nişanlı kızılay'da zil zurna olup senin dediklerini hep yanlış anlarken afyon'un boktan bir kasabasında ders notu girmek zorunda olmaktır.
uykunun kaçması.
elden bir şeyin gelmemesi.
ölümüne sinir olmak.
tepki gösterince kıskanç, kaprisli olarak anılmak.
susamamak.
öfkenin içinde patlaması...
tamam bir şey yoktur 3-5 bira içip geri dönmüştür. sarhoştur. barda dart oynarken birileri ile tanışmış. sıkıntı yok.diyemem, söyleyemem ama insanın içinde de bir şey kimseye sesini duyuramadan çaresizce, sessizce, zavallı bir biçimde şunu istiyor;
"ben burda iş yaparken, hem 2 gün sonra da ben geleceğim, beklesen hiç mi olmaz o kadar sabırsızsın ya da o kadar mı düşünülmeye değer değilim ben."
düşüyorum. dünyanın en güzel yerlerini gördüğüm o mutlu göklerden hızla düşüyorum. bulutlara çarpa çarpa. daha ne kadar düşeceğim bilmiyorum. korkuyorum. bana ne olacak. neden düştüm. oysa ne güzeldi her şey.
çok düşündüm üstüne, değişmek nedir. kıstası nedir. ne kadarına panik yapmayacağız, ne kadarı tehlikeli, nerde dur diyeceğiz ya da nerde bırakıp gideceğiz diye.
10 gündür tuhaf bir acı ve telaşın içindeyim. anlatsam neler değişti diye, bir kaç küçük detay. mesajların soğukluğu, bıkkınlığı, öylesineliği gibi. ama farklı işte. ilk kez yaşadığımız bir şey. başından beri hep koruduğumuz coşkunluğumuz mutluluğumuz yok 10 gündür. 10 gündür aralıksız. bununla yaşamaya alışacağım diye korkuyorum. artık hiç eskisi gibi olamayacağız diye çok korkuyorum.
bazen gururla ben de aramayayım, ben de soğuk davranayım diyorum. ben başladıktan sonra geçmiyor vakit. ben burda kıvranırken o ne yapıyor bilmiyorum.
bazı şeyleri tanımak için bir kaç yaşanmışlık yetiyor. insanların içi değişmezse tavırları değişmez. bunu bilmek mahvediyor beni. aklım sürekli onda. sürekli ne oldu diye. neden, artık sevmiyor mu. sıkıldı mı, bıktı mı, beğenmiyor mu, başka bir şey mi, benim yüzümden mi, onun yüzünden mi.. düşün düşün düşün. her saniye başka çözümler buluyorum. her an başka ruh halleri.
daha 10 gün önce ufak tefek hatalarımıza rağmen herkese hem inanamayıp -nasıl böyle ilişki sahibi oldum diye- hem de gurur duyarak anlattığım tertemiz bir ilişkiydi. ikimiz de sakiniz, seviyoruz bak ortaya ne güzel şeyler çıkıyor diye gurur duyuyordum doğru insanı bulmanın verdiği sevinçle. hiç hayal kırıklığına uğratmamıştı çünkü. ben hazır olsam dahi buna, o hep üzerine düşeni yapmaya çalıştı, yaptı da. kendimi düşünüyorum; ben de kendimi o kadar iyi verdim ki ilişkiye. gerçek manada o kadar güvendim, hatta geri dönülmez bir sürü şey yaptım hiç korkmadım çünkü aklıma bile gelmedi aksi. stresli dönemleri oldu. hepsine ayrı ayrı katlandım yardım etmeye çalıştım elimden geldiğince. o da öyle. hep nazik, kibar kırmamaya çalışan bir tavırla yaklaştı bana.
ama şimdi; kırılmam çok da umrunda değil gibi. soruyorum yok öyle şey mi olur diyor. geçenlerde kendimi tutamayıp resmen ağladım karşısında, evet biraz farkındayım ama düzelteceğim dedi. farkında olmasına mı üzüleyim. yine aynı. yanındayken çok değil de uzaklaşınca çok farkediyorum, pis bir soğukluk var.
çevreye bakıyorum ne biçim çiftler var uzun zamanlar aralarındaki aşkı sevgiyi kaybetmemiş. bitti mi bizim yani. bu kadar mıydı. nişanlandıktan 3 ay sonra böyle oluyorsa evlenince ne olur bu insan. kendimi çok büyük bir hata yapmış gibi hissediyorum. bunu düşünmek bile o kadar yakıyor ki, içimi o kadar öldürüyor ki. biter mi aşklar sevgiler, bir insan nasıl o kadar iyi rol yapar aylarca. insan sevse de değişir mi. kolay mı be böyle. ben annemi babamı kaç kez kırdım onun için. sevince böyle mi oluyor. ne oluyor ya, ne oluyor.
ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyorum. içimde bir şey gittikçe kötü yaralanıyor onun yüzünden. bu muydu buna mı bağlıydı dese diyemez; göz göre göre beni öldürdükçe. ne kadar katlanabilir ki insan. nasıl bana bu kadar güç veren diri tutan bir şey birden en elim düşüncem olur. nasıl olur. nasıl olur. nasıl olur. nasıl katlanır insan buna.
neye inanır ki insan bunu da görünce. inanmaya bile inanmıyorum şimdi.
beyanlarına baktıkça bakanı, başbakanı dahil kimsenin tam olarak anlamadığına iyice inandığım kavram. o kadar saçma şeyler söylüyorlar ki işte diyorum ya laiklik bunlar böyle konuşmasın diye var aslında.
mandalina yerken televizyona karşı girdim yeni yıla. çok hissettim yeni yıl olduğunu, takvim değişti diye her sene her sene olay yapmadığım için utandım kendimden. çok utandım.
KESiNLiKLE KATıLDıĞıM KAMPANYA. KAMPANYADAN ÖNCE DE... YAZMAMAK YAZıLANLARıN DA SiLiNMESi GEREK.
TROLLÜK YAPANLARıN ASıL AMACı ZATEN DiKKAT ÇEKMEK, SiNiR ETMEK VS. MiLLET DE GiDiP YAZDıĞı SAÇMA BAŞLıĞıN ALTıNı, NiCKALTıNı FALAN DOLDURUNCA TABi YAZMAK iÇiN DAHA ÇOK NEDENi OLUYOR. BıRAKMıYOR SONRA.
AYRıCA DA YıLLARDıR PSiKOLOJi DERSiNDEN BiLDiĞiM ÜZERE BU KiŞiLER görmezden gelindikleri iLK GÜNLER DELi GiBi BAŞLıK AÇıP ABUK SABUK ENTRYLER GiRECEK AMA SABıRLı OLMAK GEREK.
nitekim bu sene yaptığımdı. ee yeni yıla eskilerden kurtularak girmek gerekmiş. yeni yıla 5 gün mü ne var. çok çılgın olmasa da normal çılgınlıkta planlarımız vardı. olmadı. ben de emekli dayımın yanına gittim annemlerle. çay içtik falan. televizyon bile yok, sıcacık evde huşu içinde girdik yeni yıla. güzeldir gerçekten. o ne öyle eğleneceğim derken rezil ol falan.
kendisi bakire kız isterken, bakireliği savunmaya eli bayraklı en önde giderken çeşit çeşit karı kızla yatıp yemediği halt kalmayan erkeklere söylenmesi gerekendir. kız bakire ise, oturup beklediyse, kendisine hakim olduysa istemeye hakkı var tabi. nasıl başkasının altında bilmem diye laf ediyorlarsa millete o kızın üstünde olan erkek nasıl sütten çıkmış ak kaşık olsun ki.
herhangi bir aşktan farksız olandır. mesele menşei mi insanların. kürt bir erkeğe isterse nepalli olsun aşık olan olacaksa olur, seviyorlarsa mutlu olurlar deli olurlar aşktan. köken etken değil hiç bir şeye. insanların düşüncelerinin uyuşması önemli.
zaman olur bir kürt bir türk, dinden, milli değerlere, yaşadıkları evden aileden, yaşam biçimine kadar her şeyde ortak bir tek noktaları olmaz da severler birbirlerini. okyanusu aşarlar derede boğulurlar o ayrı. küçük bir yerde takılır ayrılırlar olur da. olur bunlar ama aşk, sevmek, anlaşmak.. bunların tanıdığı hiç bir şey yok ben eminim.
düzgün br kürt erkeğinin gerçekten sevdiği bağlandığı zaman, bir kadına kendisini değerli hissettirdiği bilinir. mert olanı gerçekten merttir çünkü sevgilisine karısına değer verir. hepsi değil ama işte var yani.
bir benzeri olan numara 0541 561 41 62 şeklindedir. 2 tane kol saati veriyorlarmış öbürünü nereye takacaksak artık. mesaj attım valla ağzıma geleni söyledim sıkıysa bir şey desin hem dolandırıcı hem terbiyesiz eşek.
arayan kız falan olursa deli gibi askıntı oluyorlar.
hangi mantığın eseri bilmiyorum. ama tuhaf kadınlar çok fazla bu yüzden normal karşılıyorum. ted bundy den beri bu böyle. türkiye desen cem garipoğlu'na bile yazdı bu manyaklar.
oldum olası tuhaf bir tiksinti duydum size. kafanız nerde kıçınız nerde belli değil. sevmiyorum sizi ama sorun sizde değil bende. yağmurlu günlerden sonra sık görüştük sizinle. uzun yıllar solucan diyemedim anadolu insanı sağolsun okuma yazma öğrenene kadar soğulcan olarak kaldı adınız.
bir müddet sonra sarhoş etmek,
bar taburesinden düşürmek,
tuvalete mahkum etmek,
sürekli idrara benzemek,
arkadaşı öpmeye çalıştırmak,
milletin içinde rezil etmek,
sarhoş edip bir grup arkadaşın geceyi seninle uğraşmaya harcaması... vs.
sabaha kadar hatta ertesi gün için de komple kusturup kendisine tövbe ettirmek gibi iyilikleri de var.
