ethemerkaya
-11 (nihilist)
dördüncü nesil silik 1 takipçi 0.60 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük hatunlarının erkek gibi olması

    ?.
  1. öncelikle hatun lafı kadınsılıktan fersah fersah uzak, kokuşmuş, leş diye nitelendirilen kızlara yakıştırılan bir hitab şeklidir. her neyse asıl parmak istediğim nokta sözlük hatunlarının neden erkek gibi olduğudur?

    sosyal ortamlara ilgisizlik, soğukluk ve duygusuzluk gibi davranış bozukluğu yani şizoid bu gibi kişilerin asıl sorunudur. bunun fiziksel manada kaynaklanan bir eziklik olduğu aleni. iman eksikliği de düşünüldüğünde bunalım ve ekran arkası gizlenimi gözardı edilemez. elbette var tek tük elit bayan yazar ancak onların da çocukluklarında yalnız olduklarını, ya da bir baskı altında yazmaya başladıklarını düşünüyorum. yoksa ne işi var hoş, kalite bir hatunun yazı yazmakla filan.

    fiziksel olarak eksik seviyede bir hatun, hemcinslerini dedikoducu, kıskanç, şımarık olarak tanımlar ve erkeklerle sosyal ilişki olarak görülse de bir nevi duygusal alt yapılar da bağlayarak arkadaşlık kurar. bu etkileşim erkeklerin onları kendilerindenmiş gibi görmesine, hatunların da onların ağızlarını kendilerine yamamasıyla iyice erkekleşmelerine neden olur. ortaya rock dinleyen, abili, lanlı konuşan, leş, en normal tabirle acayip varlıklar çıkartır.

    yalnızlık ve karşı cinsle etkileşim zamanla ortaya şu sonuçları çıkartır;

    -güçlü duygular yaşamazlar.
    -yanlarındyken kendilerini; ezik ve aciz hissettikleri hemcinsleri onlar için bok atılacak kıskanç yaratıklar konumunu alır.
    -hemcinslerine olan nefretleri ve takıldıkları bozuk ortam onları giderek leş hatun olmaya iter.
    -bıdı bıdı konuşup, en normal tabirle kafa s.kerler.
    -rock müzik dinlerler.
    -siyah giyinirler.
    -sözlüklerde yazarlar.
    ...(örnekleri çoğaltmak mümkün)

    bu durumdaki yazarlarımız acilen iyileştirilmeli, en kısa zamanda bakımlı, elit, dedikodu yapan, normal bir hatun kıvamına döndürülmelidir. bunu sözlüğün en kaliteli erkek yazarı olarak üstlenmek istiyorum. bu gibi insanlar tedaviye gelmezler, kendilerine yakıştıramazlar bu yüzden özel mesajla şüphelendiğiniz yazarları bana belirtmelisiniz. sözlüğümüzün nizamı, refahı ve fazileti bakımından saadet dolu günlere yelken açmamızı sağlayacak bir gelişme bu. lütfen duyarlı olun ve siz de bir hareket yapın.
    8 ...
  2. facebook chat e girip manyaklik yapmak

    ?.
  3. ayar verme, yedirtme, vuruculuk gibi delirme anlarım gelmeden bir önceki gece şiddetle chat yapmak ve sağa sola sataşmak isterim. butün facebook erkanına ayar verir, fakir keçi çobanı sandıklarının üzerlerinde hoplata hoplata kaval çaldırırım tabi mecazi olarak. istihza diyelim. şimdi siz bunu da anlamazsınız iğneleme, alttan alta ayar vermek; "lolo taşaklarını yalıyım bize istihza yapma,"bunun gibi. ah ya cümle içinde bile kullanıyorum. bitiyorum kendime alttan alta nasıl da iğneleyici sözler ediyorum. neyse konumuza dönelim.

    az evvel msne baktım gumti'den başkası yok. ulan onca saat ders çalış gel şuraya muhabbet edecek bir tane bile hayranın yok. bana şirin gözükmek için çevrimdışı takılıp, alttan alta ben alemlerdeyim göndermesini de yediğimi sanmayın. neler çekiyorum size anlatamam. sırmalı kumaştan elbisemi yakut kakmalı desenlerle bezedim yine geçmedi sinirim. her neyse facebook chat'a bilgisayar masasının saçağına dayanarak web camimin loş ışığını babyface tenime yansıtarak girdim. ulan baktım millet mal mal muhabbet ediyor. tüm nihat doğan göndermelerimi peşisıra sıraladım. o ara dokuma tezgahına dirseğim çarptı neyse devam edelim.

