bugün oynanan Başakşehirspor- Göztepemiz maçı sonrası ntv spor'un internet sitesinden yayınladığı, rezil ötesi başlık içeren habere konu olan utanmazlıktır.
şu unutulmasın ki o ağabey diyerek taşak geçtiğiniz Başakşehir kumda oynarken, göztepemiz avrupada yarı final oynuyor, Avrupayı titretiyordu. Bizim onların evindeki taraftarı kadar deplasman taraftarımız var.
NTVSpor'un attığı bu hadsiz başlık için 0212 335 00 00 numaralı telefondan arayıp tepkimizi belirtelim.
Göztepeli olan, olmayan tüm taraftarlardan rica ediyorum.
saat 18:30 'da başlayıp bornova doğanlar stadyumunda oynanacak olan, göztepemiz için çok büyük önem taşıyan ptt 1.lig futbol karşılaşmasıdır.
henüz çok erken olsa da bana göre üst lige çıkacak olan takımlardan birini belirleyecek karşılaşma olacaktır aynı zamanda.
önceki hafta talihsiz puan kayıpları yaşayan göztepe'miz, tıklım tıklım dolu tribünler önünde oynayacağı karşıalşmada kazanması halinde büyük moral bulacaktır.
attığın gol, yediğin ofsayt; şansın ve pozisyonun bol olsun göztepemiz !
yakup kadri karaosmanoğlu'nun politikada 45 yıl isimli eserinde bahsedilen, ismet paşa ile atatürk'ün arasının açılmasına neden olan olaydır.
yazdıklarımda tek kelime dahi yalan yoktur.öyle ki günümüz türkiyesinde yetişen, en büyük, en aklıbaşında akıl hocalarından birisinin sözlerinden alıntıdır bu açıklamalar.isteyen olursa kaynak da gösteririm. Bir taraflarımdan uydurmuyorum bunları. ya da sizin reis-i cumhurumuza yaptığınız gibi çamur atmıyorum kimseye. neyse onu yazıyorum. Moderatörlerden de okumadan, araştırmadan, bilgisi olmadan başlığı kaldırmamalarını istiyorum.Biraz aykırı olun, hep pohpohlamayin, uyutmayın şu milleti.korkmayın, dik durun biraz !
şöyle ki ;
bir gün ismet paşa'ya başvekillerden birisi gelip ;
bu gazi paşa vatanı kurtardı,tamam ne isterse yapsın.hiç bir diyeceğimiz yok, hakkıdır. ama bizim karımıza kızımıza el uzatmasın.
böyle diyince ismet paşa hayırdır ne oldu diye çıkışır. hemen ardından vekil ;
-akşam geldiler yaverler, gazi paşa istiyor diye benim kızlarımı alıp götürdüler. anası ağlıyor, gece bu saat oldu hala kızlarım gelmedi. kiminle isterse eğlensin ama sıra bir millet vekilinin kızına mı geldi ?
ismet paşa hemen kemal paşanın huzuruna çıkar ve der ki;
"paşam sen bu vatanı kurtardın, aslansın kaplansın. ne istersen yap ama arkadaşlarımızın karısına kızına el uzatma."
- hayırdır ne oldu?
böyle böyle.anlatır milletvekilinin söylediğini.
kemal paşa hemen atlar.
-yalaaaannn.
olur mu yaver cevat abbas gelmiş, kızları al demişsiniz, akşam bu saat olmuş hala göndermemişsiniz.anası evde ağlıyormuş milletvekili geldi şikayet etti.
kemal paşa hemen cevat abbasa dönüp;
"gel lan cevat abbas, ben sana paşanın kızlarını alıp getirin dedim mi ?" (yakup kadri anlatıyor bunları )
dediniz paşam, ama çok sarhoştunuz. hatırlamayabilirsiniz. biz onları sizin emrinizle getirdik çankaya'ya.
sonra kendi halini hatırlıyor, ve umursamaz bir tavırla;
-"canım ne var bunda, getirttikse getirttik."
bunun üzerine ismet paşa gayet yerinde bir uslupla;
"paşam, rakı masasından devlet idare edilmez !"
atatürk hiddetle "ulan sen kimsin" diyor ve ismet paşayı huzurundan kovuyor.
---
bunlar tarih kitaplarında yer almaz.öyle ki atatürk'ü haşa huzurdan ilah gibi gösterir bu cehapeliler. Ben bu halkın gözünü açmak istiyorum.neyin ne olduğunun farkına varmalarını istiyorum.bilgilendirmek, bilinçlendirmek istiyorum.Bu yazıyı okuyup da hala gidip 6 oka oy atacak olan varsa, milletvekilinin başına gelen olayın benzerinin en kısa zamanda kendi çocuklarının başlarına gelmesini diliyorum. siz kurban olun ulan reisi cumhurumuza.
Bu tipleri görünce insanın "keşke hiç yükseltmeseydiler, müstehak bu tiplere" diyesi geliyor ama gerçekten ihtiyacı olanları düşününce de olmuyor, diyemiyor.
Allah akıl vermiş kullansınlar diye ama bunlar süs diye taşıyor anlaşılan. Ne diyelim.
insanı derin düşüncelere gark eden mantık hatasıdır. şöyle ki ;
bu mk atatürk'ün korunmasının nedeni nedir öncelikle? neden korunuyor ?
fatih şarap içti diyorlar sövüyorlar, onlara gelince bişey yok; biz atatürk'le alakalı gerçekleri ortaya koyduğumuzda hemen yasak. bu ne saçmalık ? tarihi hakikat yasak olur mu? türkiye'de olur.
büyük adam tenkide açık adamdır sevgili kardeşlerim.tenkitle yıkılmayacak adamdır.sizin adamınız eğer o derece sağlam olsa, birşey olmaz zaten, ne kadar sarsarsanız sarsın, istediğinizi söyleyin, yıkılmaz. ama sen adamının sarsılacağını biliyorsun onun için aleyhine konuşturtmuyorsun. geçenlerde atatürk'ün şapkayı reddedeni idam ettirdiğini yazdım tüm detaylarıyla hem de, yanlı moderatörler anında sildiler başlığı. yalan mı ulan? idam ettirmedi mi paşanız sırf islamı kaldırmak için suçsuz günahsız insanları ? zaten oldum olası karşı değil miydi islama ?
nasıl geniş bir mezhebe sahip olduğu merak edilen babadır.
malumunuz bu yılki 14 şubat pazar gününe denk gelmişti. velev ki haftanın diğer günlerine denk gelse en kötü kız babasını kandırıyor derdik. ama kardeşim, günlerden pazar yahu. sen ne utanmaz bir babasın ki kızını, tanımadığın erkeklerin kucağına oturacağını bile bile dışarı yolluyorsun? hiç mi utanman, arlanman yok senin ? senin kızın yanına gelip de baba ben ezgilerle buluşucam dediğinde, aklının bir köşesinde bile tezahür etmiyor mu bu ihtimal ? Bu sözümona baba(?)ların sayısı hiç de az değil ginümüzde. Hoş, %51 lik kitleyi düşününce bunların kim oldukları az-çok kendini ele veriyor ya neyse, hiç girmeyim o konuya.
sadece ve sadece dini inancından dolayı hak ettiği ödül verilmeyen, bununla kalmayıp aşağılanan, hor görülen, insan yerine koyulmayıp rencide edilen türbanlı kızımızdır.
---
değerli kardeşlerim, olay bundan aşağı yukarı 8-9 sene evvelsi yaşanıyor. 'öğretmenler günü' konulu bir kompozisyon yarışmasından birinci olan başörtülü bir hanım kızımız sahneye çıkıyor. ödülünü almak üzere bekliyor, sonra ismi okunuyor; tam ödülü verilecekken, vesayet unsurlarının teçhizatlarından birkaçı çıkıyorlar ve diyorlar ki:
'indirin onu oradan'
diyorlar. hiçbir utanma emaresi göstermeksizin; hadi utanmayı sıkılmayı geçtim, insan olmanın asgari ortak paydalarının esamesini dahi göstermeden, o kızımızın ruh halini, yaşayacağı travmaları akıllarına dahi getirmeden; bunlar, o kızı sahneden indiriyorlar. kız, hocalarının, öğretmenlerinin yanına gidiyor ve onlara soruyor feryat edercesine,
'neden hocam, neden?'
diye soruyor. o anda, işte tam o anda, onun sahneden indirilişine seyirci kalan 'devlet memuru' hocaları ne cevap veriyorlar inanın bilemiyorum. acaba, 'kızım, bu ülkede kendisini milletten sözüm ona büyük, zeki, üstün, eğitimli; halkı ise cahil ve insanlıktan uzak gören çevreler var. işte onun için; sen de onların arzu ettiği şekilde giyinmediğin, onların küçümseyerek inanmadığı şeylere inanmadığın şeylere inandığın için seni o sahneden indiriyorlar.' diye mi cevap veriyorlar, inanın hiç bilemiyorum.
çünkü bu soruya, o kızın o sahneden neden indirildiği sorusuna, insanlık ortak paydasından bakılarak verilecek hiçbir cevap yoktur. siyasi görüşlerin ötesinde bir sakatlık, tüm o siyasi saçmalıkların ötesinde bir garabet var burada. burada, insanı bilmemekle, okumamakla ilgili bir 'sıkıntı' vardır. duygusal bir eğitim alamamış olmakla ilgili bir noksanlık vardır.
ben aslında o kızı o sahneden indirip, onu gözyaşlarına boğan o sözüm ona 'büyük' esasında çok küçük adamlar için üzülüyorum; o kız zaten çalışmış, okumuş, kompozisyon yazmış, kendini ifade etmiş, birinci olmuş; onun geleceği parlak... ama onu sahneden indirip ağlamasına sebebiyet verecek kadar dahi 'okumamış' olanlar ne olacak? çünkü onlar gibilerin zamanı geçti artık. onlar gibilerin hüküm sürdükleri, ona buna emirler yağdırdıkları, milleti küçük gördükleri, kendi sözüm ona çağdaşlıklarından hareketle millete zulmettikleri dönemler nihayete erdi. onlar bundan sonra ne yapacaklar, 'insanlığın' yüzüne nasıl bakacaklar merak ediyorum. bundan 20 sene sonra, o kızın vergileriyle ödenen emekli maaşlarını aldıkları zamanlarda, torunlarını kucaklarına alıp, 'benim yaptığım en önemli şey, 18 yaşındaki bir kızı sahneden indirip, ödül almasını engellemek, onu herkesin önünde ağlatmak ve - sözüm ona - laikliği korumak oldu' mu diyecekler?
o kızı, o sahneden kovan kerametleri kendinden menkullerin istediği şekilde değil, milletin vicdanının istediği biçimde yönetilecek bu ülke. aksini bekleyenler de havalarını alacaklar; yaptıklarından, eserlerinden umuyorum ki biraz olsun ders alıp, utanacaklar.
bu kız öğrencinin sırf başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum edilmesi, istiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir.
şükürler olsun ki türkiye bu kepazeliğe imza atanların istediği yöne gitmiyor artık. insan haklarının, millet iradesinin üstünlüğünün, evrensel hukuk normlarının istikametine gidiyor bu ülke. herşeyden evvel başımızda dinine bağlı bir lider var.onun sayesinde bugün bu tarz haberlerle tekrar karşılaşmıyoruz.
kim ne derse desin; benim önderim de, liderim de tayyip erdoğan'dır arkadaş !
ben de cumhurbaşkanımız sayın recep tayyip erdoğan'a ve onun nezdinde tüm dava arkadaşlarına bir kez daha teşekkür ediyorum.Allah çıktıkları bu yolda yar ve yardımcısı olsun.
biz o günleri unutmadık, asla unutmayacağız, unutturmayacağız ulu önderim. varol !
boyle yazinca cok uydurma durdu da, hakkaten var boyle bir sey. izafiyet teorisinin garipliklerinden biri. barn and pole paradox diye geciyor ingilizcede.
olay su: ahmet'in elinde 20 metrelik bir cubuk var, onunde de 10 metre uzunlugunda bir ahir var. ahirin iki ucunda acik birer kapi bulunuyor. ahmet cubugu yere paralel bir sekilde tutuyor, ahirin icinden kosarak gececek. ama isik hizinin yuzde doksani gibi bir hizla kosacak. faruk ahirin tepesinde oturuyor ve ahmet'i izliyor. simdi, izafiyet teorisine gore, ahmet (ve cubuk) isik hizinin yuzde doksani hizda ilerledigi icin, faruk cubugun uzunlugunu 20 metre degil, yaklasik 9 metre olarak goruyor (bkz: lorentz donusumleri). ahir da 10 metre uzunlukta olduguna gore, faruk'un bakis acisindan oyle bir an gelecek ki cubuk tamamen ahirin icine sigmis olacak. faruk isterse tam o anda ahirin iki kapisini birden kapatip cubugu icerde hapsedebilir.
oysa ahmet'in bakis acisindan durum farkli. ahmet'e gore cubugun hizi sifir (cunku ahmet'le beraber hareket ediyor) ve uzunlugu 20 metre, ahir ise isik hizina yakin bir hizla kendisine yaklasiyor, ve uzunlugu 4,5 metre (lorentz donusumuyle kisalmis). yani cubugun herhangi bir anda ahira tamamen sigmasi mumkun degil.
kim hakli? cubuk herhangi bir anda ahira sigdi mi sigmadi mi?
problemi daha da belirgin kilmak icin sunu hayal edelim: faruk, cubugun tamamen ahirin icine girdigini gordugu anda iki kapiyi da bir anligina kapayip cubugu iceride hapsediyor, sonra kapilari hemen aciyor ki ahmet arka kapidan cikabilsin. yani faruk'a gore cubuk bir anligina ahirin icinde hapsoldu. ahmet'in acisindan olayin boyle gorunmesine imkan yok, cunku cubuk 20 metre, ahir ise 4,5 metre.
problemin cozumu es zamanlilik denen mefhumda yatiyor. faruk, kendi bakis acisindan kapilari ayni anda kapatip cubugu bir anligina hapsetti, oysa ahmet'in bakis acisindan kapilar ayni anda kapanmiyor! cubuk daha arka kapiya varmadan arka kapi kapaniyor ve aciliyor, sonra cubugun onu o kapidan cikiyor, sonra cubugun arkasi (hala acik olan) on kapidan geciyor, ondan sonra on kapi kapaniyor ve aciliyor. boylece cubuk ahirin icinden problemsiz geciyor, ve hicbir anda ahirin icine tam olarak sigmiyor.
demek ki faruk'un referans cercevesinde es zamanli olarak gerceklesen iki olay (on ve arka kapilarin kapanmasi), ahmet'in referans cercevesinde farkli zamanlarda gerceklesiyor. buna da es zamanliligin izafiyeti (relativity of simultaneity) deniyor.
sorumuza geri donersek, kim hakli? cubuk ahira sigdi mi sigmadi mi? cevap: ikisi de hakli. faruk'a gore sigdi, ahmet'e gore sigmadi. "mutlak anlamda" cubugun ahira sigip sigmadigini sormak anlamsiz. gozlemcilerden bagimsiz evrensel bir koordinat sistemi yok cunku, her gozlemcinin kendi koordinat sistemi var.
özet; içinden çıkılmayan paradokstur.
okuması acayip keyif veren, insanı içine alan; kah tebessüm ettiren, kah hayal kurdurtan, baş kahramanının kişiliğinin gücüne hayran bırakan, yine güzel, okunması gereken bir sarah jio romanı.
diğer kitaplarını okuyanlar için kitabın ortalarına gelince sonunu tahmin edebilmek çok da zor olmuyor. buna rağmen yine de kitap bittiğinde insana bir güven duygusu geliyor, yaşam enerjisi artıyor.
kitapta herşey iyi hoş da tek tasvip etmediğim ruby'nin evli adamı ayartması.
iyi birşeymiş gibi ballandırıla ballandırıla anlatılıyor bir de.
kötü örnek oluyor zira bunlar gençlerimize.
beni en çok şaşırtan olaysa kitabın son bölümlerinde arthur'un yaptığı babalık. ulan sanki gerçekten olan bi olaymış gibi bi anda nasıl sevindim anlatamam.tüylerim diken diken oldu.
şampiyon göztepemizin büyük umutlarla başladığı yeni sezondaki ilk maçı.
maçın tarihi 1,5 ay öncesinden 16 ağustos 2015 olarak açıklansa da bugün oynanacaktır.
şahsen leroy çorç ve gosso'nun birer golü ve kalecimiz gökhan'ın başarılı performansıyla 3 puan alacağımızı düşünüyorum.
inşallah maç günü her anlamda uyumlu bir göztepe izleriz.
bu arada maç bursa atatürk stadı'nda saat 21.00'de başlayacaktır.
not;
şükürler olsun ki nihayet takımımızın maçlarını hd kalitede izleyeceğiz.
bugüne kadar olan hizmetlerinden dolayı göztepe.com,goztepeliler.com, gözgöztv ve türevi, canlı yayın yapan tüm sitelere teşekkür ederim kendi adıma.onlar sayesinde birçok deplasman maçında kah sevindik, kah üzüldük.
inşallah gelecek sezon lig tv'den izlemek nasip olur maçlarımızı.
attığın gol, yediğin ofsayt; şansın ve pozisyonun bol olsun göztepemiz!
zira kendisi ile gelecekteki olası eşi ve çocuklarının sağlığını, uçkuru uğruna riske atmayacak kadar düşünceli olmalıdır.
ayrıca fuhuş insanlık suçudur bence. artistlik için söylemiyorum. gider ağaç kavuğunu sikerim ama asla bunu yapmam. zira bir kadının hiçbirimizin tahmin bile edemeyeceği nedenlerden ötürü, tüm çaresizliğiyle tutunduğu vücuduyla para kazanma seçeneği, baştan aşağıya dramdır, haksızlıktır, adaletsizliktir. hayatında hiç dişini fırçalamamış insanlarla yatmak zorunda bu insanlar... bu suça ortak olmayın. bir tutam empati her şeyi çözecektir kanımca.
şehit cenazelerinin kalktığı, intikam naralarının atıldığı bu günlerde o intikamı alacak olan askerin annesi olmaktır. yaşadığı endişeyi, sıkıntıyı bir kendisi bilir.
her an eli yüreğinde, gözü kulağı telefon ve televizyonda olan oğluna sağ salim kavuşma hayali kuran annedir.
göztepemiz'in surinam asıllı yeni transferi.
geçen sezon avrupa liginde forma giydiğinden dolayı, böyle tecrübeli bir oyuncunun takımımızda yer alması çok iyi. inşallah giydiği formenın hakkını verecektir.
çalıştığım kitabevinde dükkan kapısından giren her 5 genç kızdan -abartmıyorum-en az 2 tanesinin gelip gelmediğini sorduğu büşra küçük kitabı. ilk kitabının bize geldiği ilk zamanı hatırlıyorum da bu kadar popüler değildi, yani sadece internetten takip edenler geliyordu. şimdi bütün ergen kızların elinde var bu kitap herhalde.
bu sabah saat 08:12'de "evka-3" yönünden "fahrettin altay" yönüne hareket eden izmir metro'nun, 4.durağı olan bölge istasyonunda meydana gelen rezalettir.
sabah sabah tüm enerjimle evka-3 istasyonunda bindiğim metroda, kendime güzel de bir yer kapmıştım ilk istasyon olduğu için. velhasıl kelam "bölge" istasyonuna geldiğimizde her yer tıklım tıklım olduğu için, o istasyonda binen ve ayakta duran teyzeye acıdım yer verme gafletinde bulundum. vermez olaydım sözlük. ben yazık sabahın köründe ayakta kalmasın gelsin otursun diye yerimi veriyorum, teyze teşekkür edip oturmak yerine kızını oturtuyor oraya. kızı da 17-18 yaşlarında tiki bir tip. "yeeağğ anne yeaağğğ" diyen tiplerden. her neyse baktım kızını oturttu oraya, "teyzecim ben, sen ayakta kalma diye verdim yerimi, sen kızını oturtuyorsun" dedim. demez olaydım; ukalalığım mı kalmadı, laubaliliğim mi kalmadı, saygısızlığım mı kalmadı, teyze resmen rezil rüsva etti beni. aynı havayı teneffüs ettiğimiz abiler sağolsunlar beni desteklediler gerçi ama yine de canım sıkıldı.
kendimi savunmaya çalışıyorum "sus terbiyesiz seni, ailen terbiye vermemiş sana diyor."
eve biraz önce girdim, sabahtan beri teyzenin o bağırışları, çağırışları aklıma geliyor. iyilikten maraz doğar sözünü bir kere daha doğruladı teyze sağolsun, ya da sağ olmasın. benden uzak olsun.
bu da böyle bir anımdır.
not: siz siz olun kemalist teyzelerden uzak durun.
bir kral ve bir cumhurbaşkanının kendini ifade etme şekli.
her ikisi de haddinizi bileceksiniz diyor!
jofreyi siktir et de reisi cumhurumuzun sözlerini tam olarak yazayım;
--spoiler--
birileri çıkmış ne diyor, artık tek adamsın, yanında kimse yok. yahu bunlar çok zavallı ya. ya ben cumhurun başkanıyım ya, ben bu milletin başkanıyım. büyüklerimizin çok güzel bir lafı var “kendini bil, haddini bil, neslini bil” ama bunlarda hiçbirisi yok.
--spoiler--
"fazla yüze fazladan astar gerekir" şeklinde kumaşsal bir özle basitçe açıklanabilecek durum.
ayrıca bakalım: insan sevme hissini israf etmemeli. kim ne kadar sevilmeye layıksa, onu o kadar sevmeli.
mesela.
tomas berdych'in kız arkadaşı, maçta seyretmeye doyamadığım güzellik, kortlarda gördüğüm en güzel isim.
burnunu ayrı, dudaklarını ayrı, saçlarını ayrı sevdiğim.