alice cooper'ın 13 eylül 2011 tarihinde çıkması beklenen sıfır kilometre albümüdür. ancak internete şimdiden düşmüştür. alice cooper "what baby wants" adlı şarkısında ke$ha ile düet de yapmıştır.
her zamanki gibi 10 numara bir albüm sunmuş bizlere. şarkı listesi ise şu şekildedir;
1. i am made of you
2. caffeine
3. the nightmare returns
4. a runaway train
5. last man on earth
6. the congregation
7. ill bite your face off
8. disco bloodbath boogie fever
9. ghouls gone wild
10. something to remember me by
11. when hell comes home
12. what baby wants
13. i gotta get outta here
14. the underture
trenin gelmesine 1-2 dakika civarı kalmıştır ve siz koşar adım istasyona gidersiniz. bazı mübarek makinistlerimiz hız tutkunu olduğu için erken gelir istasyona. turnikeden bir yarış atı gibi geçip usain bolt gibi koşarsınız, istasyona adım attığınız an yavaş yavaş istasyonu terk eden trenin arkasından bildiğin öküz gibi bakarsınız. bir deyimi hayata geçirmenin haklı gururunu yaşarken bir sonraki treni beklemenin işkencesine kollarınızı açarsınız. heh işte o durum bu durum. bir sonrakine 15 dakika kalmış olsa da o saatler gibi gelir adama, işte o da koyar sağlam bir tekme.
değer eskiden bilinen insanlardır. şimdi en gereksiz, en saçma eleştirilere, saldırılara maruz kalmışlardır. üstelik hiç bir şey yapmamışken.
dünyadaki en samimi insanların türkiye köylerindeki insanlar olduğuna dair bir araştırma yapılmış mıdır bilmem ama ben kalıbımı basıyorum ki öyle. ben ilk defa 2010 yazında gittim köy gibi köye fakat uzun uzun dolaşıp o güzide insanların arasına karışamadım çeşitli nedenlerden dolayı ve erken dönüş yapmak zorunda kaldım.
bilenler bilir tabii köy hayatını. ben bunu bilmeyenler ama öğrenmek isteyenler için yazıyorum. bir de dağdaki çobanla benim oyum bir olamaz diyenlere yazıyorum ki anlamayacak olsa bile kafasına girsin birazı.
2011 yazı, yani bu yaz bu sefer ailece gittik. benim baba tarafı istanbul ailesidir. yani bir tarafı bulgar, bir tarafı da yunan mıdır tam emin değilim ama birkaç yüzyıldır istanbulda oldukları kesin. neyse konumuz bu değil. 1 hafta kaldık o köyde ve insanlar hemen benimsedi. istanbuldan damat geliyormuş diye meraklı bir bekleyiş varmış zaten. ilk günden enişte olarak benimsendi babam. genci de yaşlısı da enişte olarak gördü, çok yaşlısı da damat olarak. hemen aileden biri olarak görüyorlar. hatta aile fertlerinden birini gerektiği zaman yedek kadroya alıp o misafiri baş tacı yapmayı gayet iyi biliyorlar. insanlara güveni tam ki bunu araba anahtarını kontakta bırakıp gitmesinden de anlayabilirsiniz. gerçi evlerinin kapısı da her zaman açıktır. tıklamadan girseniz bile ayıplamazlar.
kendini çok yükseklerde görüp de herkesle tanışmak istemeyen fakat aslında kimsenin yüzüne bile bakmayacağı insanlar gibi değiller. egoları yok yani. hem niye olsun ki? emin olun şehir insanlarından daha kaliteli, daha gerçekçi bir hayat yaşıyorlar. evet belki teknolojik imkanları yok, belki ekonomik yönden yüksek kalitede değiller ama paranın bir önemi olmadığını biliyorlar. teknolojinin de. hayatın ta kendisini yaşıyorlar.
