aslında hediyeyi aldığında bu durumu belli etmiyor ya da o an kalitesi ile ilgilenmiyor olabilir. ama bir süre sonra arkadaşlarıyla hediyelerle alakalı konuştuklarında işin rengi değişiyor. arkadaşı ona alınan hediyelerin basitliğinden söz ettikçe kendini ezik mi hissediyor yoksa değerini o hediyelerle mi ölçüyor bilmiyorum.
hediyenin verildiği an dudaklardan dökülen samimi görünen sözler keşke gerçek olsa. \"benim için dünyanın en güzel hediyesi\" cümlesi yalan olmasa. o an yüzünde oluşan gülümseme, bir arkadaşının dolduruşuna geldiğinde kızgınlığa ve nefrete dönüşmese.
hediyelerin değeri maddi değerleriyle değil, onu verene yüklediğimiz manevi değerle ölçülür. önemli olan hatırlanmak ve sevdiğimiz kişiyi düşündüğümüzü bu yolla dile getirmektir. sevgilinin o aldığımız şeye baktıkça yaşanılan güzel anıları düşünüp mutlu olmasını sağlamaktır.
\"sen bana hiç kaliteli hediyeler almıyorsun\" diyen sevgilinin samimiyetinden şüphe ederim. eğer hediye alacaksan tek taş, pırlanta vs. gibi hediyeler al ya da alma demek gibi bir şey bu. zaten böyle bir laftan sonra hediye almaya çekinirsiniz. çünkü aldığınız hediyenin maddi değeri göz önünde bulundurulacağından, etiketlere dikkat etmeye başlarsınız. bu da hediyenin anlamının kaybolmasına yol açar.
yazdıklarım bir sitem gibi olsa da, hayatın bir gerçeğini* tokat gibi yüzünde hissetmekten başka bir şey değil.
söylenen bazı şeyler boğazınızda bir yumru gibi kalır, yıllar geçse de unutamazsınız.
abd'nin maryland eyaletibaltimore sehrinde beyaz bir kadının iki siyahi kadın tarafından öldüresiye dövülmesi olayıdır.
acımasız şekilde kızın kafasına vurulan tekmeler, saçından tutularak sürüklenmesi, videonun sonunda görüleceği gibi kızın garip davranışlar göstermesine sebebiyet vermiştir.
o kadar insanın izlemesi ve sadece bir teyzenin onlara müdahale etmek istemesi çok manidar. hani insanlar bir çift aralarında tartışıyorsa araya girmeyin derler ya, bu öyle bişey değil arkadaş. ölesiye dövülen bir insan var ve yaşlı bir kadın dışında kimse ses çıkaramıyor.
sanırım olay da tuvalet sırası yüzünden çıkmış.
not: bu tür olaylara hassas olan insanların videoyu izlemesini tavsiye etmiyorum.
kullanımı:
yetişkinler için günde 3 kez bir yemek kaşığı, büyük çocuklar için günde 3 kez bir tatlı kaşığı, küçük çocuklar için günde 3 kez bir çay kaşığı alınması tavsiye olunmaktadır.
kalp çarpıntısı, nefes darlığı, baş dönmelerinde, göğüs yumuşatmada ve balgam söktürmede faydalı,sinirleri yatıştırıcı, yorgunluğun, gerginliğin, el-ayak titremelerinin ortadan kalkmasında büyük katkı sağlayıcı, sinirdim sistemi bozukluklarında, ülser, gastritte etkili, bağırsak mide gazlarını giderici yararları vardır. sırt-bel ağrıları, siyatik-romatizma, damar sertliklerinde yararlı, kanın temizlenmesi, işeme zorunluluğunun giderilmesinde etkili, iştah açıcı azımsızlığı ve ağız kokularını gidermede yararlı, sindirimi kolay, karaciğer, egzama, kaşıntı, mayasıl tedavilerinde etkili, vücuda kuvvet, enerji kazandırmada ve kalbe ferahlık vermede etkili, enerjinizi üst düzeye çıkarmada, dinamikleştirmede, genç ve zinde kalmada çok yararlı, kadın ve erkekte kısırlığın giderilmesinde yararlı, çocukların gece işemelerini, bel gevşekliğini önleyici etkisi olan, alkol kullananlarda vücut tahribatını kısmen önleyici
gida takviyesidir.
