Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin Dardanos Yerleşkesinde geçen hafta yapılmış olan şenliklerdir. Finaller öncesi moral olmuştur, alkolün hatta içeri su dahi sokmanın yasak olduğu bu şenliklerde gençlerimiz gerek kendilerini denize atarak, gerek deniz kıyısındaki seyir teraslarında sex sex sex on the beach nidalarıyla dans ederek stres atmışlardır. Bir bankanın açtığı xi26 standı oldukça eğlenceli görüntülere sahne olmuştur.
Spor ve izcilik topluluğunun önderliğinde düzenlenen konserlerde sırası ile Vodafone Sponsorluğunda Athena, Göksel, Gece Yolcuları, Feridun Düzağaç ve Seksendört sahne almışlardır. Ayrıca Göksel'den önce çıkan Anakaralı klişe isimli ön grup ve Seksendört öncesi çıkan Batı yakası topluluğu coşturmuştur. Gün içinde de çanakkalede ve civarlarda sahne alan gruplar sahne almıştır.
Yabancı Diller topluluğunun scrabble turnuvası oldukça eğlenceli geçmiştir.
Ayrıca gençlerimiz türk çadırında osmanlı ve yörük kıyafetleri yiyerek fotoğraf çektirme fırsatı bulabilmişlerdir.
Yalnız üzülerek belirtmem gerekir ki öğrenciler için pahalıya gelmiş olan şenliklerdir. Lunapark oyuncakları ve 8D sinema için bilet fiyatı geçen seneye göre artarak 5 TL olmuştur.
bu hafta itibari ile güz döneminde erasmus öğrencisi olmaya hak kazandığım, çeklerin boğaziçisi niteliğindeki harika üniversite.
--spoiler--
prag'daki karl üniversitesi, karlova üniversitesi ya da kısaca prag üniversitesi, (çekce: univerzita karlova v praze; latince: universitas carolina) en eski (avrupa üniversiteleri arasında da en eskilerinden), en büyük ve en prestijli çek üniversitesidir. 1347-1348 yıllarında kurulmuştur. merkez avrupa'da açılan ilk üniversite olarak civardaki bölgelerden çok sayıda öğrenciyi kendine çekti. bu bölgelerden en önemlisi ise o sırada halen bohemya bölgesini de içeren kutsal roma imparatorluğu idi.
shanghai jiao tong üniversitesi tarafından yapılan en yeni dünya üniversitelerinin akademik sıralaması değerlendirmesinde yalnızca çek cumhuriyeti'nin değil, doğu avrupa bölgesinin de en önde gelen üniversitesi olarak gösterildi. 2006 yılı sıralamasında avrupa'nın 80. dünya'nın ise 202. üniversitesi oldu. sosyal bilimler alanında başarılı bir üniversitedir.
mezunları arasında başlıca franz kafka ve bilim dünyasına katkıda bulunmuş onlarca ünlü isim vardır.
--spoiler--
adlarından belli olduğu üzere ve söz konusu cümlede sıfat fiil ile ne oldukları nitelenmişlerdir. kendi durumlarının vehametini unuttukları açıktır ve bunlara yapılması gereken muamele spoiler`da yer almaktadır.
allah kahretmesin beni emi yaa..
çok seviyorum şu mahlukatları sözlük çok.. öyle böyle değil.. kendimi kaybediyorum yeminle bak.. bunlar iki gram gülsün diye girmediğim tip şekil yok ya.. 5-6 ay ve 18 ay arası bunları böyle atıcaksın tutucaksın atıcaksın tutucaksın.. tabir-i caizse böyle mıncır mıncır seveceksin öpeceksin.. nasıl bir sevimlilik nasıl bir şekerlik.. resmen anlatamıyorum şu anda hislerimi.. kocaman kocaman sarılmak istiyorum.. o bebek kokusu yok muu oh miss.. insana kendini nasıl huzurlu hissettiriyor anlatamam.. o minicik eller, ayaklar böyle yürümeye çalışmalar.. yarım yamalak konuşmalar.. dünyanın en güzel en tatlı varlıkları bunlar.. çok seviyorum çok..
