Din işleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Aktan'ın;
--spoiler--
''islamın boşanmayla ilgili öngördüğü şartlar yerine getirildikten sonra kişi, karısına 'ben seni boşadım' sözünü isterse normal telefonla ister görüntülü telefonla söylesin, ister MSN yoluyla bunu yapsın, onun fıkhen ve dinen boşanmış olduğunu söylüyoruz''
--spoiler--
ifadeleri ile betimlenmiş; çağdaş bir kolaylık hadisesi...
10 entry girerek çaylaklığa hak kazanmış, yıllarca bekleyerek yazarlığı onaylanmış; sanal gibi gözüken, oysa ruhu bedeni olan canlılara, 10 moderatörün ve bizzat ssg'nin eli ile uygulanan; tamamen kararın uygulandığı kişiye ve kararın uygulayıcısına göre değişebilen gerekçe ve nedenler ile;
kovan girişindeki nöbetçi arılar tarafından içeri alınmayarak, karda kışta sokakta bırakılan zındık arılardır...
iş bu faideli bilgi; hayırlara vesile olsun kanalımız TRT 1'de, hafta içi her gün saat 10.00'da yayımlanan ''Sabiha Akdemir'le Günbegün'' programının geçen günlerde yayımlanan bir bölümüne konuk olan tasavvufçu yazar Cemalnur Sargut, bal arılarını örnek göstererek sarhoşları eleştirmesi ile edinilmiştir...
hamdolsun, Türk halkının, tüketici kredisi ve kredi kartlarına olan borcunun, 23 Ekim tarihi itibari ile Türkiye Cumhuriyeti 2010 bütçesinin yarısına yaklaşması hadisesidir...
her ne kadar konu, pastadan çıkan atatürk başlığında iredelense de; hadise atatürk'ün pastadan çıkması hadisesi değildir...
atatürk pastadan çıkmamış... çıkarılmıştır...
uzun süren pr çalışmalarının ve toplumun bilinçaltına yapacağı amaçlar doğrultusundaki katkıların hesabı yapılarak uygulanılmış bilinçli bir eylemdir...
leblebi çekirdek satışı ile ilgili basit bir reklam çalışmasında bile vurgulanacak öğelerin ve bu vurgulanan öğelerin toplum üzerinde yaratacağı etkilerin günlerce konuşulup tartışıldığı bilinen bir vakıa iken;
bu eylemi, düşünerek ve planlayarak yapanların, hastası olunan, hasta etmek istenilen ve saygı ile en münasip ve müstesna yerlerinden öpülme arzusu doğuran eylemdir...
mahalle içlerinde sokak aralarında kurulmuş çağdaşlığımızın göstergesi pazarlardır...
yanıp şaşılıp bu pazarlardan herhangi birinin kurulduğu bir sokakta bir ikametgah veya işyeri edindi iseniz; vay halinize, geçmiş olsun...
bu mağdurların, düzenli bir psikolog gözetiminde olmalarını sağlayacak bir gelire sahip olmaları umulur... ancak sanılmaz... zaten olsa idi, o semt pazarının kurulduğu sokakta ev ya da işyeri kiralamak satınalmak zorunda kalınmaz idi...
çileniz sabahın beşinde başlayacak demektir... henüz kısılmamış gür sesleri ile birbirine çığıran topluluk tarafından güne neş'e içinde başlatılacağınızdan emin olabilirsiniz...
işsizliğin otomatik sigortası olarak görüldüğünden; el sürülemeyen bu pazarların; bir gün vergisini veren, çağdaş mekanlar olması umudu ile ölüp gideceğinizden ve o günü göremeyeceğinizden emin olabilirsiniz...
bu sokaklarda yanıp şaşılıp ikamet etmekte olan, motosdiklet dahil araç sahiplerinden bahsetmek dahi istemiyorum...
bu sokaklarda, çıkacak bir yangın veya ambulans ihtiyacının henüz haberlere manşet olacak kadar olmamış olmasını halini ve mağdurunu düşünmek bile istemiyorum...
