dün öğleden sonra iş yerim tatil olunca ben de erken çıktım. iş yerim beşiktaş'ta evim üsküdar'da olduğu için hemen eve gitmek istemedim. amaçsızca yolda yürüyordum. aklım kankuli de kalmıştı. o yaşanmamaşlık ve boğazda düğümlenen bir türlü dile gelemeyen sevgi sözcükleri...
aklım çok karışıktı, badem bıyıkları, cübbesi ve fesi bir türlü gözümün önünden gitmiyordu. parmaklarımın götürdüğü yere gideyim dedim ve "nasılsınız" diye bir mesaj attım. iki ya da üç dakika kadar sonra beni aradı. soğuk ve titrek geliyordu sesi.
-allah'ın selamı ve bereketi üzerine olsun.
-allah razı olsun, hac yollarında mübarek ayaklarınızın tozu olayım.
-allah razı olsun. nasılsınız?
-elhamdülillah, hoş sedanızı bile işitmek kafidir efendim.
-allah nazarında serfiraz olunuz. o geceden sonra görüşemedik?
-evet isterseniz bu akşam görüşelim. ben ortaköy'e doğru yürüyorum, yalnız bu sefer mini eteğim yok malum havalar soğudu ama biraz göğüs dekoltem var.
-endişe buyurmayın hallederiz.
ortaköy'e gelmiştim. bir kafeye oturmaktan ziyade bir banka ilişmeyi tercih ettim. belki dedim yanyana oturursak kankulim beni sıcak kollarıyla sarar ve ısıtır. aklımda türlü fikirlerle boğazın yakamozlarına daldım. yaşım gelmişti, evlenmeli çoluk çocuğa kavuşmalıydım ama bunu kankuli'ye pat diye söyleyemezdim. sonuçta ben izmirli genç bir bayandım, benden rahatsızlık duyabilirdi. üstelik ben laik bir ülkede özgürce yaşamak istiyordum. işe bak bugün de 28 ekim akşamıydı. törenler iptal edilmişti ama kankuli ile bana her yer bayramdı, her an cumhuriyet coşkusuydu...
-esselamın aleküm.
-aaa siz miydiniz, hoş geldiniz efendim.
elimi sıkmadı, boşta kalan elimi nereye koyacağımı şaşırmıştım, kısa bir sessizlik oldu. polar bir battaniye getirmişti aceleyle elime tutuşturdu. bir şeyler söylemeliydim.
-bayramınız kutlu olsun.
-daha kurbana var.
-ben cumhuriyet bayramını kasteddim.
-putlara mı tapıyorsunuz siz?
-bakın kankuli bey, yüce önder ulu atatürk bu memlekeletin kurucusudur. çağdaş ve modern bir mimari üzerine kurduğu bu memlekette özgürce yaşamaktaız.
-özgürlük sizce dekolte ile dolaşmak mıdır?
-bu size öyle gözükebilir ama ben kendimden eminim. asla yanlış bir şey yapmadım yapmam da. üstelik çarşaf da bir özgürlük kısıtlaması değil midir?
-dinimizce caizdir.
-dinimiz kadının örtünmesini emrtder, çarşafa girmesini değil. üstelik 1000 sene öncesinin şartlarıyla şimdiki şartlar bir değil
-siz dini mi sorgulyorsunuz?
-hayır asla öyle bir şey yapmam ama kadının da biraz özgür olması taraftarıyım. bize yürüyen seks objesi olarak değil insan olarak bakılmasını isterim. arap topluluklarında kadın hep bastırılmıştır. oysa erkeğin yanında var olarak çok önemli işlere imza atabiliriz.
-aslında mantıklı eee...ama biz babadan öyle gördük
-işte sorun bu. sorgulamadığınız için bu yanılgıya düşüyorsunuz. dünyamız hızla değişiyor, dün bile artık çok uzak, bugün de geçti yarına bakacağız. kadın erkeğin arkasında değil yanında olmalıdır.
sustu. oysa kara gözlerindeki buğu her şeyi anlatıyordu. izmirli kızları orospu, mini giyinen kızları ise yollu benimsetmişlerdi ona. acıdım biraz da haline. çünkü kabuğunu yırtmak istiyordu ama bunu yapabilecek cesareti yoktu. hiddeti boynundaki damarlara yansımıştı...
-yürüyelim mi?
-siz nasıl münasip görüseniz.
-yarın ben de çalışmıyorum, eyüp sultan hazretlerini ziyaret eder miyiz?
-olur ama ordan da taksim'e geçelim bizim arkadaşlar cumhuriyet törenlerin iptal edimesini protesto edecekler, oraya da uğrar mıyız?
-inşallah.
