Gazete 21 Şubat 1970 tarihinde yayımlanmaya başladı. Gazetenin amblem altı yazısında Said Nursi'nin bir sözü olan Asya'nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır ifadesi bulunmaktadır.
Yeni Asya kurulduğu günden itibaren anayasal rejimi ve çok partili demokratik sistemi savunmuştur. Türkiye siyaseti için Demokrat Misyon'un en iyi çözüm olacağını düşünen gazete, kurulduğu günden bu yana siyasi konulardaki istikrar çizgisini korumuştur. Gazetenin yayın politikası tamamen 'sivil' nitelikli olup, demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerinden kesinlikle taviz verilmemesi gerektiğini ön planda tutmaktadır. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdaheleleri sonrasında defalarca toplatılmış, kapatılmış ve yazarları hapse atılmıştır.
Gazetenin imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, 1999 Marmara Depremi sonrası yaptığı bir açıklamada bu depremin 'ilahi ikaz' olduğunu ifade etmiş ve 312. maddeden yargılanarak 2 yıl 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmıştır.
Gazete, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi ve bugünkü Demokrat Parti'yi aynı geleneğin halkaları olarak görmekte ve destek vermektedir. Bu tutumu dolayısıyla diğer Nur cemaatleriyle zaman zaman polemikler yaşanmıştır. Bu durum 12 Haziran 2011 Milletvekili Seçimlerinde Said Nursi'nin hayattaki talebelerinin bir bildiri yayınlayarak Adalet ve Kalkınma Partisi'ni desteklediklerini duyurmalarıyla had safhaya çıkmıştır. Daha önceleri Anavatan Partisi'ni de eleştiren gazetede partinin Demokrat Partiyle birleşmesinden sonra bu parti ve Turgut Özal hakkında bazı olumlu değerlendirmeler de görülmüştür. Adalet ve Kalkınma Partisi ise Milli Görüş geleneğinin uzantısı olarak kabul edilmekte ve icraatları genellikle eleştirilmektedir.
denk geldiğinde insanı sinir eden, sinirden deliye çeviren, ekrana dalıp elemanı yakalayıp agız burun girme hissi uyandıran reklamlardır.
cornetto in love reklamında demk yumuşacık bir kalbin var sözüne karşılık tabi diyen çocuk o ses o çocuga uymus mu? çocuk bildigin ayıya dönüşüyor. ama o tabi diyen ses yok mu? gırtlagını sikecem olm senin.
bir de burcu esmersoy'un oynadıgı algida Fruttare reklamı biri şu kadına dondurma yerken mide bulandırdıgını söylesin.
sayın başbakan'ın yıllardan beri dile getirdigi, ve şahitliğini yaptıgı nikahlarda gelin ve damada yüksek perdeden tavsiyede bulundugu üç çocuk meselesi ciddi önem tasımaktadır. eminim ki basbakan istatiski verilere dayanarak türkiye'nin yaklasık 20 yıl içerisinde yaslı ve hantal bir nüfusa sahip olacagını biliyor. bunun içindir ki yıllardan beri üç cocuk, üç çocuk diye feryad ediyor. son kürtaj tartısmasını açmasının sebebini de bu bağlamda değerlendiriyorum. üç çocuk meselesinde olayın ekonomik boyutu önemli tabii ki. en önemli itiraz noktalarında birisi, dogacak üç çocugun masraflarına nasıl yetişecegim sorusu? çocuk doğmakla kalmıyor daha ana rahmindeyken masrafa baslıyor, hastaneydi, ultrasondu, doktor kontorlüydü derken, daha doğmadan ailesine yük olmaya baslıyor (çocugu aileye yük olan birşey olarak görmedigimi belirtmeliyim) bu kadarla kalıyor mu? tabii ki hayır. büyümesinin her bir evresi ayrı bir masraf, kılıgı-kıyafeti, yemesi-içmesi masraf, ee okul çağı geldiginde masrafın en büyüğü baslıyor. ilköğretim çağlarında bu pek hisedilmese de, orta öğretim ve lise çağlarında bu yük iyice agırlaşıyor. ergen olmuş bireyin kişisel ihtiyaclarının artmasının yanı sıra, ailenin çocuktan bekledigi iyi bir öğrenim hayatı geçirmesi için, ek dersler-dershaneler bu masrafı katlıyor maalesef. yüksek öğrenim çağına geldiğinde dananın kuyrugu kopuyor. hele bir de başka bir şehirde okuyorsa bu çocuk, eyvah o ana-babanın haline. bu tek çocuk içişn böyleyken üç çocuk için nasıl bir yük ortaya çıkaracagını varın siz düşünün.