haberi şaşkınlık içersinde televizyondan da izledim. kadın kocasının sürekli kendisini dövdüğünü fakat ilk defa bu kadar fazla dövdüğünü söylüyor. eşinin evine çay, şeker bile almadığını ifade ediyor. ailesine bile fayda vermeyen bu adam bulduğu bir paket yüzünden karısını öldüresiye dövmüştür. şimdi demezler mi adama bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye. sen sabahtan başla içmeye, sigara, kahve çok normal de. sonra eşinin içtiğinden bile emin olmadığın bir paket yüzünden onu öldüresiye döv. yazık vallahi yazık.
yanarım yanarım da bu ailede yetişen çocuklara yanarım.
kadına yöneltilen "boşanacak mısınız?" sorusuna verdiği yanıtta kadının toplumda ne kadar aciz ve muhtaç olduğunu gösteriyor. kadının verdiği yanıt şöyle: "boşanır mıyım bilmiyorum ama sürünsün istiyorum."
bu kadın büyük bir ihtimal tekrar kocasıyla yaşamaya başlayacak ve gizli de olsa kocasından şiddet görmeye devam edecek.
son günlerde televizyonda zırt pırt reklam çıkması olayıdır. yüksel aytuğ'un konu ile alakalı bir yazısı: --alıntı--
rtük'ün 1 nisan'da başlayan yeni reklam uygulaması şaka gibi... köşemize, çıldırmak üzere olan izleyicilerden eleştiri mesajları yağıyor. uygulama değil, sanki izleyici sinir testi...
rtük'ün yürürlüğe giren yeni reklam uygulamasına göre; 1 saat içinde 12 dakika reklam yayınlanabilecek. (eskiden 20 dakikada 9 dakika reklam yayınlanabiliyordu) kanallar, 12 dakikayı geçmemek suretiyle bu kuşakları istedikleri saat dilimine yayabilecekler. yeni reklam uygulamasında dizi içinde reklama da izin veriliyor.
tamam, biliyoruz, reklam olmazsa televizyonculuk da olmaz. ama gariban milletin tek eğlencesi televizyon diye, halkın üzerine de bu kadar varılmaz ki canım? 10 dakika dizi, 4 dakika reklam... 15 dakika sohbet, 4 dakika reklam... arkasından kanalın dizi tanıtımı, tanıtıcı reklam falan filan derken, reklam kuşağının arasında diziye, programa rast gelebilene aşk olsun! dizide daha sahnenin planı bitmeden hoop reklam... talk show'da sunucu, konuğuna ikinci soruyu yöneltemeden pat reklam...
yanlış hatırlamıyorsam 12 yıl önceydi. televizyonda bir fenerbahçe-galatasaray maçı yayınlamıştı.
o zamanın reklam yönetmeliğindeki kara deliklerden yararlanan yayıncı kuruluş 90 dakikalık maçın içine tam 52 adet reklam almıştı. öyle alttan geçen bant reklam, görüntünün üzerine bindirme filan da değil.
yayını kesip kesip reklam yayınlamışlardı... televizyonculukta gide gide 12 yıl önceye döndük! eski uygulamada reklam kuşakları 20 dakikada bir girer, millet de o arada çayını tazeler, tuvalete gider, balkona çıkıp temiz hava alırdı. şimdi esaret, 'müebbete' döndü. programın, dizinin başını, sonunu kaçırmamak için 'mecburen' 4 dakikalık reklam kuşağı da izleniyor. maksat, reytingleri giderek düşen reklam kuşaklarını halka izletmekse, uygulama başarılı oldu. peki ya bunca reklam bombardımanı altında inim inim inleyen seyircinin halini soran var mı? --alıntı--
okuduğumda şaşırdığım haberdir.
malatya'da okuyan bir genç kız adına açılan facebooksayfası yüzüden* çok sayıda aspirin alarak intihar girişiminde bulunuyor. hastanede beyin ölümü gerçekleşti diyip cihazlarla evine yolluyorlar.
bu olay biraz düşündürücü. daha bir kaç hafta önce kafasından vurulan bir insanı* çok fazla çaba göstererek kurtaran tıp hekimleri bu fakir ailenin kızını malesef 17 saat boşuna bekleterek bitkisel hayata girmesine neden olmuşlardır.
sağlık sektöründe paranın gücü bir kez daha ortaya çıkmıştır.**
bu genç kız neden intihar etti, sosyal paylaşım sitelerinden insanların zarar görmesi nasıl engellenir ya da insanlar nasıl önlem almalı bunlar da ayrı bir konu.
az öne kurtlar vadisi pusu dizisinde zaza rolündeki ali sürmeli'nin adama "ben hakkımı helal ediyorum sen hakkını helal ediymisin?" diye sormasına karşılık adam da "ne hakkın varki senin, helal etmiyorum diyince" "sen nasıl hakkını nasıl helal etmezsin" diyip adamı sopayla dövmeye başlamışlardır.
