içinde 180 mg feksofenadin hidroklorür bulunduran non-sedatif antihistaminiktir. bu ilk cümleden pek bir şey anlamayanlar için bildiğiniz alerji ilacı. sabah akşam aksırıyorsanız, burnunuz akıyorsa, kaşınıyorsanız, kurdeşen olduysanız akşam yatmadan önce alın bir tane efendim sabah bu dertlerin hepsinden kurtulun. alerji ilacı kullananlar bilirler, genelde alerji ilaçları kişiyi sersem yapar. akşam erken saatlerde alsanız dahi sabah erkenden uyanamazsınız. uyansanız da o uyku hali üzerinizden bir türlü gitmez. işte allegra bu konuda diğer alerji ilaçlarına fark atıyor ve uyku hali ve sersemlik yapmıyor. bu durumun bir getirisi de ilacı sabahları da alabilmenin verdiği rahatlık.
saç dökülmesini durdurup 1700 tane yeni saç teli çıkardığını iddia eden serum.
üç aylık kullanımın sonunda saçlarda hacim olarak ve kök sayısı olarak artma olacağını söyledi eczacı bayan. bende saç dökülmesi pek yok aslında ama çok zayıftı saçlarım. iyi aydır kullanıyorum. harbiden saçlarımda değişme oldu işe yarıyor ama fiyatı biraz abartı her ay 210 lira bayılmak zorundasınız. saç çıkarttı mı sorusuna evet saçların hacimlerinde artma oldu yeni yeni çıkan saçları da görebiliyorum. fiyatı da biraz daha makul olaydı iyi bir ürün derdim.
akp'ye oy atmak için yeterli bir neden değildir. cünkü akp yokken zaten boğaziçi ve fatih sultan mehmet köprüsünü inşa edebilmiş bir millet olarak, yeni bir köprüyü a veya partisi olmadan dikeriz. fakat yozlaşan değerlerin yerine yenilerini inşa etmek çok daha zor. bu yüzden köprü bir kandırmacadır. sizi yanıltmasın.
üç gündür beni perişan eden, hayattan aldığım tüm zevkleri yok nesleyle mücadelemde ki son nokta. kullandığım tüm ilaçlar hiç bir işe yaramadı. bende çareyi koça karı ilaçlarında buldum. dedelerin rivayeti üzerine burun deliklerime soğan suyu damlatmayı kabul ettim. ellerim bile titremedi damlatırken fakat sonrası hakkında da konuşmak istemiyorum. resmen burnum yenilendi. sanki burnuma damlattığım bir iki damla su değil, koca bir ateş topuydu. affedersiniz ama o acı burnumdan girdi kıçımdan çıktı. sonuçlarını bir iki saate göreceğiz. şimdilik işe yaradı gibi.
içeriğinde aspartam veya sakarin barındırmayan. doğal olduğu ve yan etkisi olmadığı eczaneci tarafından ısrarla belirtilmiş olduğundan, kazık gibi fiyatını bayıla bayıla ödediğim sukraloz içeren tadı şekere (hariden) benzeyen tatlandırıcı. laktoz alerjisi olanların uzak durması gerek, içinde laktozda mevcut. fakat şeker tadıını veren asıl öğe sukraloz. soğuk içeçeklerde de rahatlıkla kullanılabilirmiş. birazda ucuz olsaydı 10 numaraydı.
virüsün kuluçka dönemi dört gündür ve çok kolaylıkla bulaşır. nefes yolyla bile bulaştığı olur. kuluçka döneminden sonra kusma, ishal ve halsizlik belirtileri baş göterir. affedersiniz ama kişi hem alttan hem üstten yediğini içtiğini çıkarır. kilo gibi bir sorununuz varsa bir hafta iiçinde dal gibi olabilirsiniz. 5 gün içinde kendnize gelirsiniz. bu rahatsızlıktan korunmanın tek yolu temizlik, ellerı kolları yıkamak ve hasta olan bırının yanına olabıldıgınce yaklaşmamak. nefes yoluyla bulaştığına göre nefeste almamanız gerek ama bunu nasıl başaracaksınız bilemiyorum.
soba ve kat kaloriferlerinde ki kuruma karşı üretilmiş ürün. kurumsuz soba sorunsuz soba felsefesiyle yola çıkmıştır hedef kimya ürünü. fiyatı da yalnızca 1 lira.