gelelim asıl değinmek istedigim noktaya ,nüfus patlaması yapacak kadar çoğunlukta olan evlilik çağı gelmiş, hatta geçmiş olan işsizler. kendi adıma konuşacagım 30 yasını aşmış atama bekleyen bir öğretmenim, 2 yılı aşkın süredir nişanlıyım. ve işsiz oldugum için, atanamadıgım için evlenemiyorum. haliyle başbakanın bu üç çocuk çağrısına cevap veremiyorum. niye atanmayı bekliyorsun, milli eğitim bakanı'nın dediği gibi devlette çalışmak zorunda değilsiniz, özel okullar var, baska işler var git başka işte çalış diyenlere haklısınız ama onca sene okudum, benim mesleğim bu başka ne iş yapabilirm ki diyorum. torna bilmem ben, kuaförlük bilmem, terzilik bilmem. ayrıca milli eğitim bakanı bana ve benim gibileri bu sözü bir daha söylediginde verecegim cevap, siz de milli eğitim bakanı olmak zorunda dğeilsiniz. gidip baska bir iş yapın diyeceğim. öyle ya " madem herkes uzmanı oldugu işi yapmak zorunda değil" siz de yapmayın. üç çocuk meselesine dönecek olursak. evet benim gibi binlerce insan var bu ülkede hepsi 25-30 yas arası insanlar. çalışıp, üretmesi gerekirken bir umut bekliyorlar - bekliyoruz. bu sayının çoğunlugunu erkeklerin oluşturudugu düşünülürse, ve erkeğin iş sahibi olmadan evlenemeyeceği hesaba katılırsa, başbakanımızın üç çocuk isteğine cevap veremeyeceğimiz aşikar. yine şahsım adına konuşuyorum. çocuk severim, bu yüzden öğretmenlik mesleğini tercih ettim. çocuk sevdigim içinde basbakanın istegine artı bir koyarak dört çocuk hedefliyorum. tek şartım iş sahibi olmak!
bugün tv'lerde bol bol izledigimiz protesto gösterilerinden de anlasılacagı gibi, birileri tarafından kürtaj "hak" olarak görülmekte.
şimdi arkadaslar, kürtaj suçsa mastürbasyon soykırımdır, kürtaj suçsa regl olmak soykırımdır gibi abuk sabuk espriler yapıldı bu sözlükte, spermn veya yumurtanın tek basına hiçbir şey ifade etmedigini biliyoruz. nasıl bir meyve agacının çekirdeği uygun şartlar meydana gelmeden hiçbir şey ifade etmiyorsa sperm ve yumurta da tek baslarına hiçbir anlam ifade etmiyor, yani mastürbasyon yapıp boşa akıttıgın sperm ve her ay regl yoluyla dışarı atılan yumurta hiçbir anlam ifade etmiyor. çünkü çekirdek hükmündeler, tohum hükmündeler. ancak uygun koşullar meydana geldiginde bu ikisi birleştiğinde işin şekli değişiyor, orada bir canlı meydana geliyor, canlı diyorum çünkü hamileligin yaklasık 2. ayında bebeğin kalp atıslarını uygun aletlerle dinleyebiliyorsunuz!!
kürtaj'ın yasaklanmasını savunuyor değilim, ama kürtaj bir hak değildir. evet kürtaj yasaklanmamalı, ama bu yasağa tepki verirken bir canlının hayatına son vermeyi hak olarak lanse etmek, ve işi çıgırından çıkarıp tecavüzcünün çocugu ne olacak, ensest sonucu doğacak çocuk ne olacak sorularını sorarak, işi ayaga düşürmeyelim. evet kürtaj yasaklanmamalı, ama bir hobi olarakta yapılamamalı. bu işin ahlaki boyutudur bence, hükümetin yanlısı burada baslıyor, insanların bedenleri üzerinde hesap yapmaması gerekirken, kürtajın yanlıslıgıyla ilgili, daha sağlıklı, daha bilinçli, daha sağlam argümanlar ortaya koyması gerekirken, olayı saçma sapan bir duruma getirdiler.