bu şekilde kendi sevgimi ifade edebildiğim sevgidir.
gönüllü olarak psikolojik danışmanlık yapmayı hedeflediğim, hastaların büyük bir bölümünün ergen statüsünde olduğu, cem adrian ve murat yılmazyıldırım şubelerinin de tez zamanda açılması müjdelenen hastane olacaktır.
kocasını sevmeyen kadın gibi nefes alıyorum bu şehirde.. Hiç sevmiyorum seni ey şehr-i kale, ama bir o kadar mecburum.. Seninle yaşıyorum ama aklım bir o kadar dışarda.. Gözlerim bir o kadar yükseklerde.. Kırık dökük eziyetli her bir yanın, ne bir gram zevk veriyorsun ne de zevk duymaya mearaklısın.. Çekilmiyorsun, hele de esip gürlediğinde rüzgarın küfür gibi.. Varlığıma sövüyorsun her esişte.. için buz tutmuş tıpkı sokakların gibi..
her yanın harap viran ne büyümüş ne küçüksün.. bir ergen çocuksun bazen.. hiç sevilmeyen görünce yol değiştirmek istenen..
hz. süleyman ve belkıs'ın arasında geçmiş olan tarihsel-dini hikayedir.
semerkand dergisinden hüseyin okur'un kaleme aldığı yazıdan alıntıdır.
--spoiler--
rahmet ve hidayet rehberi kur'an-ı kerim, peygamberlerin hayatlarından kıssalar nakleder. bunlar sayesinde geçmiş peygamberler ve ümmetleri hakkında bilgi edinir, kendimizi o zamanların içinde hissederiz. aslında bu kıssaların üzerimizdeki etkilerini sözlerle ifade etmek pek mümkün değildir. okur, dinler ve nasibimizi alırız. i̇şte bu kıssalardan biri de belkıs kıssasıdır.
tarih, yaklaşık olarak m.ö. 1000 ila 900 yılları arasıdır. hz. davud a.s.'ın oğlu hz. süleyman a.s., babasının vefatından sonra hükümdarlık vazifesini devralmış, aynı zamanda allah tealâ da onu peygamberlikle görevlendirmiştir.
süleyman a.s.'a yeryüzünde hiç kimseye verilmeyen bir saltanat verilmiş ve yine sadece ona has mucizeler ikram edilmiştir. o kuşlarla konuşmuş, cinlerden, insanlardan ve hayvanlardan oluşan çok kalabalık, çok ilginç bir orduya komuta etmiştir.
hüdhüd kuşu nerede?'
hz. süleyman a.s. ordusuyla yemen'e, sebe halkını allah'a imana davet etmek üzere sefere çıkmıştı. zira sebe halkı ve başındakiler ateşe ve puta tapınmakta idiler.
bu sefer esnasında süleyman a.s. hüdhüd adlı kuşu aramış, ancak görememişti. hüdhüd yerin altındaki suyu görür ve mesafesini tesbit edip bildirirdi. askerleri çok susayan süleyman a.s. hüdhüd'ü göremeyince celâllenmiş ve geçerli bir mazeretle gelmezse, onun canını iyice yakacağım demişti.
bu sırada hüdhüd, sebe krallığında belkıs'ın sarayındaydı. belkıs, sebe krallığının melikesiydi ve büyük bir ordu ile muhteşem bir hazineye hükmediyordu. hüdhüd sebe krallığında bir süre dolaşıp süleyman a.s.'ın yanına döndü. gecikmesinin sebebini söyleyip özür diledi ve sebe krallığında gördüklerini anlattı:
- sebelilere hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan belkıs'la karşılaştım. onun ve kavminin allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş, dedi. süleyman a.s.:
- doğru mu yoksa yalan mı söylüyorsun bunu göreceğiz, dedi ve bir mektup yazarak hüdhüd'e bunu belkıs'ın sarayına götürmesini emretti.
