yarın (20 haziran 2013) ankara sanat tiyatrosu'nda saat 20.00'de hacettepe üniversitesi ankara devlet konservatuvarı tiyatro bölümü öğrencileri ve 2013 mezunları tarafından sahnelenecek tankred dorst oyunu.
biletler 10 tl olup, kapıdan satışı da yapılmaktadır.
- olm gelin bak. ben daha önce izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki tiyatro seviyorsanız kaçırmamalısınız. adamlar yetenekliler.
nedeni her zaman depresyon, sevgiliden ayrılma falan olmayan eylemdir. kişi uzun saç kullanmaktan sıkılmış, zorlanmaya başlamış olabilir. yazın çok bunaltması, kışın banyodan sonra kurumaması filan gibi nedenler ve kestirince bütün bunların ortadan kalkacağı bilinci, hafif pragmatizmle de birleşince gidilir ve upuzun saç kestirilir.
ve fakat göt isteyen bir eylemdir. 1 senedir "yapacağım" deyip deyip yapamadığımdır.
milyonlarca insanın bağımlısı olduğu bir apple uygulaması oyun. adamın tekini koşturup duruyorsun, arkasından da canavar falan geliyor işte. sırf bu oyunda rekor kırabileceğine inandığı için ilginç meblağlara iddiaya giren insanlar tanıdım. hastalıktır daha ziyade.
bütün bir ailesini 800 lira ile geçindirmeye çalışan insanlara bu ülkenin ettiği en büyük hakaretlerden biridir. öyleyse milletvekili maaşları artırılsındır, bu ayıp, vatandaşın sırtına vergi olarak, bilmem ne olarak yüklensindir, vatandaşın sırtındaki kambur her geçen gün büyüsün, halkın sırtına bu aşırı konfor düşkünlüğünün yükleri yüklensindir, değil mi? sonuçta bir milletvekili oradaki pozisyonu, vasfı ve vasıflarından çok büyük oranlardaki vasıfsızlığı her ne olursa olsun en lüks arabalara binebilmeli, en pahalı evlerde yaşayabilmeli, zaten kaldıramadığı koca kıçını o en rahat koltuklara koyabilmeli, o koltuklarda büyüttüğü göbeğini, hiç kımıldamadan kazandığı binlerce lirayla besleyebilmeli, en son teknolojiyi kullanabilmeli, en iyi şekilde ısınabilmelidir. bu uğurda harcanan nice hayat, açlık sınırında yaşayan nice insan, üşüyen, yatacak yer bulamayan, aç kalan, aç bırakılan vatandaşın hali ödenmesi gereken küçük bir bedeldir yalnızca. bu nedenledir ki, kimsenin sesini çıkarmaya hakkı da yoktur, çabası da. bu çaba olmadıkça, "kadere" boyun eğildikçe hak da kazanılamaz zaten; toplumlar hak ettikleri şekilde yönetilirler.
bu beyanatın sahibi şahsın bir tek erkeklerin düşünebildiğini savunmaya çabalamasıyla ilgili acınası bir durumdur yalnızca. zira eğer bu "gerçekse" (hani şaka falan değilse diyorum) bilimsel düşünme tarzından, eleştirel düşünmekten, hatta sadece düşünmekten bu kadar uzak bir saçmalıklar kumkumasının sözümona "fikir savunmak" diye meydana getirilmesi gerçekten trajikomik. sonuçta bu demek oluyor ki, bu "erkek adam" tabir edilen arkadaşların iki bacağının arasında bulunan uzvu, ta beynine kadar uzanıp bütün bilişsel faliyetlerini düzenleyebiliyor, kadınlarda da bu bir uzuv formunda bulunmadığı için, yetersiz kalıyorlar. böylelikle insanlık tarihinin bilişsel gelişim namına biriktirdiği onca şey de bir vuruşla tuzla buz tabi. şu ana kadar kimse bu kadarını düşünememişti sanırım. *
bir de bu söz konusu entrymsilerde kendi içinde bir tutarlı olmaya çalışma, bir temele dayandırma çabası var ya, o takdir edilesi bak, bildiğin şirin yani.
sanırım arkadaş troll yalnız, başarılı girişimleri var. fakat o kadar uzun entry'yi mobil'den kasmak nedir yani? bu kadar mı hırslandın arkadaş, neyin kuyruk acısı bu?**
troll'lüğün terimsel olarak ne olduğuyla ilgili bir fikri bile yokken durduk yere ve tamamen içten gelen bir şekilde kötü esprilerle, ucuz geyiklerle, sırf sinir bozmak için dalgasına damara basmalarla ortamı troll'lemesi.
"iyi de neden?" diye sorulsa cevap veremeyecek okul müdürüdür. türkiye'de eğitim veren hemen her kurumda her çağda, her dönemde görülendir. bir şey öğretmekten ziyade şekilciliğini ortaya koyduğundan, milletin saçına, makyajına, sakalına, eteğine karışır. sonra da vay efendim kimlik bunalımı da bilmem ne. öhm.
türklerin reflekslerini geliştirmektir. zira çok sinir bozup, hızla kaçıyorlar. yakalayıp da öldürebilecek kadar hızlı olmayı da sineklerden öğreniyorsunuz. *
birde suratta çıkan tek sivilce ise insana iyice koyandır. zira ilk göze çarpan o oluverir yüzde. anında belli olan kıpkırmızı bir nar tanesi, suratta yeni kurulan bağımsız cumhuriyetin kıpkızıl devrim çiçeği gibi orada gururla durur. görenler de "anaa küçük esantiyon ehehe" diye dalga geçerek tuz biber olurlarsa keyfinize diyecek yoktur artık.
kendisi ülkemizde dadaizmin önemli bir temsilcisi ve bu felsefeyi şarkı sözleriyle harmanlayabilen sayılı kişilerden olduğundan dolayı doğru bulduğum önermedir.
bu akımın temsilcisi diğer büyük starlar için;
(bkz: atilla taş)
(bkz: ajdar anık)
evrimin ne olduğunu anlamamış insan söylemi.
zira evrim, "maymundan geldik" demez. maymunlarla ortak bir atayı paylaştığımızı öne sürer. elbette bu, insan olmayı pek bir halt sayıp, sahip olduğu biliş'in yüzde birini bile kullanmadan kendine bu insanlıktan ve diğer canlıların aksine sahip olduğumuz zekadan pay çıkaran bir kısım şakirtleri pek üzüyor gibi. bu yüzden, bu çok "yüce" sayılan insanlığın atasının maymunlarla bir olması da elbette kabul edilemez bir durum!
bilmeyenler için kısaca; evrim bütün canlıların ortama uyum sağlamaya çalışması sonucu gelişen bir durumdur ve bunun gözle görülebilir olmadığı için yalan olduğunu sanan bir takım "düz adam sami"lerin düşündüğünün aksine, çok uzun bir sürede meydana gelen bir olgudur. hiç değilse, zıttı ademle havva'nın çocukları olduğumuza inanmak olan bu önerme, saçma sapan akıllı tasarım hedesine göre çok daha kabul edilebilirdir. sonuçta ensest günahsa, adem ve havva'nın çocuklarından sonra insan soyu tükenmeliydi. ya da şimdiki dünya nüfusunun en az yüzde seksen'i doğuştan fiziksel/zihinsel engelli olmalıydı. genetik kırılma diye bir şey var.
organik besinlerle beslenen bir toplumun çocuk kesimidir. evet; beslendiklerimiz ne kadar katkısız olursa, fiziksel özelliklerimiz de o kadar birbirine benziyor.