eğer bir sapyoseksüelsen profesöre aşık olan kız olabilirsin. eğer bir narsisizm eğilimli biriysen berlin'e aşık olabilirsin. eğer hackerlara hastaysan rio'ya aşık olabilirsin. eğer bir biseksüelsen tokyo'ya aşık olabilirsin, eğer bir alçakgönüllü insanları seven biriysen denver veya moscow'a aşık olabilirsin :d bir erkeğin homoseksüel olduğunu varsayarsak helsinki'ye aşık olabileceği haberini de vereyim. :d aşık olmak için çok sebep var tercih senin * her dizi de olur ya bir kahramanı tutarsın ve onun yerine koyarsın kendini.
Her konuşmaya, her gazeteye, her dergiye, her filme, her diziye, yürüken sokaktaki adama bile bundan bir şey çıkar mı sorunsalıyla yaklaşmak suretidir.
lisansüstü eğitime her ne kadar "şunu çalışacağım" diye başlansa da gidişattaki durumlar nedeniyle belirlenen konularda sapmalar yaşanmaktadır. bu sebeple her önüne çıkanı değerlendirmek gerek.
akademik hayatta boy gösterecekler için illa bulunan her konu tez değil makale de olarak belirebilir. çünkü makale konusu bulmakta kimi zaman sancılı süreçtir.
mine vaganti'nin rengi yumuşak bir sarıdır. zamanı akşamüstüdür, güneş batmasına yakın.
mevsimi yazın bitmesine yakın, sonbaharın başlamak üzere olduğu dönemdir. havası meltemli ve sıcaktır. yemeği makarnadır.
salento ne güzel bir şehirdir, sezen aksu harikadır, 50mila olağanüstü bir şarkıdır
ve ferzan özpetek iyi ki, iyi ki vardır.
buram buram baharı hissettiren, çiçek kokularını duymamızı sağlayan şahane sezen aksu şarkısı. şarkıyı dinlerken hiç italya'ya gitmemiş olmama rağmen kendimi italya'da hissediyorum. ferzan özpetek'in filmi için yapılmış gibi hakkaten. bizi başka diyarlara götüren nadir şarkılardan biri.
şu koşuşturmalı, memnuniyetsiz, mutsuz, yetinmeyi bilmediğimiz, hızlı tüketimden ibaret hayatlarımızı yaşarken, yaptığımız her şeyden çabukça sıkılıp, bir diğerinin peşinde koşarken; mutlulukla ilgili dizeleri yeniden gözüme ilişti de.
öyle güzel ve basit tanımlamış ki:
"mutluluk,
diyordu adam,
her konuda
tekrara düşecek kadar rahat olmak"
herkesin ilk fark ettiğinde aşırı tepki verdiği,olumlu hiçbir yanı olmayan aksine her şeyin sağ elini kullananlar için yapıldığı bu dünyada size zorluklar çıkartan özellik.
sol elinle yemek yedigin icin zaten toplumun cogunlugu tarafindan seytanin adami olarak biliniyorsun. (boyle dusunen cok insan var)
sanat dolu bir avrupa şehri olmasının yanında hüznü çağrıştırır insana. soğuğu bir kasvet çöktürür insanın üstüne, hem havası hem insanı sebebiyledir bu soğuğu. ve uzaktır aynı zamanda gidemezsin çıkamazsın, üzülürsün ama neden olduğunu anlayamazsın.
Çağan Irmak filmlerinde, samimi anlatım dili sayesinde
kullandığı fantastik öğeler bile zaman zaman o kadar gerçekmiş gibi geliyor ki insana,
o sahneler hiç bitmesin, o dünyadan hiç çıkmayalım istiyoruz.
Nadide karakterini demet akbağ'dan daha iyi canlandırabilecek bir başka oyuncu hayal edemiyorum.
film boyunca hepimizin aynı anda annesi, teyzesi arkadaşı ve sevgilisi olmayı başarıyor kadın...
Nadide, hayatı yaşamanın aslında ne olduğunu, kendisi keşfettikçe bize de öğretiyor.
Çağan Irmak, tüm şu birinci-ikinci baharını izdivaç formatlı televizyon programlarında arayan
ve her geçen gün çığ gibi büyüyen insan yığınlarına sesleniyor bence.
iyi dinlemek lazım...
insanın mutluluğa ulaşmasının yolu,
özel hayatı, herkesin ağzına sakız eden, saçma sapan programlar değil,
hayatta yapmak istediklerini gerçekleştirme azmi olduğunu söylüyor.
siz kendinizi tamamlarsanız başarı,
sevgi ve nihayetinde aşkı da ayağınıza getirecektir
mesajı veriyor.
mutluluğun en doğal ve organik yolu bundan başka bir şey değil, biraz düşününce..
filmde kullanılan sualtı çekimleri ve yanılmıyorsam tamamı yerli olan animasyonlar ayrıca takdiri hak ediyor.
özellikle balık ve caretta carettaları, Beyazıt Öztürk, Çağan Irmak ve Büşra Pekin'in seslendirmesi de
filmde ayrı bir hoşluk olmuş. final şarkısını yine filmin yönetmeninin sesinden duymak da harika...
ben filmi çok sevdim. her kitleye hitabet ettiğini düşünüyorum. izleyin, izlettirin...
Her şarkısının her kelimesine "her notasına" kadar içime işlemiş bir grubun, eski yeni ayırmadan hayatıma kattığı hüzne, kedere, umuda, yaşama sevincine dair mahçup ve borçlu bir sevgi duymak.. evet, hissettiğim tam olarak bu...
her gün benim gelişimi kapıda bekleyen, kendisiyle yeterince ilgilenilmediği zaman banyo kapısının önüne kakasını yaparak protesto eden, ona mama vereceğim zaman yaptığım yürüyüşü ezberleyip, peşimden koşacak kadar zeki, birkaç gün eve uğramayınca bunalıma girecek kadar hassas kedi, kedim.