Sinema bir insan için ne ifade eder?Bir insanın kendi hayatında bir checkpoint oluşturup, belki herşeyi durdurup, belki bazı anlar kendi hayatına seyirci olmayı seçip, o anları dışarıdan gözleyip, elindeki hayali kameradan bakması nasıl olur?Neden buna ihtiyaç duyar?Herhangi bir insan kendi hayatında bir an duraksayarak, her saniyesi değerli olan hayatının 2 yada 3 saatini bir koltukta oturarak neden bir başka insanın kurgusunu izlemeye ayırır?Senaryo yazarından, oyunculardan ne bekler?Film bittiğinde kendisini nasıl hisseder, nasıl sorguya çeker?Belkide hiç bir şekilde sorguya çekmez, sadece keyifli bir zaman geçirmek ister.Oyuncu bir karakteri canlandırırken ne hisseder?Başarılı bir oyuncu o karakter için kendisinden, kendi hayatından ne gibi fedakarlıklarda bulunur?Bazı yönetmenler ve senaristler hayatlarında zirveyi yaşadıkları sadece bir film çeker, çekebilir.Sonraki çalışmaları asla o film gibi iz bırakmaz.Bütün bunların amacı sadece bir iz bırakmak, yaşanmışlığı arttırmak için midir?Yoksa sinemaya gitmek zorunda olduğunu hisseden seyirci gibi, yapımcı, senarist de aynı istemsiz zorunluluğu mu hisseder?Bütün bunların amacı sadece kendini tanımak mıdır?insan kendini yalnızca insanda mı tanır?
sevinir insan zafer kazandığında, ucuz savaşlarını ucuz insanlarla karşı karşıya kalarak yaşar, alıcağı vericeği ucuz işleri onlarla görür.ardından tatminde olur.insan olan aslında hiçbir kimseyle alıcak vericek muhabbetine girmez.insanlar kendilerine verilen sevgileri çok ucuza, sevdiklerinide az muhabbete satar oldular.hesap sorucak olanı bekler oldular.beklesinler kimse sormıycak, belkide güzel olan, asıl cevap bu olucak, değere biçilenin kendi iradesiyle verdiği cevapsızlık...
Play
Current Time 0:00
/
Duration Time 0:00
Remaining Time -0:00
Stream TypeLIVE
Loaded: 0%
Progress: 0%
00:00
Fullscreen
00:00
Mute
Playback Rate
1
Subtitles
subtitles off
Captions
captions off
Chapters
Chapters
The video could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.
insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmaraya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
"Allah yolunda öldürülenlere "ölü" demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz."
BAKARA - 154
Şehitleri yad etmek, fikirlerini, sevdalarını, vatan uğruna herşeyi göze alıp ayrı düştükleri, hayallerini ve sevdalarını yaşatmaktır.Çokça okumak, kendinden fedakarlık yapmaktır.aksi halde, kur'an ın asılı olduğu odada uyuyamayan, şehadet şerbetini içmek, sura bayrağı ilk diken olmak, arkadaşı, arkadaşının ailesi, anası, babsı için kendi canını ortaya koymak ruhu yokolur gider.allah razı olsun.ruhunuz şad olsun.
-Prot: K-PAX, sizin ışık yılınızla, yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıkta...sizin Lyra takımyıldızı olarak adlandırdığınız yerin içersinde.
-Dr. Mark Powell: Bayağı uzakmış.Merak ettim. Dünya'ya nasıl geldin?
-P: Işığın enerjsini, taşıyıcı olarak kullanarak.Sana çılgınca geldiğini biliyorum.Siz, dünya varlıkları; ışık hızıyla seyahati keşfetmekten çok uzaksınız.
-Dr: Işık hızıyla mı, seyahat ediyorsun?
-P: Hayır. Onun birkaç katı hızla dolaşabiliyoruz. "C"nin çeşitli çarpanlarıyla.Yoksa, buraya yolculuk, yaklaşık 1000 yıl sürerdi, değil mi?
-Dr: Peki, gezegemizde yaşamış olan Einstein adlı kişiye göre hiçbirşeyin ışıktan hızlı gidemeyeceğini söylersem ?
