niye? çünkü insan o çirkin partneri görmeye dayanamıyor; yüreği yetmiyor. kalkıp şu kese kağıdını kafana geçir de diyemezsin; hayvanlık olur. o zaman gözlerini bağlayıp; vazifeni yapacaksın; her şey insan ırkının devamı için, ehe.
bu götündeki kıllar bile ağarmış adamlardan çok fazla bahsederek, hayranlarının götünü kaldırmayacağım tabii. sahnede civciv ezen, black sabbath ile birlikte yıllarca kafalarımızı siken, heavy metal saçmalıklarına imza atmış, şu grubu şu gün bile dinleyen adam rahatsızdır, sorunludur lan.
kafalarımızın sikilmesi son bulduğu için dua etmeliyiz. iron maiden gibi işi bitmiş, ne idüğü belirsiz müzik gruplarını övmek ve onları daha da zengin etmek hatalarından da derhal kurtulmalıyız, ehe.
ulan hazır kahve vip veya nescafe gibi ürünleri içen de içmeyen de yaşıyor şu yeryüzünde. gidip 20-25 kuruşluk hazır kahve almak varken, gösteriş ve caka mekanlarında espresso yudumluyorlar. hiç akıl yok bunlarda. tam 30 katı para ödüyorlar, kıçımın zevki için. halbuki 2 tane vip alsan, marjinal faydayı da eşitlersin nihayetinde.
ama tabii starbucks'da, gloria jean's coffees'de caka satıp hava atmak, salak salak gülüşüp, ucuz, bayık ve sıkıcı muhabbetleri kim yapacak sonra?
afrika'da insanlar açlıktan olurken, bunlar espresso içiyor, üstelik hazır kahveyi alması da hazrırlaması da müthiş basitken.
sözlüklerde en çok vakit geçiren adamlar ve kadınlardır.
evet, uludağ'da daha belirgin bir durum bu. sözlükte takılan bir çok hamido, aşırı derecede sevgi ve ilgiye muhtaç. bu, her şeyden önce, elbette ki psikolojik bir vak'a. ama daha da önemlisi, sosyal bir problem bu.
ve evet sayın hamidolar, sizi hiç sevmediğimi, her birinizden ayrı ayrı nefret ettiğimi, sivilde görsem yüzünüze bakmayacağımı defalarca belirttim ama yine de karşı koyamadığım insani bir yönüm var lan ve bu size karşı bile bir acıma hissi, bir yürek burkuntusu hissediyorum zaman zaman.
ailesinden yeterli sevgi görmemiş; karşı cinsten hiç mi hiç bir sıcaklık görmemiş loser ve ergenlerle kaynaşıyor sözlükler. eskiden mesela, üstü örtülü bir biçimde nick altı yazdırmak için hastalıklı hareketlerde bulunanlar olurdu. şimdi bu durum daha büyük bir vehamete yol açtı. "bana nick altı yazsaneeaaa" diyen amsalaklar var lan. adamın nick altına orospu çocuğu yazsam bile mutlu olacak ırgatlar ve kezbanlar var.
son derece zeki, elit, yakışıklı ve kültürel birikimi yüksek biri olarak, bu sosyal facia karşısında elim kolum bağlı bir şekilde, bakarak, dehşetle izliyorum durumunuzu.
yazık; çok yazık; atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği şu gençliğe bakın, ehe.
ulan bu devirde bile evlilik yüzüğüyle dolaşan mallar var ya, kendimi taşlara vuracağım geliyor.
ihtiyaçların sınırsız olduğu, artık her şeyde daha fazla istediğimiz şu hayat-ı fani'de neden tek eşlilikle yetinelim ki yani, saçmalık, bullshit filan.
şimdi karşı cins seni görünce, onunla etkileşim halinde olabilmek, birşeyler bulabilmek istiyorsan, rahat ve özgür bir insan olduğunu hissettirmelisin yani.