zorla helallik mi olur arkadaş. madem allah'tan korkuyorsun o zaman bu zulüm niye dedirtmiştir. böyle insanların olduğunu düşünmek insanların dini ne kadar yanlış anladığının göstergesidir.
sol framede sürekli bilmem ne yapan kız bakire değil başlıklarından bir tanesi daha. nerenizden uyduruyorsunuz bu tespitleri. hem sanane bakire değilse diye sorarlar adama. nikahına mı alacaksın dedirten türdendir.
efendim bildiğiniz üzere berber için sakal tıraşı saç tıraşından daha az zahmet gerektiren bir iştir. * hatta yeni yetişen berber kalfalarına ilk önce sakal tıraşı yaptırırlar. neyse efendim mevzuya gelelim. sakallar biraz uzamış düzelttireyim diye yol üstünde daldım bi berbere. hem eve yakın. zaten yağmur var boşuna 4 levente kadar gitmeyelim. * tabi top sakal var. yoksa evde mis gibi olurdum tıraşımı. neyse girdim içeri. sıramız geldi. oturduk berber koltuğuna. sadece sakal tıraşı yap dedim. televizyonda da haberler var gözucuyla haberlere bakıyorum. elemana nasıl kesmesi gerektiğini tarif ettim. eski tıraşın izi var onun üzerinden geçiceksin hepsi bu. eleman cart curt daldı sakallara. izi falan geçti komple tıraş edecek. insan bi sorar "nasıl oldu, biraz daha keseyim mi?" falan diye. yok efendim geri dönüşü olmayan yere kadar kesecek sonra ben farkedip bunu tıraş eden dingile söylicem o da düzeltirim diyip tıraş edecek.* neyse bu başladı düzeltmeye. ama yok efendim çene kısmını o kadar aşağıya indirmiş ki toparlaması mümkün değil. birkaç deneme yaptı kurtarmak için ama nafile. baktım olmayacak, "kes sen bütün sakalı" dedim. sonra da "daha genç göründün", "kökü sende nasıl olsa" diye mal mal espriler yapıyo. "daha genç görünmek istesem burda ne işim var" dedim ama adam pişkin ne desen boş. uzattım parasını verdim. bir daha gitmemek üzere ayrıldım oradan.
uzun bir aradan sonra ilk defa yüzümü sakalsız görmüştüm. biraz garip geldi tabi ilk anlarda. ama alıştım.
ilk defa böyle mal bir berbere denk geldim. demekki neymiş, öyle her berbere sakal tıraşı olmayacan. **
mescidden bir müslümanı kovan teyze bence ne yaptığının farkında değil.
sen yap ibadetini, saygını göster kendince. ne diye kırarsın o kalbi.
ayrıca pantolonla namaz kılan kızın samimiyeti ve saygısı senden ne kadar fazla bilinmez ama kırdığın o kalbin değeri senin saygından fazladır allah katında. mevlana ne güzel söylemiş : kâbe, azerin oğlu halil ibrahimin yaptığı bir binadır. kalp ise, yüce allahın nazargâhıdır. bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin kâbe yıkmaktan daha kötüdür
güzel bir eylemdir. farklı diyaloglar görüp hatta o diyalogları yaşayabileceğiniz bir ortam. ayrıca bulunduğunuz semtin profilini buradan yola çıkarak üç aşağı beş yukarı çizebilirsiniz.
patates alırken yan tarafta duran teyze de aldığı patatesin bir tanesinin üzerinde siyah bi leke var diye * "hep çürük koymuşsun kardeşim" dediği anda pazarcı da temiz bir patatesle değiştirmek istedi ama teyze poşeti bırakarak "ver paramı almıyorum" diyip bir hışımla aldı parasını gitti. o gittikten sonra pazarcı patatesi soydu patates çürük falan değildi. * bu ne sinir, bu ne öfke teyzecim. tamam almak zorunda değilsin ama sanki o bozuk sandığın patatesi zorla sana yedirmek istemişler gibi bu öfken kime. *
az önce bir arkadaşımla mesajlaşırken bana "ne yapıyosun facete misin" dedi. ben de "yok sözlükteyim" diye cevap verdim. sonra diyalogun şekli değişti tabi.
+ uludag sözlük, ekşi sözlük gir biraz dolan burlarda
- ne var burda ben bi açtım evlilik programlarında adaylara sorulan sorular geldi. içeriği ne bunun?