ölse de kurtulsak dediğim canlı. ben anlamıyorum bu insanları ya. ses yok, görüntü normal, şarkılar iğrenç. ama o yaşta bilmem kaç milyon dolar serveti var falan. önce ergen kızlara attım suçu, onlar çok fena, işleri güçleri de yok. valla toplansalar dünyayı ele geçirirler o kızlar. şimdilik boktan bir çocuğu dünyanın en zenginlerinden etmekle yatiniyorlar. zamanla baktım koskoca 23 yaşında arkadaşım bile seviyor bu veledi. yok yok insanlar tuhaf.
gidiyor ödül falan alıyor. dünyanın en iyi şarkıcısı. şaka. şaka vallahi şaka. şarkıcı olabilmiş gibi, en iyi, bir de dünyanın...
yaptığın ayrımına da... 30 ağustos laiklerin ramazan müslümanların bayramıymış cümleyi kuranın ağzına ağzına vurmak gerek.
30 ağustos zafer bayramı türkiyenin resmi bir bayramı diğeri de dini bir bayram ikisi denk gelmiş.
laiklik denilebilmiş ya şuraya yanarım yanarım ona yanarım. herkesin yanında her kelimeyi kullanmayacaksın. laikliği duymuş bir yerden kullandığı yerlere bak. duydun da cümle için kullanasın mı geldi.
(bkz: babam bana laiklik aldı)
mesele laiklerin değil.5 yaşındaki çocuğa açıklasan anlamıştı çoktan.
tuhaf bir hatundur. orta derecede çirkinse güzel değildir ama saçlarının rengi, modeli, tırmakları, kıyafeti falan çeker bir süre insanı. güzel demezsin yüzüne pek bakmazsın ama o kadar uğraştığı için takdir edersin. sonra bir ara güzel değil aslında lan bu dersin. sonra aman olsun dersin sürer gider.
yok gerçekten çirkinse o makyajı çok kaçarsa saçı falan tutturamazsa kaçılası oluyor bazen.
emre aydın'ın son defa adlı şarkısının klibinin finalinde görülmüştür.
emre aydın'la pek ilgilenmediğim için klibin tamamını bilmiyorum. ama yaşlı bir teyzeyle amca var klipte. klibin sonlarında bir uçurum kenarında buluşuyorlar. teyze amcanın kollarından heyecanla kurtulup hop uçurumdan atlıyor. peki nereye havada yüzen bir kayığa. ordan tatlı tatlı el sallıyor bizlere. epey güldüm.
ülkemiz sınırları dahilinde ikisini bir arada bünyesinde barındıran, nadir bulunan kişidir. ama imkansız değil kendimden biliyorum.
kemalizm denince dinsizlik, inançlılık denince şakirtlik anlaşılıyor. namaz kılan kemalist olmazmış gibi davranılıyor. islam konusunda çok güzel ve mantıklı cümleler kurabilen insan söz kemalizme gelince iğrençleşiyor. atatürk'ü savunurken yürekten katıldığım insanlar inancına göre yaşayanlara ağza alınmayacak şeyler söylüyor.
şöyle bir açıklama getirilebilir;
namaz esnasında da kadınlar örtünür. o zaman kimse yok, tahrik olacak kimse yok. peki neden ?
inançlı insanlar için ve de inançta önemli olan bir şeyin sorgulanmadan, mantık çerçevesine sokulmadan yapılmasıdır. dünya üzerinde değişik yaşam tarzları, değişik düşünceler her şey mevcut. o yüzden türbanı oturup sorgulayan, bunun üzerine kafa yoran mal, dar kafalının tekidir.
kapan diyene karşı geleceğim derken açın demek ne yazık ki özgürlük getirmez insana. insanların insanlara açın ya da kapan demesi bencilcedir. bırakın, insanların inançlarını bari eleştirmeyin. kendi bilerek isteyerek öyle rahat ediyorsa kimsenin bunu sorgulamaya hakkı yoktur. saçmalıktır.
doğrusu 8 aylıkkendir. hz muhammed hz ayşe ile 8 aylıkken evlenmiştir.