sözüm hem kürtaj taraftarlarına, hem kürtaj karsıtlarınadır. kürtajın gerekli oldugu durumlar olacaktır, olmaya devam edecektir bunu engelleyemezsiniz. ama bunu çocuk oyuncagı gibi yılda bir kere kürtaj olmaya gidenleride kontrol altına almak gerekir. belki daha bilinçli bir şekilde ilişkiye girmeleri telkin edilebilir.
son kürtaj tartışmasındna sonra ulaşılacak noktadır. kürtaj istenilen bir olay değildir. istegi dısında hamile kalanlar bile güle oynaya kürtaj yaptırmaya gitmez. yapılacak olan tek şey ilişki esnasında azami dikkat gösterip bu duruma düşmemektir. bunun en etkili yolu da prezervatif kullanmaktır. çeşitli dogum kontrol yöntemleri olsa da, ilaç kullanımı bünyede daha sonra çeşitli arızalar bırakır.
ülke çapına yayılması düşünülen kentsel dönüşüm projelerinde okul binalarının yeri ve önemi sorgulanmalıdır.
şimdi şöyle oluyor. kentsel döünüşüme alınmış alanlarda bolok blok 8-10 katlı binalar dikiliyor. evvelinde buralar geniş alana yayılmış büyük mahallelerdi, bu mahallelerde bir bilemedin iki okul binası mevcuttu. dönüşüm esnasında okul binalarına dokunulmuyor fakat yapılan binalar eskiye oranla daha çok insanı barındıracagı için ileride oluşacak okul ihtiyacını karsılayamayacak hale geliyor. ben mecburmuyum ilköğretim 1. kademede okuyan çocugumu servisle ebesinin nikahına göndermeye. hele ki okula baslama yasının 66 ay'a düşürüldügü bu dönemde. oturdugum yere yakın okulları tercih ederim. her bin dairelik alana en az 40 derslikli bir okul yapılması lazım. ihaleyi alan firmalar okul masraflarının bir bölümünü karşılayabilir hem devletin yükü azalmıs olur hem de bu şirketler kar etmelerinin yanı sıra topluma faydalı bir iş yapmış olurlar. hep bana hep bana demesinler. ilgili makamlar ufak bir ayarlamayla bu işi halledebilirler.
leyla ile mecnun dizisinde erdal bakkal'ın bir dönem ortaklığını yapmış olan, hali hazırda çırağı olarak çalışmaya devam eden ergendir. evet bir iki bölümde ses tonuyla ilgili ergen sesine bak piii replikleri geçse de, artık bir ergen gibi davranmanın vakti gelmiştir. o ne lan öyle ergen mi olur saçlar 1960 model jön gibi taramıs, deli çağlar bunlar böyle apaçi falan olmalı, bir kıza tutulmalı, ismail yk ve halil sezai falan dinlemeli.
burak aksak tez zamanda kendisine bir adet kız yazmalı ve ergen isyanını ekranlara yansıtmalıdır. ne bileyim mesela kaan'ın göbek adı tahir'miş (niye sedef'in leyla oluyorda kaan'ın neden olmasın). 8 c'de ki zühre'ye asık olsun. ayrıca iskender'e de bulun bitane ayıptır ulan.
ülkücü gençlerin yaşadıgı akıl almaz çelişkidir. şöyle ki: bu hafta sonu askere gidecek olan kuzenime asker eğlencesi düzenlendi. kuzenim ülkü ocaklarında reis tabir edilen tayfadandır. kuzenimin ülküdaşlarının yoğun katılımıyla güzel bir eğlence oldu. fakat bu adamlar acaip bir çelişki içindeler. şimdi bunların bir kısmı alkol alıp gelmişler eğlenceye, eğlencenin bir bölümünde, hep beraber gaza gelip ülkücü yemini ettiler ve bir müddet sonra "allah aşkına tekbir" diye komut verildikten sonra, bu alkollü gençler dahil, hep bir agızdan allahu ekber nidalarıyla ortalık inlemeye basladı, hem alkol hem tekbir enteresan!!! eglence bittikten sonra gençler, evde muhabbet ortamı kurdular, az önce tekbir getiren gençler, şimdi alkol almaya baslayacaklardı, aldılarda. ama bir saat geçmeden eğlence esnasında omuz omuza tekbir getiren bu gençler sudan bir sebep yüzünden birbirine girdi. zor dagıttım. bu hafta askere gidecek olan kuzenimin morali sıfır. yıllarca ülkücü gençliğin nasıl oldugunu anlatmaya çalıştım kendisine ama beni hiç dinlemedi. şimdi kendi gözleriyle gördü, umarım akıllanır.