+ herşeyden bişey vardır *
- ya ben bu sözlüğü ingilziceyle alakalı bişi sandım. sende ingilizce kursuna gidiyon ya
- burda da mı insanlar bişeyler paylaşıyo, görüyo, konuşuyo?
+ biraz takıl seversin
- neyse vazgeçtim tarzım değil. sen saçma şeyler peşindesin. **
evet itiraf ediyorum sözlüğe bi anlığına girip "saçma diyip" çıkan arkadaşım onun hakkında bir kere daha düşünmemi sağlamıştır.
uzun zamandır facebook'ta profil resmimi değiştirmiyodum. geçen gün bi değişiklik olsun diye tuttum yeni bir fotoğraf koydum.
vay arkadaş koymamın akabinde sol alttan facebook iletileri patlatmaya başladı. yok şu resmini beğendi, yok bu yorum yaptı falan diye. çoğu arkadaş olumlu yönde güzel şeyler söylemiş arada eski bende kalmış şimdiki durumumu beğenmeyen de çıktı.
önceden sakalsız bir surat, gözlük, casual kıyafetler giyen ben şimdi, top sakallı gözlüksüz * , takım elbiseli olarak görünecektim facebook'takilere.
biraz öncede facebook chat'ten bir arkadaş "çok değişmişsin" diyince tamam dedim insanların üzerinde bundan çok farklı bir imaj çizmişiz önceden. değişmeyen tek şey değişimin kendisidir diyerek, elimden geldiğince olumlu yönde değişmeye çalışıyorum.
bu değişim sadece kılık - kıyafet, saç -sakal değişimi değil. hayata bakış açısından tut da okuduğun kitaplara, takip ettiğin yazarlara, dinlediğin müziğe kadar * her yönde olan bir değişim.
sadece dış görünüme bakıp olumsuz yönde "çok değişmişsin be" diyen adama lafım o ki keşke sende biraz değişebilsen.
çalışılan günlerde öğle yemeğinden sonra yürüyüş yapmak gibisi yoktur. bir de hava güneşliyse mükemmel olur. şu günlerde havanın güzelliğini fırsat bilip yemekten sonra bir kaç arkadaş muhabbet ederek bulunduğumuz çevrede turlayıp tekrar iş başı yapıyoruz. *
sabah dağınık bırakıp çıktığınız oda geri döndüğünüzde temizlenmiş, temiz havlu ve çarşafların bırakıldığı yeniden yaşanabilir yer haline geldiğinden güzel bir his bırakır. lakin gittiğiniz yer yabancı bi yerse sıkılabilirsiniz. her ne kadar devir internet devri olsa da *** muhabbet edecek bi adam ararsınız. *
google ın yeni hizmeti. google ürünlerinden birini tanıttığınız videonuzu youtube'a ekledikten sonra ön eleme için google demo slam'a ön eleme için gönderebiliyorsunuz. her haftanın birincisi ünlü olma şansı yakalıyormuş. güzel ve eğlenceli videolar var. http://www.demoslam.com
ofiste bulunan diğer kişilere ismi ile hitap edip, stajyere gelince "stajyer nasılsın?" vs. gibi cümleler kurup o kişinin kendini ofisten dışlanmış hissettiren genel müdürün davranış biçimi.
hayır efendim bize hitap ederken "danışman" mı diyorsun ki ona gelince "stajyer" deme gereği duyuyosun.*
t9 benzeri müthiş bir yazı yazma stili. dokunmatik ekranlarda elinizi kaldırmadan yazmak istediğiniz kelimenin harflerinin üzerine gidiyorsunuz ve istediğiniz kelimeyi çoğu zaman doğru bir şekilde veriyor.samsung wave ii de kullanıp çok beğendiğim bir kalvye türüdür. http://swypeinc.com/
emc firmasının dokuman yakalama ve işleme teknolojisidir. tarayıcı ile taranan dokumanlar, mail ile gelen dokumanlar veya mailin kendisi, fax veya bir klasörden dinlenerek sürece dahil edilen dokumanlar captiva dispatcher ürünü ile çeşitli yöntemlerle sınıflandırılarak, ocricromr işlemleri ile üzerindeki yazı, barcod vs. bilgiler alınıp istenen dokuman yönetim sistemine *** ya da dizine export edilebilir. demo bir video (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=v1r1rlc8ttu)
saç tıraşını yaparken enseye ya da kafanın herhangi bir yerine ** düşen kılları üfleyerek temizlemeye çalışan berber modelidir. en son gittiğimde üflemeye devam edince, "hocam üflemesen artık" dedim. berber de "tamam olur" diyip biraz sonra unutmuş olacakki tekrar üflemeye başladı. *