    wall'a ne yazdımsa 179 kişi aynı anda chat yaptığımızdan bir anda yok oluyordu, özel mesajlarla hatunlara üç beş sevimli mesajlar yolladım. "az evvel applicationlara bakarken gördüm seni, gölgeli klavyemin üzerine doğru bir habbe gibi taşan katedralin kahvemi senin için döktüm, evimin karşısındaki sisli terasın üstünde gezinen infiat böcekleri gibi yazdım (sana), bu mesajı."

    of ya sinirim hala geçmedi. şu yazdığıma bak tuna abimin çok tuhaf günlük'lerinden bile berbat ve can sıkıcı oldu. kusuruuma bakmayın. hadi bana özel mesaj filan atın. "bekliyorum. kalbimi yerinden çıldırtabilirsin, görünce bilmiyorum. bu ilk değil, sıfırdan uzanabiliriz sonsuza........bir yerde göz göze gelmemiz yeter zaten....."
    1 ...
  4. buraldinhololo alla roportaji

    1.
  5. sözlük camiası içinde en çok tanınan yazar buraldinho lolo'nun eserleri, anlatım bakımından biraz ironi biraz da alaycılıkla yazılmış olduğunu düşündürüyor insana. halbuki konu örgüsü, anlatımındaki derinlik, eser kahramanının sıradışılığı, hiç beklenmedik ani gelişen çarpıcı sonları gözönüne alındığından, bu yazılarda, sözlük erkanından en elit 3-5 yazarın bile onu kavramakta güçlük çektiği, alttan alta ayar veren gizli dokundurmaları olduğu görülüyor.

    buraldinho lolo alla roportajı ( istesem 10 dakikada bir yazı yazarım)

    -- yazı hayatınıza ne zaman ve nasıl girdi?
    --- altıncı sınıfta bilgisayar odasında adı şu an aklıma gelmiyor (gülüyor) rastgele açtığım bir sayfayla başladı. sonra harçlıklarımı biriktirerek ilk bilgisayarımı aldım ve yazı hayatına başlamış oldum.
    --ayar, alay, yaşamın hiç de farkedilmeyen noktalarına değinerek insan içine çıkartamamanın uhrevi duygusu kendinizi hangisiyle tanımlıyorsunuz?
    --- ben en çok esprili kişiliğimi, zekamı ve normların üzerindeki fiziğimi beğeniyorum. öyle çok ahım şahım biri değilim.
    -- hiç de fena sayılmazsınız..
    (gülüyor)öyle tabi de işte... ben kendimi daha çok üstün olarak tanımlıyorum. dediğiniz klişelere de birer birer giriyorumdur.
    --ne tür bir yazar olduğunuzu düşünüyorsunuz?
    --- şairliği kendime daha yakın buluyorum. iyi bir yazarım zaten ama aynı zamanda iyi bir şairim de. benim eserlerim ilk bakışta pek anlam ifade etmeyebilir. biraz irdelendiğinde yaşamın hiç de farkedilmeyen yüzünü, bazen güldürerek, bazen ağır hakaretlere maruz bırakarak gösteriyorum okuyucuya. kendimi dahi gibi görmemde bundan. beni sevmeyenler bile alttan alta okuyor yazdıklarımı. ve yıllarca akıllarından çıkmıyor. bu tabi beni memnun ediyor.
    -- o yazılar nasıl ortaya çıkıyor?
    ---elime kağıdı alır yazarım. ama artık kağıda da gerek yok. çünkü bu kadar zahmeti hakedecek bir nesil yok ortada. ben de oturup düşündüklerimi bilgisyarıma aktarıyorum. bazen şeyi düşünüyorum; yazılarım bitince bunu insanlara göstermek zorunda mıyım? hiç bir hayranımı tanımıyorum- onlar da beni pek tanımıyordur herhalde. yazdıklarımı ne kadar anladıklarını da merak ediyorum.
    -- sizin hissettiklerinizi harfiyen hissediyorlardır merak etmeyin.
    --- ona çabalıyoruz zaten ...
    -- peki aşk hayatınız. sizi pek kadınlarla göremiyoruz.
    --- (gülüyor) şu an ciddi bir ilişkim yok. zaten pek istek de yok içimde. son eserlerime bakarsanız kadınların üstüne o kadar da gitmiyorum. kendi hallerine bıraktım onları. isteyen beni buluyor zaten. bir de şey sanırım anneme uyguladığım "canım istemiyor" bahanesi onlara pek sökmüyor.
    -- eserleriniz de isyan, başkaldırı olduğu görülüyor. türkiye'de hızla gelişen rock müziğinde felsefesi bu. siz ne tür müzik dinlersiniz? kendinizi rock müziğe yakın görüyor musunuz?
    --- kavramlar, sınıflandırmalar bana göre değil. ben en iyiyim. iyi derseniz dönüp bakarım. benim sınıfım bu olmalı dahil edecek bir grup görmüyorum kendimi. bir defa rock müziğin bir felsefesi olduğu tamamen yalan. ve beni siyah giyinen, biraz içip ter kokan gençlerle aynı gruba dahil etmenizde anlamsız.
    -- peki son olarak söylemek istediğiniz şeyler;
    --- valla söylemek istediğim bir şey yok ama lütfen artık beni birileriyle kıyaslamasınlar. kıyaslayacaklarsa da oscar wilde, tolstoy filan. ben kendimi onlara daha yakın buluyorum ve onlarda bulmak zorunda. çünkü ben öyle istiyorum.
    1 ...
  6. bir kadının başka bir kadını incelemesi