şimdi aldatmak, fiilini öne atanlar da olabilir ama olsun ne yapalım. sanki bu dünyada ahlak ve etik açıdan bir tek "aldatılmak" sorunu var. yooo, bir ton öküzlük ve hayvanca şey yapılıyor günümüz dünyasında. biz gönlümüz şen olsun diye, kimseye zarar vermeden, kimsenin özgürlüklerini ihlal etmeden, birkaç karşı cinssle tanışıp sevişmişiz çok mu yani?
zaten hayat şartları ağır, çoğumuz depresyondayız. bir de kendimizi evlilik yüzüğüyle, bekaret kemeriyle filan kısıtlamaya ne gerek var. bir gün evlensem o yüzüğü kesinlikle takmazdım, ehe.
eşeği çok sevmiş adamdır. yoksa insan ne diye sevgilisini, eşini aldatsın?
ama üzerine gidilmemesi gerekli. aşk bu ota da, boka da demişler. kim demişse zaten çirkin biriyle evlenmiştir. evet, öyle kadınlar var ki, erkeğin gönlünü hoş edemediği, kadınlığını gösteremediği için eşeğe tercih ediliyor.
yapacak bir şey de yok, eşekle, adam'a mutluluklar dileriz, ehe.
5 milyon defa filmlerde işlenmiş olan bir olaydır bu.
sevişirsin, ama hep misyoner pozisyonda, hiçbir yeri gözükmez partnerlerin, kafalarından gayrı. işte tam sevişmede zirve yapacakken, zırrrt telefon açalar; arayan kızın annesi, kızını merak ediyor haklı olarak.
uzak bir telefonda ağlayan bu yaşlı kadın, yürek parçalıyor. keşke bir defa da doggy style esnasında arayıp bağlansalar, ehe.
evet, bundan önceki yaşamım boyunca, ne zaman sakal traşı olmak istesem, kalbim gam ve kederle doğar, ulan şu sakal traşı bir an evvel bitsin diye düşünür ve traşın ortasında sıkılıp, neredeyse traşı bırakma noktasına gelirdim.
ama artık böyle değil hamidolar. sakal traşımı sevgilime yaptırıyorum. harikulade eğlenceli geçiyor. traş köpüğü şakaları ve masum öpücüklerle birlikte, traşım hiç bitmesin istiyorum.
eskiden, keşke köse olsaydım diye dua edecekken, şimdi iyi ki sakallarım ve bıyığım var diye şükür secdesine kapanacağım nerdeyse. vay be, ehe.
evet, trabzonspor daima 3 büyüklerin gölgesinde kalmış, mazisinde cılız birkaç başarısı bulunan ama buna rağmen ziyadesiyle abartılmış, dolayısıyla da overrated bir takımdır. trabzonspor'u tutanların yüzde 95,45'i de trabzon'ludur.
her neyse, bu kadar yerel bir takımın ne kadar küçük ve basit olduğunu, kazandıkları bir galibiyet sonrası götlerin tilt yapmasından anlıyoruz.
14 eylül 2011 inter milan trabzonspor maçını bir kazandılar adamlar. sanırsın dünya şampiyonu oldular. sanırsın, adamlar barca'dan iyi. ulan alt tarafı bir maç kazandınız lan. daha ne olacağı belli değil. gelen geçenin 3-5 sallayacağı maçlar da yakındır, tasa etmeyin. inter'li oyuncularda konsantrasyon eksiklği olabileceği ihtimalini hiç düşünmüyorsunuz değil mi? zamanında ahmet dursun ve nihat kahveci'li kadrosuyla, barca'yı evinde 3-0 yenip, deplasmanda 5-0 yenilen ve yine evinde liverpool'u 2-1 yenip, deplasmanda 8-0 yenilen beşiktaş'tan ibret almıyorsunuz değil mi?
evet, küçük takımlar böyledir işte. yazık çok yazık lan, ehe.
