tövbe estağfurullah bir şeydi.
sınavdan sonra çıkıp kurduğum ilk cümle şu oldu: ölüm gibi bi şey oldu ama kimse ölmedi.
öncelikle eklenen açık uçlu sorular paragraf halindeydi bildiğiniz gibi.
ben hep bir paragraf eksiltirler onun yerine koyarlar o paragrafı diyordum ama öyle yapmamışlar. dünyam çöktü valla o 5 paragrafı orada görünce. allahtan aşırı zor değildi paragraflar.
nereden soru eksiltmişler derseniz eğer ilk 20den eksiltmişlerdi. 5 soruluk cloze test duruyordu ancak kalan 20 ile oynamışlardı.
soru düzeni bile farklıydı. karmışlar ne var ne yok.
cümle tamamlama kolaydı, kelimeler, gramerler kolay gibiydi. paragraflar eh işte. paragraf tamamlama kolay gibi geldi. türkçe-ingilizce ve ingilizce-türkçe çeviriler de kolay gibi geldi ama neyse... paragrafı bozan cümleyi bulma beni aşırı zorladı hatta en çok beynimi yakan kısımdı.
ve en garip olan kısım şuydu ki, normalde denemelerde ve testlerde en kolay olan kısım olan verilen durum ve diyalog tamamlama zordu. hele o diyalog tamamlama kanser etti beni. imana geldim gerçekten. yakın anlamda zordu.
ama her zamanki ösym tarzıydı bence. bilemiyorum.
ha unutmadan, açık uçlu sorular 8. sınıf çocuğunun bile yapabileceği seviyede kolaydı bence. korktuğum gibi olmadılar neyseki. 3/3 yaptım. zaten tek full orası galiba *
sorular açıklandı ama kontrol etmedim. sonuçlar gelince zaten görücem ne gerek var diye düşünüyorum * .
Operatör Doktor Banu Çiftçi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanıdır. 1993-2000 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. Uzmanlık eğitimini, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda tamamladı.
özgeçmişinin bu kısmını kendi sitesinden kopyaladım.
aynı zamanda da gönüllü doktor olduğunu sonradan öğrendim.
ve bir başlık açmak istedim onun hakkında.
youtubeda fazlaca vakit geçiren bir insanım.
son zamanlarda biraz daha fikir paylaşımına ve kendimi geliştirmeye yönelik videolar keşfetmeye ve izlemeye başladım.
biliyorsunuz ki youtube da izlediğiniz videolar gibi videoları youtube size öneri olarak sunuyor.
tedx talks'un videolarını yeni yeni izlemeye başladım. ilk izlediğim kişi ahmet naç isimli bir öğretmendi.
daha sonra ibrahim selim'i izledim. daha sonra levent ülgen'i.
ve youtube bana tedx talks videoları önermeye başladı.
derken banu çiftçi'nin de bir konuşması olduğunu gördüm. kadın isimli bir konuşmaydı bu. ancak uzundu biraz ve ben hep erteliyordum izlemeyi.
videonun kapak fotoğrafı da şu şekilde olduğu için merak ediyordum video içeriğini;
ve bugün izlemeye karar verdim. açtım. izledim. dinledim. güldüğüm yerler oldu. gözlerimin dolduğu yerler oldu.
ancak şunu fark etmemi sağladı. böyle düşünen tek ben değilmişim!
kadın konusunda, şu aptal kadınlık-kızlık ayrımı konusunda tek böyle düşünen ben değilmişim.
hislerimi cümlelere dökemiyorum. bu videoyu izleyen/dinleyen benimle aynı düşüncede olan insanlar eminim ki beni anlayacaklardır.
23 dakikalık bir video. uzun,evet. ama inanın izlemeye değer.
izlemek isteyenler ve üşengeçler için şuraya linkini bırakıyorum videonun;
konuşmaya ihtiyacım var.
dert sayılmayacak dertlerimden söz etmek istiyorum.
içim daralıyor sözlük.
kendimden kaçmak istiyorum ama bu mümkün değil maalesef.
uyusam uyurum, uyumakta istemiyorum.
ne yemek yemek için iştahım var, ne denizi izlemek için keyfim.
hatta şu ara düşünmek için ciddi ciddi beynim olmadığına inanmaya başladım. *
kendimi vasıfsız hissediyorum. daha ne olabilir ki? daha kötü ne olabilir?
