bir kac sene yurtdisinda olucam diyince arkasinı dönüp giden, fırsatları değerlendirmem için yanımda değilde, seni bekleyemem diyenlerden. Şimdi dönüp baktığımda geriye aslında ne kadar yalnız olduğumu farkettim. Yedi tepeli şehrin kadını, ne bahar yazları seninle giyindim.
Duyguların erkeği kadını olur mu bilmiyorum ama gözlemlediğim kadarıyla kadınlar ağlamak istediğinde daha özgür. Erkeklerse daha yalnız duyguları ifade etme konusunda. Belki kendi güzel kadınlarını bekliyorlar ifade edebilmek için, güvenmek için, paylaşmak için.
"Smile, and the world smiles with you. Cry, and you cry alone"
-Oldboy
Arada bir neyse de, monotonlaştı mı tadı tuzu kaçan mesaj. Bide bir yerden sonra vazife halini alırsa sıçtın. gregor samsa bir sabah uyandığında o mesajı görememişti...
bir sabah bütün iyi şeylerin
ayvansaray iskelesinden
hayal ülkesine doğru demir alan
bir şirket-i hayriyye vapuru gibi
aramizdan ayrıldığını gördük.
sonra ayvansaray'in suları çekildigini yazdi gazeteler
süheyla hanımın raci beyin
melahat mehveş ablanın
niko'nun ercüment efendinin çekildigini ise
yazmadılar nedense
ama yok ama yoklar.
ne harma sigarası kaldı geriye
ne olimpos gazozu
ne sadri alışık.
kalan bir tortuydu belki.
belki kırık bir rüya denizi
belki suya düşürdüğümüz suretimizin
cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey.
herşey maltepe sigarasının
her arandığında
her bakkalda bulunabilmesi ile
büyüsünü kaybetmişti belki de.
belki de biz bir rüya mi görmüştük?
hadi hepsi yalandı.
hadi hepsi hayaldi.
hadi hepsini ben uydurmuştum
ama rüyalarımızın melekleri
ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?
ya onlar?
onları siz de görmediniz mi?
sizin de sofranıza konup
rüyalariniza uğramadilar mı?
onlar da mı yalandi?
Bunun gibi baslıklarda hunharca basıyorum eksikeri. Zaten başlık altına yazılıcak bi içeriğe de sahip olmadığından okumak da zaman almıyor. iki satır entryler. Diğer eksileyen çoğunluk da türkdür kesin, güzel insanlar. pc başında göt büyüten ırkçı ergenler için de; insanların iyi yönlerini görmeye çalışırsınız biraz umarım. Saf olmak, aptal olmak anlamına gelmiyor bu. Herşeyi var olduğu gibi kabul edip, iyi yönlerini görmeye çalışmak bi erdem diye düşünüyorum. Eyyorlamam bu kadar.
Eğitim için 9 ay kadar önce abd'ye geldim. Bu zaman içersinde birçok değişik milletten insanla tanışma, zaman geçirme şansına sahip oldum. Güney Kore, Çin, Vietnam, Endonezya, Tayland, Tayvan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kolombiya, Panama, Burkina Faso, Almanya, Peru, Polonya, iran, Rusya, Hindistan, Türkiye.
Bu insanlar sadece selamlaştığım insanlar değil, hepsiyle zaman geçirdim ve farkettim ki biz kafayı yemişiz. itin götüne sokulan o Araplar, bizi ne kadar seviyor, tanıyor, saygı gösteriyor. Dilimiz, kültürümüz, tarihimiz ortak. Sevgi kelebeğine dönüşmedim. bu adamlara tv, sinema yapımlarını satıyoruz. Dizilerimizi, filmlerimizi satın alıyorlar, turist olarak Türkiyeyi ziyaret ediyorlar. Bizi, bizim onları tanıdığımızdan daha iyi tanıyorlar.
15 Temmuz rezilliğinin ardından birçok mesaj yolladı insanlar, çok üzüldüklerini ama gelecekte her şeyin daha güzel olucağını umduklarını söylediler.
Türküm ve Türk olmakla gurur duyuyorum. Köklü bir tarihe, kültüre sahip olduğumu düşünüyorum ama bunu yaparken başka ırkları aşağılamak zorunda olduğunuzu kim söylediyse yalan söylemiş, yok öyle birşey.