evet, erkekler olarak en çok önem verdiğimiz olay, ofsayt konusudur. yani mesela ben, ofsaytı bilmeyen bir kızla asla çıkmam. o yüzden, bir kızla tanıştığımda, yeni bir ilişkiye yelken açacak gibiysem, hemen ofsaytın ne olduğunu sorarım. bilemeyenle de asla muhatap olmam. bunun futbol sevgisiyle alakası yok. bunun futbolu seven erkek arkadaşına saygılı olmakla alakası var. nasıl ki ben, mango'daki indirimleri takip ediyorsam; zara'yı gezelim miii deyince geziyorsam; swarovski'deki takı fiyatlarını biliyorsam; sen de bileceksin lan ofsaytı eşek gibi. kimse kusura bakmasın hamidolar; göte göt diyorum ben.
ofsayt da basitçe şu; takım arkadaşın olan futbolcunun, rakip takımın defansı arkasında gezinmesi. bunu bilmeyecek ne var lan! çüşşş, brsssst, ehe.
ulan bu adam yakışıklıysa, ben übermensch'im! -yoksa übermensch miyim- bu adam, karizmatikse, ben karizma'nın kitabını yazdım lan. benim gibi 27 ekim'li bir akrep olan kıvanç, akrep burcu erkeklerinin o kendine has karizmasına, zekasına, kültürel birikimine ve yakışıklılığına gerçekten çok uzak.
ayıptır söylemesi, büst gibi kafası var; al ilkokulun önüne dik; o derece. üstelik fazla sarı ve ağzı da büyük. hani bir hatun bunu beğeniyorsa yazık günahtır lan. bir defasında istinye park'ta da görmüştüm kıvanç'ı. bu ne lan dedim 35 yaşında gösteriyor resmen.
evet sayın kezbanlar, parmağımı şaklatınca uyanın artık bu rüyadan, ehe.
uludağ sözlük'te olması gereken ve istenen bir aparat.
evet, ergen mesajlarından ben ve benim gibi bıkmış her yazarın kayıtsız şartsız isteyeceği bir özellik bu. bir imkanı olmalı lan; burada moderasyona açık bir çağrımdır bu. mesaj almama hakkımız en-gel-le-ne-mez!
evet, öyle saçma sapan mesajlar geliyor ki, engellemekten ben bıktım ama tükenmedi bu özel mesajlar davası.
lan olum siz kimsiniz ki, sizinle tartışacağım lan, sizinle bir konuda sohbet edeceğim? kimsiniz olum siz, benim düşüncelerimi sorguluyorsunuz? tamam adam gibi mesaj atanlar da var ama ben saçma sapan adamlarla uğraşmak ve "engelli" listesi kasmak istemiyorum.
gelen özel mesajları, tümden engelleyecek bir buton olmalı; yar bana bir çare, yar bana bir çare, ehe.
aslında, "henüz reşit yaşta olmayan kızın, reşit yaştaki bir erkeğe sevişmek istediğini söylemesi" şeklinde olması daha uygun olabilirdi bu başlığın ama ne karakter sınırına uygun olurdu, ne de anlatmak istediklerime.
tanım: vahim bir durumdur.
evet, son derece yakışıklı, kibar, uzun boylu ve seksapelitesi tavan yapmış bir istanbul beyefendisi olmanın doğal bir sonucu da, şahsıma ilgi gösteren hatunların sayısının fazla olmasıdır.
kibar bir adam olmama rağmen yine de 15'lik bir kızın "seninle sevişmek istiyorum" diyeceğini, diyebileceğini beklemezdim. gerçekten duyduğum anda, başımdan aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu. sevimli bir kardeş olarak baktığım arkadaşımın kız kardeşi, bana yangın olmuştu.
elbette ki, kendisini uygun bir dille reddettim. olacak iş olmadığını defalarca belirttim. göz yaşlarına hakim olamadı ancak yapacak da bir şey yok.