çok zor iştir. teyzemin oğlu şizofreni hastası. çocukluğunuzu geçirdiğiniz teyzenizin oğlunun bir gün eve kapanıp dışarıya çıkmak istememeye başladı. yalvar yakar ama nafile ufacıcık odanın içinde tıkıl kal. daha sonra hepimizin kanını donduran haber geldi, bizim kuzen endi kendine konuşmaya başlamış. hiç kimsenin aklına şizofren olabileceği gelmedi. kendini eve kapattığı için can sıkıntısından konuşuyordur dedik. kendimiz konuşmayı denesekte nafile, teyzem siz gençsiniz kanına girin, çıkarın dolaştırın diye bizden rica edip durmakta. uzun uğraşlar sonunda çıktık dışarıya ve kuzenim bir anda öylece dondu kaldı, tüm binaları tüm caddeyi ateşlerin sardığını söyleyip bağırmaya başladı. insanın içine dolan şaşkınlığı, çaresizliği anlatamam. kendi evide ateş topundan olduğu için evine girmek istemiyordu, evinin önünde anne ev yanıyor diye bağırıyordu. annem içerde diyerek feryat ediyordu. korkunç bir şeydi benim için. aslında hiç bir sorun olduğunu inandırmak için eve girmek isteyen bizlerede engel oluyordu. yapacak bir şey yok ağlıyorsunuz, 19 yaşında, gençecik daha. daha sonra çağrılan sağlık ekibi tarafından hastaneye kaldırıdı. bir hafta sonunda şizofreni olduğunu öğrendik. ilaç kullanınca geçecek umudu var hepimizde. iki üç hap, her şey normale dönecek, bu devirde bu tarz hastalıkların tedavisi vardır diyorduk fakat yanılmışız. manisa'ya götürmek zorunda kaldık, ilk götürdüğümüzde kaçtı, kayıt yaptırırken bütün manisa'da onu aradık(abim ve dayım), akşama kadar deli gibi döndük durduk. sonunda oturduk bir banka öylece bekledik. yapacak bir şey yok, döndük izmir'e eşşek herif bizden önce eve gelmiş. gitmem diye tutturdu hastaneye, fakat hergü daha kötüye gidiyordu. sonunda dayım aradı polisi, hep birlikte hastanenin yollunu tuttuk. ilaçlarını kullansa sorun yoktu ama kullanmıyordu. kafasının içindeki seslerle konuşup duruyordu. yatırdık hastaneye, her hafta geleceğimize söz verdik. hastanede yatanları görünce dehşet bir duyguya kpılıyorsunuz, sigara istiyorlar genelde. orada huzursuzluk çıkarırsa şok tedaveisi uyguluyorlarmış, beyne elektirik veriyorlar. sersem bir şey oluyorsunuz. doktor anlattıkça parçalanıyor içiniz. giderken siz beni sevmiyorsunuz dedi bırakmayın dedi, ma yapacak bir şey yok. 3 ay sonra çıktı hastaneden, bizim kuzen eski haline dönmüş, konuşuyor muhabbet ediyor, sesler kesilmiş. dünaylar bizim oldu. 13 sene geçti bunların üzerinden hala ilaç kullanıyor, ilaçları kullanmayınca tekrar atakları başlıyor ama artık maymun gözünü açtı, ilaçları kullanmayı istemeyince herkes bir ağızdan başlıyor çemkirmeye. geçen hafta teyzem ilaçları kulanmıyor diye bize göndermiş, uyutmadı üç gündür beni sabaha kadar, ama bu sabah zafere ulaştım, ilaçlarını kullandı. önce tatlı dil, daha sonra tehditler, falan filan derken arabayı vermem bir daha kullanamazsın dedim, adam elinde leponex su bardağıyla yanımda belirdi hemen.
bazı insanlar şizofreni hastalığını imrenelecek bir nane zannederler, hiç öyle değil, allah düşmanımın başına dahi vermesin.
türkiye ikinci dil tartışmasına başladı fakat anlamadığım şey neden ikinci dil kürtçe oluyor. doğuda sanki bir tek kürtçe konuşuluyor. ben ve ailem alevi zazasıyız ve kürtçenin bir kelimesini anlamayız. bunun yanısıra doğuda iki milyon insan benim konuştuğum dili konuşmakta. hani resmi dilin türkçe olmasını anlarım, türkiyede herkes türkçe konuşuyor ve harbiden köklü edebiyatı olan bir dil fakat benim dilimin kürtçeden ne acizliği var ki kürtlere böyle bir imtiyaz tanınıyor. eğer olacaksa ikinci dil benim dilim olsun. ben asker öldürmedim, sağa sola bomba koymadım,zaza milliyetciliği yapıp türkleri kendime düşman görmedim soydaşım saydım diye kıymetim mi azalıyor.
bunun ötesinde benim bulunduğum çoğrafya kürtleştirilmeye çalışılıyor. kesinlikle kabul edeceğim bir şey değil.
aleviler muharrem ayının ilk gününden bu ayın on ikisine kadar oruç tutarlar. son gün ise aşure gününün son günüdür. oruç ise ramazan orucundan farklıdır. matem orucu boyunca asla keskin bir alete el sürülmez. kurban kesilmez ve asla et yanmez. hiç bir canlıya eziyet edilmez, yüksek sesle dahi kimse azarlanmaz. dedikodu yapmamak, kimse hakkında olumsuz konuşmamak gerekir. bu söylenenlerden birini ihmal edersen orucun bozulur. bu matem orucudur. aşure gununde aşure yapılırken ise bundan sonra kimsenin kimseyi öldürmemesi, hiç bir canlıya eziyet edilmemesi dilenir. yalnızca insanlık için değil, tüm canlılar için huzur dilenir.
