esesdopiyespiyes
377 (Tsubasa Ozora)
yedinci nesil yazar 4 takipçi 36.72 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    experimental

    321.
  1. neden evlenmedim

    141.
  2. merakla beklediğim experimental imzası taşıyan kitap.

    "neden evlenmedin" diye sorup duran annesine, meraklı komşu teyzelerine, eşine dostuna cevap niteliğinde...

    25 nisan gelse de kütüphanelerimiz şenlense.
    1 ...
  3. experimental

    313.
  4. neden evlenmedim isimli kitabı 25 nisan'da basılacak sözlük yazarı.

    bu adam hep güzel işler yaptı. sözlüğe harika entryler girdi (migros'ta ağlamak, havalimanında ağlamak ve diğerleri), söykü isimli oluşumun kurucusu oldu, şu an aktif olmasa da zamanında ciddi anlamda güzel işler yapıldı söykü'de. yazılarını bir blog adresinde derledi, pek çok insana ulaştı. herkesin akıllı telefonlara mahkum olduğu, önüne gelenin kendini yazar zannettiği, saçma sapan popüler kültür zırvalarının sanat eseri addedildiği bu dönemde kaliteli yazmaya devam etti.

    kendini çağa uydurarak kaliteli yazdı. bakın bu önemli.

    yazın dünyasının böyle insanlara ihtiyacı var. yetenekli ve yeteneğini dinamize edebilen.

    pırıl pırıl kaleminle, zekanla, yeteneğinle iyi ki varsın...

    yolun açık olsun experimental. her zaman yanındayım...
    6 ...
  5. weight gainer ın zararları

    4.
  6. düzenli bir antrenman geçmişiniz varsa, antrenman sıklığınız yeterli ise, beslenmeniz kilo alımınıza destek verecek şekilde ise, herhangi bir kronik rahatsızlığınız yoksa ve azıcık paraya kıyıp seviyenize uygun kaliteli bir ürün tercih ederseniz hiçbir zararı olmaz efendim.

    fakat unutulmamalıdır ki takviye gıdalar her zaman tartışma konusu olacaktır. dediğim gibi kaliteli ürünler, her zaman tercih sebebi olmalıdır. diyetisyeninize danışmanız tavsiye edilmektedir.
    0 ...
  7. edirne tekirdağ kırklareli üçgeni

    27.
  8. bu ülkeye iki beden fazla gelen şehirlerden oluşan üçgen.
    2 ...
  9. çizmelerimi çıkarayım mı sedye kirlenmesin

    176.
  10. bilinç altına işleyen bir itilip kakılmışlığın cümlelere dökülen hali. adam kendinde sedyeye ayaklarını uzatma hakkı görmüyor, canını zor kurtarmışken.

    sırf bu güzel adamların hatrına güçlü durmak zamanı şimdi. ilahi adaleti değil, bizzat adaletin en gerçeğini aramanın vakti. en katı adaleti.
    4 ...
  11. k maro

    3.
  12. buğulu sesli lübnanlı rapçi. fransızcanın en çok yakıştığı insanlardan.
    0 ...
  13. kelly rowland

    18.
  14. kesinlikle eski grup arkadaşı ve daimi kankisi beyonce'den daha çirkin bir fiziğe, yüze ve sese sahip değildir. fakat arada öyle bir nüans vardır ki, birini star yapar, ötekini sade ve sadece vokal.

    not: nüans dediysek göt.
    1 ...
  15. sözlük yazarlarının tavsiyeleri

    1339.
  16. şayet eşek kadar olmanıza rağmen ananızdan babanızdan gizli evde sigara içiyorsanız sakın ha izmaritini klozete atmayın. bin defa da sifonu çekseniz gitmiyor amk evladı. bir damla suyu muhafaza etmemiz gereken şu günlerde feci israf. ağzıma sıçayım.
    0 ...
  17. sözlükteki kan aranıyor duyuruları

    1238.
  18. kalp ameliyati sonrasi akcigerleri iflas eden arkadasimin babasi icin a rh+ taze kana ihtiyac vardir. kartal kosuyolu kalp hastanesi. irt: 0532 166 37 02
    0 ...
  19. hayat felsefesi yapılacak en güzel söz

    83.
  20. (bkz: sekreterini siken çayını kendi koyar)

    oğlum gece gece ne iğrenç bir insan olduğumu farkettim lan. doğru ama... vallaha doğru... hayatın acı gerçeklerine istinaden... kulağa küpe olunası... neyse fazla şeyapmiim ben.
    6 ...
  21. uğur geylani ışılak

    90.
  22. şarkıcı. küçükken bir düğüne gittiydim anamgillerle, orada sahneye çıkmıştı. türkü neyin söylüyordu, tarzım değil, sahnede çocuklarla koşturmaya devam ettiydim.

    sol framede görünce otel odasında ölü bulundu sandım.
    1 ...
  23. can t remember to forget you

    32.
  24. kötü sözler, kötü müzik, harika kalçalar.