fakat bu durumdan bile nemalanmak isteyecek olgun erkeklerin varlığı düşüncesi yüreğimi cız ettirdi düşününce. ne biçim bir dünyaydı bu; ne kadar yuvarlak ve de ibneydi. hayat ne tuhaf simitler filan, ehe.
mastürbasyon gibi herkesçe bilinen bir tatmin yöntemi varken, sevişecek, daha sonra da ilgi bekleyecek, boş suratlarla yüzünüzden manalar çıkaracak partner arayan insan davranışıdır.
evet sevgili hamidolar; yüzyıllardır yapageldiğimiz şu mastürbasyonla kendini tatmin etme mucizesi varken, neden daha hala partner arayışı içindeyiz. çağımızda da zilyon tane porno sitesi bulunurken, neden kendimizi kasıyoruz bu kadar; yok genel ev'miş; yok escort'muş; yok kaşar'mış; yok evlenilecek kız'mış; yok eğlenilecek kız'mış vesaire vesaire...
ne paramı, ne de zamanımı harcarım arkadaş. yalnızca mucizenin ışığını takip ederim, ehe.
evet, 21. yüzyıldayız; 22. yüzyıla geçmemize ramak kaldı ama hala ilkel davranışlarımızdan kurtulamadık. ne lan o hala, primat atalarımız gibi birbirine sürttürmeler filan; hiç yakışıyor mu?
kaldı ki, spermin ana rahmine nakli teknolojisi de gelişti. ne hala bu, kendini sürttürmeler sağa sola. ıyyy, bir de sevişirken terlemek, memesinin altı kokan hatun takımı, etek traşını bile olmamış partner, koltuk altı kokuları fila düşününce hala nasıl seks denen ilkellikte ısrar edilebiliyor; anlayamıyorum doğrusu.
seks yapmamış, seks nedir bilmeyen, hayatı boyunca hiç ön sevişmemişlere söylenebilecek teselli sözü.
evet, seneler evvel, her ergen bünyede hasıl olduğu üzere ben de seksi bir şey zanneder, doyumsuz bir heyecan, paha biçilemez bir güzellik filan bilirdim. kuş ötmeye başladığı andan itibaren seks için yaşadığımı söyleyebilirim. daha sonra, 18 yaşıma girmeme bir hafta kala ankara'daki, meşhur bentderesi'ne gittim dayı oğlu'yla.
ıyyy orada seks mi olur demeyin de dinleyin. neyse, kapıdaki polis, doğum günüme 1 hafta kalmasına rağmen geç lan hadi dedi ve dayıoğluyla beraber içeri girdik. içeri girince bilen bilir; hemen yakışıklı oluyorsun. neyse ayrıntılara takılmayayım ama orada bok gibi bir cinsel deneyimle seks hayatım da başlamış oldu.
o sırada üniversiteye başlayalı da bir-bir buçuk ay olmuştu. dostluklar da kuruluyor, kanı kaynayan arkadaşlar arasında seks arayışımız da devam ediyordu. her neyse, okul hayatım boyunca da, birkaç seks deneyimim oldu vefakat çok düzenli seks yapmamama rağmen, yine de düşününce seks'in o kadar da matah bir şey olmadığını kavradım. yani, bir heyecanı var ama bu kadar büyütülecek bir durum değil.
bir de evlilik öncesi fazla seks deneyimi yaşamak, kız arkadaşın veya sevgilin veya nişanlın adı her neyse, o'na karşı sevgini azaltıyor galiba. aşk denilen saflığı yaşayamıyorsun. biraz hanzo oluyorsun gibi. ya da bana öyle geldi.
ulan ne diyecektik ne oldu. her neyse, evlilik öncesi fazla seks yapmayın bana kalırsa; deneyimsiz de olmayın ama kseks seks seks diye dolanmak çok manasız ve kötü sonuçlara gebe bence. bahsedildiği kadar zevkli olmamasının yanında, harcanan zamana da değmiyor. üzerinde bu kadar durulmaması gerek, ehe.