aşure günü okunan dualar. biz bektaşi olduğumuz için aşağıdakine benzer dualar okuruz. okunan dualar asla arapça olmaz. kendi dilimizde dua yaparız. dua aşura dağıtılmadan önce genelde evin en yaşlı kadını tarafından okunur. diğer ev fertleri, kadınlı erkekli duaya amin derler. okunan dualardan birine örnek aşağıda mevcut. bunun haricinde çok farklı dualarda var.
matem orucumuz makul ve kabul ola. aşure nuru emegi, hak hizmeti celil, bereketi halil, tüm canlara destur. delilin nuru ile, dört kapı, dört çıra, kırklar payidar ola. nuh peygamber hakkına, aşureyi hak edene, payını hak bilene, cümle canların cedlerine rahmet, hanelerine dirliğin, birliğin, göz ile gönül zenginliğinin hayır bereketi yağa. herkesin nasibi bol ola, kimseciklerde çiğer acısı olmaya, hak cemali, hayırlı evlat, hayırlı kazanç eda ihsan eyleye. soyağacı bindallı ağacın, her dalı bin tane çicek açan ağaca dönüşe. her lokma bir derda derman ola. bir derdi def eyleye.
üçler, beşler, yediler, hızır hakkına. aşure sofrasında tüm canlar bir ola. hızır eli ile hakkın nefesi ile, dedem muhammedin nuru ile, aşure lokmasında, 12 imama, turan erenlerine, al bayrağın hilalına, yıldızına, pir sultana, hacı bektaşa, yanan yakılan diri diri üstü toprakla örtülen, ismi bilinen bilinmeyen, göz gönülden mihman olan, hak şehitlerinin sofrasına pay gide.
hak hakkına, hak lokmasıyla gelene gidene, görülüne, nefesten nasip ola hızır yardımcı ola. Kavli kararı, yolu ikrarı, rıza lokmasıyla, durduğu darı özü sözü pak ola. dedem korkut öğütlerin sözü öz ola. sancağında kurulduğumuz vatanımız her daim sulh bula. 72 milletin her biri aşk dola, zalimlerin yüreğinden fesat def ola, her lokmada bin kanatlı burak gibi, yüreklerine merhamet yağa.
El nefes el nefes, nefesler bizden, kabulü hazır canlardan, destur hazreti pirden ola. Aydınlık delil, adı nefeslenen gerçekler. Aşure lokmalarının kabulüne gözcü ola. mühim değil dini mizacı, sıfatı, miliyeti. aşuremizi kabul eden her canın sofrasına nur düşe.
Didarına Hü, Hakkına Eyvallah, Muhammed Ali'nin nefesiyle canların rızasıyla Hızır yardımcı ola.
Herkesin tuttuğu oruç ve yaptığı aşure hak yolunda kabul ola.
pkk yıkacak asıl zihniyettir. ayakta alkışlıyorum ben bu babayı. hem vatanının geleceğini hemde evladının geleceğini kurtarmak için haklı bir davranış yapmıştır.
arkadaşlar türkiye soğuk havanın etkisine girdi. fakat herkes bir çoğumuz gibi şanslı değil, türkiyede bir milyondan fazla evsiz var ve ne acıdır ki bunun yarısı çocuklardan oluşmakta. kara kışın ortasında bu bir milyondan fazla insan hayat mücadelesi veriyor. bir çoğunun cebinde bir ekmek parası dahi omayan bu insanlar için bu kışı geçirmek çok zor. en çokta uyurken sessizce donarak ölüyorlar bu yüzden eğer sokakta gördüğünüz evsizleri lütfen belediye hizmetlerine bildirin. izmir büyükşehir belediyesine haber verdiğinizde araçlarıyla gelip evsizleri alıp her türlü bakımlarını yapıyorlar.
izmirli arkadaşlar için haber verilecek telefon numaraları : 361 71 51- 361 00 bu numara Müyesser Turfan Güçsüzler Evine ait
izmir büyük şehir belediye hizmetinin numarası ise : 0232 293 12 00 - gece ise 0 232 361 71 51
yaş altmış üstü ise sosyal hizmetler müdürlüğü ilğileniyor: 446 33 52
edit: farkli ilerdeki arkadaşlarda numaraları yazarlarsa güzel olur.