hüdhüd emre uyarak mektubu saraya götürdü ve belkıs'ın odasına bırakıp geri döndü.
meçhul mektup
belkıs, odasında bulduğu mektubu açtı ve okudu. sonra kavminin ileri gelenlerini topladı. onlara şöyle seslendi:
- beyler, ulular! bana çok önemli bir mektup bırakılmış. mektup süleyman'dandır. mektubuna rahman ve rahim olan allah'ın adıyla başlıyor. bana karşı gelmeyin, teslim olun diyor. beyler, ulular, bu işte bana bir fikir verin. bilirsiniz, siz yanımda olmadan, size danışmadan hiçbir işi kestirip atmam.
bunun üzerine ileri gelenler:
- biz güçlü, kuvvetli kimseleriz, yaman savaşçılarız ama ferman senindir. düşün, kararını ver, neyi emredersen onu yapalım, dediler. belkıs:
- ona bir hediye göndereyim. eğer o bu hediyeyi kabul ederse dünya hükümdarlarından birisidir ve bu bizim ondan daha yüksek ve kuvvetli olduğumuz anlamına gelir. şayet kabul etmezse, o allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir, dedi ve elçilerin hediyeyle birlikte yola çıkmalarını emretti.
elçiler süleyman a.s.'ın karargâhına ulaşıp hediyelerini takdim ettiler. süleyman a.s. elçilere:
- siz bana maddi yardım yapmak mı istiyorsunuz? allah'ın bana verdiği şey, size verdiğinden daha hayırlıdır. hediyeniz ile siz sevinin, ben değil! hükümdarınıza dönün ve ona söyleyin ki, asla karşı koyamayacağı ordularla gelir, onları hor ve hakir bir durumda yurtlarından sürer çıkarırım, dedi.
hakiki krallık neymiş anlaşılsın
elçiler geri dönüp belkıs'ın yanına vardılar. süleyman a.s.'ın dediklerini bir bir anlattılar. bunun üzerine belkıs kavminin ileri gelenlerini toplayarak süleyman a.s.'ın karargâhına doğru yola koyuldu. nihayet varmalarına az bir mesafe kala süleyman a.s. çevresinde bulunanlara:
- ey ileri gelenler, onlar gelmeden önce hanginiz belkıs'ın tahtını bana getirebilir? diye sordu. cinlerden biri:
- sen yerinden kalkmadan önce getirebilirim, dedi.
süleyman a.s., daha erken gelmesini istiyorum, deyince, kendisine allah tarafından verilmiş bir ilmin sahibi olan asaf b. berhıya:
- sen daha gözünü açıp kapamadan onu sana getirebilirim. gökyüzüne bak, birazdan onun tahtını yanında göreceksin, dedi ve secdeye kapanıp i̇sm-i azam duasını okudu.
süleyman a.s. hemen o anda belkıs'ın tahtını kendi tahtının yanında buldu.
- bu rabbim'in bir lütfudur. şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü diye beni sınamaktadır, dedi. ümmetinden birinin rabbi'nin katında hemen duası makbul olunacak bir dereceye ulaştığını görmüş, hamdetmişti.
süleyman a.s. maiyetindekilere dedi ki:
- tahtı belkıs'ın tanıyamayacağı bir hale getirin. bakalım kendi tahtı olduğunu fark edebilecek mi?
emredildiği üzere taht değiştirilip, üzerindeki mecusilik ve putperestlik sembolleri söküldü.
belkıs ve sebe krallığının ileri gelenleri süleyman a.s.'ın huzuruna vardılar. misafirler ağırlandı, sohbet edildi. süleyman a.s. senin tahtın da böyle miydi? diyerek belkıs'ın tahtını gösterdi. belkıs şaşırarak:
- tıpkı o! fakat ben onu surların içerinde bırakıp gelmiştim. onu koruyan binlerce asker vardı. buraya nasıl gelebildi? dedi.