headbang yapmak için kasan, pogo'cudur. aslında başlık, anlam açısından biraz düşük oldu ama idare edin hamidolar.
evet, metal müzik dinliyorum ayağına saç uzatan hilkat garibelerine aşinayızdır. gidip, işi bitmiş müzik gruplarının konserlerinde en önlere geçip, birbirlerini sığır gibi çekiştiren ırgatlar bunlar. kendilerini bir bok sanan, zavallı anaşikler, eeheheheh.
lan gidip adam gibi traş olun da öyle çıkın insan karşısına. kız mısın, kadın mısın, erkek misin anlaşılmıyor zaten. ehehhehe, adam olun lan adam, ehe.
en az yerli dizi izleyen hamidolar kadar bir zekaya sahip olan insandır.
evet, kapitalist ülkelerin dizilerini izleyen, zekası deniz seviyesinde olan ırgatlar ve kezbanlar var. yazık la kimin çocuğuysa bunlar. gidip yabancı dizilerle ömürlerini tüketiyorlar.
oturup sezon sezon dizi izlemiş amsalaklara sesleniyorum; sizden bir halt olmaz. ot gibi gelip, saman gibi gidersiniz ancak, ehe.
ben değil bir arkadaş, çok severmiş fayanslardan lsd yalamayı. tabii evlerden ırak; omuriliğe yerleşiyor bu lsd ve onun getirdiği düş dünyaları. ömrünüzce yanınızda taşıyorsunuz hafızanızın biçimsiz boşluklarını.
neyse bir bakıyor ki, eşyalar konuşuyor; basbaya dile geliyorlar böyle; dertleşiyorlar insanla. rengarenk bir cümbüş olmuş odasının içi; üstelik pink floyd çalıyor bir yandan.
duvarların arkasındaki nesneleri ve kişileri göremeyen cühela'dır.
bunu da yeni duydum he. duvarların arkasını göremeyen hamidolar varmış. ulan insan görme mesafesindeki her şeyi, istediği zaman görebilir. gidin; the men who stare at goats filmindeki işlenen konuya da bakın isterseniz.
he bir insan renk körü olduğunda nasıl bazı renkleri göremiyorsa, yalnızca 3 adet koni hücresine sahip gözler de duvarların arkasını göremez. ama gözlerini belirli bir eğitimden geçiren her adam duvarların arkasını da rahatlıkla görebilir. counter'daki wall hilesi gibi bir şey bu işte ama hile değil; gerçek. buz gibi bir gerçek hem de.
ben de bazen, tak tak ayak seslerimi aç köpeklerin işittiği o sokaklarda dolaşırken, sarı ışıkları yanan evlerde neler yaşandığını görmek için başımı kaldırıyorum ama otuzbir çeken zavallılardan, anahaber bülteni karşısında ağzı açık uyuyakalmış babalardan, elişi ören annelerden ve ayaklarını götünün altına toplayıp dizi izleyen kızlardan başka bir bok göremediğim için artık bunu da yapmıyorum.
dünyada yaşayan bazı insanların ölümsüz olduğunu bilmeyen cühela'dır.
evet, ben de ölümsüzlük iksirini içmiş insanlardan biriyim. başıma onca kazalar geldi ama yine de yüzyıllardır yaşıyorum. bir türlü gebermeyi başaramadım. aşk acısı içinde kıvrandığım zamanlarda lanetlenmiş hissettim kendimi. genç kaldığımı belli etmemek için uzaklaştım insanlardan ama sonunda bu hüzünle karışık süper güce de alıştım.
rejenerasyon ve adaptasyonla geçen; "bin yıllık bir yalnızlık" benimkisi. kendim gibi ölümsüz insanları keşfetmem de çok zor oldu elbette. özellikle, iletişim çağına geçtiğimiz şu yüzyıla kadar epey bir kastım ama artık mutlu sayılırım. heyhat; hayat, ehe.