öcalan son günlerde gülen cemaatine zeytin dalı uzattı.bunun nedenini mehmet faraç cemaatin öcalanı tehdit etmesi oolduğunu söyledi. pkk cemmatin okullarına ve işyerlerine bir kaç saldırıda bulundu. bunun üzerine cemaat açık bir şekilde "sen cemaat üyelerine yönelik saldırılarını kesmezsen ne içeriden çıkabilirsin ne Kürt sorunu çözülebilir" diyerek apo'yu uyardı.
bu haber karşısında ben donup kaldım, bunca zamandır neden uyarmadınız, bu kadar gücünüz vardı, bu adamı bir günde susturuyordunuz neden sesiniz çıkmadı. cemaat bu işe de el attıysa bu iş kısa zamanda dini vecibelere uygun şekilde çözülür.
son dönemde üniversitelerde akp'li bakanlara yunurtalı eylem düzenleniyor. bu eylemlerin sonucunda geçen günlerde üniversite öğrencileri polis tarafından coplandı. bir tanesinin götürüldüğü karakolda ağzı burnu kırıldı ve polisler yalan ifade kullanarak olayı örtbas etmeye çalışırken yakalandılar. bibergazları sıkıldı kavgalar yapıldı ve nihayetinde üniversitelere (hangi akla hizmet bu olaylardan sonra üniversitelere gidiyorlarsa) giden akpli bakanlar bol yumurta ile karşılandılar. akp ve sayın başbakanımız gene olurundan fazla tepki gösterdi. sinir nöbetleri geçirdi, öğrencileri hedef gösterdi, bunlar terörist dedi.
bende üniversite okudum, o yıllarda gençliğin verdiği delilikle insanlar daha heyecanlı oluyorlar ve güzel bir hayatın mücadelesini herkes için vermeye hazır oluyorlar. aldıkları derslerin yanında vermeye çalıştıkları bu mücadele onları gerçekten yetiştiren etkenlerden biri. bu yüzden üniversiteli öğrencilerin isteklerine hükümetlerin kulak ardı etmemesi gerek. avrupa ülkelerinde üniversitelilerle hükümetler bir çok konuda oturur ve anlaşırlar. onların isteklerini önemserler ki bu gençliğin kendine özgüveni olsun. yunanistan'da ki son öğrenci hareketleri o kadar şiddetli olmasına rağmen bizim şu basit olaydaki kadar yaralı çıkmadı. bu türkiyenin ayıbıdır ve birilerinin seslerini duyurmak için bir takım eylemler sergilemeleri demokrasinin nihayi gereğidir. yumurta eylei masum bir eylemdir. ellerinde monotof kokteyli ile dolaşanlara göre takdir edilesi bir eylemdir. bunun yanında türban eylemlerinde de polis aynı şiddeti gösterdi ve oradakilerde kendi hakları için demokratik mücadelerini veriyorlardı fakat şuan da kendilerine yakın olan iktidar partisine saldırı olunca demokrasiyi bir kenara fırlatıp, kükremeye başladılar.eğer üniveriteli türbanlı öğrenciler gerçekten demokratik istem için türban takıyorlarsa şimdi sokakları döküüp arkadaşlarının hakları içinde mücadele vermeliler. ama bu olmayacak. buda şu demek oluyor türkiye'de demokrasiye saygı istemek iktidar oluncaya kadar geçerli olan bir gelenektir, yaşam bicimi değildir.
kara kışın başlangıcında doğan yazarlardır. aralığın ilk haftasında doğmuş olmanın haklı gururunu yaşarlar. bende dahil olmak üzere bu günde doğan yazarlarımızın gelmiş geçmiş tüm doğum günleri kutlu olsun. başka bir güzellikleri yay burcu olmalıdırlar.
olacak o kadarın bir bölümünde insanın kanını donduran, şaşırtan mesajıdır. bu skeçten sonra program yayından kaldırıldı. medya'da siyasetin güdümünde olması kötü. fakat her naneye atatürk'ün isminin karıştırılmasıda kötü. hani söylenenler doğru fakat pekiştirilsin diye atatürk'ün isminin kullanıması ne kadar doğru tartışılır.
rosa parks'tır kendisi. 55 yıl önce işinden evine dönerken otobüse binmek için, önce otobüsün ön kapısından binip 10 cent'lik ücreti öder iner ve tekrar arka kapıdan biner. çünkü siyahilerin ön kapıdan üçreti ödedikten sonra inip arka kapıdan otobüse binmeleri gerekmektedir (insan yazarken çıldırıyor, ne manyakca iştir). bu kadında yapması gerekeni yapar üçreti öder arka kapıdan biner ve otobüsün arkasında zencilr için ayrılan koltuklara oturur. fakat ilerleyen duraklarda otobüsde boş koltuk kalmaz ve bir abd beyazın kıymetli kıçını koyacak koltuğu yoktur. bu durumdan arkada ki zencilerden biri kaldırılır yerine abd vatandaşı beyazlar oturur yasalar böyledir. terzilik yapan siyahi teyzemize otobüs şöförü yerini beyaz yolcuyu vermesini emreder. fakat rosa parks yerinden kalkmaz. kıçı havada kalan beyaz abd vatandaşı ise polis çağırır ve inanmayacaksınız ama bu kadın tutuklanır. kamu düzenini bozmaktan ceza alır. bu cezadan sonra siyahiler otobüslerde beyazlarla eşit hak almak için ilk eyemlerini yaparlar. otobüslere binmezler ve abd ilk defa zencilere bir alanda beyazlarla eşit hak vermek zorunda kalır. daha sonra okullarda eşitlik hakkı isteyen zenciler ancak 1964 yılında beyazlarla aynı sıraları paylaşabildiler. demokratik abd'ye burdan selam gönderiyorum. allah aşkına demokrasinizi oraya buraya götürmeyin.