9 haziranda, doğum günümde başımıza gelendir. az daha bana hediyemi veriyordu yaramaz.
yemek saatinde odaya koymamı istiyor bizimkiler. o akşamda koydum odaya çıktım.
cam açık sonuna kadar ama sinekliğimiz var. o sineklikte sıkı sıkıya bağlı kalorifer peteğine.
her neyse yemek yedik, doğum günü pastamı yedik sonra ben girdim artık odaya.
ararım ararım yok benim oğlan ortalıkta.
ilk entry sahibi arkadaşa benzer şekilde benim kediminde vitamin macunu gibi bi şeyi var. onun kutusunu sallayınca çıkar gelir.
salla allah salla, yok gelmiyor hayvan.
camlara bakıyoruz kapalılar, sineklikler kapalı.
ama kedi evde yok! en sonunda apartmana çıktım, belki kapı açık kalmıştırda çatıya çıkmıştır diye. elimde hala vitamin kutusu limon da limon diye bağrınıyorum apartmanda. indim en alt kata kadar. bi anda kafamı kapıya bi çevirdim benimki bakıyor bana oradan iki patisi üstüne kalkmış. açtım dış kapıyı hemen, sine sine girdi içeri. direkt kucakladım. titriyor ufaktan. korkmuş çünkü.
o öpmeye doyamadığım pembe patileri çamur olmuş hep. şükür ki sadece çamur bulaşmış o güzel patilere! üçüncü kattan beton zemine atlamışta ön sol patisinin incinmesi dışında hiçbir şey olmamış. hemen aradım bilgili bir ablamı sorular sordu işte yemek yedi mi, ağzında yüzünde kan var mı, bedeni sıcak mı soğuk mu gibi. neyse ki iştahı yerindeydi, hiçbir yerinde kan yoktu ve sıcaklığı her zamanki gibiydi. ama yürüken ön sol patisine basamıyordu işte. o gece ara ara kontrol ede ede sabah ettik bir şekilde. sabahta direkt veterinere, vınnn. biraz şişmişti patisi.
zorladığı için olmuş dedi veteriner. kontrol etti güzelce. iğne yaptı iki tane. teki doku ezilmeleri için, teki vitamin. çabuk toparlasın diyeydi vitamin herhalde. 4 tane de bana verdi. ben o akşam aradığım ablama yaptırdım onları. şimdi arada bir nazlanıyor patisi havada geziyor, canı istedi mi ceylan gibi sekiyor. ucuz atlattık. çok çok ucuz. verilmiş sadakamız varmış. pek inançlı biri değilim ama sokakta beslediğim hayvanların geri dönüşüymüş gibi hissediyorum oğluma hiçbir şey olmayışını.
artık ben odada yokken cam falan açılmıyor sineklik eskisinden de sıkı bağlı olsa bile. ve odamızın kapısı ben odada yokken hep açık. gözümüzün önünde duruyor limon efendi.
not: yazmayı unutmuşum, o bağladığım ipi gevşetip çıkmış camın dışına geri de girememiş. atlamakta bulmuş çareyi ve iki saat sokakta kalmış! onu almamı beklemiş kapının önünde resmen. iyi ki kaçmamış dediler bana, çünkü o anın korkusuyla şoka girip kaçabiliyorlarmış. şükür diyelim halimize. sağlamız ve birlikteyiz. bir de eskisinden daha uslu ve samimiyiz! evi o sokakta geçirdiği süreden sonra daha çok sevmeye başladı sanki. ve tabii bizi de.
sebebinden pek emin değilim lakin son 3 yıldır durum bu şekilde.
gerçekten sevdiğim ve hayatımda olsun dediğim bir insan değilse zaten istemiyorum.
sadece sevgilim var demek için sevgilim olsun istemiyorum.
bundan iki sene önce bir arkadaşa ben işin laylaylomunda değilim olacaksa adam gibi bir şey olsun demiştim. yaşım itibariyle komiğine gitmişti bu durum.
tabii ki ooo sevgilim olsun ama evlenelim, sözlenelim demiyorum. sadece seviyesiz bir birliktelik istemiyorum. yaşayacağım herhangi bir andan pişmanlık duymak ve bittiğinde vakit kaybı olduğunu düşünmek istemiyorum.
temel sebep bu.
yan sebep ise kimsenin yanıma yanaşmıyor oluşu olabilir. nedenini anlamadım. çok fazla sorgulamıyorum da artık.
gerekli değil, gereksiz de değil.
ancak duygulara ve kişiye göre değişkenlik gösterir.
konferans vermişim gibi hissettim.
dinleyen herkese teşekkürler, iyi günler. *
biride benim.
hemen cevap veririm ve hemen cevap verilmesini isterim.
tabi burada mesajı yazan kişi de biraz rol oynuyor.
geç cevap verdiklerim de yazmasını istemediğim insanlardır genelde ya da muhabbetin çabuk bitmesini istediklerim.
işsiz değilim ama genelde gelen mesaja cevap veremeyecek kadar yoğun da değilim.