amy winehouse'un ölümü şeklinde lanse edilen magazin olayında da olduğu gibi yine enayi yerine konmuş kitledir.
dünya ne adamlara kaldı lan! her duyduklarına inanıyorlar! gördüklerine filan da değil. hani, insanoğlunun ay'a ayak basma palavrasına kafanız basmadığından dolayı hemen inandınız ama şu balon magazin olaylarına inanmayın artık. yuh artık lan sayın hamidolar; yuh yani.
spartacus ölmüşmüş. olum, spartacus bir ton para kazanmış, üstelik ingiliz bir adam! istese en iyi hastaneleri evine dahil eder. ne ölmesi anasını satayım. sizin gibi fakirler ölmüyor da andy mi ölecek; te allaam ya.
andy elbette ki ölmedi; yapımcı şirket, bir boka benzemeyen spartacus dizisi tutsun diye böyle bir roma oyunu oynadı. ulan, bizans devletiyle haşır neşir olmuş bir milletin evlatları olarak bu dolmaları yutmanıza inanmıyorum; tı allah cezanızı versin.
ben andy ile az evvel görüştüm. gayet sağlıklı ve tatil yapmak için seyşel adalarına gidecekmiş. sizin gibi fakirlere aslında bunu söylememem de gerekirdi ama dayanamadım artık bu başıbozukluğa. zaten sizi, sizden başka takan yok; o yüzden bu gerçeği, burada söylemekten de çekinmedim, ehe.
sözlük gibi yalanın, palavranın gırla gittiği mekanlarda sık sık tekrarlanan durum.
evet, zina yaptım diyeni çağdaş olarak gören, bu kadar örümcek zihniyeti, inşaat işleri için amele toplar gibi toplayabilen, başka bir platform olabilir mi bilmiyorum!
bu adamların ve kadınların çağdaşlıktan, modernizmden anladıkları neyse artık! bilemiyoruz yani. ama ben açık söyleyeyim; namusunu satmanın, götünü siktirmenin çağdaşlıkla alakası yok. tabuları filan da yıkmış olmuyorsunuz böyle yapınca. orospu veya pezevenk olabiliyorsunuz ancak.
en sevmediğim bu durumu da belirtmiş olmanın rahatlığını yaşıyorum. zina, oldukça ilkel bir davranıştır, ehe.
uludağ sözlük ile ilgili bazı elit yazarların ortak düşüncesi.
evet, belki zilyon defa söylendi ama bu böyle; yapacak bir şey yok. yani, ekşi'yi filan geçtim zaten artık ama itü filan bile buraya bin basar, beşe böler, dörtle çarpar; yırtar atar.
ne lan bu! çoluk çocuk parkı gibi! şimdi diyorlar ki, akıl yaşta değil baştadır. nah! bak keşke görebilseydin el hareketimi. lan, 20 yaş altı bir adamın ne zekası olacak, te allaaam ya.
önüne geleni yazar yapmışlar buraya. çoluk çocuk birbirine laf soksun diye bir mecra olmuş. daha iyi olmalı filan amacında değilim he yanlış anlaşılmasın. bana ne lan uludağ sözlükten, ekşi'den, itüDen zart zurt. bunu sahipleri, hissedarları düşünsün.
millette ne kadar boş zaman var lan! millet ne kadar boş bir hayat yaşıyor lan! harbiden kahroluyorum böyle adamları gördükçe. sözlük iyi bir yere gelsin diye götünü yırtan boş beleş tipler var.
sana ne lan sözlüğün gidişatından! babası şu işin ucundan tutsana oğlum dese, köşe bucak kaçacak adamlar sözlük gibi tırt platformlar için kafa patlatıyorlar. yok sözlükte şunlar giseymiş; bunlar kalsaymış; sözlüğün içine sıçılıyormuş zart zurt. sana ne lan! sordular mı? buradan kim para kazanıyorsa bırak o düşünsün? mal mısın sen? siktir git beğenmiyorsan yazmazsın. sanki, çok önemli bilgiler veriyor haspam; sanki makale yazıyor; te allaaam ya. ne günlere kaldık!