    (bkz: göte doyduk kardeş)
    3 ...
  25. dirty pretty things

    15.
  26. gerçek ismi dirty pretty little things olan audrey tautou'nun tam bir türk görünümüne sahip olduğu film. hakkaten tam bir şenaydı.

    oryantalist kasacaklar deyu kızcağıza mevlevi dansı yaptırmasalardı, daha iyi olacaktı. bu ne yav hangi yörenin ola ki bu dedim bir beş dakika. aman allah evlerden ırak.

    genel anlamda avrupa ülkelerinde göçmenlere bakış açısına fena değinmemiştir. düşük beklentiyle izlendiğinde gayet tatmin olunur.
    1 ...
  27. kondenser

    2.
  28. sol framede gorunce aglatmis basliktir. akiskan yogusmalarini hesaba katip enerji denkligi hesaplarinda,muhendislik bolumleri ogrencileri tarafindan sık sık anılır.
    0 ...
  29. ankara ya gri şehir diyen dümbelek

    3.
  30. yüzde yüz haklı olan dümbelektir.
    1 ...
  31. hakan şükür ün akp den istifa etmesi

    39.
  32. zehra çilingiroğlu

    118.
  33. 1998 doğumlu olmasına rağmen, isminin başlığı altında saçma sapan, sanki mevzu bahis 15 yaşında bir kız değil de kocaman bir kadınmış gibi bel altı muhabbetlerin döndüğü çocuk. minicik çocuk. sözlük yazarlarının hedefi haline gelmiş ne hikmetse. yazık günah millet. n'olur kendinize zehra cilingiroglu'ndan daha büyük, en azından reşit takıntılar edinin. komik oluyorsunuz.
    3 ...
  34. ferzan ile harun

    6.
  35. insanın içini burkan öykünün, nihayete eremeyen kahramanları. okuduğumda hayret ettim, kaçar defa okudum onu da bilmiyorum ya zaten. uzun zamandır böyle bir hissiyata kapılmamıştım.

    olan harun'a oldu evet, ferzan'ın da psikolojisini unutmamak gerek. anne ve ablaya değinmek bile istemiyorum zira içim almıyor onların tavırlarını. abla, dakika başı profil resmi yeniliyor, anne apayrı vaka... üzülmemişler diyebilirim, böyle bir şey nasıl mümkün olabilir bilemiyorum ama üzülmemişler. o çocuğun ölümü etkilememiş onları. yazık...

    umuyorum ki ferzan, göründüğü gibi güçlü bir kızdır ve aklına, fikrine, psikolojisine mukayyet olabilir. acısını sırtlayıp yoluna devam edebilir. hayatının sınavını veriyor. allah yardımcısı olsun. her şey geride kalır, acılar küllenir, giden geri gelmez. yapabileceği tek şey dua etmek artık. bilsin ki binlerce insan yanında...

    haruncuğun da mekanı cennet olsun.
    0 ...
  36. enkaza karışan hayaller

    1.
  37. insanları ötelemeyi, ötekileştirmeyi, kategorize etmeyi sevmem fakat ne yazık ki tüm bunları yapmadan onu nasıl tasvirleyebilirim, bilmiyorum.

    karakteristik özelliklerimizi söylenildiği gibi yaradılışımız ve yaşadığımız çevre belirliyorsa eğer, onun neden böyle olduğunu anlamak hiç de güç değildi. ailesi ve çevresindeki insanlar ona kendilerinden birer parça bıraktıklarından o da onlar gibi paraya ve güce tapan, maddeye çok önem veren, düz, dümdüz bir kız olmuştu ve ben, olayların nasıl geliştiğini bile anlayamadan onu hayatıma sokuvermiştim.

    bir gece kulübünde, ortak arkadaşlar vasıtasıyla tanıştırıldık. internetteki kişisel hesaplardan ekleştik. birkaç romantik buluşmadan sonra evime oldukça sık gidip gelmeye başladı. ilişkimizin bir adı yoktu. "fuckbuddy" kavramını her zaman itici buldum ama sanırım tam olarak öyleydik.