türkiye ile alakalı belgelerin neredeyse tamamını okudum. belgeler abd dış işlerine ait olduğu için abd aleyhinde bir şey yok, olmasıda düünülemez zaten. fakat belgeler abd dış politikasının ne kadar peruperişan olduğununda kanıtı. dünyayı yönettiklerini söylemek saçma olur artık. belgelerden anlaşılanlar abd'nin akp'den pekte memnun olmaması. bir çok kişinin iddaa etti i akp'nin abd güdümünde olduğunu söylemek artık saçma olur, abd akp'nin dış politikasından hiçte memnun değil, ortadoğuda bir güç olması gayet abd'nin canını sıkıyor. komşularla sıfır problem derin ekonomik ve kültürel ilişkiler, ortadoğuda fesatın, kavganın bitmemesini istiyen abd'nin hiçte hoşuna gitmiyor. artık herkes kabul etmeli ki türkiye asla ab üyesi bir ülke olmayacak ve bunun tek nedeni müslüman bir ülke olması. belgelerin bazı yerlerinde kriterleri yerine getirmediği için dense de, bu ab'nin mazereti.
bunların yanında azerbeycan'ın hangi akla hizmetse türkiye'nin enerji merkezi olmasını istememesi ki bu beni gerçekten şaşırttı çünkü azerbeycan türkiye olmadan asla karabağı geri alamaz. durum buyken türkiye'nin kuyusunu kazmayı çalışan bir aliyev'in aklından zoru var demektir.
başbakanın isviçre'de sekiz hesabının olması ise saçma. bir hesap neyine yetmiyor hadi olmadı iki hesap. bu zaten kulaktan dolma bir haber, bir yakını söylemiş. genede üzerine gitmek gerek fakat bana inandırıcı gelmedi.
sonuç olarak türk dış politikası bu aralar gayet başarılı, davutoğlu'da abd'yi dize getiren bir bakan. belgelerde gülen grubuyla alakalı bir çok kısımda var. taraf gazetesine para verdiği, polis teşkilatını ele geçirdikleri ve hepimizin düşündüğü gibi güleryüzlü irtica olduğu.
bu belgelerin ayağıma kadar ulaşmasını sağlayan internete çok ama çok teşekkür ediyorum. hillary clinton ile aynı gizli dosyaları paylaşmak beni ihya etti. siyasetin paparazilerine buradan teşekkürü borç biliyorum
edit: bu arada akpliler yolsuzluk yapmaz diyenlere buradan gülüyorum. zulacı milletvekilleri gene iş başında. uyuşturucu kaçakcılığı bile yapıyorlarmış.
yukarıda linki okuyunca yarıldım gülmekten. adam çok kibar bir şekilde türkler sıcak kanlı demiş fakat asıl söylemek istedigi türkler birbirlerinin çekiştirmeyi ve diğer haberdar olup başkalarının işlerine burunlarını sokmayı pek seviyorlar demek istiyor sanırım. bırakın gençleri kırklı yaşlardaki ana babalar bile facelerde geziniyor, bu çılgınlıkla face'i nüfus müdürlüğüne bile bağlıyabiliriz, kim ne zaman oğdu ne yaptı, kime laf soktu, kim kimle evlendin, kim kaç aylık hamile tüm bilgiler geziniyor face'te.
benim gibi erkekler türban sorununu ancak bir maçı yorumlar gibi yorum getirebilir, benim şuanda yaptığım gibi.
çünkü biz kadınların namus boyutunu asla anlayamyız. islam toplumda namus konusunda erkeği kayırır ve bu yüzden türban sorununu bir kadın boyutunda yaşamayız biz anadolu'da. kadının iitibar ve mahrem için taktığı başörtüsü durumu erkeklerde mevcut değildir. bu yüzden bizim bu konuda borumuzun ötmesi saçmadır. bu kadınların sorunudur.
fakat toplum boyutu çok acıdır. türbanı desteklemek veya karşı çıkmak bir tarafa, türban bir toplumun en büyük yenilgisidir. bir kız çocuğunun adet kanamasından sonra başını örtmesinin asli nedeni toplumun kötü olmasıdır. yani toplum (bizler) kötü olduğumuz için kadınlarımız bu örtüyü takarlar. kadınların mahrem sayılacakların yanında başlarını örtmesi toplumun sağlıksızlığını kafalara zorla yerleştirmektir. bu durumun inanç olarak benimsenmesi ise toplumun yenilgisinin kabulu, gene toplumun kötü olmasının değişmez olduğu, bireyleri eğitsende yol katedilmeyeceğinin, toplumsal sapkınlığın her zaman varolacağının kanıtıdır. ne kadar haklıdır tartışılır fakat türbanın en büyük gerçeği bu durumdur.