-P: Ben de, Einstein'ı yanlış anladığınızı söylerim, Dr. Powell. Size Mark diyebilir miyim?Aslında Mark, Einstein'ın gerçekte söylediği hiçbirşeyin ışık hızına ulaşana kadar hızlanamayacağı idi, çünkü kütlesi sonsuz olması gerekir. Einstein, zaten ışık hızında veya daha hızlı olan takyon hızında, hareket eden varlıklar hakkında hiçbirşey söylememiştir...
genelleme yapmak insan varlığının en ucuz, en zahmetsiz, en kolaya kaçan, en menfaatçi olan tarafıdır.kişi kendini korumak için alçakça planlar silsilesi içerisinde kaybolarak zamanla insanları tanımak yada hak ettiğine göre muamele yapmak yerine, genellemeler ve önyargılar gibi ucuz işler peşine düşer.bu hastalıkların olduğu bir toplum başı kapalıya yobaz, başı açığa orospu, kendinden olmayana bölücü der.turisti siker, garibanı tekmeler, hayvanlara işkence eder.
aranmayıpda, dalga dalga etrafta insanın yüzüne çarpan insandır. kaçmak istersin, bayağılığıyla seni de yok etmesin, güzel duygularına ortak olmasın, seninle paylaşmaya kalkmasın istersin. istemesende insanlarla konuşurken, yeni birisiyle tanışırken, sokakta yürürken sana omuz atar, gayrıihtiyari yüzleşirsin ve yüzünü ona dönersin.uzaklaşamazsın.
gecenin bu saatinde terkedilmiş sokaklara, bakmak, terk edilmiş binalarla, camlarıyla yüzleşmek olabilir.yaşanmışlıkları gözden geçirmek, kendinden önceki kaç nesilin burda olduğunu bilerek onlara saygı duruşunda bulunmak da olabiilir.camı açıyorum karşımda terkedilmiş binalar.sokağa çıkıyorum, unutulmuş mezarlar ve ıssızlık.hepsinin ayakta beni karşladığını biliyorum geceleri, selamlaşıyorum, bir zamanların hızlılarını yad ederek saygı duruşumu unutmuyorum.
hayatta yapılan en büyük hatalardan birisi olabilir.yaptıkları için pişman olmak bizden çok daha yaşlılara özgü bir davranıştır.aslında hiçbirşeyi ciddiye alır gibi gözükmemeli, içimiz dışarıya gösterilemeyecek kadar, yeterince karışık zaten.
evde ortada öylece duruyor bulunca onu içim burkuldu.ucundan içini aralayıp usulca baktım.bakar bakmaz gözlerimden yaş boşaldı.sehpanın üzerine bir peçete serip karşıma yerleştirdim usulca, üst ekmeğindende geriye doğru iteledim hafifçeki içersindeki bütün elementleri görebileyim diye.yurda, öğrenci evine söylediğimiz gözleme, hamburger bilumum pislik sağlıksız yiyecekler karşısında martı olurduk.aç piçler para olmadığı zaman doluşur, herşey güzelken kaybolur.
okulu geç bitirmiş, haliyle yükseğede fırsatı varsa geç başlamış insanların can simididir.yüksek ihtimal okulda saygı gösterip arkasından arkadaş ortamında olum bizim sınıfta bir adam 35 yaşında dallama muhabbeti yapılmaktadır. (bkz: arkadaşımdan biliyorum)
devir artık orkların devri. orklar heryerde. sosyal hayatta... otobüste, işyerinde, okulda, bankada, büyük meydanlarda, derbilerde, kutlamalarda, fastfood restoranlarında, apartmandaki komşu dairenizde. Looks like meat's back on the menu, boys! sloganı atmakta heryerde. kendinize hakim olun. bu topluluğa katılmamak büyük bir özveri, kendine ve topluma saygı gerektirmekte. herkese iyi şanslar.. http://www.youtube.com/watch?v=dY4V3UUY95A
bu kadar üzgün olup, aynı zamanda tüy gibi hafifliğe sahip olabilen. derinliğiyle üzen... bir taraftan derinlerine dalmak istenirken, diğer tarafatan elinden tutup, yukarılara sürüklenmek istenen... nazik bir çiçek gibi. sürekli cebinde taşıyabiliceğin. böyle bir güzel mila.
Play
Current Time 0:00
/
Duration Time 0:00
Remaining Time -0:00
Stream TypeLIVE
Loaded: 0%
Progress: 0%
00:00
Fullscreen
00:00
Mute
Playback Rate
1
Subtitles
subtitles off
Captions
captions off
Chapters
Chapters
The video could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.
korkuların, endişelerin egoların içerisinde bulamazsın.yalnız başına bulamazsın.akılla, mantıklada şaşırırsın yolunu.geçen an artık geçmişinde kalmıştır.pişmanlıkların, ümitlerin, sağlıklı bakmaya çalışan zihnin, bulandırır bütün suyu.dünya aslında onlarındır, sonrasında varolan birşeye inanıyorsan eğer o da senin olabilir.birşeylerin senin olabiliceğini inanıyorsan eğer, senin olabilir. deliler ve çocuklarla aramızdaki fark bu zaten.onlar herşeye samimi yaklaşır ve inanırlar. inanç dini temelli değil, istersen rüyalara yada şanslı numarana inan. herşey sende olduğuna inandığın kadar.dikkat et fazlasına inanma, yok olursun.yada inansanda insanlara belli etme.yetişkin insanlar hayallerin mantık ağıyla örülmüşler.çok azı dışında hiçbiri astronot, rüya bilimci, dalgıç, nasa çalışanı olamazlar. beni engelleme, alay edebilirsin, yanımda olsan eğer çok daha sevinirim ama olsun karşımda ol.eğer alay edersen de bende güleyim bırak esprine, gülmeye değer olsun.sürekli anlamsız bağırıp çağırmalara, birşeylere sahip olmak için senden uzaklaşmalara itme kimseyi.birisi akbil istediğinde 2 lirayı alsan ne olur almasan ne olur. bu kadar ucuzlaştırma insanları. taksimde yada bir metroda dinlediğin müziğe 1 lira da sen at.yoksa kimse sana sormaz, dinle müziğini, bekle orda dur, mutluluğu güzelliği paylaş, bunu sana yaşatan insanla.içtenliğini yaşa, paylaş bunu insanlarla. herkes korku dolu ve bencil. olması gereken bu sanırım, o yüzden ne sen nede ben sahip olup iz bırakamayı beceremiycez.en azından tadını çıkar, benimle gül ve bırak kendini, yargılama, sadece beni anla.
uyuyabilmek için baş vurulan son çare. rezil adamın uçurumdan yada iskeleden boşluğa düşüp uyanmadan önceki son aktivitesi. uyumak istemediğim zamanda abartmamaya çalışarak yapıyorum, bekarlık hali. kimse kendisini kötü hissetmesin.
engebeli bir arazideyse eğer sadece yere, yoluna bakar. hayatta kendisini herzaman yere, yoluna veren insan kendisine rehberlik edicek iki göze sahiptir. bir gözünü saçma sapan hayallere, değmeyen insanların peşine takarsa eğer, kendisine rehberlik edicek sadece bir gözü kalır. sıçtığının resmidir. hee zaten iki gözümü aynı anda farklı noktalara odaklayamam diyen bir superior varsa aramızda, kendisi bu konunun dışında merak etmesin.
tv de görünen bu varlıklar aslında gerçekte bir ruh ve can sahibi değildirler. sanal ortamda oluşturulup, 3-5 saatlik rezil bir ömüre sahip olan, sadece kendisini rezil ettiğiyle kalmayıp, izleyen insanları da utanca boğan yaratıklardır. bu tür androidlere yapay bir şekilde anadolu insanı işte, saf ve can-ı gönülden gibi götten uydurma sıfatlar takılabilir, oysa anadolu insanıyla eşeğin götü kadar alakaları vardır. aynı zamanda kendisiyle barışık ve hayattan gerçek zevk alan insanlar gibi sikindirik pompalamasyonlarla insanlara dayatılabilirler. varsa bile bunlar nesli tükenmek üzere ve bulunması çok zordur. ben izlerken utanca boğuluyor ve bu yüzden tv izleyemiyorum, eser yenenler gibi insan evlatlarını yaşama sebepleri olabilirler aynı zamanda. hayatta başarılar, anadolu insanının da götünden kan alabildiniz.
edersin haz etmez, etmezsin gocunur, belkide edersin içten içe sevinir, dışarıya gocunmaz.belki haz da eder, sevinir, gocunur.belkide edilmek istediğini söylemez ama alttan alta bunu ister. istediğini de söyleyebilir, etmediğinde gocunmaz, bunların türlü çeşitleri mevcut. insanoğlunun yargı süreci çok geniş olmak zorunda, beceremese bile çabalamalı. doğrusu yada yanlışı da aynı şekilde. bu yüzden doğru, yanlış, iyi, kötü kavramları bok yesin. insanlara bu iyidir bu kötüdür şeklinde empoze edenler de bok yesin. sonuç olarak çoğunluk bok yiyen tayfaya mensup, üzücü ama, kendim bile yiyiyorum, bazen.