    1.
  7. bir kadın neden bir erkeği değil de hemcinslerini seyreder? diye sormuştum üniversite hazırlık günlerim de? cinsel sapkınlığı bir kenara bırakırsak "onda olmayan şey ne" duygusu mudur bu? gördüğü eksiklikleri düşünüp tuhaf bir zevk mi alır? bir kadının hemcinsleri içinde kendisini eksik, bakımsız çirkin hissetmesinden daha iğrenç bir duygu yoktur herhalde. böyle olmalı. bunca yıllık ilişkilerimden bunun izlenimini çıkartmış olmalıyım.

    peki bir kadının "diğerlerinde olup onda olmayan özelliğini" düşünmeyeceği bir yer yok mudur? belki de bundan hemcinslerini bırakıp erkeklerle arkadaş olmaları. bir sürü sebep sunabilirler belki; hemcinslerinin kıskançlığı, göz hapsi içinde birbirleriyle kavgalarından olan kılık kıyafet sorgulamaları vs... ama özü bu! kendilerini karşı cinsin yanında daha rahat hissetmeleri. çünkü ortada kıyaslanacak bir durum yok. "bir şey tekse o bir şey en iyidir de" hayranlarımda son günlerde bu sözü sürekli söylüyorum zate yazının ilhamını da bu davranışlarımdan aldım.

    kadınları 5 kategoride değerlendiririm. 4 ve 5. sınıf benimle birlikte olabilir. kriterlerimi sıralayacak değilim. beni az buz tanıyanlar bilir ne gibi özellikler aradığımı ya da rockçı olmasın. her neyse. 4. sınıf kadınlarda hep bir kompleks vardır. diğer alt sınıflar zaten belli şelerden ümitlerini kestiklerinden 3 gün ağlar neden ben buyum diye, sonra kabullenir. kendisini sever ya da sevmez ama kabullenir seçme şansı yoktur. ama 4. sınıf hatunlar hep bir muallaktadır. boyu kısadır ya da kaşında gözünde bir çizik vardır ya da endülüs emevi ekolü zihniyetindekilerin katalanları katletmesini tasdikleyen zihniyette ataerkil bir aileden gelir. herhangi bir eksiklik işte anladınız. bir şey bozar çehrelerini. bu gibi hatunlarla takılan erkekler öncelikle o eksikliğini saptamalı. bir şekilde lafı oraya getirip söyletmeli. söyletemiyorsa allah onun belasını versin. siktirsin gitsin ne işi var hatunlarla. şahin k girileri yazıp porno izlesin olmadı adam olup cennetteki hurileri beklesin. ne s.kimse işte. o eksikliği saptadığınız an ne kadar karizmatik bir çizik. ya da aile bozukluğuna ben seninle evleneceğim ailenle değil ki gibi teselli cümleleriyle. unutmayın kadınlar kendilerini güzel hissettiren erkeklere bayılır. bu yüzden belki de çirkin erkeklerle evlenme sebepleri.

