyordu ve büyük bir afet yaşanmasına engel olabilecek donanıma yalnızca ben sahiptim. ne de olsa yüce allah tarafından uludağ sözlük'e evliya olarak atanarak sanal alemlere rahmet olmuştum...
son olarak aynaya parçala behçet bakışı atıp, boynuma prezervatifleri kolye olarak taktım ve evden çıkıp zirvenin yapılacağı kafeye doğru yürümeye başladım... operasyonumun sekteye uğramaması için özel izinle gözlerimdeki sansür perdesini gece yarısına kadar indirtmiştim. yol boyunca saturday night fever edasıyla yolda yürüyen mini etekli bayanların kalçalarını gözlerimle şaplakladım. artık iyice role girip dinden çıkma eşiğine yani tam kıvama gelmiştim...
içeriden yayılan o nasıl tarif etsem böyle czech swinger orgy'i andıran ahlaksızlık kokusunu sokağın başından aldım ve de adımlarımı hızlandırıp zirvenin yapıldığı kafenin kapısına geldim. kapıda sözlük yazarı olduğunu gözünden anladığım biri sigara içiyordu, mahsus selamün aleyküm dememek için kendimi tutup hani sanki yılların ateisti gibi ''merhaba'' dedim, ayaküstü biraz sözlüğün halinden bahsettik o da rahatsızmış ''hele etu diye bi piç kurusu var onu gördüğüm yerde geberticem'' dedi. içimden ''sen de bugün buraya asla gelmemiş olmak isteyenlerden olacaksın bekle azıcık seni gidi yahudi peyotu'' deyip içeriye mahsus sol ayağımla besmele çekmeden adımımı attım...
içeriye girdiğimde sözlüğümüzün güzide bekar anneleri masa altlarına falan girerek bişeyler arıyor, abuk subuk tipler sinekkapan soğukkanlılığıyla avını kapmak için fırsat kolluyor, başı açık bayanlar ise tarihi esermişçesine sergiledikleri sütun gibi bacaklarıyla akropol'deymişim hissi veriyordu... soğukkanlılığımı koruyarak kızların dikkatini çekmek için abşalom model saçlarımı ağır çekimde şöyle bi savurup boş yerlerden birine oturdum... cüneyt arkın'ın ayrı dünyalar filminde fırtına kemal rolüyle amerika'dan geldiğindeki gibi herkes başıma üşüştü böyle. istemeden de olsa fazla dikkat çekmiştim.
sözlük kızları: sen kimsin ay hiç foto attın mı daha önce sözlüğe? bizce sözlük erkeklerinin fotoğrafları kısmında yalnızca sen paylaşım yapmalısın.
etuuu: şeyyy ben yeni üye oldum sözlüğü pek bilmiyorum burada sağlam sikiş dönüyor dediler diye geldim.
bunun gibi bir sürü soru sordular. üst üste sordukları abuk subuk sorulardan iyice bunalmıştım. adeta timsahların içinde minik ceylan bambi gibi hissedip her an ağzımdan laf kaçırıp kendimi ele veririm korkusuyla kıç çatalımdan süzülen terler anüsüme doğru ilerlerken neyse ki self control şarkısı çalmaya başladı da fırsat bilip kendimi dans pistine attım. çok fazla yeşilçam filmi izlediğimden disko hits 80'lere fazlasıyla aşinaydım bu yüzden katiller de ağlar filminde banu alkan'ın memelerini güç bela örten ve iç çamaşırlarını cesurca sergileyen sarı bir elbiseyle yaptığı erotik dansı yapmaya başladım...
o an zirvedekiler benim +18 wap erotik kısa videolar gibi dansımı görünce tahrik olmuş olacak ki birden ortalık karıştı herkes birbirine girdi. biri ordan ah diyor, öteki oh diyor, beni gözüne kestiren bayanlar ise baş döndüren dolgun saçlarımdan çekiştirip akıllarınca fantezi yapıyorlardı. işte beklediğim reaksiyonu fazla uğraşmadan tetiklemiş, yüce allah'a zirvelerde dönen ahlaksızlığa dair kanıtı canlı yayınla sunmuş, taarruza geçip tüm sikişlere dur demeye hazır ve nazır hale gelmiştim.