yorucu iş günü bittikten ve bütün çalışmaların aslında kendim için olduğunu, eğlenmek için olduğunu, kazanılanın gece alkollerle, kadınlarla, eğlenceyle kendini unutarak değerlendirildiğine inandığım... demiycem. aslında yaşanılan anların, daha sessiz, daha nazik dokunuşlarda olduğu, bütün gürültü bittiğinde ve insanın eğer şanlıysa kendisini yargıladığı anlardan geçtiği gerçeği... tam bir sessizlik, pişmanlık, mutluluk, umut, hüzün hepsinin birden insanın üzerine bindiği anlardan...bütün geçen zamanın, çocukluğun, gençliğin, olgunluğun, yaşlılığın, değerlendirmesi yapılıp, anılarla başbaşa, kendi içindeki sesle başbaşa kalabildiğin zamanlardan, aslında yalnız olduğunu, hissettiğin ve bildiğin anlardan. çocukluğum için kimseye kızmadım, gençliğim içinde... olgunlukları, gençlikleri, çocuklukları yada yaşlılıkları yüzünden onlara da kızmadım, eksik oldukları tarafları yüzlerine vurmadım... herkesin tek bir hayatı var, kimseyi yargılamadım. sadece kendimi yargıladım. bu yüzden benim gibi insanlar gece yaşarlar, biraz uzakta, ama yakınlığa hep özlem duyarak, gözleri yaşararak aslında, anarak, gerçek hayata adapta olmaya çalışarak. hayat, tek kelime gerçekten, bir kere daha herşeyine hayran olduğum, in america daki gibi; -ben sana aşığım, ben senin güzel eşine aşığım, senin çocuklarına aşığım, hatta doğmamış çocuğuna... ben hayata aşığım... -sen ölüyorsun... biraz üzücü ama öldüğünü bilmek de yaşama anlam katan bir şey. bunu anlıyorsun ve daha birçok şey, anlamadıklarını da bir gün anlayacağını ama hiç bir zaman tam anlamıyla anlayamayacağını da... ezip de geçebiliyor bir an, seni bağlayabiliyorda... sevdiğim müzik... üzgün ve umutlu, gülümsetebilende...
hani gönülden geldiği gibi konuşup, sözünü saklamayanlardan ? Sadece sarhoş olduğunda dili çözülmeyenlerden, güldüğünü de ağladığını da saklamayanlardan. Deniz güldü halime, rüzgar ve martı sordu seni, neredesin ?
Sene 2012, çirkinliğin vede aynı zamanda güzelliğin zirveye ulaştığı yıllar. Çok çirkin olmak da bir çekicilik doğuruyor. Çirkinin güzelliği diyorum ben buna.Hani çirkin kadın yoktur az vodka vardır gibi bişey değil.Bildiğin çirkin.Çirkin, çirkini buluyor. Çirkin, söylerken ve yazarken tüyleri ürpertiyor ama yeter seviyeye ulaşırsa, belirli bir güzelliğe sahip olabiliyor, yalan da değil hani. Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur...
Toplumsal olarak ele alırsak, topluluğun verdiği güçle insanoğlu yalnızken yapamayacağı işler yapabilir. suriyede ırak da olduğu gibi. http://www.youtube.com/wa...7NcHDzYNkloIMOuxYBM8weP-c , kaddafi ye olduğu gibi
Play
Current Time 0:00
/
Duration Time 0:00
Remaining Time -0:00
Stream TypeLIVE
Loaded: 0%
Progress: 0%
00:00
Fullscreen
00:00
Mute
Playback Rate
1
Subtitles
subtitles off
Captions
captions off
Chapters
Chapters
The video could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.
, yada büyükelçiye olduğu gibi http://www.gazeteci.tv/images/haber/1249064302.jpg , yalnızken de burun karıştırma gibi ironik olabilir.insan oğlunun hangi zaman yada mekanda olursa olsun haritasını çıkartmanın mümkün olmadığını gösterir bir nevi.