türkiye'de emeklilik yaşı 60 ile 65 arasında değişiyor. sosyal güvenlik uzmanı değilim fakat, avrupa nüfusuna oranla daha genç bir nüfusa sahip olan türkiye'de avrupa devletlerine eş değer emeklilik yası sistemi nasıl uygulanır anlamıyorum. üstelik emeklilik hakkı kazanmıs olmasına ragmen hala emekli olmayan bir çok insanımız da mevcut. avrupa'da emeklilik yası neden 65 yas ve üzeri, çünkü adamların arkadan gelen nüfusu yok. iş gücününü cevirebilmek için mecburen emeklilik yasını yüksek tutuyorlar. birçok avrupa devleti norveç gibi, almanya gibi devletler çalıştırmak üzere iş gücü ithal ediyorlar. bu gibi devletlerde emeklilik yasının yüksek tutulması normal. fakat hali hazırda nüfusunun %45 civarı(0-24 yas) genc olan türkiye'de basbakanın en az 3 çocuk istemesiyle kısa zamanda nüfus patlaması yapması bekleniyor. şimdi burada bir tezat var hem emeklilik yası yüksek olacak, hem arkadan yıgınla insan üreyecek. peki arada olusacak işsiz nüfusa ne gibi bir çare düşünülüyor? belli değil. bir insan günde kaç kere tuvalete gider gibi ucuk istatiskileri bile tutabilecek kapasitede olan tuik ne iş yapar? yıllık okula baslayacak öğrenci sayısı, her yıl mezun olacak öğrenci sayısı belliyken bu istatistikleri kullanarak ileride nasıl bir yatırım planı uygulanması gerektigi hakkında kimsenin fikri var mı? geçmiş hükümetler, şimdi ki hükümet ve bundan sonra gelecek hükümetler bu konuda ne gibi bir planları oldugunu açıklayabilirler mi? ülkede eğitimden, sosyal güvenliğe acil bir revizyon gerekmiyor mu? hali hazırda mevcut nüfusu çeviremiyorken, iş gücüne katamıyorken. gelecek nesillere bundan 15 yıl sonra nüfusu 100 milyon olacak türkiye'de iş gücü nasıl bir hale gelecek? aşağıda nüfusu ülkemize göre daha yaslı olan ülkelerin emeklilik yasları var (sabah gazetesinin yalancısıyım)
malzemeler: bir adet dede, televizyon, televizyonda oynayan dizi.
dede ile dizi seyretmek hayattan bezdirebilir ama komik yaşantılarda bırakır.
şöyle ki: dede tv'yi açar fix kanal samanyoludur (dede 80 yasını aşmıştır) *
şimdi ismini hatırlayamıyorum ama tipik samanyolu dizisidir. askerli teröristli dizidir. teröristin o nemrut suratı ekranda belirince dedem başlar küfretmeye : "köpek oglu köpek, donguz (yani domuz)" akabinde askerle çatışma baslar, ve dedem askere direktifler vermeye baslar. asker ekranda görününce : "heyt baban rahmet, gebert ola o pezevengi, ola arkanda kaçırma köğeğin oglunu, (asker indirir teröristi) olan vallaha bravo heyyt aslanım benim, ola sen çok yaşa, sık ola vur pezevengi" şeklinde televizyon ile konusmaya devam eder.
evet bugün açıklanan kararlarla tescillenen harikalıktır.
peşin not. fenerbahçeliyim. ve şike konusunda verilen karardan müthiş rahatsızım. yıllar önce bütün nato devletleri, devlet içerisinde örgütlenen gladio tipi örgütlenmeleri ifşaa etmiş yargılamış, yalnızca bir ülke bizde gladio yoktur demişştir. tahmin edin bakalım hangi ülke bu ülke?