    zamanla aramızda daha farklı, daha duygusal demeyeceğim ama içinde daha az seks ve daha fazla sohbetin olduğu, "fuck" ve "buddy" oranlamasında buddyliğin ağır bastığı bir bağ oluştu.

    ilk defa "sanırım senden hoşlanmaya başladım," dediğinde kendinden gayet emin görünüyordu. kartları her zaman açıktı. gizemli halleri yoktu. benden cevap beklemiyordu ama içten içe bir karşılık beklediğinden emindim. içkiyi fazla kaçırdığımız bir gece "galiba benimle evlenmeyeceksin, değil mi?" dedikten sonra kahkahayı patlatması bunu açıklıyordu zira. hayır onunla evlenmeyi düşünmüyordum ama birlikte iyi vakit geçirdiğim ve belki de hoşlanmaya başlayacağım biriyle bağlarımı koparmama o an için hiç gerek yoktu. ikimizde otuz yaş üstü insanlardık ve toplum normları denen zımbırtı yüzünden o bir kadın olarak daha endişeliydi kendi geleceğinden. belki de bırakmalıyım onu, kendi yoluna gitmeli diye düşündüğüm çok oluyordu. gel gör ki tavırları "kasma kendini" der gibiydi. kasmıyordum ben de.

    bilgi sahibi olmadığı konularda da fikir sahibi oluyordu, gösteriş meraklısıydı, sahip olduğu ne varsa insanların gözüne gözüne sokmaya bayılırdı. ortalık yerde en ufak bir espiriye bile kahkaha atmaktan geri durmazdı. aşırıydı, abartılıydı ama hayatımın içindeydi artık.

    bazı artı yönleri de yok değildi tabi. nerede ne yenilir, içilir ondan sorulurdu. yormuyordu, uğraştırmıyordu, başımı ağrıtmıyordu. ılımlıydı. bir de çok güzel masaj yapıyordu.

    aşk değildi aramızdaki emindim ama anlaşıyorduk işte. bir başkasına gerek duymuyordum onunlayken. aşk zaten kısa ömürlüydü, bir ilişkinin temelini kısa ömürlü bir şeye güvenerek atmaktansa belki de iyi anlaşabilmek, güzel ve kaliteli zaman geçirmek gibi kıstasları da göz önünde bulundurmalıydım. hem aşk dediğin, karşındakinin senin ağzına sıçması sonucu kendiliğinden gelişen bir duygu durumu değil miydi? kimbilir, belki bir gün o da benim ağzıma sıçmaya başlardı ve ben de aşık oluverirdim!

    bir akşamüzeri, eve yarı ölü, yorgunluktan canım çıkmış vaziyette adım atar atmaz üzerime atlayıp sarıldı; "hakan! şimdi sana bir teklifim olacak ama evet diyeceksin," dedi. "neymiş o," diye sordum. "eve yürürken ana caddedeki ortaokulun önündeki öğrencilerin ellerinde gördüm, geçmişe gittim bir an. kibritten ev yapmışlardı. biz de bu geceyi buna ayıralım mı, nolursun!" diye inletti tüm salonu. "kibritten ev mi yapacağız yani, canın oyun istiyorsa monopolly, tabu gibi birşey oynayalım, nasıl becereceğiz onu," dedim ama nafileydi. "kibrit almaya çıkıyorum beeen," diye bağırdı.

    değişik bir aktiviteydi başlangıçta. yüz elli altı paket kibrit harcasak da, farklı bir şeyler yapıyorduk her zamankinden. bir yandan sıcak şaraplarımızı yudumlarken bir yandan minik şatomuzu inşa ediyorduk. o gece, kibritten şatomuz yıkılırken, bu ilişkiye dair tüm umutlarımızın da enkaz altında kalacağını henüz bilmiyorduk...

    "annem bana çocukken hep kibritçi kız'ı okurdu," dedi. "çok üzülürdüm onun haline..." dudağını büktü; "zavallı kız, hayal kurarken soğuktan donup ölüyordu."