alkışlarlayaşıyorum.com'da da var şimdilerde bu durum. türk gençliğini hali çok vahim gerçekten. adamlar, interaktif platformlar için, babasının malıymışcasına gibi isteklerde bulunuyorlar. bir tane site sahibi de çıkıp siktirin lan demiyor.
yazık, cidden yazık, böyle insanlardan da bir bok olmaz yani, bunu da belirteyim, ehe.
inşaat işleriyle uğraşabilecek, hafriyata yardımcı olabilecek, ulu sözlükçilere hitap eden sihirbazdır. böylece adam bulmak da zorlanmamış oluruz biz hafriyatçılar, ehe.
evet, aslında futbolcu da yazabilirdim başlığı açarken ama adamın futbolculukla uzaktan yakından alakası olmadığı için böyle belirtmek daha mantıklı geldi.
alex ne lan! are you player demek istiyorum bu topçuya. bir de bu adamı tutup yüceltmeye kalmıyorlar mı? yazık günah valla. koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derlermiş ya, o hesap işte.
alex şu kadar maçta şu kadar gol attı yeaa diyen amsalaklar var. ulan, defans sistemi bu kadar kalitesiz, karanlık bir ligde o kadar gol atsan ne atmasan ne? zaten bu istatistikler, anlamlı veriler olsaydı, bu adam brezilya milli takımının vazgeçilmezi olması gerekirdi. ama, bildiğiniz gibi, istatistikler mini etek gibidir; çok şey gösterirler ama asıl göstermeleri gerekeni gösztermezler. bu da, alex'in balon ve tırt bir topçu olduğu gerçeğidir.
ulan adam elle gol atıyor görebilen hakem yok, adam ceza sahasına girer girmez kendini atıyor; anlayan hakem yok; adam , orta sahada yanından geçemediği adamın yanına düşüveriyor; hakem hemen düdük çalıyor. bu adam istatistik yapmasın da kim yapsın?
inanın şu adam, üst düzey avrupa liglerinde olsaydı, siker atarlardı yeminle. birazcık mantıklı düşününce siz de cevabı bulacaksınız, sevgili hamidolar. real madrid istedi de gitmedi diyenler var. bir sorun adam niye gitmedi? sakın fenerbahçe sevgisi filan demeyin kazma gibi.
ulan adam burada tıkır tıkır bir ton para alıyor, rahat rahat düşe kalka, karanlık maçlarda oyunu kazandırıyor. kafası rahat yani; el üstünde de tutuluyor. yoksa, futbolu seven ve bilen adam, real madrid'e hayır diyorsa siktirsin gitsin bi' zahmet.
alex de souza, yalnızca türkiye'de değer görebilecek overrated'ın allah'ı bir elemandır, ehe.
galatasaray ve fenerbahçe'nin 2011-2012 sezonundaki 10 numaralarının versus'udur.
felipe melo fiorentina ve juventus gibi kulüplerde de oynamış, brezilya milli takımında da istikrarlı bir biçimde oynayan, üst düzey kalitede bir oyuncudur.
alex de souza ise, brezilya ve türkiye ligleri dışında hiçbir ligde oynamamıştır. oynadığı dandik takımlarda biraz sivrilir gibi olmuşsa da, üst düzey liglerde oynasaydı başarılı olamayacağı aşikardır. zaten, istatistiki verileri balon olmasa brezilya milli takımına seçilmesi de kaçınılmaz olurdu.
her neyse, felipe melo de carvalho her alanda alex'in eline verir. popülarite de bile. milli takımda penaltı kaçırması, melo'yu kötü futbolcu yapmaz. zaten milli takımda penaltı kaçırabilmek için, önce milli takıma seçilmek ve ilk onbirinde oynayabilmek gerekir. buradan bakarsanız alex başarılı bile sayılabilir lan, ehe.