islam dininin dini bayramlarından bir olan kurban bayramıdır. bayramın en güzel yanı yardımlaşma duygusunu pekiştirmesi, saygı sevgi, kapı kapı dolanıp tatlı yemek, çocuklar üzerindeki olumlu etkisi ve en güzeli uzun bir tatile ek olarak tatlı bir telaş getirmesi.
bayrama toplumca büyük bir katılım oluyor her sene, hani dini inançlarını yerine tam anlamıyla getirende, getirmeyende, meyhane köşelerinde içeninden, imamına kadar herkes eğer birikimi varsa kurban kesiyor. yeni trendlerden biri kurbanları yardım derneklerine kestirip mangal partilerinden mahrum kalma mevzusu mevcut olsa da, toplumca bunu pek sevmedik. kendimiz keser birazını yer, kalanıda ihtiyacı olana veririz, allah ile aramıza bankamatikleri, evrakları sokup, dernek memurlarıyla muhattap olmayı pek mantıklı görmedik sanırım.
bu kırmızı et bolluğunda biraz kollestrol kat sayısını artırsakta bu durumdan en çok faydalalanan tavuklar. et fiyatlarının astronomik bir şekilde artığı ülkemde bu olumsuzluğu hayvan ithalatıda durduramadı. sonuç olarak geçen kurbandan beri tavuk etine sarılıp, beyaz et yiyerek sağlıklı beslenmede ilk adımı zoraki alarak atmış düşük kollestrollü halkımız kırmızı ete saldıracak. özledik çünkü. tavuk eti yemektende sıkıldık. inanmayacaksınız ama dünyada en çok beyaz et tüketen toplum olmuşuz ve tavuk kaybı memleketimde hat safhayı aldı. kuş gribi skandalıyla bir ara tavuklar büyük bir sevinç yaşamızda, yırttık dediler ızgara olmaktan fakat salgın korkusuyla büyük kuşve tavuk katliamı yaşayıp gene ecelleriyle değil, hitleri aratmayacak bir katliamla son nefeslerini verdiler.
ama bu sefer durum farklı kurban bayramı fiyatından dolayı kendini kurtalışmış danayı uzuyu vururken, bir iki ay tavuklara rahat nefes aldıracak. iki ay sonra ise tavukların kaderi gene et fiyatlarının artışı veya azalışıyla alakalı olarak değişecek.
günlerdir kavgası yapılan türban sorununu demokrasi ile olan ilişkisi nedir. ben de bu akşam bunu yazayım dedim.
öncelikle demokrasi nedir, ne değildir onu irdelemek gerek. fakat demokrasinin net bir tanımı yok, belli kuralları var. demokrasi azınlığın haklarının korunması üzerinden işler. kısacası demokraside farklı olanları veya farklı düşünenleri ezmemen gerekir. halk oylaması demek demokrasi demek değildir. eğer bir halk oylaması yapılıp çoğunluk anadolu üzerindeki falanca halkı keselim dese bu demokratik bir karar olmaz. bu toplumun aslında demokrasiden nasibini almadığının göstergesidir.
eğer bir toplum ezilen bir kesim için topyekün ses çıkarıyor, ve onun haklarının korunmasını istiyorsa o toplum demokrattır. bu seslenişte toplumun bir fayda beklememesi önşarttır.
türban meselesinde demokratlığı savunan kardeşlerimizin asıl yapmaları gereken topluma demokrasi güveni vermeleridir. örneğin kendi hakları için mücadele verirken aynı mücadeleyi hırank dink cinayeti, kürt sorunu, hristiyan azınlıkların hakları, rum okulları, alevilerin inanç özgürlükleri konusunda da göstermelidirler. demokrat insan bunu yapabilendir. eğer bu kesim bu hakları umursamayıp yalnızca kendi hakları için direniyorlarsa, bu durumda hak isteyen türban savunucuları diğer azınlıklar için tehlike arz etmektedirler. çünkü demokrat değildirler. ben hiç görmedim, çorum katliamına, sivas katliamına veya oruç tutmadığı için dövülen insanlar için türban savunucularının yürüdüğünü. bunların olmamış olması türban meselesinin çözümlenmesini sınırlamaktadır. diğerlerini korkutmaktadır.
kısacası toplum olarak türbanlısı, alevisi, kürdü, lazı, ateisti, aydını tam anlamıyla demokratikleştiğimiz zaman bu sorun çözülebilir. yoksa hali hazırda ki bir avuç, yamalı demokraside elden gider. ben günün birinde -eğer gerçekleşirse -alevilerin, hristiyan azınlıkların haklarını savunan, insanlık barışının mücadelesini veren, sivas, maraş, çorum olaylarının üzerine giden türbanlı kardeşlerimle aynı sınıflarda ders almaktan onur duyarım. ama şuanda bu mevcut değil. bu yüzden de bu sorunun çözümü mevcut değil. bunun yanında türkiye'de gelişmiş bir demokrasi mevcut değil. hepsi bir araya gelince çözüm mevcut olmuyor.
günlerdir sözlük ahalisi olarak türban sorununu tartıştık durduk. kimimiz türbanlı bayanlar anadolu topraklarında bile barınmasın dedi, diğerlerimiz seçme özgürlüğüdür dedi. kimisi ara formüller buldu. fakat asıl olan soruyu kimse sormadı. türban neden toplumun bir kesimini rahatsız ediyor. asıl bulunması gereken soruların başında bu geliyor. türban sorununu ele alırken tek başlık altında incelemekte olmuyor. birço başlık altında incelemek gerekli türban sorununu.
ilk sorumuz "bazı kadınlarımız neden türban takıyor?"
cevap: islami inanışa göre cinsel olgunluğa erişmiş kadınlarımız namuslarını korumak için türban takarlar. türban onların namuslarını koruyan kalkandır. bunun yanında islamiyetin kadınlara uygun gördüğü mübah ve tek özgürlük şeklidir. 12 ile 13 yaşında ki kız çocukları ilk adet kanamalarından sonra islamın onlara mübah gördüğü bu büyük mertebeye ulaşıp, allah rızası için başlarını türbanla örterler. islamiyetin öngördüğü bu makamdan sonra kız çocukları erkekleri evlenene kadar unutur. evlendiğinde ise türbanını erkeğine açar. işte islamın namuslu kadın modeli budur. bazı arkadaşlarımız, islam bu değildir diyip türk islam yaşam biicimini, bu inançla karşılaştırıp tepki gösterebilirler fakat tüm islam devletlerinde uygulanan bu gerçektir. türkiye laik bir devlet olduğu için kadın herzaman sosyal yaşamda vardır. fakat türbanın ana çıkış noktası yukarıda bahsettiğim durumdur.
türbanlı kadınlarımız bu özgürlük şeklini, inançları gereği savunmaktalar. bu sorun aslında yalnızca başı kapama sorunu değil kadının namus meselesini ve namusun sınırlarınıda tartışmaktır. türbandan dem vurmak demek aslında kadının en özeline inmek demektir.
ikinci soru; "başı örtmek neden sorun olarak karşımıza çıkıyor"?
bizim ülkemiz müslümanların çoğunlukta bulunduğu bir ülke olmasına rağmen laik bir ülkedir. buda kadına erkekle eşit hak özgürlük sunar. bu yüzden kadınlar sosyal yaşama katılmak istemekte hastanelerde çalışmak, siyasi partilere katılmak, eğitim almak kısacası erkeklerin varım dediği her yerde, her konumda olmak istemektedirler. fakat türbanlı kadınlarımız sosyal hayata dahil olmak isterken türbanlarınıda namus timsali olarak yanlarında taşımak istemektedirler. farklı bir deyişle türban takan kadınlarımızda, takmayanlarla yalnızca çocuk yapmak ve bakmak, ev işlerinin dışında başka tatminlerde aramaktadırlar. kısacası çelişkili bir şekilde türbanın yarattığı kadın erkek ayrımını yaşamak isterken, öte yandan bu sınırı kırmak istemektedirler. kısacası hem islamin emrettiği rolü redetmekte hemde türbanı takarak ne islami kurallardan nede sosyal hayattan vazgeçmek istemektedirler. yani, birine evet derken diğerine görmezden gelmektedirler. işte sorun burada başlar, kadın yaşamını islamın huzurlu kurallarına göre mi yoksa kural tanımaz serbest piyasa ekonomisine göremi düzenleyecektir?
üçüncü soru "türban erkekler ve toplum ilişkisi nedir?"
benim gibi erkekler türban sorununu ancak bir maçı yorumlar gibi yorum getirebilir, benim şuanda yaptığım gibi. çünkü biz kadınların namus boyutunu asla anlayamyız. islam'da toplumda namus konusunda erkeği kayırır ve bu sorunu bir kadın boyutunda yaşamaz anadolu'da. kadının iitibar ve mahrem için taktığı başörtüsü durumu erkeklerde mevcut değildir. bu yüzden bizim bu konuda borumuzun ötmesi saçmadır. bu kadınların sorunudur. fakat toplum boyutu çok acıdır. türbanı desteklemek veya karşı çıkmak bir tarafa, türban bir toplumun en büyük yenilgisidir. bir kız çocuğunun adet kanamasından sonra başını örtmesinin asli nedeni toplumun kötü olmasıdır. yani toplum (bizler) kötü olduğumuz için kadınlarımız bu örtüyü takarlar. kız arkadaşlarında takmak zorunda olmadığı örtüyü erkeklerin, mahrem sayılacakların yanında örtmesi toplumun sağlıksızlığını kafalara zorla yerleştirmektir. bu durumun inanç olarak benimsenmesi ise toplumun yenilgisinin kabulu, gene toplumun kötü olmasının değişmez olduğu, bireyleri eğitsende yol katedilmeyeceğin, toplumsal sapkınlığın her zaman varolacağının kanıtıdır.
