kemalistlerde mi takıntı varmış? milliyetçilerde takıntı yok muyumuş? vay anasını. bir tek zaten siz her ulusa bacak açıyosunuz. gerçi zaten belli bişey bu ülkedeki dindoşların büyük malafatlı arapları sevdiği. sadece araplarla sınırlı değil üstelik,pantalonunun ağası biraz geniş olan israil, çin, rus vb. vatandaşlarını da çok seviyosunuz. beyfendinin biri de amerikada sabah amerikan siyahilerini görüp akşam televizyona çıkıp ağlıyo. olay malafatta sanırım.
fakir arap yavşakları gelip adım atamayacağın otellerde tatil yapsın, jiplere binsin sen de onu kırmızı halıyla karşıla.
satın topraklarınızı araplara, yunanlara, amerikanlara, almanlara. devam edin. **
bunlar ısırınca kandaki alkolün etkisiyle komaya giriyolar. son birkaç sezondaki en etkili silahım. alkollü vücudu ısırınca öldürmeyen şey güçlendirir modu da olmuyo ibinelerde; salak salak uçuyolar. ardından bildiğiniz üzre yaşlı kurt gazete piyasaya çıkıveriyo aniden. gerisi iyilik hoşluk.
parasını verip aldı adamlar ardayı. elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda *. kimse babasının hayrına oynamıyo kardeşim bu oyunu; kendi ülkesinden bi takıma karşı bile olsa. hoş gerçi artık ülkemizin takımları ülkemizden izler de taşımıyo. quaresma topoşu, edu gavatı, almeida hödüğü falan filan işte. metin ali feyyaz vardı da biz mi siktik?
uzun lafın kısası adamımsın egemen.
bir yandan da sol yanı ayaklanır gider insanın. ah o sızı yok mu sırta hançer hançer... giden her gemi için saplar kendini.
insan oğlu özlerken ne de çocuksu, yorgun ve yitik.
hele ki hayatı boyunca sokak lambalarından başka bir şeye boyun eğmeyen siz iseniz özleyen; zordur inadına yaşamak.
inadına o geliyorsa akla, her sabah kalkmakla beraber, terliklerden önce; ayağınızı öyle bir basarsınız ki parkeye; iliklerinize kadar cız eder. özlemin yanık et kokusudur burundan odaya yayılan.
sonra geçer yavaş yavaş çünkü sokak lambaları hiç bitmez.
eskiden bu millet başına birşey gelmeden uyanmaz derdik.
uyandı mı da taş üstünde taş bırakmaz diye inanırdık. öyleydi de. türklüğüne, damarına bastılar mı ölümün yer yüzüne gönderilmiş şekliydi bu millet. milletti işte.
ne kadar gülünç. şimdi anamızı s*kiyolar ruhumuz duymuyo.
ne uykuymuş yahu.
amy winehouse imiş.
dünyada bi cobain daha belirsin diye abartılan bi olay olucak ölümü.
tamam müzikten anlamıyoruz. sesten anlamıyoruz.
amy' i de sevmiyoruz (her ne kadar tanımasak da).
peki sadece müzikten anlamak ve o kızı sevmek onun için 21 sayfa entry doldurmaya yeter mi?
saçmalık değil mi?
yahu millet uyanın. 13 şehit verildi daha henüz. amy diye salyasümük ağlıyoruz. biz böyle bi millet miyiz?
ben milliyetçi ülkücüyüm diyenler ya da atatürk milliyetçisi ve yenilikçiyim diyenler niye gidip elin kızına üzülüyo vatanında 13 asker, 13 ana, 13 baba, 13 doğmuş-doğmamış evlat, 13 eş, 13 bacı, 13 kardeş, 13 hala- amca- teyze- dayı, binlerce silah arkadaşı ölmüşken...
biz bu değiliz. olmamalıyız... ****
tamam her şeyi geçtim. amy için üzülüyosunuz da bu halkın içinden kazım koyuncular zeki mürenler çıkmadı mı hiç? alah aşkına. zeki müren gibi bir sese senedebir allah rahmet eylesin diyemeyen yazar niye amy bilmemne öldü diye yas tutar?
bakın kazım öleli, hem de kanserden öleli (uyuşturucu değil) tam 6 sene olmuş.
birçoğunuzun altı yaşında oğlu var be.
biraz duyarlı olun yahu yeter.
kime güvenip, kimin için asker doğuyoruz biz?,
ne için savaşmayı, ölmeyi göze alıyoruz.
tamam şimdi gidin ağlayın amy bilmemne için.
körü öldürüp badem gözlü yapıp götüne bu kadar iyi sokan bir millet daha yoktur.
helal olsun.
helal...
not: tamam ben suçluyum, böyle düşünüyorum. ölene saygı duymuyorum. evet evet saygısızım ölüye karşı.
biyolojik açıdan erkek kardeşin çocuğu olduğunda gerçekleşen durum. lakin manevi yönden çok daha derin bir konu. insanın o küçük sincap * doğduğunda amca olma olgunluğuna ulaşması farklı zaman dilimlerinde olabiliyor. tabiki kucağına ilk aldığında müthiş bir duygu ama tam amca olamıyorsun işte. anne baba olmaktan farkı da bu.