    bir kadının bir kadını incelemesi işte bu sebeplerdendir. kısaca ben de olup onda olmayan ne? bu arada bakın kadına iltifat hususunu çarptırmayın. orada yalnızca 4 ve 5. sınıf hatunlardan bahsediyorum. 3. sınıf hatunlara gidip malakça baskılar, iltifatlar filan yapıyorsunuz en s.kik kız bile ben güzelim diyip resimlerinde beni hayal kırıklığına uğratıyor. adam olun biraz adam. gerçekçi olun.
    0 ...
  8. aska inanmiyorum ben

    1.
  9. inanıyorum ben allah'a. bir gün cennet ya da cehenneme gidince önemi kalacak mı bunların? cennette 10- 15 huriye satarken sevdiğim kadını yüreğim sızlamaz benim. bir seçenek sunsalar, "cehennem de onunla mı?, cennet de onsuz mu?" onsuz, gözümü bile kırpmadan söylerim, onsuz.

    korkusuzca dillendiririm artık onu sevdiğimi, alaycı bir tonda karşısında acizleşmeyen, muktedir bir erkek de indirebilir kalkan götünü. kabul etmezse kasıklarımda derin bir üfürtü zelzelesi olur, o kadar.

    ben artık aşka inanmıyorum. başkası var hayatımda. gerçek bir aşk. tahrik edici cümleleriyle çılgına döndüğüm, bir hareketiyle yüreklerde ezici darbeler yaratan, baktığı her kadının revan olan lav gibi ruhlarını örslerine bıraktığı, bazen naif dokunuşlarıyla şekilden şekile sokan birine aşığım. o benim. "oh tanrım deliler gibi seviyorum."
    1 ...
  10. fatura o merkezindeki hatuna isini yaptirmak

    1.
  11. bizim evdeki faturalar otomatiğe bağlı olduğunda faturaları dert etmem. dert etsem bile ödetecek bir iki kişi bulurum. ee beni tanıdıklarında afra tafra yapmazlar. ancak geçenlerde bir problem oldu ödeme merkezine gitmem gerekti. bu gibi yerlerden tiksinirim. beş bölümlü ancak 2 kasiyerin hüzme çevresinde transandantal kolaylıklar sunduğu ve insanı s.ktim sene bekleten, bir de üstüne dünün dallamalarının kontrol etmeden faturaları alıp yanlışın farkında geç varmaları yok mu, kasiyerle kafalarını çelik aluvyonlara vura vura sallandırmak gelir insanın içinden. aşağılık, iğrençlik, ne oldum deliliği akar oradaki milletten her neyse konumuza dönelim.

    fatura ödeme merkezine girdiğimde epey sıra vardı. 3-5 memur arasından en taş olanına doğru yöneldim. bu arada bu olayımda hayata dair sıkı bir serüven var, bakalım bizim lolo'nun başına neler gelecek. ah ya ne kadar sevimliyim ben. çocuk hikayeleri önsözleri gibi şeyler falan. ah ah...

    faturayı üstüme geçirmem gerektiğinden kimlikle gelmem gerekiyordu, baktım kimlik yok eve dönmeye üşendiğimden bekledim. o sırada yanımdaki bir şeyler sordu;
    --ya gişe işlemleri için nereden sıra alıcaz?
    ---sıra almana gerek yok. al şu bloknotun üzerine yaz bir rakam, güzel olsun ha. yoksa kabul etmez bunlar.
    -- nasıl yani kafadan atsam olur mu?
    --- bak elektronik levhada 112 yazıyor 30-40 tane üzeri bir şey yaz
    -- 10-15 üstü yeter ya hemen sıra gelir işte.
    --- 10-15 taneye kadar benim işim bitmez. ben gittikten sonra sıranın sana gelmesi lazım...
    her neyse bu dallama yaklaşık bir saat filan bekledi nihayet sıra bana geldi. ulan gittim kimlik filan istediler benden. "kimliğimi evde unuttum" der gibi bakış attım, "tamam çok tatlısın ama kimliksiz de halledemem ki" der gibi karşılık verdi, "canım benim" der gibi baktım. eridi...
    --- efendim kimliğiniz olmadan maalesef işlem yapamam.
    -- aklımda benim cilt no filan.
    --- cilt no ile bir alakası yok.
    -- aile birey sıra no filan.
    --- ı ıhh.
    -- gözlerin çok düzgün. yerli yerinde. güzel yani.
    --- maalesef renkli değil gözlerim. yapacak başka bir yalakalık bulamadın mı?
    -- biraz sıradan bir oldu ama güzel gerçekten yha. hem renkli göz filan ne farkeder düzgün ve şekilli olsun yeter. bak şu yanındaki renkli ama gözlerinin teki alına yakın ne kadar iğrenç. bir de bunlar en ufak iltifattan büyük anlamlar çıkarırlar. gözlerinin ne kadar karizmatik filan olduğunu düşünürler. göz işte. çirkin olduktan sonra turkuaz olsa bile neye yarar.
    ---haha. nereden çıktın sen ya. tamam güzel söylüyorsun ama arkanda kaç kişi var. kimliğini getirirsen o şekilde yardımcı olabilirim.
    -- tamam ben o tarafa geçiyorum yanına. sen onlarla ilgilen. beklerim ben seni...