sizin pahalı dediğiniz pirinç ne kadar sürede yetişiyor biliyor musunuz? düz hesap 6 ay. evet 6 ay her gün o pirinç tarlalarına bakıyorlar. geceleri tarlalarına domuzlar dadanmasın diye nöbet tutup silah ateşliyorlar. gece gündüz durmadan çalışıyorlar. ne için çalışıyorlar peki? sizin bitiremediğini bir tabak pilavı çöpe dökmeniz için mi? bir tek pirinç tanesinin ne kadar değerli olduğunu anlayamazsınız orada yaşamadıkça. evet bir tek pirinç tanesine verilen emek sizin tek taş pırlantaya verdiğiniz paradan daha değerli. biri size 50 tl borçlansa onu almak için belli aralıklarda hatırlatırsınız değil mi? onlar konusunu bile açtırmıyor. istemem senden para, bir daha ne zaman misafirimiz olacaksın ki sanki? canın sağolsun senin bizimle kaldın burada o bile yeter bize. deyip geri çeviriyorlar. tabi o parayı bir şekilde ona vermek istiyor insan. bize köyü bir gezdir deyip arabalarına benzin doldurarak kapatabilirsiniz açığı ama onlardan bir şey satın almanız gerektiğinde asla para almazlar.
en güzeli de tamamen doğal yaşamaları. bütün gün o tertemiz havada çalışıp yorulduğunuz halde 5 saatlik uyku size bütün gün uyumuş hissi veriyor. öylesine dinlendirici bir ortamda tek yorgunlukları tarla işi olan bir çok insan var. istanbulda sokaktan çevirip birini tarlaya bırakın oradan yürüyerek çıkamaz kendimden biliyorum. o insanların kendileri için değil, bütün millet için canla başla nasıl çalıştığını hissetmek istedim.
her ne kadar uzun saçımdan dolayı bir çoğu bana "kızım" diye seslense de idare ettim orada.
şimdi size soruyorum. kaçınız yediği pirincin, sebzenin, meyvenin değerini biliyor, kaçınız orada canını dişine takıp da çalışan insanların hakkını veriyor? ayy bu meyveler ne kadar da pahalı oldu ayy yok alamam ben bunu. diye bir ton laf edip de sürünce güzel olduğunuzu düşündüğünüz makyaj malzemelerine ya da bunu kullanırsam cool dururum deyip binlerce lira verdiğiniz o son model telefonlara para harcamayı gayet iyi biliyorsunuz. siz de gidin o köylere, siz de karışın onların arasına. her ne kadar pis insan onlar diye düşünseniz bile sizi ailesinden daha çok seveceklerdir. siz anlar mısınız bilmiyorum ama onlar insan sevgisinden çok iyi anlıyor. gerçekten değer verilecek şeyi de sizden iyi biliyorlar. unutmayın, değer vermek sadece parayla olan bir şey değil. lanet olsun para, gösteriş, kendinizi beğenme düşkünlüğünüze.
köylü milletin efendisidir. bir aşağılama sözcüğü değil.
not: yazıdaki siz kelimesi genelleme değildir. gideceği yeri bilir, üstüne alınması gereken kısım da bilir. sağlam kalın.
not 2: bunu bir tepki olarak yazmamın dışında gerçekten oradaki hayattan, insan ilişkilerinden etkilendiğim için yazdım.
kardeş olarak gördüğünüz birinin size aşık olması durumudur. çok değil birkaç gün önce başıma geldi. iyi güzel de ben nasıl o gözle bakıcam ona diye düşünüyor insan. zor bir durum iki taraf için de. olmaması gereken bi durumdur bu durum.
tanım başlıkta zaten. o yüzden tanıma gerek duymadım. evet kaçan bu gaz kişinin ne kadar azimli olduğunu gösterir. ben bunu kaldırırım diye inandırır kendini ve başlar işe. tam bu sırada yüzü hafiften kızarır ve kişinin bünyesine göre çeşitli frekanslarda ses çıkar arkasından. işte azmin göstergesi budur. ***
sayın kılıçdaroğlu'nun partici değil de adalet yanlısı olduğunu gösterecek bir davranıştır. en azından akp li birinin akp aleyhine bir şey söylediği zaman partiden çıkarılması gibi çıkar koruma amacında olmadığını gösteriyor.