    "peki kibritçi kız, senin en büyük hayalin nedir," diye sordum. mallık bendeydi. otuz dört yaşında ve yaşıt arkadaşlarının hemen hepsinin evli olduğu bir kadına en büyük hayalini sormuştum. tabi ki evlilik diyecekti. kendi ağzıma sıçmak istedim o an.

    sıcak şarabın etkisiyle hafif neşelendiğini görebiliyordum ama o yine de işini bilirdi evet. beni ürkütmemeye çalışacaktı, öyle de yaptı. dolaylı yollardan anlatmaya başladı isteklerini; yarısını tamamladığımız kibritten evin kapısını gösterdi; "çok bir şey değil," dedi, "minicik ama çok tatlı bir evim olsun ve kapısını çaldığımda karşıma çok yakışıklı bir adam çıkıversin," kadehini bitirdi, gözlerimin içine baktı; "sonra o adamla çocuk yapalım, bir sürü bir sürü..." elimi tuttu; "senin hayalin nedir?"

    evlilik bahsini kapamak için anlattıkça anlattım, anlattıkça saçmaladım. amsterdam'a gitmek istediğimden, orada küçük bir fabrika kurma hayalimden bahsettim. belki daha sonra amerika'ya geçerdim belki kanada'ya. izin verse daha da devam ederdim anlatmaya, elime uzandı aniden; "ömür geçiyor hakan," dedi, "farkında mısın, ömür geçip gidiyor..." bir kadeh daha doldurdu kendine, iyiden iyiye sarhoş oluyordu; "ben de kibritçi kız gibi gökyüzüne bakıp hayal kurarken mi öleceğim yoksa hakan," dedi. gözleri doldu.

    "ölüm mölüm ne alaka derya ya!" diye sert çıktım tüm kazmalığımla. azıcık yumuşattım sesimi; "ölmek için çok genç ve sağlıklısın."

    "anlamak istemiyorsun değil mi," diye bağırdı. ayağa kalkacaktı, sendeledi, tekrar oturdu; "bence biz, yani seninle ben, olabilirdik hakan. biz olabilirdik, anlıyor musun?" biraz daha içti.

    "derya daha fazla içme istersen," dedim. bu konuyu kapatmak ve dışarı çıkıp hava almak tek isteğimdi o an. boğulmuştum. onunsa susmaya niyeti yoktu. içindekileri kusuyordu adeta; "içmeden konuşulmuyor hakan, izin ver lütfen," dedi, sustum, devam etti; "sen çok tatlı bir adamsın. bunu biliyorsun değil mi, ve bence hakan sen de benden hoşlanıyorsun, çok hoşlanıyorsun! hatta belki aşıksın bana!" gülmeye başladı," belki de bana aşıksındır hakan, hiç düşündün mü? belki aramızdaki tutku zamanla aşka dönüşmüştür, hiç sorguladın mı? belki benimle güzel günler ve tutkulu geceler geçirirken anlayamadan, kaşla göz arasında aşık oluvermişsindir hakan... olamaz mı?" sesinde bir çatlama oldu, gözleri doldu yine, gözlerimin içine baktı; "olamaz mı hakan?"

    "olamaz!" diye seslenmek istedim o an! "hayır olamaz!" halbuki çok değil dört beş saat öncesinde bu ilişkiye belki de bir şans tanımalıyım diye düşünüyordum.

    masadaki yarısı tamamlanmamış kibritten ev, bitmiş şarap şişesi, ağlayan sarhoş kadın kombosu beni kendime getirmişti. sert bir rüzgar yemiş gibiydim. "hayır derya hayır, "diye seslenmek istiyordum, "sen o değilsin, hayır derya! " hiçbir şey diyemedim.
    bakışlarımdan anlamış olacaktı ki sustu, bir şey demedi. masaya tutunup ayağa kalktı ve beni öpmeye kalkıştı. "derya lütfen," dedim, geri oturdu sandalyeye. güldü, "allah belasını versin her şeyin," diye bağırıp yumruğuyla kibritten evimizin tepesine indirdi. kibritler bir yana, umutlar bir yana dağılmıştı.

    zamansızlık ne tuhaf şeydi. sonsuzda boğulmak istiyordum.

    ve yemişim kendi hayallerimi, bir başkasının hayallerini enkaza karıştırmanın azabını hangi bedeli ödeyerek yok edebilirdim?
    ümit yaşar oğuzcan, seneler evvel o mısraları sanki bizim için yazmıştı;

    "...nasıl da yandı bir anda. görüyor musun?
    dev ağaçlarıyla o içimizdeki orman...
    yanmamış bir yer buluruz belki, ararsak,
    şimdi ya da hiç bir zaman...

    kişi sımsıkı sarılıyor bulduklarına...
    umutların bir rüzgarla savrulduğu an...
    yine de bir şeyler kurtarabiliriz belki,
    şimdi ya da hiçbir zaman..."
    2 ...
  38. 30 kasım 2013 blue istanbul konseri