Sadece benim ülkemin vatandaşlarının sahip olduğunu bildiğim birçok güzei şey olduğunu düşünüyorum. Herşeyin boktan olmasına rağmen bir şekilde çok daha iyi bir duruma geleceğini umut ediyorum ve inanıyorum buna gerçekten. Haberleri okurken, sözlüklere bakarken kalbim çok fena kırılıyor lan! Nabzım değişiyor, yatıyorsam dönüp duruyorum, oturuyorsam ayağa kalkıyorum yürüyorum yerimde duramıyorum. Huzursuz oluyorum! Daha çok çalışmaya çabalıyorum. Üreten, üretmeye çalışan insanların arasında bulunmak istiyorum. Dur, konu bu değildi. Ben başka bir şey diyordum.
Irkçılık yapmayın olum bak, çok ayıp! Bende ahlak timsali değilim itin tekiyim ama o kadar da şerefsiz değilim. Kategorize etmeyin lütfen her şeyi. Buna göre yargılamayın insanları.
Ayrıca burdaki tanıdığım insanların duyarlı, kibar olmasının bir sebebini maddi durumlarının iyi olmasına bağlıyorum. Yadsınamayacak bir gerçek. Yani bu işleri bırakıp bizim de bu seviyeye gelmemize odaklanmak yapılıcak en mantıklı şey gibi gözüküyor.
2011'de kurulmuş olan ses mühendisliği okulunda tanışıp biraraya gelmiş belçikalı müzisyenlerden oluşmuş, yaptıkları müziği jazzy minimal house olarak tanımlayan efsane müzisyenlerdir. grubun adı yunanca kökenli olup, haç anlamına gelmekteymiş fakat ne düşünüp koydular, hikayesi nedir bilemiyorum. benim favorim the finishing (original mix) duygular seli! http://music.youtube.com/watch?v=LKdnxBH031I
Sevdiklerime, aile bireylerine kişisel sorunlarımdan, gündelik problemlerden, can sıkıcı detaylardan onların canını sıkmamak adına bahsetmemeye başladığım an olabilir. Sadece pozitif şeyler hakkında konuşup, onları mutlu etmenin herşeyden önemli olduğunu farkettiğim an. Aldığım kararların sonuçlarıyla tek başıma yüzleşeceğimin farkına vardığım an büyüdüğümü de idrak etmeye başladım. Berabarinde gelen özgürlük hissi ile beklentilerin altından kalkmaya çabalamak ve daha az şaşırmaya başlamak, daha da yalnızlaşmak.
gecenin sözü şu olabilir; hadi siktir git yat şimdi...gece rüyanda kendini lisede mi görürsün, tatilde mi görürsün, yıllar önce kaybettiğin ananın kucağında mı, sevgilinin kucağında mı görürsün bilemem, sikimde de değil.bırak artık şu herkesden farklı fantazileri, hayalleri. sen sevdiklerinin dünyasında var olan bir adamsın sadece yada kadın. sana gerçekliğini kazandıran onlar, sen değilsin. nobel kazanamayacak yada sürpriz magnum çubuğu sana çıkmıycak. lütfen, bunu bize yapma, otobüse binerken, yada arabamda trafikte seni bu şekilde görmek istemiyorum. beni üzüyorsun, senin için üzülüyorum. istiyorum ki sende bana ortak ol, senin sıradan sevinçlerin yada üzüntülerini paylaştığım gibi sende benimkileri paylaş. söz veriyorum sana ayak bağı olmayacağım, seni kıskanmayacağım, alışageldiğin insanlar dışındada insanlar var.lütfen siktiğimin gözünü aç. benim dertlerim çok daha farklı olabilir, sende bana destek olmaya çalış.yada siktir git annenin sana anlattığı masallarda yaşa.
-Beraberinde getirdikleri umutlar ve korkularla akın akın gelen arzulara teslim olduğumuz sürece... Kalıcı mutluluğa ya da huzura hiçbir zaman kavuşamayız.
-Profesör charles xavier:Birileri yolda tökezledi, yolunu kaybetti diye sonsuza dek kayboldukları anlamına gelmez.Bazen hepimizin küçük yardımlara ihtiyacı vardır.
-Eskiden olduğum adam değilim artık, aklımın kilidini açtım...
Filmde var olan tek mekan bir araba, sürpriz oldu benim içinde.
içi boş bir film olmamış, hayatın ilginç bir döneminin, ilginç bir kişiyle, o kişinin tercihleri ile nasıl şekillendiğini anlatmış.kişinin geçmişi, sahip oldukları, karekteri, acıları gayet dolu dolu anlatılmış.
Katrinaya otobanda olduğunu ve hız limitinin olduğunu söylemesi, elinden geldiği kadar çabuk oraya ulaşacağını söylemesine rağmen, orta şeritte kalması, bir tarafatan avrupanın en büyük işiyle uğraşması, babasının yaptığı hataları yapmamaya çalışması.
Hayatı boyunca doğrulardan şaşmayan bir adamın, bir tercih, yada zayıf bir andaki seçimleriyle, emek harcadığı şeyleri kaybedebilicek noktaya gelmesi.
Aldatılan bir kadının verdiği tepkiler, şöyle birşey söyledi seninle yattıysa herkesle yatmıştır.yıllarca eşin olarak kabul ettiğin bir insana bu sözü söylemezsin, kadınların düşünce ve tepkilerini asla mantıkla çözemiycem.kadının birkezle hiç arasında çok fark var, demesi, kabullenememesi.iyile kötü arasındaki silik o çizginin varlığı.adamın iş seyahatinden döndüğü andaki yüzündeki sırıtış, normal olmaya çalışıyordum demesi.eşinin öteki kadının çocuğu gerçekten doğurucağına inanmadığı söylemesi, benim aklımdan gerçekten o ihtimal hiç geçmemişti.o da benim saflığım belki.sanki evimize hırsız girdi demesi.senden arınması için herşeyi 10 kere yıkayacağım demesi..adamın verdiği doğru yanlış kararlar., belkide film bu yüzden hoşuma gitti.arada bırakıyor insanı.tekrar düşündürüyor.herzaman bir ihtimal daha olabiliceğini anımsattı bana.başka bir insanı anlamaya çalışmayı, o insanın yaşadıkları.bir insan hakkında bir kanıya varıp, onu yargılamak.aslında film harika sorular ve anlarla dolu.izlenmese bir efsane kaçmış olmaz fakat izlense daha bir hoş olur herşey.
insan ilişkilerinin alış veriş olduğu unutulmazsa eğer, her ilişkidede rol paylaşımı olur.belki kadın aktif, belki adam pozitif, yada ikisi aynı ayarlarda olur kanımca.herhangi birisinin sahip olduğu gücü keşfettiği anda yada canına tak ettiği anda yada ortada hiçbir sebep yokken insiyatifi ele aldığı durumlar olur.insiyatif almakda bilinç gerektirir.ilişkiyi bitiren taraf olmanın cesur olmakla, çok sevmekle yada sevmemekle alakalı olduğunu düşünmüyorum.her konuda olduğu gibi genellemeler sadece aptallar içindir.gidişatta bozukluk gören taraf, çok sevse yada hiç sevmese, harika vakit geçirse bile bitirme kararını alabilir.güzin abla falan değilim fakat, yoksunluğu farkeden birçok insan abdurrahman çelebi olabilir, sadece o zamana ve o insanlara dair.hiçbirşey ifade etmez.
bu videoyu izleyerek götüm ayağına kapılmak gayet normal.somonla benzer bir yanım oduğunu sanmıyorum.bir somonla tanışıp, gelişimini izleyip, somonla iki muhabbet etme fırsatım olmadı.inandığım şey sadece, atalarımız için manevi değeri olan yerlerin, onların birşeyler hissettiği yerlerin, bir şekilde dna'ma işlenmiş olması.aynı manzaralar karşısında, aynı tepkileri verdiğimiz, evrim sürecinde aynı refleksleri kazandığımızdır.onlarla uzun süren genetik, duygusal bağları paylaştık.bir zamanlar bende sudayken, bir parçam somondu, aynı şekilde akıntıya karşı yüzdüm, saklı bir bilinçle, bilinçsizlik perdesi ardında.ilk defa burda açıkladım.somona gelene kadar, yüzlerce yıl, bütün tecrübelerimi size aktardım.istemeden de olsa sizin tecrübelerinizi emdim.doğduğu yere geri dönen, kaybını, kendini orda bulan insanları tanıdım.bir tanesinide sürüde gördüm, hala akıntıyı zorluyordu, sevindim. http://vimeo.com/9463190
edit:kanımca, olayın bundan başka bir açıklaması her zaman başka bir yerde gizli olmalı, cevap bu ruhta gizli olmalı.başlangıcı aramak.bir kayağın varlığı ve her zaman kaynağı bulmaya çalışmak.