dördüncü durum "türbanın demoksatik irdelenişi nedir?"
demokrasi azınlığın haklarının korunması üzerinden işler. kısacası demokraside farklı olanları veya farklı düşünenleri ezmemen gerekir. halk oylaması demek demokrasi demek değildir. eğer bir halk oylaması yapılıp çoğunluk anadolu üzerindeki falanca halkı keselim dese bu demokratik bir karar olmaz. bu toplumun aslında nasibini almadığının göstergesidir. eğer bir toplum ezilen bir kesim için topyekün ses çıkarıyor, ve onun haklarının korunmasını istiyorsa o toplum demokrattır. bu seslenişte toplumun bir fayda beklememesi önşarttır. türban meselesinde demokratlığı savunan kardeşlerimizin asıl yapmaları gereken topluma demokrasi güveni vermeleridir. örneğin kendi hakları için mücadele verirken aynı mücadeleyi hırank dink cinayeti, kürt sorunu, hristiyan azınlıkların hakları, rum okulları, alevilerin inanç özgürlükleri konusunda da göstermelidirler. demokrat insan bunu yapabilendir. eğer bu kesim bu hakları umursamayıp yalnızca kendi bencillikleri için direniyorlarsa, bu durumda hak isteyen türban savunucuları diğer azınlıklar için tehlike arz etmektedirler. ben hiç görmedim, çorum katliamına, sivas katliamına veya oruç tutmadığı için dövülen insanlar için türban savunucularının yürüdüğünü. bunların olmamış olması türban meselesinin çözümlenmesini sınırlamaktadır.
kısacası toplum olarak türbanlısı, alevisi, kürdü, lazı, ateisti, aydını tam anlamıyla demokratikleştiğimiz zaman bu sorun çözülebilir. yoksa eldeki bir avuç, yamalı demokraside elden gider. ben günün birinde alevilerin, hristiyan azınlıkların haklarını savunan, insanlık barışının mücadelesini veren, sivas, maraş, çorum olaylarının üzerine giden türbanlı kardeşlerimle aynı sınıflarda ders almaktan onur duyarım.
başlığı nasıl açacağıma bir türlü karar veremedim. ben zamanında uzun süreli komada kaldığım için herkes benim hatırladıklarımı hatırlıyormu diye bir merak uyandı. bende tüm cesaretimle açtım başlığı.
koma halini anlamak zor olsa gerek. çünkü beş duygu organ devre dışı fakat uyanıksınız. felçten farklı olan bir durum, aslında hareket etmenize engel bir durum yok fakat beyniniz bunu istemiyor. 2002 yılında beyin anevrizması gecirdiğimde uzun süre komada kaldım. hastaneye getirildiğimde tüm hayati fonksiyonlarım durmuştu. doktorların uğraşlarıyla hayata geri dönmüşüm.
koma hali çok uç bir durum, sesler, görüntüler her şey çok uzaklardan size ulaşıyor, onlara bir anlam veremiyorsunuz. ve istek denen olayı yitiriyorsunuz. komadaki hastaların sizleri işitmediklerini ve görmediklerini düşünmeyin, kesinlikle duyuyorlar ve bazen görüyorlar. benim dehşet baş ağrılarım oluyordu. koma halindeyken hiç bir şey hissetmediklerini düşündüğünüz hastalar bir çok şeyi hissediyor. bu arada bazen çok farklı bir hissiyat haline düşüyorsunuz. ışık harelerinin içine dalıp çıkıyorsun, sanırım ışığı hayal ediyorsunuz.
uzun sire konuşamadığınızdan kafanızın içinde birileriyle konuşuyorsunuz fakat sanırım hayal gücünüzde de bir kısıtlama olmalı ki, konuştuğunuz kişiler hiç tanımadığınız kişiler oluyor, konuştuğunuz konularda günlük hayatla alakalı yani kendi yakınlarınızı anımsamıyorsunuz (veya benim öyle oldu). birde gene beynin bir oyunu olamalı ki kendi halinizi merak ettiğinizde kendinizi göre bilmeniz, bir şekilde kendinizi duyduğunuz bir kaç cümleye göre hayal edip gördüğünüzü sanıyorsunuz. sizlere bu anlattıklarım abes kaçabilir ama koma hali bence araştırılması gereken bir husus. doktorlara tavsiyem ilgilenin bu konuyla çünkü ağrı sızı duymuyor diye bir şey yok.
taksim saldırısını pkk'nın kırılması olan tak terör örgütü üstlenmiştir.pkk'nın silah bırakmış olması bizi bağlamaz, biz bağımsız örgütüz diyerek pkk'ya kafa tutan örgüt.