salih'i yanımda götürmemiştim ama zirvenin yapılacağı adresin konumunu whatsapp üzerinden gönderip, takkemi ve misvakımı getirmesini emretmiştim. kimseye çaktırmadan gidip, tuvaletteki camı açmış salih'i kimseye görünmeden içeri sokmayı başarmıştım. takkemi getirmesini istememin sebebi diplerde sürünen imanımı yeniden evliya seviyesine ulaştırmak, misvak istememin sebebi ise olur da hz yusuf yakışıklılığıma dayanamayıp dudaklarıma yapışırlarsa dişlerimi fırçalamaktı. salih tuvaletten fırlayıp takkeyi bana doğru attı, takkemi takar takmaz michael jackson gibi başımı elimi koyduktan sonra öne eğip haaa dedim.
zirvedekiler ''bu bir kuş, bu bir uçak, hayır bu etuuuuuu'' diye bağırıp korku içinde erken boşalmaya başladılar. bi kısmı secde edecek gibi oldu ama rüku esnasında taş kesildiler. dansıma kaldığım yerden tüm hızıyla devam ederek alayını kalp gözümle değişik pozisyonlarda taşa çevirdim. tam üstümüzde mission accomplished yazısı çıkmıştı ki birden ahlak masasından polisler kafenin etrafını sarıp megafondan ''etrafınız sarıldı eller ve donlar yukarı'' dediler. pantolonumu güzelce çekip, elimi kolumu sallayarak dışarı çıktım ve gerisi sizindir deyip ifade vermek üzere ekip otolarından birine bindim...
düşünsenize bir gün kaldığınız bekar evine koşa koşa gelip çantanızı bi kenara fırlattıktan sonra hükümetin henüz kapatmadığı bi siteye girip kemeri çözmenizin ardından pantolunu indiriyorsunuz. kapıyı kitlediğinizden emin değilsiniz ama sabrınız tükenmiş ''amaan evde kimse yok zaten'' deyip tam böyle kendinizi kaptırmış hızınızı alamadan o işi yaparken arkadaşınız tak diye odaya girip ne izliyosun dur bakim yüz ifadenden çok heyecanlı bişeye benziyor diyor. tuşa abanıp bilgisayarı kapatmaya çalışıyorsunuz ama ne hikmetse kapanmıyor da bi türlü.
dalga da ufakmış o açıdan yılların delikanlısı imajınızın sarsılmasından korkup arkadaşınıza yalvarır gözlerle bakıyorsunuz ama meğerse arkadaşınız sizden de beter abazanmış ''bu karı yıllar önce öldü lan ayıp be dur az bakıyım olsun ölenle ölünmez azcık izleyelim mısır patlatsana'' deyip eşofman altından çanak anten kurulumuna başlıyor.
geçen gün internette bacım için ilkbahar kreasyonundan türban bakarken denk geldim bu hanımefendiye. allah sahibine bağışlasın kim olduğunu bilen var mı aradım bulamadım bi türlü.
edit: kim olduğuna dair hala hiçbir şey öğrenemedim. arkadaşlar lütfen bakın aranızdan birinin bacısı falan da o yüzden söylemiyorsanız bilin ki niyetim ciddi.
genellikle bisiklete binerken lastik taşa değince ya da ayrobik yaparken yanlış bir hareket yapınca yırtılır. zina yoluyla yırtıldığı çok nadir görülmüştür.
allah celle celalühu'nun batıramayacağı iddia edilen geminin boğazın buz gibi sularını boyladığı film. filmi sinemada izliyordum, gemi batarken kalkıp ayakta alkışladım allah'ı. millet ne yaptığımı anlamadı tabi. olsun.