Mila's Dream, homesick, catgroove harikadır.Ya ben bilmiyorum yada bizim ülkemizde böyle bir müzik yok.haliyle böyle bir kafada yok.nasıl olsun ki zaten, hala minibüste, otobüste istifiz.ruhun bununla alakası yok biliyorum ama böyle biryerdede değiliz.
vermeye alışmış zengin gönlünün karşılığını elbet alacağı insan evladıdır.yağmurda, karda trafiğe karışan, kat çıkan insan evladına empati yapan insandır.inceliğini hayatı boyunca unutmaması dileğiyle, azını paylaşıp, gönlünü zenginleştiren adamın hareketidir.3-5 lirayla ne kendisinin fakir, ne karşısındaki adamın zengin olamayacağını anlamış adamın hareketidir aynı zamanda.eyvallah.
gün ışığıyla uyanıyorum, perdeler kapalı, fakat içerisi aydınlık ve inanılmaz bir huzur var.kendimi sabahın erken saatlerinde uyanmaya programlamışım.aniden panikle gözümü açıp, yalnız olduğumu, sabah olduğunu, saatin kaç olduğunu fark etmeye çalışıyorum.uyku gözlerden akıyor.yorganı savurup kalktığımda hareketimin anlamsızlığını farkediyorum.gecenin örtüsünü üzerime örtmeyip, gündüzün mutluluğuna kapılamamışım.yüz yıkayıp, dişleri fırçalamanın heyecanı, parfüm sıkıp, kokusunu takdir edenin varlığını sahip olmamışım.anlık da olsa beni içine çekip, bir anlık kurtulanı kaybetmişim.sabahımın gecesi hoş olmayan korkularla dolu. yinede o kötü kokular bana kendimi iyi hissettirmiş, nefesimi farketmişim.beklentilerimin yoğunluğu ile, gerçekleştirebildiklerimin mütevazılığı arasındaki boşlukta kalmışım bütün gece.herkes için güzel hayaller kurmuşum.sabah kalktığımda insanlara yaydığım pis koku ise, hiçbirine güzel birşey hissettirmemiş.metrobüste yada otobüste dudak dudağa gittiğim adam, yüzünü öteye çevirmiş, varlığı ise benden beter.her an varolabilecek kahramanlık senaryoları içerisinde kaybolmuş, yada kendimi gerçekleştirememişim.insanları görememiş, göz ardı etmişim.en beteri, sıkışmış, agresif, kötü kokular yayan insanların arasında kalmış, ve onların güzel kokumun farkına varmasını sağlayamamışım.aynı yolculuğun akşam seferini de çekip eve geldikten sonra, geceleri neden uyuyamadığımı belki anlamış ama benden gözlerini kaçırıp, gülümsemeyen adamın neden kaçtığını anlamamışım.o geceki uykusuzluğumda o adamın aklımdaki maceraları olmuş...
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi...
belkide o böldü geceleri uykumuzu....