3 temmuz öncesine kadar tv'lere çıkıp ben teşvik verdim öbürü baska kanaldan ben daha kralını verdim gibi açıklama yapan spor yavsakları(pardon adamlarıymış) 3 temmuzdan sonra tesvik mi, şike mi o ne demek ya demeye basladı. şunu söyleyeyim bu ülkede şike konusunda masum tek takım yoktur. sorun sadece yasadan önce ve yasadan sonra diye bir ayrım olmasındandır ki bu da doğal bir ayrımdır.
netice itibariyle yarın bu spor yavsakları futbolumuzu avrupayla kıyaslanmaktan, marka değerinden vs vs bahsetmesin. çok afedersiniz, aha bu liginiz sikm kadar bile değerli değildir.
polis memuru harry, miami emniyeti adli tıp bölümünde kan analizi uzmanı olarak çalışan dexter morgan'ı 3 yasındayken annesinin cesedi yanında bulup evlat edinmiştir. zaman içerisinde dexter'daki öldürme duygusunu kesfeden harry, onun bu önü alınamayan şiddet arzusun önce hayvanlara, daha sonra da toplumda yaşamayı haketmedigini düşündüğü katillere yönlendirmiş ve bir dizi uyulması zorunlu kurallar koymuştur. bu kurallara göre dexter asla masum birini öldürmez, sadece kanundan bir şekilde yakasını kurtaran katilleri öldürmeye baslar. emniyetteki işi dolayısıyla daha önce kapanan dosyaları kolaylıkla inceleyebilen dexter, kurbanının katil olduguna ikna olduktan sonra harekete geçerek, kurbanını büyük bir titizlikle ve geride hiçbir delil bırakmayacak şekilde öldürüp bu güne kadar yakalanmkatan kurtulmuştur. içindeki bu önü alınamayan öldürme duygusunun yanı sıra günlük hayatında iyi huylu, sakin, güler yüzlü ve işinde basarılı bir adam izlenimi bırakan dexter, cevresi tarafından da takdir edilmektedir.
xxxsoru1: kohlberg'in ahlaki gelişim kuramına göre dexter'in içinde bulundugu evre ve bu evrede bulunma nedeni aşağıdakilerden hangisinde doğru eşleştirilmiştir.
a) iyi çocuk evresi- sadece katilleri öldürüp topluma faydalı bir iş yaptıgından
b) kanun düzen evresi- katilleri öldürerek hak ettikleri cezayı vermesi
c) saf çıkarcı evre- öldürme duygusunu bastırmak için öldürdürmesi
d) itaat ceza evresi- masum insanlara yaptıklarından dolayı katilleri cezalandırması
suç işlemeyi kişilik haline getirmiş, taciz-tecavüz gibi olaylara karısmıs, tasarlayarak ve kastederek canice adam öldürmüş (nefsi müdafaa değil) suçluların hem toplumdan tecrit edilmesini sağlayacak hem de cezasını çekerken bu hastalıklı halinden kurtulması için psikolojik-psikiyatrik tedavi görmesini sağlayacak uygulamadır. bir nevi islah etme ve rehabilite çalışması olmalı. süreç içerisinde ve sonucunda tedaviye verdigi cevap neticesinde iyileşme göstermişse cezasının bitiminde serbest bırakılacak, iyileşmemişse ceza-tedavisi iyileşene kadar uzatılacaktır.
uygulaması zor fakat etkili bir yöntem olacagını düsünüyorum.
netice itibariyle hapishane bu gibi vakalarda islah etme yönünden çok suçu işleyen acısından daha kötü sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
bu yönde bir uygulama toplumda süregelen bu tarz suçların azalmasına etki edecektir diye düsünüyorum.
hasta-suçlu cezasının bitiminde aynı suçu tekrar işlediginde farklı ve ağır yaptırımlar uygulanabilir.
idama karsı değilim, idama karsı olanları anlayabiliyorum fakat bu tarz bir yöntemle bile ıslah olamamıs bir caniyi idamdan baskası paklamaz.