süleyman a.s. cinlere, belkıs gelmeden önce, onu ağırlamak için bir saray inşa etmelerini de emretmişti. sarayın avlusunun tabanını billurdan yaptırmış, altından sular akıtmış ve içine balıklar koydurtmuştu.
süleyman a.s. köşke kadar eşlik ederek belkıs'ı içeri buyur etti. belkıs avluyu görünce derin bir su sandı ve kaftanının eteğini topladı. süleyman a.s. zeminin billurdan yapılmış şeffaf bir döşeme olduğunu izah etti.
bütün bu yaşadıkları belkıs'ı derinden sarstı. krallığı, sarayı, ihtişamlı hayatı gözünün önüne geldi ve anladı ki asıl ihtişam allah'a ve o'nun sadık kullarına ait. tevbe edip allah'a yöneldi. şöyle niyaz etti:
- rabbim! ben gerçekten kendime yazık etmişim. süleyman'la beraber alemlerin rabbi olan allah'a teslim oldum.
öyledir; mal-mülkle övünmek, kendinde bir varlık vehmetmek, sadece kendine yazık etmektir. hakiki güç ve zenginlik alemlerin rabbi'ne itaat ve inkıyattır. i̇nsanlar bunu anlasın diye peygamberler gönderildi. ve ibret alalım diye onların yaşadıkları bize anlat
--spoiler--
justin bieber adlı ergenlerin sevgilisi deyyus'a ki erkek fanları da var *, işte bu deyyusa karşı oluşturulması muhtemel sanatsal ve fikirsel bir akım.
mecdelli meryem anlamına gelir. incil kaynağına bakılırsa tarihsel olarak isa'ya iman etmeden önce fahişelik yapan kötü bir kadın iken sonradan hayatını tanrı'ya adamış bir kadındır.
gün itibariyle izlediğim harika bir kısa film. gözlerim doldu. orijinal adı signs türkçeye aşkın hayatımızın etkisi diye çevirilmiş. çok etkilendim. izlemek için buyurunuz:
esther üniversite'ye yakın olan evinin durağından otobüse biner, yanına da tanımadığı bir bayan oturur. esther'in arkasındaki koltuklarda da iki adet tanımlanamayan er kişi oturur. yol sırasında geçen muhabbetler dizisi.
k1: abie, ben varyaaa en çok neyi seviyom biliyon mu? hani şu şeyler varya aga bebek arabasında yumurta, ciğer falan satıyolar.. abi benim öyle şeyler yapan beni hayata bağlayacak bir esnaf arkadaşa ihtiyacım var beni bunlar hayata bağlıyo..
k2: (tepki veremez)
(yanımdaki bayan ile gülmeye başlarız)
..............
k2: olm kıza bak, kıza..(dışarıda durakta bekleyen kıza bakıyorlar)
k1: abi kaşı, gözü, ağzı burnu falan var hepsi güzel de bişeyi eksik abi bunun yeaaa.
(bizde kıkırdaşma yeniden başlar)
.............
k1: aga geçen xxx'le balık yedik varyaaaa abi balığın tadı yok yeaaa..böyle küsmüş mü depresyona mi girmiş ne balık, garipti tadı yaaa..
...........
k1: abi yeaaa, gidince ne yesek, börgıra mı gitsek?
k2: benim de canım dondurmasından istiyordu zaten oranın..
k1: ben geçen kornet yedim olm (söylediği şekil bu)çaklıt desk*
............
k2: abi o diilde benim hakikaten bi pislik ciğercisine ihtiyacım var.
(kopma noktasıdır, yanımdaki bayanla aralıksız 5 dakika güldük sanırım)
otobüsten indiğimizde hala karnımızı tuta tuta gülüyorduk.
mustafa uysal adındaki izmir,ankara ve istanbul delilerinin endelisinin delilik projesiyle yaptığı iş başvurusunun hikayesidir. "Gençsen anlaşılmayı beklemezsin, kendini anlatırsın" sloganıyla beğenimi kazanmıştır açıkçası. Deli proje günlüklerindeki renklilik gülümsetiyor.