    o ara bilgisayarları filan karıştırdım. hatunda ses çıkartmadı. kendi halimde bir süre takıldım. etkilendi benden. işimi de halletti sağolsun. telefonunu da aldım. 0536700... ah ah veriyorum sandınız dimi. bir daha işim düşerse yardımcı olacak. işte ya ben böyleyim. her girdiğim ortamı sevimliliğimle, umursamaz tavırlarımla hakimiyetim altına alır, si.e s.ke istediğimi yaptırırım. eskiden beri süregelen bir şey bu. hep benden bahsedelicek hep ben bir numara olacağım. yapım bu.

    edit: lan nasıl insanlarsınız siz yahu. başlığın bokunda boncuk aramak deyimi cuk diye oturuyor hakikaten. karakter yetmediği için kısa yazdım. noktalama işareti de gözükmüyor.
    1 ...
  12. partisi kapatilirken evinde oturan sorunlu birey

    ?.
  13. ak parti kapatma davasıyla iyiden iyiye gündemimi meşgul eden bir hadise. ak parti'nin kapatılma davası değil gündemimde olan, partisi kapatılırken rahatını bozmayan iti kastediyorum. hani şu yumuşak mağribi halısı üzerinde sağa sola kıç oynata itden.

    bakın biraz gerçekçi olun. buradan bık bık ötmek kolay. hanginiz benim gibi hem yazıp hem de gerçekte de uygulayabiliyorsunuz allah aşkına. siz de o kapasite yok bir kere. sizin beyniniz batı flemenkinin yedi yıldan fazla emek verdiği beyinlerinize dikta edilen absürt çığırtkanlıklarla kaplı. ulan biraz adam olun be. çanakkale'deki şehitlerimizden de mi utanmıyorsunuz? aranızda hala şehitlerimizi görmeye gitmeyen çanakkale'li de vardır. varsa onun ....

    bakın akp ne yapmış türban yasağını kaldırmış, bir iki milletvekili aptalca demeçler vermiş. sorun bu değil eğer bir parti 100/47 oy alıyor ve hiç bir yandaşı sokakğa dökülmüyorsa ben bu işte acizlik, artniyet, sahip çıkamama duygularını ararım. 3-5 kendini bilmez dalkavuk benim oy verdiğim partiyi kapatacağız dese yerimde duramaz, dudaklarımdaki nefret gülümsemesiyle kaidelerimin tepesinden öfkeli gözlerle sağa sola sataşırım. şimdi siz partiniz kapatılıyorken utanmadan başka şeylerde düşünürsünüz. gökdeniz'in rubin kazan'a transfer olduğundan da haberiniz vardır sizin. neyse ya kime ne anlatıyorum.

    bakın abartmıyorum. ak sözlüğün uzun boylu vurucu yazarlarından hoşlandığım kadar, fistanın fizana kadar ayar sokacak palamut çanağı kılıklı yazarlarının da reel hayatlarından hoşlanırım. bana yaranmak istiyorsanız partinizi savunacaksınız. zamanında erbakan hocamın partisi kapatılırken saatlerce jop yedim ben, karakoldan içeri girerken hayranlarıma anladınız mı dedim, anladınız mı? o günden sonra hiç birisi ağlamadı ve "islami zuhur için, demokrasi inkılabı için yola koyuldular. boyunlarında islam ve atatürk hadsburg ekolü amblemlerini eksik etmediler. hadi göreyim sizi. dökülün sokaklara. "adalet partisi kapatılamaz."
    1 ...
  14. hatunsuz kalmaya mahkum slow erkekler