hiçbir ceza caydırıcı özellik tasımamaktadır. ne idam cezasının ne hapis cezasının bu özelliği yoktur.
zaten ceza caydırıcı özelliğinden çok kişinin işledigi suçun yanına kar kalmaması amacıyla uygulanan bir sistemdir.
kader mahkumları, nefs-i müdafaa yüzünden ceza alanların dısında, hapis cezasının da hiçbir caydırıcılıgı yoktur.
bu sebepten dolayı idam cezası caydırıcı özelliği yok diye idam cezasına karsı çıkmak manasızdır. çünkü genel itibariyle cezanın caydırıcılıgı yoktur.
suç işlemeyi kişilik haline getirmiş insanlar için durum böyle. şimdi bu tip insanlara ne yaparsanız yapın ceza ile bir sonuç alamıyorsunuz. bunu hiçbir şekilde islah edemiyorsunuz. 59 yasında poşet içine kamera düzeneği kurup caddede etek altı kayıtlar yapan adamı hangi ceza islah edebilir. (bu adam idam edilsin demiyorum) bu gibi vakalar kliniktir. hapishane bu adamın sorununu çözmez.
bu adamın bir-iki adım ötesi çocuklara taciz-tecavüz, kastederek adam öldürme vb. gibi suçlar da klinik vakadır. hapishane bu adamları islah etmez, aksine daha vahsi bir sekle bürünmelerine neden olur.
burada idam cezası caydırıcı özellikten çok kamu vicdanını tatmin etme yönünde olmalıdır. yok illa idam cezası vermiyorum diyorsan. bu adamlar hapishane yerine, klinik hapishanelere konulmalı, evet klinik vakalar için özel hapishaneler açılmalı. ve bu adamlar 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıslarsa bu süre içerisinde pisikolojik-psikiyatrik tedaviye alınmalı islah edilmelidir.
edit. klinik hapishaneye konulup ceza sürecinde tedavi gören hasta-suçlu tedavi sürecinde gösterdigi iyileşme haline göre serbest bırakılır, ya da iyileşme belirtisi göstermemişse cezası uzatılır. iyileşip çıktıgını düsünürsek aynı sucu tekrar işlediginde idam cezası düsünülebilir.
doğum günün kutlu olsun. her insan bir cevherdir. bir gün mutlaka kendisi, çevresi ve insanlık için önemli işler yapacak potansiyeli barındırır içinde. o potansiyelin ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz. umarız bu sene içindeki potansiyeli ortaya çıkarmak için güzel fırsatlar yakalarsın.
9 ay karnında tasıyan gece gündüz basında bekleyen anne hastalandıgında (o emeginin hakkını ödemez ama) iki lokma bir şeyler yesin diye elinden geldigince birşeyler hazırlamaktır.
yemek yapmayı hiç bilmiyorsan bile makarna pişirilir, internetten tarifine bakılarak şehriye çorbası yapılır. *.*.
edit. çorbanın tadı garip olmus sanırım soğan koymamak gerekiyor. azcıkta mutfak pislenmiş ee yaptık bi hayır orayı da temizleyeyim bari.
edit2. evde anne yemek yapabilecek durumdayken dur anne sen yapma ben yapayım bugün yemekleri diyen erkek varsa helal olsun diyorum cidden. takdir edilecek adamsın. napalım biz hayırsız evlat olarak anne hastalandıgında yemek yapıyoruz.
dün karşılaştıgım öğretmen olmak için kpss kursuna giden bir tip.
mevzu 28 şubat'ın yargılanmasıdan açılınca 31 yasında olan bu vatandas abi noldu ya 28 subatta diye sorar.
anlatırsın ne oldugunu
+kim varmıs o dönem iktidarda (sanki baska yerde yaşıyor)
-refah-yol(erbakan-çiller)
+he abii iyi ki yapılmış o zaman der.