sabahın 5 inde başlayan bu çileniz, gecenin 2 sinde; vatandaşa verdiği hizmetten mutlu mesut belediye arazöz ve kamyonları tarafından yapılacak temizliğin ardından sona erecektir...
nafile bu gece erken yatayım diye düşünmeyiniz...
aklıma geldi editi - iş bu pazar mağduru iseniz, sakın mağduriyet sonucu, bu pazarların esnafına babalanmayınız... babayı yersiniz...
ifadesi ile bıngıldağıma takılmış ve internette yapılan minik bir araştırma sonucu, ülkemiz ile ilgili, hemen her konuda olduğu gibi, çok net veriler ile ulaşılamasada karşımıza çıkan acı gerçekliktir...
o orduyu kim kuracak veya kurmalı kısmısı eksik kalmış bir yazıdır... mümtaz insan'ın bu konuda kendisinde bulunduğu yazısından da anlaşılan; engin deneyimlerin zerrececiklerini bize sunmamış olmasını yadırgıyor ve kibarca kınıyoruz...
köşe yazısı üzerine, istem dışı salgılanmış ve akmış olabilecek sıvılardan, malum grip virüsünü olası kapma ihtimalinden uzak durabilmek için; maske ve eldiven ile okunması salık verilmektedir...
sayın cumhurbaşkanımızın ve başbakanımızın, iktidarda ve makamlarında oldukları sürece, 29 ekim'lerde; değiştirdikleri tertemiz gömlekleri, söylediklerine ve anıtkabir özel defteri'ne yazdıklarına inanan, pırıl pırıl, ışık saçan gözleri ile gerçekleştirdikleri eylemdir...
müttefikimiz, canımız, ciğerimiz, tamamen duygusal nedenler ile, bizi bizden çok düşünen, amerika birleşik devletleri'nin dışişleri bakanlığı tarafından hazırlanan yıllık Dini Özgürlükler Raporu'nda; '' Laikliğin korunması kaygısıyla, dini grup ve cemaatlere baskı yapıldığı '' iddiaları ve türban yasağından, AKP'nin kapatılma davasına kadar, pek çok noktaya değinilerek tuşa getirilen; bu, bizi ve toplumumuzu düşünme karşısında gözlerin önce yaşarması, gözlerin dolması ve dolan gözlerde yerçekimine dayanamayan damlaların yanaklardan yuvarlanması hadisesidir...
oldukça sık yaşanan, ancak hayatın koşuşturmacası içinde unutulan; birlikte değerlendirildiğinde, bizleri acı gerçek ile burun buruna getirebilme ihtimali olan bir hizmet başlığıdır...
son yıllarda, ülkemizde bir çok ilk yaşanmaktadır...
ve bu ilkler, ya daha önce hiç yaşanmamış kara mizah örneği olaylar;
ya, daha önce toplumda karşılaşılmamış vahşet haberleri;
memur,işçi ve emekliye yapılan zamlarda 2,5 artı 2,5 formülü; vatandaştan alınırkeneki kısımlarında yüzde 15 ila yüzde 25 lik kısmı kullanılmaktadır...
sanıyorum aradaki ibrişim kuşak farkı nedeni ile oldum olası anlayamadığım bir tanımlama olmuştur yarılmak...
fakat sozlukler sayesinde yazarlarımızın da, yarma seftali misali yarılabildiklerini öğrendiğim ve bu teşbihli teşhis sayesinde yaran, yarılan, yarılabilen yazarlar için kullanılabilmesi mümkün tanımlamadır...
özellikle iki kişi arasındaki özel görüşmelere meraklı, her gün haber bültenlerinde yayınlamakta beis görmeyen bir kısım ak pak medyanın görmediği, üzerinde durmadığı; göremiyorum ki, çünkü, sözlüğümüzde de henüz görülmeyen; tamamen duygusal görüşmelerdir...