mesela bugün 3 aylık sincap kucağımda uyuyakaldı sallanırken. ve asla dikkat etmeyeceğim o sokakta top oynayan çocukların sesi kulağıma geldi. ve çıkıp 'hadi oğlum başka yerde oynayın, çocuk uyuyo! ' dedim. ilk kez kendimden başka birisinin rahatsız olacağı ve uykusundan uyanacağı endişesi sardı heryanımı. ben artık kendimden başkasını bir nebze olsa da düşünebiliyordum. amca olmuştum...
baba yarısı olmaktır yeri geldiğinde. cebindeki son paranın yarısını çikolata almak için ayırabilmektir.
dayı olmaktan farklıdır biraz. amca babanın değişmiş bir versiyonudur. öyle enseye tokat g. te parmak olamazsınız asla. illa kızacak birşeyler bulur.
ama hep 'oğlum- kızım' diye kızar, sever, öper.
amca olmak, baba olmaktan önceki en güzel duygudur**...
Dünyada 20 melek vardır. 10 tanesi uyur 9 tanesi suan bunu okuyandır 15 dk içinde bunu 14 yere yapıştır; karman 500+ olacak. 14 yere yapıştırmazsan sevdiğin ölecek. durma yapıştır.
şu an bu yazımı monitörümün ekranında sağ üst köşeye doğru biriken siyah sivrisinek kalıntılarına yazıyorum.
ben sizi evladım gibi sevdim. kanımı taşıdınız onca süre. evlat gibi...
belki yıllarca benim pis, dağınık odamdan çıkamadınız. cam açma huyum yok; bu da benim eksik yönümdü evet. neyse ben sizi elim kolum gibi sevmiştim işte.
ama o sesiniz yok mu. vızz diye tam uykuya dalmak üzereyken gittikçe yaklaşan vızz...
gün geçtikçe, siz büyüdükçe sesiniz de mi şiddetlendi ne? son çaremdi sizi önümde duran takvim yapraklarıyla ezerek,bastırarak öldürmek. son çaremdi. yoksa küllüğü fırlatacaktım duvardan duvara. annem de sizin yüzünüzden ağzıma sı*acaktı.
rahat uyuyun... göt herifler.
ateşlenen tek şey özlemdir o saatt 03:00' da.
hele bir de gurbetteyseniz...
her ayrılık bir gurbet değil mi yanan sigaranın küllerinde?
dibe vurduysan ya da hala düşüyorsan.
yine lodos aşığıyım ben.
bak! bir orospu duruyor kaldırımda. ağlasan ağlar bilirsin, düşsen düşer hayatlar.
kırsan kırılmazsın sevişirken. yaksan yanmazsın ya hani az önce ağlamışken. gitsen kalır ardındaki. ben gibi, ev gibi, yatak gibi.
çıkamam uzun yola senden sana. lanet olsun! gidecek param var da, ya dönemezsem senden buraya? yeniden kırılan dünyama.
bak yine saçlarımı heyecanlandırıyor rüzgar. anılarda kalmışlığını süpürüyor.
bir orospuyu paylaşıyor rüzgar, gözyaşlarımla...
susmaktır.
eski sevgilinin kendi yolundaki mutluluğunu istercesine susmak epey sinir eder yeri geldiğinde.
hem de insan susarken ne kendini ne de başkasını incitemez.
noktalar sırasıyla burun, kulak, ağız, omurilik yakınlarındaki hafif tomru ve göbek deliğidir. uygulandıktan sonra dişinin aldığı beş derin nefes sonrası vajina büyük bir gürültü ile patlar. kaçmak için beş saniyeniz olacaktır. kan görmek istemiyorsanız iyi değerlendirin.
gençlere felsefi film izlemek yaramıyor efendim.
not: matrix' in özellikle de serinin ilk filminin felsefi bi film olmadığını düşünen arkadaş varsa varoluşu bi sorgulasın bakalım.
yalnızca fazıl saya değil klasik ve blues müziğe de baya bi saymış bu herif. sanatı hala büyük bir kitleye sahip olmak ve çok plak satmak olarak gören dindarımsı bir köpeğin sözleri onlar. reyting türkiyede önemliliktir evet. devam et sagopa süpersin. seni böyle olunca daha çok seviyoruz ne de olsa havlayan köpek ısırmaz.
hiçbirzaman üniversitede türban görmemek için konuşmadı bu toplum. özgürlüktür. hakkıdır isteyen kapanır gelir isteyen açılır. bizim davamız onu da kullanmaya çalışanlarla.
üniversiteye türban girdiğinde örgün eğitime de girecek. yani tertemiz beyinleri, beyinsiz aileleri tarafından yıkanmaya çalışılan küçük kız çocukları zorla türban taktırılıp okula gönderilecekler.
koşullandırılarak eğitim yalnızca hayvanlara olur. hayvan olduğunu kabul eden varsa kusura bakmasın...