ne oldu içinden bir ses sen yanlış yapıyorsun mu dedi de durduk yere böyle deme ihtiyacı duydun. hem tut ki öyle sana ne ki bundan. ne ilgilendirir yani. yazdın da neremize ne faydası var.
insanlar ergenlikle beraber soyut kavramları anlamaya ve irdelemeye başlar. fikirlerini bir yere bağlama ihtiyacı hisseder ve üstün körü bir araştırma içine girer ya da en yakınındakini benimser, bundan ötürü doğaldır. bu yaşlarda bir fikri önce kabul eder, beğenir ki sonra ne olduğunu anlamaya çalışır. zamanla da kendine uyuyorsa devam eder uymuyorsa bırakır.
tabi henüz olaylara farklı açılardan bakmak istemediği ve inandığı şeyi ölümüne savunduğu için çoğu zaman bu yaşlarda bir çocukla bu türden konuşmalara girince boğmak isteriz. ama yapacak bir şey yok. hiç ilgilenmemelerinden boş şeylerle uğraşmalarından iyi gibi hem.
yıllardır milletin canını her yaktıklarında sus dediler ağlama; üzülme, tek bir şey söyleme ırkçı olursun, faşist olursun. biz bunu demokrasi için yapıyoruz, ne haklarımız yeniyor görseniz ama gösteremeyiz orası bize kalsın siz demokrasi diye bilin yeter dediler. susturdular. gençlerimiz öldü, ocaklar söndü, günahsız insanlar, yavrular...
biz sustuk, tepki vermedik, neden; onlar, o bölücü o kan emiciler bize bunun doğru olduğuna inandırdı. biz de paşa paşa inandık. türk olmayı, senin canını alana seslenmeyi kötü bildik, en kötüsü ırkçılık bildik.
tam da istedikleri gibi türk'üm demek, olanlara tepki göstermek kötülendi yıllarca. yok derdimiz o değil bu değil diyerek yaptıklarını meşru göstermeye çalıştılar. oturduk dinledik. demokrasinin arkasına sığınıp demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmayan şeyleri yaptılar suçsuz günahsız insanlara, daha ne kadar ılımlı, olumlu, yapıcı olacaksınız. daha ne kadar enayilik yapacaksınız.
inandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın. türk milleti daha ne zamana kadar her kürt pkklı değildir diyerek sanki her kürte pkklı diyen varmış gibi bütün kürtleri savunmaya devam edecek. pkklı diye bir şey yok mu ülkede, kötü niyetli insanlar yok mu, onları savunan icabında üniversitesini bırakıp dağa çıkan öğrenciler yok mu, yok mu bunlar niye yok sayıyorsunuz? onların da anadilde eğitim hakkı var, yok demokrasi, eşitlik diyerek daha ne kadar susacaksın. ölenlerin bunlarla ne ilgisi var!
bölücülerin size karşıdan güldüğünün farkında değil misiniz. aptallara bak gençlerini öldürüyoruz, toplumun huzurunu bozuyoruz, meydanları bombalıyoruz, ottan boktan nem kapıp meydan savaşı çıkarıyoruz, her türlü pusu pislik elimizden geliyor. 3 yaşındaki çocuğumuzun eline bile taş veriyoruz. sizin 3 yaşındaki çocuklarınız evde masum masum oynarken biz onlara kürtlük, bölmek, apo öğretiyoruz. hala aman efendim türk kürt kardeştir bizim için hak hukuk diyebiliyorlar diye oturup gülmüyorlar mı?
parmaklarında oynatıyorlar hem bizi, hem devleti daha ne zaman farkına varılacak bu. ne olacak daha ne olmalı. alametler yetmiyor mu bu kadar mı kör bu kadar mı uyuşmuş bu millet!
mesele devlete karşı değil, hak alma değil. hangi hak, kimin hakkı ne hakkı. onlara yaşama, konuşma diyen mi var evlerinde, memleketlerinde, oldukları her yerde konuşuyorlar, çalışıyorlar, kazanıyorlar, bizim gibi yaşıyorlar, meclise giriyorlar, daha ne olsun daha ne yapılsın türklerden eksikleri ne ki bize "türk" diyorlar. yıllardır içlerinde büyüttükleri kürt faşizmini bize yansıttılar, susturdular. bu ülkenin gencecik beyinleri onlara yaranayım diye onlardan oldu. kürtlerden demiyorum bölücülerden.
adam gibi yaşayıp giderken ben türk'üm deme ihtiyacı duymuyorum ama onlar her şeyden nem kapıyor. uyanın artık millet uyanın!
ramazandı, bayramdı, türklük faşizanlıktı, aman ellemeyelim derken uyuşturdukları milletin 8 genci daha hiç uğruna zevk olsun diye yok olup gitti bugün. daha kaç 8,16, 32 gidecek olmayacak mı olmadı mı?!