    1.
  39. taa 2000'li yılların başlarında iken kendilerinin ağır bir hayranı olan şahsımın, dün akşam zorlu psm center'daki konserlerine gidip 21.30'dan 23.00'a değin çılgınlar gibi eğlendiği konser olmuştur efendim. bir zamanlar abd ve avrupa'da müzik listelerini altüst eden ingiliz boy band, ben gibi bir çok 10 yıl öncesi ergenlerinin doldurduğu opera salonunda acayip eğlenceli bir konser vermişlerdir.

    hiç nazlanmadan tam vaktinde konsere çıkmaları, ara vermemeleri, sıcacık samimi tavırları ile gönlümü yeniden fethettiler. yaşlanmışlar azıcık ama. olsun be.

    yirim. *
    0 ...
  40. ben evlenince kirada oturamam

    38.
  41. "babanın fakir olması senin suçun değildir, ama kayınpederinin fakir olması senin suçundur," önermesini kendine motto edinmiş akıllı kezban.

    aferin kız sana.
    1 ...
  42. söykü

    174.
  43. kısacık ömrümde kuru eleştirinin, kuru muhalefetin ciddi ciddi ne kadar mide bulandırıcı olduğuna bu oluşumda şahit oldum ben. hani söykü gerçekten hiçbir işine yaramadıysa hiçbir kimsenin, bana sırf "kuru eleştiri" denen olayın ne kadar komik ve ne kadar yersiz olduğunu öğretti. sırf bu yüzden söykü ekibine tekrar katılır, bunca hakareti tekrar işitirdim herhalde. eminim ki sözlüğümüzün ultra bilgili, ultra edebiyatsever, ultra muhalif kişiliklerini hiç bağlamayacaktır ama ben ömrüm boyunca kuru muhalefet yapmaktan kaçacağım artık. bedavaya hayat dersi oldu bana. bak ne güzel.

    en başından bu yana, bizler yükselme duraklama ve gerileme dönemlerimizi yaşarken, kendilerinden "ellerini taşın altına koyma" isteğinde bulunduğumuz kişilerin türlü çeşitli bahanelerle tek tek bizi geri çevirirken, buraya baya baya satırlarca eleştiri döşemelerini iyi niyetli bir tavır olarak görmüyorum.

    en başından beri ne reklam yapmadığımız kaldı, ne edebiyatın içine ettiğimiz, ne olayı başka yönlere saptırdığımız???? sırf söykü başlığına entry girdiğim için karaktersiz, kişiliksiz ne idüğü belirsiz bir insan olmakla bile itham edilmiştim vaktinde. mal gibi hevesli hevesli bir şeyler yazarken hem de.

    bizler aksatıyormuşuz, geç yayınlıyormuşuz öyküleri, laubali, laçka ve pek sevimsizmişiz. e be kardeşim, iyi güzel de, bizler "yetiştiremiyoruz, ekibe insan gerek" dediğimizde arkana bakmadan kaçıyordun. kesinlikle tek bir kişiyi ya da kişileri kastetmiyorum. zaten ekip dışında kimden yardım istediysek depar ata ata koştu gitti yanımızdan sağolsun. bu bir tercihtir, saygı duyarım. ama asla ve asla, elini taşın altına koymadan ağzını köpürte köpürte söykü'ye sövmen yakışıyor mu? bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? bu nasıl bir şey benim aklım almıyor!

    bu bir sözlük dergisi. belirli periyotlarla basılan, belirli bir kesime hitap eden bir dergi değil ki! insanlar bu dergiyi okumak isterlerse ve tabi ki yazarlar öykü gönderirlerse devam edecek! siz istekli olursanız devam edecek! ve evet, bu oluşumun bir ekibi de var ama bu ekip siz istediğiniz, siz istekli olduğunuz sürece istekli olacak. yoksa, bir başlık altına sayısız eleştiri olursa, kattı surette yapıcı eleştiriler değil tabi, "biz bu dergi için ne yapabiliriz" diyen insan sayısı sıfır olursa bizler de bırakın sorumluluk bilincinden azıcık sıyrılalım ha? yoksa üç dört kişi öykü gönderir ve o üç dört kişi okursa dergiyi, ne anlamı var! allah kahretsin o zaman!

    söykü yazarlarından engelsiz öyküler projesine başladığımızda ne kadar hevesliydik... kaç öykü geldi? hemen söyleyeyim 15. kahretsin ki 15. e peki n'oldu! çok az öykü geldiği için proje iptal oldu. belki tekerlekli sandalyeye kavuşacak bir insanın önüne geçildi. ama ben hiç bu konulara geçmeyeyim. hep ajitasyon değil mi?