şimdi evde hazırlanıyorum, öğle namazını orda kılıp, taksim'e geçeceğiz. garip bir aşk bizimkisi.
sanırım o da laikliğin kötü bir şey olmadığını, izmirli bayanların da bahsedildiği gibi olmadğını anladı.
deprem sonrasında yazarlarımız tarafından o kadar ağır hakaretlere, faşizan yaklaşımlara maruz kalan vanlı vatandaşlarımıza
yönelik ithamlara moderasyonun her zaman yaptığı gibi kulak tıkaması ve bu tavrıyla sınıfta kalmasıdır.
egeliyim, amcaoğlumu şehit olarak toprağa kendi ellerimle gömdüm. terör farklı, deprem anında yardım bekleyen bebek farklı.
ama sözlüğe bakıyorum insanlığımdan utanıyorum.
keşke van'da deprem gece olsaydı diyenden tutun da vanlı kızlara olmayacak yaftaları yapıştıranları görünce iğreniyorum.
moderasyon da gelişmelerden bir sağduyu çağrısı yapmıyor, hakaretlere devam edenleri cezandıracağız demiyor. şu hale bak!
yazıklar olsun be!
40 ile 50 milyon lira (eski parayla 40-50 katrilyon) arasında toplanan parayı merak eden yazar sorusudur.
12 yıldan beri toplanan bu paraları 3 kez muhalefet partisi sormuş bir yanıt alamamıştır. bir de biz soralım dedik?
üstelik bu para sayıştaş raporlarında da gözükmüyormuş...
2009 yılında bataklık bir alanda kurulan afyonkarahisar ilimize hizmet vermesi beklenen hastanedir.
şimdiden büyük hasarların meydana geldiği hastanenin eski arazisi toki'ye devredilmiştir.
olası afyon merkezli bir depremde yıkılması ya da kullanılmayacak derecede hasar alması söz konusudur.
artık cehalet mi diyelim, yasaların caydırıcı olmaması mı diyelim, müteahhitlerin para hırsı mı diyelim
ya da bu işe göz yumanlar mı diyelim bu iişin sorumlusu kimse ya da kimlerse bir türlü ferekli önlemleri al(a)mamasıdır...
doğal felaketler kaderimiz olmamalı...
bunun allah'la ya da dinle bir alakası yok...
bugün dünyanın diğer yerlerinde de depremler oluyor...
bir de oradaki fotoğrafa bakın, aradaki farkı rahatlıkla görürsünüz....
bu arada van'da dask'lı bina sayısı yüzde 8 seviyesindeymiş...
1972 doğumlu amerikalı oyuncu. tv yapımlarında rol almayı tercih eden oyuncu animasyonlarda da sık sık seslendirme yapmaktadır.
rol aldığı bazı yapımların müziklerini de kendisi yapmaktadır.
ninniler anlatılarak yılardan beri uyuyan bir halka sahip ülkenin liderliğidir.
rüyasındaki halk bölgesinde lider konumda olduğunu görür.
halbuki mavi marmara olayında bile madara olmuştur.
ekonomi çok güçlü denir, dolar 1.86 olmuştur.
terör bitecek denir, her gün şehit haberleri gelir...
yönetmen Rodrigo Garcia imzalı 2011 yılı yapımı bir drama.
19. yüzyılın irlandası'na kadınlar henüz bağımsızlıklarını ilan edememişken, bir kadın olan Albert Nobbs erkek kılığına girer ve lüks bir otelde çalışmaya başlar.
kesinlikle bu ülkenin başbakanı değildir bizim ülkemizde olmaz öyle şeyler.
başbakanımız höööt! dediği zaman yer yerinden oynar, diğer ülkelerin temsilcileri
kaçacak delik ararlar.
enerjide dış ülkelere bağımlı olarak her sene zam üstüne zam isteyen
dış ülkelerin her dediğine evet diyen başka bir ülkenin başbakanıdır.
türkçeye "6 derece dünyayı nasıl değiştirebilir" diye çevrilmiş, alec Baldwin tarafından seslendirilmiş 2008 yılı yapımı bir belgesel. 6 derecelik bir ısı artışının dünyamızı ve yaşam tarzımızı nasıl değiştirebileceğinden bahseden belgesel oldukça çarpıcı sonuçlar da içermektedir.
dünyamız daha önceleri de küresel iklim değişiklikleri geçirmiştir. Bunlardan 6 derecelik artış dinozor neslinin bitişine yol açmıştır. Buradan açığa çıkan karbonu atmosferimiz geçem milyonlarca yılda denizlerin ve toprağın altına gömmüştür. ta ki 1900'lü yıllara kadar. işte dünyamızı ısıtan süreç bu şekilde başlamış oldu. milyonlarca yılda karbon petrole dönüşünce artan sanayi üretimi ve enerji ihtiyacı şu anda 0,8 derece ısı artmasına neden olmuştur. bu kadar az bir sürede bu kadar ısınmaya doğadaki hiç bir canlı türü ayak uyduramamaktadır. sadece 2003 yılının ağustos ayında avrupa'yı etkisi altına alan sıcak hava dalgasında 30.000 insan hayatını kaybetmiştir.
uzmanlar yaşadığımız iklim değişikliği etkilerinin felakte dönüşebilecek eşiğini 2 derece olarak belirlemişler. 2 derece daha sıcak bir dünyamızda geri dönüşü mümkün olmayan hasarlar olacağını öngören uzamanlar ötesini tahmin etmek bile istemiyorlar.
herkesin mutlak surette izlemesi gereken bir belgesel. özellikle ekim ayının 17'sinde sabah 6 derecelik bir hava ie karşılaşınca daha da bir önem kazanıyor. üstelik daha tek bir yaprak sararıp yere dahi düşmemişken...
sözlük yazarlarımızdan pek değerli kankuli ile geçirilecek bir gecedir.
akşam üstüne doğru aradı beni ve seni marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi önündeki cami'den alırım dedi. ikindiyi de orada kılacakmış.
üzerimde mini eteğim vardı "sana uyar mı" dedim. farketmez dedi. tesettür mağazası var orada, bir pardesü ve türban alırız dedi.
biraz erken çıktım işten, minibüsten indikten sonra vitrinlere baktım. ezan okunuyordu. demek ki kankulim 15-20 dakikaya gelir dedim.
aslı börek'e girip bir çay söyledim. telefonum çaldı. arayan kankuli idi. ayağında hacı dedemin de giydiği şahsımın çok hoşuna giden sandalet ve içinde siyah çorap vardı.
şalvarının üzerine kareli gömlek giymiş colormatik gözlükle kıyafetlerini tamamlamıştı. badem bıyığı ve hacı fesiyle oldukça çekiciydi. üstelik hacı misi de sürmüştü.
beraberce bir tekbir mağazasına girdik, önce bir pardesü sonrasında da baş örtüsü aldık. içime namaz kıldığım anlardaki gibi bir nur dolmuştu bu size anlatamam. ödemek istedim
"burda senin paran geçmez dedi" hakim yakalı ve sakallı amcalar allah mübarek etsin bacım dediler
sonrasında beraber maklube yemeye gittik. o ana kadar akşam yemeklerinde şarap içmeyi seven ben nedenini bilemediğim bir şekilde
gül suyu ile yapılmış aşure istedim. kankuli orada da hesabı ödedi. çok cömertti. "Ebuzer El- Gıfârî" filmine iki biletim var" dedi.
hınzır şey bana küçük sürprizler yapmaya bayılıyordu. filmden önce gösterilen "allah'ın sadık kulu" filminin fragmanında beraberce ağladık.
geceyi noktalamak üzereydik, ben yaşadıklarımdan çok hoşnuttum. bir gül kopardı ve dedi bu gül peygamber efendimizi temsil eder.
hala o gülü koklayıp bu yazıyı yazıyorum. sanırım ben aşığım artık...
not: yazılanlar gerçek değildir. sadece kankuli isimli şahsın allah'ın her günü atatürk'e, laik kesime, izmirliler'e, mini etek giyen biz kızlara
saydırmasına ana avrat dümdüz gitmesine bir naziredir. biz onun yaprığı gibi ne küfür ettik yazımızda ne de aşağılamada bulunduk. bel altına da vurmadık.
her çocuğun mutlaka kullandığı bir kalıptır. o minicik dimağlarıyla cihazları ya da çalışma mantığını anlatırken mutlak surette kullandıkları sevimli bir cümledir.
13 ekim 2011 ötv zammı sonrasında hala utanmadan iktidar yalakalığı yapabilen şakirttir.
bilmeyenler için not: koy koy koy bir tanju okan şarkısıdır. hakaret maksatlı kullanılmamıştır.
başrolünde Charlize Theron un rol aldığı aralık 2011'de vizyona girmesi beklenen, boşandıktan sonra doğduğu ufak kasabaya geri dönen yazarın hikayesinin anlatıldığı bir film.
eğer o halde yakalanmışsa şer'i hükümlere göre cezası recm'dir.
şeriat ülkemizde uygulanmıyor demek ki bu hüküm geçersizdir.
peki her gün televizyonlara çıkıp allah, din, iman, ahlak diyen bir adamın fuhuş görüntüleri
ortaya çıkınca ne yapmalıyız?
ilyas salman da işte bunu yapmıştır? ne demek istemiştir?
bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...
rutkay aziz gerçekleri söyleyince şakirt ve yobaz takımının gocunmalarıdır ki biz buna dinci hazımsızlığı adını vermiştik. "padişahım çok yaşa" cıların, makarna ve kömür için oyunu satanların, kısacası geleceğimizi satanların gerçeklerle yüzyüze gelince tahammülsüzlükleridir.