27 mayıs'tan 28 şubat'a yapılan darbelerde türkiye'nin kaybının 1 trilyon dolara yakın (bkz: darbelerin türkiye ye kaybettirdikleri/#15182047)(teröre harcanan para da dahildir) oldugunu belirtirsin bugün bu durumdaysak bunlar yüzünden oldugunu açıklarsın. yatırıma, üretime, eğitime aktarılmamıs piç edilmiş 1 trilyondan bahsediyorum. 31 yasında öğretmen olabilmek için dersaneye gidiyorsun bu darbeler yüzünden, hala böyle düsünüyorsan sana diyecek söz bulamıyorum dersiniz. ilgilenmez.
edit. yorumlardan görülebildigi üzere büyük bir çelişki var. adam diyor ki 28 şubat iyi ki yapıldı dinci iktidar kovuldu ama 28 şubat'tan sonra amerika eliyle kürtçü dinci baska bir akım ikame edildi diyor.
netice ne olursa olsun seçilmiş olanı ancak secen gönderir. ki burada yapılan sadece gönderme değil.
türkiye'de din adına siyaset yapanlarla, atatürk adına siyaset yapanların kapışmasında olan bu ülkenin insanına oluyor. ben bu adamların ne gerçekten dindar ne de gerçekten atatürkçü olduklarına inanıyorum. onlar ekmegini böyle kazanıyor.
--spoiler--
Rusya, dağılan Sovyetler Birliği'nin kurucusu Vladimir ilyiç Lenin'in doğum yeri olan Ulyanovsk kentinde bir hava üssününün ABD tarafından kullanılmasına izin veriyor.
--spoiler--
27 mayıs 1960 darbesinde hazineden 76 ton altın buhar olmustur.
12 eylül 1980 darbesinde hazineden 170 ton altın buhar olmuştur.
28 şubat 1997 post-modern darbesinde 293 milyar dolar buhar olmuştur.
12 eylül darbesinden sonra ortaya çıkan pkk terörüne 28 yılda harcanan para 2011 verilerine göre yaklaşık 400 milyar dolar.
şimdi bütün bu kaybedilen para yatırıma dönüştürülseydi kazanacagımız ekonomik değeri de kayıp olarak sayarsak ben işin içinden çıkamıyorum. hala senin darben benim darbem diyen varsa, iyi darbe kötü darbe ayırımı yapılıyorsa yazıklar olsun.
ekonomik kayıpların yanı sıra demokrasi kültürünün yerleşmemesi ve sorunlu bir toplum oluşumuza katkıları gün gibi ortadadır. fikir üzerinden konusmak yerine, fikir üzerinden kapışmak kültürü hakim olmuştur. toplum etnik, dini vb birçok konuda keskin çizgilerle birbirinden ayrı düşmüştür. düşünün bir kere yukarıda bahsedilen ekonomik kayıp üretime ve eğitime aktarılsaydı bugün hem eğitimde, hem sanayide hem teknolojide dünyada önemli bir yer sahibi olabilirdik. daha enteresan olanı bunca ekonomik kayba rağmen ülke olarak hala iflas etmeyişimizdir. bu da ayrı bir sosyolojik arastırma konusudur.
Selahattin Demirtaş zırvası. basta türk ve kürt kafatascıları olmak üzere, adım adım bu ülkenin bölünmesine sebep olan herkesin allah belasını versin.
edit. bu bölünmeye giden yolda ayrılıkçı kürtlerin ne kadar payı varsa kafatascı türklerinde bir o kadar payı vardır. din adına siyaset yapanı, kafatası üzerine siyaset yapanı memleketin anasını siktiniz lan. ha pardon siz vatanseversiniz değil mi?
edit2. türk kafatascılar tarafından kürdistan kuruldugunda batıdaki kürtler ne olacak tarzı söylemler, projeler geliştirilmiş adam üşenmemiş madde madde yazmıs. dedim ya bu bölünme sürecinde kürt ayrılıkçılar kadar türk kafatascılar da sorumludur. ahanda kanıtı (bkz: kürdistan kurulduğunda batıdaki kürtlerin durumu/#15152693)
--spoiler--
"Irak bölünürse bağımsız Kürdistan devleti oluşacak. Suriyede de özerk Kürdistan oluşabilir. iranda zaten Kürdistan eyaleti var. Bu durumda Iğdırdan Hataya, Türkiye;nin tüm güney sınırları resmen Kürdistan olacak" dedi.
--spoiler--
(bkz: cumhuriyetin kara kutusu) demirelist yazar yavuz donat seni yazarken, sen kendini bu cümle ile tanımladın. evet namı baba olan demirel sen cumhuriyetin kara kutususun. ve o kutunun acılma vakti geldi artık. 50 yıllık siyasi hayatın boyunca defalarca gitin geldin. senin tabirinle 6 kere gittin 7 kere geldin ama 7. gelişin bir oldu pir oldu. yıllarca türkiye'nin her kesimine demirel'den masallar okudun, aferin barajlar kralı da oldun ama yetmedi be demirel. bak mazlum adnan menderes'e millet için yaptıgı tek icraat ile tam 50 yıldır her ölüm yıldönümünde ruhuna fatihalar, yasinler okunur, adı her anıldıgında rahmet kelimesi isminden önce getirlir. son kalan bir tek evladı aydın menderes'i (ki şahıs olarak zaten iyi bir insandır) bagrına basmıs bir millet bu millet. seni de bagrımıza basardık. ey namı baba olan demirel öyle güzel anlattın ki hikayelerini, bu millet seni öyle benimsedi ki sana baba dedi. sen ne yaptın. 28 subat süreci ve sonrası yaptıkların, söylemlerin ne akla ne vicdana sıgdı. şimdi ahir ömründesin 90 yasına merdiven dayadın bir ayagın toprakta azrail kapıyı çalmadan bu millete o kara kutunun sifrelerini söyleme vaktin gelmedi mi? gitmeden sana baba demiş olan bu millete olan yegane borcunu öde 50 yıldır baş aktör olarak oynadıgın bu siyaset oyununda neler döndügünü yorum katmadan, sadece olayları anlat ki gittiginde ardından rahmet okunsun. yoksa sunu bilmeni isterim o musalla tasına yazıtırldıgında imam er kişi niyetine dediginde merhumu nasıl bilirsiniz sorusu duyuldugunda o soruyu duyanlardan gelecek olan homurdanlamaları şimdiden duy istedim. hakkınızı helal ediyor musunuz sorusuna zıkkım olsun diyeceklerini bil istedim. madem ölüm haktır ve herkesin kapısını çalacaktır ve madem kabir gidecegin son kapıdır, bilesin ki nesilden nesile hakkına girdin 500 milyonluk türkiye halkının vebali boynunda olacaktır. azrail son nefesini almak için geldiginde diyecegin son kelime eyvaaah olacaktır. münker nekir rabbin kim diye sordugunda bu milletin vebali üzerine çökecek rabbim allah'tır diyemeyeceksin. bir insanın hakkını yiyen adam bile hakkının hesabını vermekte güçlük çekecekken sen 500 milyon insanın hesabını, çaldıgın yıllarımızın hesabını nasıl vereceksin. son bir görevin kaldı bildigin her şeyi anlat. mezarda sana cumhurbaskanlıgı, basbakanlık, makam mevki vermeyecekler artık.
kenan evren cebren ve hile ile darbe yapmış, yine bu yötemle kendini devlet baskanı seçtirmis bir adamsın.
olan olmus, ölen ölmüş giden gitmiş. bunların hesabını simdi vereceksin yargı önünde. korkma yasını küçültüp idam ettirmeyecegiz seni. hapse koyacakta değiliz. aslında hapsi boylaman lazım yasın kaç olursa olsun ama bu milletin yaslılara hürmet gibi bir huyu var o yaslı o milletin anasını aglatmıs olsa bile. yalan dolanlar, hileyle, provokasyonlarla devleti 12 eylül'e sürüklemiş sonra da darbeyi çakmışsınız. uzun uzun ne yaptıgınızı yazacak değilim.
bak kenan evren gelmişsin 90 yasına, bir gözün değil iki gözün birden topraga bakıyor artık azrail'in nefesi ensende. gel sen darbe öncesi ve sonrası bu memlekette neler döndügünü anlat hem bizler birinci agızdan öğrenelim neler oldugunu hem sen öbür tarafa günahınla gitme. dedim ya millet seni vicdanında belkiş milyon kere idam etti. hiç değilse genel kurmay baskanı olarak korumakla yükümlü oldugun milletin basına çoraplar örülürken ses çıkarmadıgın dönemi anlat, ben kendi namıma hakkımı sana helal edeceğim o zaman.