Aklımda sadece bir fikir.Kısmet olurda bir çocuğum olursa, bir ihtimal, kendimi yeterli görürsem, maddi varlığım yeterli olursa eğer, bütün zamanımı, yatırımımı kendisine yapıcam.kendisinin dahi olması yada çok iyi yerlere gelmesi için değil, kendi bilincinin farkına varması için.kendisini önce matematiğe başlatmak var aklımda herşeyden önce öğrenmesi gereken insanın öğrenme şekli, sistemi.sistemlerin varlık sebebi.neden ikilik değil de ondalık sistemi seçtim?bunun sebepleri neler?kurcalayıp dolaptan aldığı şişeyi kırmasına izin vericem.kırılan maddenin varlığını sorgulamasını, suyu şişeye doldurup buzluğa koyduğunda neden katılaştığını bilmesine, denemesine izin vericem.önce gazozla parkta eğlenip, ardından buzluğa koyduğunda neden şiştiğini anltıcam.dondurmamızı birlite yalayıp, neden dondurmanın dilimize yapıştığını sistemli bir şekilde, sindirmesine izin vererek anlatıcam.herşeyden önce bilgiye nasıl ulaşması gerektiğini, nasıl elemesi gerektiğini öğreticem.öğrenme sistemini kavramasına ve keşfetmesine yardımcı olucam.sosyoloji,antropoloji, psikoloji, felsefe, dil bilgisi kuralları, bu kuralların neden konduğunu, ardından felsefeyi keşfetmesine yardımcı olmaya çalışıcam.kendi çılgınlıklarını yaşamasına, tekamül etmesine, herzaman izleyerek fakat baskı uygulamayarak izin vericem.kedi iç dinamiklerinin ve toplumun dinamiklerinin, tarihin farkında olmasını sağlamaya çalışıcam.anlatırken ne kadar basit fakat, herşeyi anlamasını değil sadece hatırlamasını sağlamaya çalışıcam, kendisine güzel anılar bırakmaya çalışıp, en başta kendim yaşayarak örnek olmaya çalışıcam.sindirmesi için zaman vericem.sabırlı olucam, sabırımın karşılığını görmeye çalışmayarak.kendisinin ayak bastığı yerin farkına varmasını, başka yerlere ayak basmak istemesini teşvik edicem.perspektifini genişletmeye çalışıcam.umarım bir yerden sonra, öğretmenin öğrenci olduğunu farketmesini sağlamaya çalışıcam.iyi insanların iyi atlara binip gittiğini ama iyi insanların yok olmadığını, terkilerinde hala kendisine yer olduğunu, yada kendi terkisinde başkalarına yer açabiliceğini öğretmeye çalışım.yıkmanın anlamsızlığından bahsedip, herşey yıkılırken, herşeyden kaçan fakat hala faydalı bilginin peşinde koşan, çalışan insanların varlığından bahsedicem.Ve kendisi için dua edicem.
Bütün anlatım biçimleri, düşüncenin en ince biçimlerini belirtmeye yaramaktadır.Erkek, bağlaçlar, isim ve fiil çekimlerinin değişik halleri, bütün bunlar, bir anlatım yolu yoksunluğundan dolayı bir yana bırakılır, yalnız düşüncenin hammaddeleri henüz ilkel, gramersiz bir dilde olduğu gibi anlatılır.Soyut, somut temeline getirilir.Bu şekilde kalan şey, kolayca birbirleriyle bağlantısız görülebilir.
Başkaları tarafından yalnızca karanlığın varolduğu bir dünyaya, sadece karanlıkta yaşayanlar için yelken açtığın için teşekkürler.Hiçbir zaman okuyamayacak olsanda, ardından yapılan çalışmaların farkında olamasanda, cesaretinle bize başka birşeyi de öğrettin.
Sinema bir insan için ne ifade eder?Bir insanın kendi hayatında bir checkpoint oluşturup, belki herşeyi durdurup, belki bazı anlar kendi hayatına seyirci olmayı seçip, o anları dışarıdan gözleyip, elindeki hayali kameradan bakması nasıl olur?Neden buna ihtiyaç duyar?Herhangi bir insan kendi hayatında bir an duraksayarak, her saniyesi değerli olan hayatının 2 yada 3 saatini bir koltukta oturarak neden bir başka insanın kurgusunu izlemeye ayırır?Senaryo yazarından, oyunculardan ne bekler?Film bittiğinde kendisini nasıl hisseder, nasıl sorguya çeker?Belkide hiç bir şekilde sorguya çekmez, sadece keyifli bir zaman geçirmek ister.Oyuncu bir karakteri canlandırırken ne hisseder?Başarılı bir oyuncu o karakter için kendisinden, kendi hayatından ne gibi fedakarlıklarda bulunur?Bazı yönetmenler ve senaristler hayatlarında zirveyi yaşadıkları sadece bir film çeker, çekebilir.Sonraki çalışmaları asla o film gibi iz bırakmaz.Bütün bunların amacı sadece bir iz bırakmak, yaşanmışlığı arttırmak için midir?Yoksa sinemaya gitmek zorunda olduğunu hisseden seyirci gibi, yapımcı, senarist de aynı istemsiz zorunluluğu mu hisseder?Bütün bunların amacı sadece kendini tanımak mıdır?insan kendini yalnızca insanda mı tanır?