6 eylül 2010 tarihli anayasa referandumuna hayır mitingi vardı. ve ben alsancak, buca, bornova, mithatpaşa dörtgeninde çalışmalıydım. Öğlen 1'de bornovaya gidebilmek için mithatpaşadan halkapınar hatlı bir otobüse bindim. Ancak o da ne ki? bir trafik bir trafik sormayın gitsin. neden miting var çünkü.. randevuya geç kaldım. işin kötü yanı ise bunun mitinge bağlı olduğunu kanıtlamak zorunda olmamdı. Bornovadan alsancağa geçtim. alsancak zaten hınca hınç bayrağını alan chp bandanasını takan gitmiş. Arabalar kilit. yollar insan seli. alsancaktan mithatpaşaya geri döndüğümde saat 6.30-7 sularıydı ve bildiniz trafikte tam 40 dakika kaybettim. 8'e 20 kala ofisten çıktım. Mithatpaşadan halkapınara gitmem ne kadar sürdü bilmem kitabın 40 sayfasını okudum elimdeki o derece.. üstelik bir de otobüste giderken karşı şeritte kemal kılıçdaroğlu chp otobüsüyle geçip el sallamaz mı? o elini kırasım geldi. Halkapınardan otobüse binip bucaya gitmek zaten 1 saat 15 dakika aldı. Günüm yollarda geçti anlayacağın sözlük. zaten sevmiyordum gandhi kemali iyice ayar oldum. siyasi görüşüm belli olmasa evet basamaya niyetlendim o derece.
aseksüelite ya da diğer cinsel tercihleri hesaba katmaksızın düşünüldüğü takdirde dünya üzerindeki kadınların çoğu inancı ne olursa olsun hayatlarının bir bölümünü hinduist olarak geçirmişlerdir. Nedenler sıralanamaz. Çünkü tek bir neden vardır.
O tek neden ise bir öküze tapmış olmalarıdır.
şahsa edilen hakaret ya da ters bir durum karşında, şahsın, lafın altında kalmamak arzusuyla ve edeb sınırlarını zorlamasıyla bu davranışın; hakaret eden ya da ters duruma meydan veren şahsın annesine ait olduğunu söyleyen sözcük.
ilk damlasıyla toprağa düşüp bereket kokusunu içinize çektiğiniz anda başlar bu asla bırakılamayacak tutku. ilk yağmur ve yağmur kokusu unutulmadığı gibi ilk aşklar da ilk yârin kokusu da unutulmaz derine işler adeta her kıpırtıda onu duymak ister insan. Öyle beklenmedik anlarda, çöllerdeyken, yazın kavurucu sıcağındayken yağar yaz yağmurları, sonra kesilir gider apansızın. işte o, yaz aşklarının ta kendisi değil midir adeta? Yağmurun bereketi nasıl zenginleştirirse toprağı her aşk da yüreğimizi zenginleştirir ve acısıyla tatlısıyla yağmurda ıslanır misali kuru kalmayı ve ıslanmaktan korkmamayı öğretir aynı bizi büyütüp acılara direnmeyi ve doğruları keşfetmeyi öğrettiği gibi. Delice günlerce sürer yağmurlar bazen, sel olur taşar, nehir olur coşarsın sen de öyle. Kimisi şemsiye açar yağmura, kimisi izin verir yağmur damlalarına tümüyle doygun olabilmek için deli sevdaya.. Kimisi kaçar yağmur damlalarından, su damlaları inadına onu bulmak isterken.. Kimisi de yağmuru bekler, çiçeklenip açmak için.. Her aşkın sonunda çiğ taneleri katre katre düşer süzülen gözyaşları gibi.. ve her yağmurun da sonunda açacak güneş vardır illa ki.. Yeter ki gözlerini ufka çevirsin.. Her aşkın hatırasıdır, gökkuşağı. Ve her yağmurun illa ki bir sonu vardır. Kabul edilmek istense de istenmese de.