    şimdi de facebook sayfamızda experimental'in blog yazılarını paylaşmamıza binbir türlü sitem. acaba söykü'ye gelen öykülerin kaç tanesini ciddi ciddi okudu ki bu eleştirileri yapanlar!

    bu entryi tamamlamam tam 00.01'e geldi, yine reklam peşinde bunlar demesinler diye 15 dk bekletip yayınlıyorum. içine düştüğüm salak psikolojiye bakın!

    yine de sağolun, eksik olmayın, ama yapmayın şu kuru eleştiri denen iğrenç şeyi, yapmayın! gölge etmeyin, başka ihsan istemez!
    4 ...
  44. the hunger games

    257.
  45. ikincisi ilkinden daha güzel olan film. arada kopukluklar olsa da (halkın gözünü boyama kısmını çabuk çabuk geçtiler, hoopp diye devrime döndü mevzu, daha fazla ayrıntı verilebilirdi) kesinlikle gidilip izlenmesi gerek. üçüncü filmi merakla beklemekteyim. başkentte neler oldu, peeta'ya n'oldu, gale boynuzları yemeye hala doymadı mı, finnick ne ayaktır vb sorularıma yanıt bulmak için üçüncü filmi mi bekleyeceğim şimdi?!
    1 ...
  46. hasan doğru

    22.
  47. ultra ultra sempatik o ses yarışmacısı. naifliği ve doğallığı ile tüm o medya maymunlarından bir adım önde. yaradılıştan mütevazi adam belli. he bir de esnaf çocuğu olmasından ayrı bir ısındım kendisine.

    eğitimi ve sesi ile, doğru yollardan gittiği halde zaten zirveye çıkacaktır. umuyorum saçma sapan reyting kaygılarına meze olmaz. hiç tanımadığım halde yürekten diliyorum; hep hep mutlu olur umarım.
    2 ...
  48. en beğenilen blog sayfaları

    88.
  49. beyoğlu nun en güzel abisi

    3.
  50. şayet sizler de zat-ı alim gibi ahmet ümit'i ve kitaplarını taa ergenlik öncesinden beri tanıyor iseniz mutlaka ki bu kitabı da alır okursunuz. merak bu. tanıdıktır çünkü o üslup size. okursunuz okumasına, zaten su gibi akar gider de tat alabilir misiniz, bilmem. zira ben, ahmet ümit'i sırf polisiye tutkumdan ve türk polisiye yazarları kıtlığına kıran girdiğinden okuduğumu farkettim. bir damla polisiye aşkına yani, başka bir şeyden değil...

    bana kalırsa, polisiye yazarı edebiyat parçalamak zorunda değildir, edebiyat parçalamak zorunda hissetmesi kadar da saçma bir şey yoktur. polisiye yazarı iyi betimlese kafidir kişileri, mekanları... ki bizler o entrikanın içine azıcık girip heyecanlanabilelim. maksat polisiye olsun yani. hani heyecanlanamayacaksak neden polisiye okuyalım değil mi güzel abim?

    misal jeff abbott, maxime chattam belki birer polisiye devi değillerdir. ancak kurguları, polisiye ruhu hissettirebilme yetileri ahmet ümit'ten çok daha fazladır. ki ahmet ümit'in de kendilerinden daha az polisiye tecrübesi yoktur. bu "bestseller olayım da ne olursam olayım" tavırları ile grange olmaktan bir ışık yılı uzaktadır belki sevgili ümit ama en azından bir türk maxime chattam olabilirdi.

    her bir yerinden bayağılık fışkıran kitap. her bir yerinden ama. polisiye bu ise eğer, benim allah belamı versin.
    5 ...
  51. söykü dergisi sayı 22 mum

    4.
  52. sitesinden yayındadır.

    okuyup akşamını güzel kılmak isteyenler için;

    http://www.soykudergi.com/2013/10/sayi-22-mum/
    12 ...
  53. i just call to say i love you

    6.
  54. harikulade sözlere sahip stevie wonder şarkısı. part time lover ile birlikte, stevie wonder'ı stevie wonder yapan güzide eser.
    7 ...
  55. söykü dergisi sayı 22 mum

    2.
  56. söykü'nün harika öykülerle yoluna devam ettiğini gösteren sayı. emek veren herkese teşekkürler.
    2 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük