türkiye'ye getirileceğini pek sanmam ama bu adam zamanında "ühühühü hoca efendimiz ne olur geri dönün, bitsin bu hasret" diyen ağlak siyasetçilere neden kulak vermemiş 15 temmuzdan sonra daha iyi anladım.
"şimdi buna tamam demezsek girmiyor mu?" "yeni entry de bize girecek mi?" gibisinden soru işaretlerine mahal bırakmak konusunda bir hayli istekli olan ulu sözlük hedesi. şu tamamın otomatik kaybolanını yapsalarmış iyiymiş.
biraz bekleyince kendi gidiyormuş ya, tamama gerek yokmuş.
eskişehir anadolu lisesi mezunu bir arkadaşım bu bölüme gitti ancak bölümle ciddi düşünmüyor sanırsam. keza çok başarılı bir fotoğrafçı olma yolunda daha çok çaba sarfediyor. iyi kötü bir mühendislik işte, düzgün bir üniversiteden mezun olursa aç kalmayacak kadar kazanır bu bölüm mezunları. zaten yeni mezun mühendise kim veriyor öyle yüksek maaşları.
soyunma odalarındaki çorap ve ter kokusu. bu toplumda günlük yıkanma alışkanlığı, sevişme ihtimaline endekslenmiş herhalde ki, üniversiteye gitmeden kimse yıkanmıyor. keşke zamanında batının ahlaksızlığını alsaymışız da temiz olsaymışız azıcık.
kullanıcıyı yavaşlığıyla öldürecek olması, kalitesiz ürünleri marketinde barındırması, kullanışlı ve işlevsel olmaması gibi özellikler sayabiliriz, android pişmanlıktır.
çok başarılı bulduğum bir grup. izlanda&danimarka karışımı gayet güzel sonuçlar doğurmuş gerçekten. farklı kafaların farklı parçaları gerçekten başarılı şekilde kendini yaşatmayı ve hissettirmeyi beceriyor.
doğadaki azot elementinin biyokimyasal dolaşımını belirtmek için kullanılır. atmosferin %78'ini oluşturan bi amcamıza özel bir döngü oluşturmamak da ona karşı büyük bir saygısızlık olurdu zaten. şimdi lisede öğretilen ya da ezberletilen bu döngü hakkında aklımızda kalması gereken mantıklı şeylerden bahsedersek, ezberlememize gerek kalmadan yıllar sonra bile ana hatlarıyla hatırlayabileceğimiz nur topu gibi bir döngümüz olur.
öncelikle azot kimyasal tepkimeye girmeyen bir gazdır. bu yüzden de çok az canlı tarafından değerlendirilebilir ya da bağlanabilir. işte nohut vb. bilumum baklagillerin kökünde yaşayan o sevimli ve azot tutucu diye literatüre girmiş bakteriler bunlardan birisidir.
mavi-yeşil su yosunları ile bazı bakteri türlerini içeren söz konusu organizmalarda amonyağa(nh3) dönüşen azot, aminoasitlerin, proteinlerin, nükleik asitlerin ve azot içeren öbür bileşiklerin yapımında kullanılır. azotu değerlendiren bakterilerden rhizobium bakterileri; bezelye, fasulye gibi baklagillerin ve yoncaların köküne yerleşirler. azot fırtınalı havalarda yıldırımın etkisiyle yükseltgenir (bkz: yükseltgenme) ve oluşan azot oksit(no) ile azot dioksit(no2), yağmur suyunda çözündükten sonra toprağa karışarak nitratları(no3) oluştururlar. bütün bitkiler, yeşillikler, ağaç kardeşler de dahil olmak üzere, topraktaki nitratları alarak, bunlardan gerekli azotlu bileşikleri elde ederek doğadaki varlıklarını devam ettirirler. hepsi ekmeğinin peşinde işte. ne yapsınlar.
azotlu bileşiklerin bir bölümü yaprak, tohum ve meyvelerin dökülmesiyle yok olup giderler(bizim ödediğimiz faturalar gibi işte bu da, aldığımız paranın büyük kısmı bunlara gidiyor) ; ama çoğu bitkinin ömrü boyunca vücudunda kalır.( işte bunlarda gayrimenkuller, çaktın mi şimdi mevzuyu ?)
hayvanlara gelirsek; doğrudan ya da dolaylı olarak( doğrudan alanlar: tavşan kardeş gibi otçullar, dolaylı olarak alanlarsa tavşanı yiyen tilki kardeş gibi etçiller oluyor canım burada.) bitkilerden aldıkları azotlu bileşikleri değerlendirip, fazlasını dışkı ya da çiş yaparak atarlar. atılan artıkların ve bütün ölü organizmaların amonyağı nitratlara dönüştüren bakteriler tarafından ayrıştırılmasından sonra, nitratlar toprağa döner. sulu topraklarda yaşayan bazı bakteriler; nitratları parçalayarak, solunum için gerekli oksijeni alırlarken açığa çıkan azotun atmosfere karışmasıyla çevrim tamamlanır. yani başa döndük tekrardan. bu yüzden döngü ya da çevrim denmekte bu olaya.
modern tarım yöntemleriyle toprağa eklenen ve büyük bölümü akarsulara karışan nitratlı gübreler ise bu döngüyü bozmaktadır. her zaman olduğu gibi bu olayda da insanoğlu doğanın ırzına geçer.
türkiyede obrizya olarak da bilinen bir çiçek cinsidir. anayurdu anadolu'dan italya'ya kadar uzanan bir alanı kaplar. cruciferae ailesine mensuplardır. kendi içerisinde 15 türü barındıran bir aileye sahiptir aynı zamanda. yapraklarını dökmezler ve tek yıllık bitkilerdir. üyeleri; mor, pembe eflatun renkli çiçekleri için bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.
derse çay ve eti cin ile girmeme izin vermeye hocaya; "o zaman size de vereyim 1 tane" diyerek rüşvet teklif etmem. sonra dersten de kalmıştım zaten o yıl.
yarısı dolu bir amfide ders öncesi girilen bir iddaa üzerine hocanın ders anlattığı mikrofonla şarkı söylemek. sonrasında tivorlu ismail gibi hissetmek.
bu kadar fazla trenin bir arada görüldüğü ecnebi memleketlerindeki ineklerin ve de öküzlerin durumuna bakıyorum, bir de bağrı yanık anadolu'mdaki ineklere bakıyorum. arada çok fark var. daha çok çalışmalıyız gençler.
hayvanlar hakkında empati yapmamızı sağlayan, yönetmenliğini ve senaristliğini marc-henri boulier'in üstlendiği 2010 yılı yapımı, çok çarpıcı bir kısa film. doğaya bir de bu pencereden bakmak lazım.
metanol olarak da bilinir. aldehitlerin ilk üyesi olan kokulu, yanıcı gazdır(hcho). metil alkolün yükseltgenmesiyle oluşur, ya ısıtılarak yeniden elde edilmesini sağlayan polimeri paraformaldehit halinde ya da sulu çözeltisi formalin biçiminde saklanır. fenolle ve üreyle bir çok reçine oluşturur.