    ?.
  15. ortaokul yıllarımda okul çıkışı bir kız arkadaşımın evine gider ders çalışma bahanesiyle çeşitli sorular sorardık birbirimize. tıpdan anlayan, sempatik, güçlü, ne dediğini bilen, karizmatik biri olduğumu daha o yıllarda söylerlerdi. 4 kızla tek başıma takılır, ara ara pembe incili nazenin çiçekler açan tablosundaki desenlere sahip t-shirtlü kız gömleğimin düğmelerini filan çözer, benim karşı konulmaz olduğumu "ahahah" şeklinde dillendirirdi.

    lise yılarında daha oturaklı ve efendiydim. diğer sohbeti kıt slow erkeklerin yanımda haliyle şansı yoktu. kızlarla takılırdım genelde, en samimi olduğum hatunlardan biri ara sıra erkek gibi davranıp benim onlara benzeyerek gay filan olacağımdan korktuğunu, bunun için sert erkek imajına büründüğünü söylerdi. onu yatıştırır bunun olamayacağını uygun bir dille anlatırdım...

    hatunsuz bir hayat yaşamadım ben. yaşamamın her alanında onlara hitap ettim, onlarsız yanan çam kütüğünün yanındaki kanepede yalnızlık duygusunu tatmadım. tüm erkekler benden ya kaçtı, ya da yaranmaya çalıştı. başta fiziksel olarak onlarla aynı gibi gözüksem de davranışlarımla, tavrımla, duruşumla hep bir adım önde oldum. kah bir ayağınıza kah öteki ayağınıza sıçrayarak şaşkınlığınızı ayyuka çıkartmasanızda bu o kadar bariz ki.

    geçenlerde bir arkadaşım rock müzik cd'si hediye etti bana; bunalım ve hayli duygusal. zekice kurgulanmış sözleri, alt yapısı, sound, ve en sevdiğim antik yunan ekolünü yansıtan "cristinayo" türküsünün coveri vardı içerisinde. bir hafta kadar dinledim. dışarı çıktığımda elit hatunlar kıpkırmızı kesilip, zülüflerini revan eden liseli genç kızlar gözyaşlarını çay bardağına akıtarak ağlamaya başladılar. şaşkınlık geçirdim. konferans vermek üzere gideceğim okuldaki elit rehber hocasını, yeni bir dine tapınmayı emreden, ilahi tasvirler eşliğinde venedik'ten getirilmiş şaşalı bir tablonun önünde diz çökerken buldum. her sohbete başladığında benden değil başka şeylerden söz ediyor, beni sıradan insan seviyesinde aşağıladını düşünmeme neden oluyordu. inanamadım. eczanedeki kalfa kıza tansiyonumu ölçtürdüm o bile malum organıma ellemeye yeltenmedi... inanılmaz bir şok yaşıyordum. gece 2:34 filan kulağımda hep o ses; "buraldinhololo hatun hop-lat-sa-na, hop-lat-sa-na- oooo"

    ilk kez böyle bir transandantal deneylere konu olacak türden bir travma geçiriyorum.
    1 ...
  16. laik olduğunu söyleyen kişi dinsizdir

    1.
  17. "birey laik olamaz, devlet laik olabilir" tezi düşünüldüğünde laikliğin dinsizlik olduğu söylenebilir. devletin laikliğini savunanlar dinsiz değildir ancak laikliği kendi içinde yaşamak isteyen her görüşe açık, hristiyanlığı da yahudiliği de doğru bulan birisi dinsizdir. tekrarlıyorum laiklik bireyin değil devletin benimseyeceği bir sistemdir.

    öncelikle türkiyede laiklik yoktur. din devlete karışamaz fakat devlet dine rahatlıkla karışabilir. krizlerde, artan suç olaylarında, depremlerde kısaca hemen her felakette devlet cuma hutbelerinde ne anlatılması gerektiğini emreder. bu laikliğe aykırıdır!

    türban tüm ülkelerde serbesttir, gerek kamu alanında gerek okullarda. bir ülke hariç o da afrika ülkesiydi sanıyorum. kamusal alan ya da okullarda türbanın serbest bırakılması laikliğe gölge düşürmez. bunu siyasal simge olarak kullananlar var fakat inançları içinde takanlar var. neden bir kaç propagandacı yüzünden sahiden inananların hakkı yeniyor anlamıyorum! alkolü kötüye kullanan bir sürü kişi var ülkemizde, ama edebiyle içende. o zaman alkol kötülük teşkil ediyor diye toptan onu da yasaklayalım. olmaz, laikseniz, özgürlüğü savunuyorsanız, bari onu doğru yapın.

    şeriat'ın gelmesinden korkan tüm cenaha buradan sesleniyorum şunu kafanıza sokun; islamda örtünme zorunluluğu vardır fakat istemeyenleri zorlama örtmek yoktur. böyle bir kanun kur'anda ya da hadislerde belirtilmez. iran bunu kıçından uyduruyorsa bilemem. şeriat denilince direk iran'ı örnek göstermeyin! şeriat bu demek değildir.

    kelime anlamı olarak şeriat din demektir. her inanan şeriatçıdır.
    son olarak çeşitli islam alimlerinin görüşlerini yazmak istiyorum.

    -şeriatı allah koymuş ve kullarını sorumlu tutmuştur.
    allah şeriatı, kullarının ebedi hayata ve hakiki saadete ulaşmaları için gönderilmiştir.
    -şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dail hükümlerin hepsi vardır.
    -şeriat kelimesiyle açıkça; kur'ana, hadise ve icmaya dayanan hükümler kastedilmiş olur.
    -genel anlamda, her peygamberin getirdiği ilahi kanunlara da şeriat denir.

    şeriat dinin kendisidir. öncelikle kişi şeriatı kendi içinde yaşamalıdır. ancak istemeyenlere inanmayanlara osmanlı döneminde olduğu gibi saygı duyulmalıdır. laik devlet düzeni içinde yaşıyoruz, çünkü çok çeşitli görüşlerde şeriatın kanunlarını devlete yansıtmak oldukça güç ve zor. bu yüzden şeriat savunucuları dini kendi içlerinde yaşasın, laiklik savunucuları da dine biraz daha saygı duysun.
    2 ...
  18. tuna kiremitçi nin baş örtüsü yazısı

    ?.
  19. "doksanlı yıllarda, cem özer'in programına orhan pamuk çıkmıştı. arada giren görüntülerde, sokaktaki insana mikrofon tutulup orhan pamuk'u tanıyıp tanımadıkları soruluyordu.

    modern görünümlü, makyajlı genç kızlar genellikle tanımıyordu yazarı. hatta "kim o, yeni bir popçu mu?" diye soran bile vardı (doksanlar popun altın yıllarıydı, malum). hasbelkader adını duymuş olanlarsa en fazla birkaç kitabını hatırlıyorlardı.

    o sırada görüntüye başörtülü bir kız geldi. kız orhan pamuk'un romancı olduğunu söyledikten sonra cevdet bey ve oğulları'ndan başlayıp eserleri tek tek saydı. kitapları okumuş olduğu, yüzündeki ifadeden belliydi.

    "islamcı" gençler, bugünlere bu ciddiyetle geldiler. neredeyse yetmişlerin sosyalist gençliğini hatırlatan kültürlü simalar halinde. gençliğin geneli 12 eylül sonrası cehaletinin pençesinde kıvranırken onlar zamanlarını okumak ve tartışmakla geçirdi"

    başörtüsü takmayanlar ne yapıyor peki?

    bir kısmı bülent ersoy'un tenasül hayatıyla ilgilenmekle meşgul... bir tık daha bilinçli olanlarsa fazıl say'la hemfikir: ulke şeriata gidiyor, "tiz vakitte" terk etmek lazım.

    bir şeyler yapılması gerektiğini düşünenlerse çeşit çeşit: bazıları ordunun harekete geçmesini bekliyor. hatta darbe bile fena fikir değil onlara göre.

    şuurlu bir azınlıksa sivil toplum örgütlerinin çatısı altında birleşerek laik ve demokratik kazanımlarını korumaktan yana. tehdit altındaki yaşam tarzlarını sorguluyor, eksiklerini görüyor, çözüm arıyorlar.

    aslında atatürk'ün kızlarının mücadele tecrübesi az: sahip oldukları haklar onlara armağan edildi çünkü. ama şimdi ilk defa o hakları korumak zorunda kalabileceklerini hissediyorlar. çağdaş yaşamı destekleme derneği'nin kapısını çalıyorlar mesela.

    delikanlılar, son sözüm size! şeriat endişesi duyarak ürperen kızlara ceketinizi vermenin zamanı gelmedi mi?"

    tuna abim bu işten anlıyor yahu.
    13 ...
  20. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük