son aylarda logosunda büyük a harfi kullanan markaların %78'i tarafından çok orijinal bir naneymiş gibi kullanılan ve artık kabak tadı vermeye başlamış reklamcı oyunu.
büyük markalar dahil (samsung, acıbadem vs.) yüzlerce marka tarafından umarsızca kullanılmaktadır ve kurumsal kimlikte orjinalliğe hasta olan bendeniz tarafından artık bunu kullanan her marka dimağımdan afaroz edilmektedir.
burdan muhterem logo tasarımcı arakadaşlara sesleniyorum : birader bak artık bunu yan apartmanda açılan kardeşler bakkaliyesi bile "kardeşler"in "a"sında kullanıyor lan! yapmayın etmeyin. bir akıllı bulmuş, kullanmış, güzel de olmuş ama "bak çok orjinal bir hareket yapalım şu a'nın ortasındaki çizgiyi kaldıralım. nasıl?" nevinden sallamayın artık oğlum!
başka harfe yoğunlaşın.
hayır yumuşak g'nin şapkasını kaldırınca olmaz, g olur o, harfi bozarsınız!
hayır büyük d'nin dikmesini kaldırmayın, digiturk yaptı onu!
maaşının yarısı bağıra bağıra bayıldığın bir ayakabbının ertesi gün %60 indirime girdiğini görmenle benzer bir hissiyat hali, bir hezeyan.
içten bir pişmanlık örneği. küçükken evin en değerli eşyasını, koridorda kullandığın bir frikikle tarumar etmenin yarattığı ve "anne ben bir bok yedim" cümlesini kurmanın hemen öncesinde yaşadığın duygusal kabz durumu.
"lan ben naaapmışım amk"
gibi.
böyle bir duruma ve böyle bir adama dün naklen şahit oldum ve birinci elden nakledeyim dedim. varsa sözlüğümüzde yavuklusu ile mutlu bir yuva hayali kuran hevesli gençlerimiz, onların dikkatini çekmektir maksadım. lan yüzüğü takmadan kızın kuzenini muzenini, kardeşini falan görün tanıyın oğlum. ilerde tüm diğer hırt damatlar ferrariye binerken doğan görünümlü şahinle dolaşmayın etrafta lan! akıllı olun oğlum!
çekirdek aile olarak şehrimizin güzide ve şık bir restoranındayız. normal yemek saatlerinin biraz dışında kaldığımız için restoran nispeten tenha ve sessiz. verdik siparişimizi bekliyoruz. ben arada benim zibidiye laf atıyorum falan.
masada ben restoran tarafına bakıyorum, hanım pencereye doğru bakıyor. hava karanlık, cam doğal olarak ayna vazifesi görüyor. hemen hanımın arkasındaki masa belli ki rezerve. masalar birleştirilmiş. kalabalık bir grup gelecek.
derken bizim konu mankenleri beliriyor uzaktan. damadın mal olduğu aslında burdan belli. lan böyle kalabalık bir toplatıya ilk gelen olunur mu amk! sığır!
neyse. damat, lacileri çekmiş standart türk erkeği. iq harici bir sorun gözükmüyor lakin başlıkta belirttiğim mesele ile ilgili bir ezilmişlik var sanki üzerinde.
kız da aslında çirkin değil. ama güzel de değil. gayet sıradan bir türk kızı. geniş kalça, küçük göğüs, kısa boylu tıknaz bir yapı, makyajla kotarılmayı çalışılmış bir surat. ama dediğim gibi asla çirkin değil allah'ı var.
buraya kadar herşey normal. ortam sessiz olduğu için ne konuştukları duyuluyor, tabi bizimde.
derken macera başlıyor ve ailenin diğer fertleri teker teker arzı endam ediyor salona.
önce anormal şık bir pardesü içerisinde sülün gibi bir esmer güzeli giriyor içeri ki, yanımda hanım olmasa ayakta karşılar, hatta alkışlarım doğuran anayı.
ben "vvvaayy vvvayy vaaaaayy" falan derken, camdan arkasını gayet net gören hanımın eli inceden çantaya uzanıyor. bende kıvırma çalışmaları :
"pardesüye bak..."
"erdener akıllı ol hayatım, almiyim bademciğini aşkım"
sap geliyor kız ve masadaki tek er ve andaval kişiye "enişte" demesinden diğer kızın kardeşi olduğunu anlıyoruz ve gen bilimine tessüflerimizi şey ediyoruz.
ben vakanın tümüyle bilimsel ve sosyolojik varyantlarını hanımla irdelerken içeriye başka bir "şey" giriyor. kıyafetini kesinlikle hatırlamıyorum lakin o an akıl ile değil tümüyle içgüdülerim devrede. bir dişi bu. ama ne dişi...
neyse fantaziye kaçmayalım, muhteşem bir hatun giriyor içeri. yine esmer ve bir öncekini unutturacak derecede güzel. boy, pos, endam...peheeeeyyy..
benim yutkunmalarımdan durumu anlayan akıllı karımın eli, masadaki bıçağa gidiyor ben benim zibidiyi kalkan olması niyeti ile kucağıma alıyorum.
ve evet o da "enişte" diyor bizim mal arkadaşa. evet evet...
bunun sapı var ve bu sapın bizim mala selam verişindeki aşağılama var ayrı bir vaka olarak. onu sonra anlatırım.
ben "heralde şimdi içeri adriana lima girecek amk ayağa kalkayım bari" falan diye düşünürken türkan şoray giriyor.
aha diyorum ana kraliçe!
asaletinden garsonların ne yapacağını şaşırdığı bu teyze diyecek dillerimi kırasıca teyze "naber damat" deyip bizim mala kimliğini ifşa ediyor.
o an ben masadan kalkıp "teyze kusura bakmayın belki yıllardır farkedememişsiniz ama hastanede bir karışıklık olmuş" demek istiyorum, hanım gülmekten ve kendini sıkmaktan gözünden yaşlar akarken koluma asılıyor.
yo diyorum yoo..
bu aile trajedisini bitirmek lazım diyorum, ama izin vermiyor.
derken aile gemi azıya alıyor ve içerisi huri tarlasına dönüyor.
masa dolduğunda bizim yemek gelmiş, ben yemişim, ama ne yemişim inanın bilmiyorum.
hanım da artık tepkilerimin abazanlık merkezli değil, sosyolojik bir tepkime olduğunun idrakinde ciddi ciddi benimle olayı tartışıyor.
"ama olmaz yani bu kadar da olmaz.."
"aşkım erkek erkek olalı böyle zulüm görmedi.."
bir de meselenin kız kardeş tarafından irdelenebilecek kısımları var ki o benim işim değil. zaten yüreğim kaldırmaz.
haber linkini aşağıda veririm, hikayeyi özet geçeyim :
bu, insan için türetilmiş tüm hakaret ve hakaret vari söz öbeklerini tek çatı altında toplamayı başarmış tür, bir katil.
kendini diğer katillerden ayıran unsur, kimi, neden öldürdüğü.
bu ismini sevdiğim keşfettin kişisi, hiç yüzünü görmediği bir kadına telefonda aşık oluyor. kadın bunu genç kızım ayaklarıyla oltaya alıyor ve abisinin ona işkence ettiğini, evden çıkarmadığını, o yüzden kendisi ile görüşemediğine inandırıyor. ara gazı için de bir tane güzel kız resmi buluyor, kendi resmi gibi gönderiyor. abisi dediği adam ise kocası.
neyse efendim uzatmayayım sinirleniyorum; bir gün bir şekilde adamı evine çağırıyor. keşfettin'e kapıyı kardeşim açacak ben komşuda olacam diyor, kapıyı kendisi açıyor. ve bizim keşfettin gidip yatak odasında uyuyan kocayı bilmem kaç yerinden bıçaklıyor.
adam ölüyor haliyle.
keşfettin de yakalanıyor.
ve gerçeği polislerden öğreniyor.
şimdi keşfettin'in durumunu bir sorgulayalım.
katil oldu, bu dünyası da öbür dünyası da gitti.
ha katil olursun ama dışarda seni aşık oldugun dünyalar güzeli sevdiceğin bekler; o da yok. dört çocuklu, kara kuru, senden bilmem kaç yaş büyük anasının gözü bir karı var.
sen ne yaptın keşfettin?
sen ne yaptın?
senin hayatını seveyim yaşamışın, ölmüşün farketmez ama olan o 4 çocuğa oldu keşfettin.
hava taşımacılığının son yıllarda göstermiş olduğu performans, artık sürekli tepemizde uçak gezdirdiği için bu dürtü gittikçe törpüleniyor ama 80 kuşağı çok nasiplenmiştir bundan.
arabada gidersin, hava alanı yakınlarından geçerken doğal olarak fırkateyn değil uçak görülür tepede. ilk gören zıplar :
- uçak...uçağa bak..
+ hıııı..
bu kadar...bu.
görev başarı ile yerine getirildi.
evde balkonda otururken, şezlongda güneşlenirken, teknede balık tutarken, yolda yürürken, gece, gündüz farketmez. uçak mutlaka gösterilmelidir. gösterilir ve hayata kaldığı yerden devam eder insan.
ergenliği bir gıdım atlamış erkek çocuklar için kullanılan yaş belirtme birimi.
içerdiği erotik anlamlar, bahsedilen çocuk ortamdaysa çocuğu derin düşüncelere gark eder, konu uzarsa garibim itin götüne girer de çıkar.
- bu senin mi rıza maşallah kaç yaşına geldi bu?
+ ııııııı (evet genelde babalar belirli bir yaştan sonra çocuklarının yaşlarını akılda tutamazlar. okul taksitlerini bizzat ödediği için kaça gidiyor desen şak diye cevap verir. zaten yaşını da kaça gittiğinden çıkarır) 16...yok yok 17..
- e evlense çocuğu olur. olmuş artık bu.
& ehmm.
- ne utanıyosun olum olmaz mı çocuğun? kalkmıyo mu lan? ahararararara..
& (tıynetizi sikeyim sizin taşak oğlanına döndürdünüz iki dakkada.)
her türk düğününde en az bir kaç tanesine rastlayabileceğiniz canlı türleri.
takım elbisenin emanet durduğu amcalar : sahibi olduğu 2 ya da 3 takım elbiseyi sadece nikah ve düğünlerde giydiğinden 20 senedir çevire çevire kullanır. elbiseye aşina olmadığından ve ilk alındığı tarihten bu güne kilo almış olduğundan takım üzerinde emanet gibi durur. kıravat seçimi tümüyle takımdan ve gömlekten bağımsızdır. gömlek yüzde 88 beyazdır. kıravat takmış olmak için bağlanmıştır ve kıravatın boyu yine ve yine ve yine ya çok uzun olmuş çüküne dayanmıştır ya da göbeğinin üzerinde kalmıştır. zaten çok da umurunda değildir ve bir müddet sonra önce gömleğin üst düğmesi açılır ve kıravat gevşetilir. sonra kıravat cebe konur ya da hanımın çantasına gönderilir. sigara içmek için dışarı çıkan ilk insan bu amcalardan biridir. halayın genelde başını çeker ve düğünün ortalarına doğru gömleğinde devasa ter lekeleri oluşur. tercihen gelinin amcası ya da dayısı olurlar. bazıları damadın eniştesi de olabilmektedir.
ailenin bekar genci : toplumsal yaş belirleme kriterleri göz önüne alındığında "evlense çocuğu olur" yaşındadır. yani ya ergendir ya da ergenliğini yeni tamamlamıştır. bu türlerin olmazsa olmaz marjinalite düşkünlüğü, düğünde mutlaka kendilerine ardarda iki kez bakma zorunluluğu getirir. önce bir bakarsınız sonra "o neydi lan öyle" der yine bakarsınız. ya saçları punk yapmıştır, ya saçlara pembe röfle attırmıştır, ya abidik gubidik bir sakal yapmıştır, ya fosforlu kumaştan takım giymiştir...düğüne gelme sebebi tümüyle "filancanın oğlu da kocaman olmuş maşallah pek de yakışıklıymış" dedirtmek olduğu için sebepli sebepsiz her fırsatta salonda dolaşır. ordan oraya yürür, telefonla konuşuyormuş gibi yapıp dışarı çıkar, iki dakka içinde geri döner vesair. genellikle gelinin erkek kardeşi olurlar. kimi zaman damadın hala oğlu olabildikleri de tarafımca gözlemlenmiştir.
ailenin evlenme yaşı gelmiş bekar kızı : en fena türlerden biri, yukarıda anlatılan "ailenin bekar genci"nin dişisi. amaç kayınvalide ya da aracı adaylarına "maşallah filancanın kızı da çok hoş olmuş, bekar mıydı bu?" dedirtmek olduğu için mutlaka dikkat çekici renklerde ve aile teamüllerini zorlayacak şekilde dekolte giyinir. saç ve makyaj için minimum 5 saat uğraşılmış, yanına denk geldiğinizde nefesinizi tıkayacak kadar parfüm bedene boca edilmiştir. mutlaka topuklu ayakkabi giyerler ve her fırsatta erkek versiyonları gibi ortalıkta sanki bir yere ya da birinin yanına gidiyormuşcasına dolaşırlar. aslında amaç tümüyle kendini göstermektir. bu türler, düğünün en ilgi çekici kişisi gelin olduğundan her fırsatta gelinin yanında gözükmek ister. gürültüden bir bok anlamayacağını bile bile kulağına eğilir bir şeyler söyler, ara ara histerik kahkahalar atar. pistin en hızlılarındandır. halaydan girer, serdar ortaç'tan çıkar hiç dinlemez. yorulmak nedir bildiği görülmemiştir. genellikle damadın kız kardeşi ya da gelinin kuzeni olurlar.
pist insanı: kapı gıcırtısında oynayan ve piste ilk çıkan tiptir bu. genelde erkek olur çünkü hanım türleri öyle piste ilk çıkan olmaktan çekinir. fakat bu amcalar dümbelek sesini duyduğu an kendine hobareeeyy piste atar ve son ana kadar inmez pistten. uranyum desteği aldığına kanaat getirdim en son. istisnasız hepsinin ritim duygusu gelişmiştir ve güzel oynarlar, kendilerini izletirler. fakat hep bir utanma duygusu eşliğinde izlersiniz onları. çiftetelli çalar o pisttedir, roman çalar zıplar, halay olur bayılır, horon tepilir çıldırır, zeybek çalar delirir, serdar ortaç gelir eller havaya çeker. bu ne enerjidir, ne bitmek tükenmek bilmeyen coşkudur arkadaşım ya! lan bi otur bir soluklan be. bak yine sinirlendim yazarken. neyse efendim bunlar genelde gelinin dayısı ya da damadın dayısı olurlar. evet genelde dayıdan çıkar bu türler.
tombul kuzen: pist insanının çakma dişi versiyonu. genelde hafiften tombul olurlar ve pistteki performanslarından düğüne kilo vermek maksadıyla geldiğine kani olursunuz. hatta "ulan haftada iki gün düğün olsa 6 ay sonra bir deri bir kemik kalır bu" yorumları yapılır bu tür için. tek ve sadece iri göğüslerine güvendiği için derin göğüs dekolteli bir elbise giymiştir ve pistte zıp zıp zıplarken bu elbise başına bela olur. hababam eli omuz askılığındadır. düğünün sonlarına doğru topuklu ayakkabı toynaklarına eziyetin bokunu çıkardığından ayakkabıyı mayakkabıyı fırlatıverir. o andan itibaren iyice coşar, ortalığın afedersiniz amına kor. o dakikalarda kendisinden uzak durulmalı mümkünse pisti terketmelidir. gözü kimseyi görmez zarar verir. adından da anlaşılabileceği gibi kendisi genel itibari ile gelinin kuzenidir. nadiren de olsa damadın kız kardeşi oldukları görülmüştür.
kıskanç abla: her düğünde görülmez. gelinin ilgi odağı olmasını kaldıramayan ve davranış biçimi olarak ailenin evlenme yaşı gelmiş bekar kızı tadında haraketler sergileyen nahoş tiptir. abartılı giyinir ve gelinin götünün dibinden ayrılmaz. kocası ile pek ilgilendiği görülmemiştir. hele kocası takım elbisenin emanet durduğu amcalar dan biriyse yanına bile uğramaz, ayrı takılırlar. kocasıyla konuşmak zorunda kaldığında çok kısa keser ve azarlar gibi konuşur.
damadın erkek arkadaşları: düğün geliş amaçları damadı her fırsatta itin götüne sokmaktır bunların. hal haraket ve giyim tarzı olarak ailenin bekar gencini andırırlar. bunları sürüler halinde dolaşmalarından ve ota boka böğürerek kahkaha atmalarından ayırabilirsiniz. en az bir ya da ikisi ağzıyla değil götüyle içtiği için düğünün daha ortasında maymuna döner. kendi aralarında daire yapıp, damadı da zorla aralarına katıp manasız halay girişimleri ve tepinme organizasyonları düzenlerler. damadı havalara atmak, zorla içirmek, gömleğin düğmelerini göbeğe kadar açmak falan olağan davranışlarıdır. yine de tanımlayamama endişeniz varsa nikah anında damada "iyi düşüüüeeaann" diye bağırıp ardından böğürerek kahkaha atan zibidiyi aklınızda tutun. o ve şürekası düğünde bu vaziyeti alacaktır. unutmadan bunlardan biri mutlaka gelin arabası şöförüdür.
fotoğraf manyağı hala: nikah ve düğünün her anını kaydetmeye kendini vakfetmiş ve bu uğurda çoluğunu çocuğunu dahi feda etmeye razı bir türdür bu. zannediyorum akıl baliğ olduktan sonra bir çeşit yemin etmiştir ve dönememektedir. macerası gelin kuafördeyken başlar, en son gelinle damat evlerine girerken kapıda sona erer. nikah kıyılırken salon fotoğrafçısıyla mutlaka papaz olur. gelin ve damatla her masaya gider ve hepsinden 25 poz alır. pistte tepinirken bile elde makine fotoğraf çekmektedir. şahsi tecrübelerim bu türlerin genelde tesettürlü olduklarını gösteriyor. kocaları (enişte) genelde takım elbisenin emanet durduğu amcalar dandır ve karısının bu durumunu sindirmiştir. kendi haline bırakır, bir köşede ince ince demlenir. tanımlayamama endişesi yaşarsanız nikah kıyılırken en önde fotoğraf çeken insana bakın. şayet düğünde de 15 dakikada bir masanıza gelip "hadi şöyle birlikte bir çekim sizi" diyen kişiyle aynıysa bilin ki üstüne bastınız ayağınızı kaldırın.
yavru türler : yaşı ne olursa olsun dişisine gelinliği andıran pespaye bir elbise, erkeğine sikimsonik, emanetin de emaneti bir takım elbise ve kıravat giydirilir. çocuklar ilk saatlerde bu elbiseleri "ne kadar güzelim / yakışıklıyım, ne kadar büyümüşüm gördünüz mü" edasıyla pek bir kasılarak taşır. ilerleyen saatlerde çocuk oldukları akıllarına gelir ve kıravatlar babalarının kıravatıyla birlikte annelerinin çantalarına, kızların ipek şalları da sandalye tepelerine gönderilir. düğün boyunca sürüler halinde manyaklar gibi ordan oraya koşuşturup terin gölün içine batarlar.
ergenliğin bir 31 mesafesi ötesinde, dünyayı sikinin üzerinde dönen futbol topu olarak algılayan ve üçlü dörtlü sürüler halinde avlanan erkek organizmaların potansiyel avların kalitesini birbirlerine şifreli anlatma ihtiyacına binaen ortaya çıkmış gudik lisanın abuk kelimelerinden biri.
söz konusu kalite belirleme süreci şöyle çalışır :
karşıdan bir dişi gelmektedir. gelmektedir ve gelir. ve geçer.
dişideki potansiyele göre geride kalanlar ya salya silmektedir ya gelmekte olan diğer dişiye çoktan konsantre olunmuştur ya da arafta kalmışlardır ki en tehlikeli durum budur.
göreceli güzellik diye bir kavramın var olmadığına erkek insanı o dönemlerde inanmaz, inanamaz. her kör satıcının bir topla alıcısı vardır misali kimine tanrıça heykeli gibi gelen kız kimi için düşünen adam heykeşinden daha seksi değildir. tümüyle hormonlarla alakalı. bildiğimiz için konuşuyoruz.
neyse uzatmayalım, bu göreceli meselesinden şu tür ya da benzeri derecelendirme listeleri hazırlanır ve ivedi uygulamaya konur :
- hüşşş kıza bak la nasıl??
şıklar :
1. bin sikim olsa birini vermem.
2. verse sikerim. (ulan verse sen özgür willy'i de sikersin angut!)
3. sikibıl. (lütfedersin!)
4. vermese de 31 çekerim, çekebilirim.
5. verse de heyecandan sikemem.
6. sikmeye kıyamam.
7. boşaldım.
7 numara bar rafaeli'ye, 1 numara da bremen mızıkacılarının eşşeğine falan denk gelir. öyle geniş bir yelpaze.
genel itibari ile kaçınılmaz sonuç için : (bkz: 31)
hemoroid ameliyatı sırasında doktor, hasta ve diğer görevliler üçgeninde cerayan eden doktor için sıradan, diğer görevliler için yer yer sıradan, hasta için trajik ve yer yer trajik komik seyreden replikler.
benimki lokal anestezi ile yapılan basit bir operasyondu. (bkz: kapalı hemoroidektomi)
(aşağıdaki diyaloglarda ilave espri üretimi yoktur. birerbir yaşanmıştır)
doktor : (dikişi atıp işi bitirdikten sonra) valla çok güzel oldu...şaaahane oldu.
lopları ayırmakla görevli erkek : evet hocam valla çok güzel oldu. on numara iş oldu.
erdener : (domalmış vaziyette) abi istiyorsan imzalı resmini yollarım eve asarsın salona.
hemşire : ahihihihihihi
****
doktor : recep ayırsana abicim şunları güzelce. erdener sende kasma kendini abicim.
erdener : söylemesi kolay hocam.
loplardan sorumlu erkek : hocam ayırıyorum.
hemşire : ya sen ne kadar güçsüzsün recep ya. tutamıyosun iki dakka şunları.
lse : niye öyle dedin şimdi ya?
doktor : valla recep spor falan yapsana sen oğlum biraz..
hemşire : valla spor yap bak gücün kalmamış senin.
erdener : abi gaza getirmesek arkadaşı? nasıl olur yani? recep sen sakin ol abicim, iyisin sen süpersin, taş gibisin hatta.
tanım : duruma ve vaziyete göre tepkimesi değişik olabilecek tehlikeli emir türü.
yer : bursa'da bir öğrenci evi
kahramanlar : bir tutam kötürüm erdener, 130 kiloluk bir balya hakan(duble), bir atmık gökhan, yarım çimdik emre.
final haftası bombok geçen bir sınavın ardından ödül mahiyetinde(!) tozmaya çıkılır. ne skime derman olduğu bugün bile anlaşılamayan emre eşşeği bizi yolda hakan'ın sağ ve sol taşşağı vaziyetinde yürürken görür ve arabayı olmadık bir yere çekerek dörtleri yakar ve höykürerek çağırmaya başlar :
"lan at yarraaa ne bakınıyoz gelsenize trafiğin ırzına geçtik lan...la hüüoopp.."
biz bir panik (halbuki sanane beklesin it) koşmaya başlarız, hakan yuvarlanmaya başlar. siktiminin arabasına iki adım kala (bak hala sinirliyim) benim ayak bilekten kopar!
daha doğrusu hissettiğim acıya denk gelen vaka budur! koptu dedim lan!
erdener : emre senin tıynetini sikeyim ceylan gibi koşturdun bizi piyasaya rezil ol..hıııaaaaaaaaağğğğğhhhhhh.
hakan : (nefes nefese) noldu lan? höyynnk.. şşş nooldu lan?..hööyyynkk.
erdener : ahuuaa ahuuaa ahuuaaa ayaaaamm...ayağımı al yerdeeennn..
hakan : höyynnk ya lan baksanıza höyyynnkk erdenere bi şey oldu lan!
gökhan : (arabadan kafayı uzatarak) ya hadi be oğlum ne oldu be civanım!
emre : lan binsenize oğlum lan yediğim küfürden annem uyanacak lan uykusundan. binsenize laaağğnn!
erdener : ananıaaaaahhh.
binenler aynen iner. benim küfür resitalim bittikten sonra ayağıma bir şey olduğu idrak edilir. emre pezevengi "u" yapar yanımıza gelir. arabaya bineriz doooru hastaneye.
doktor : noldu?
erdener : valla yolda yürüyodum birden..
emre : antilop ya amına koyim. yürürken bile sekiyor mübarek. koşuyodun lan manyak!
erdener : doktor bey ağır bir cisim var mı arkadaşa uygulayabileceğim?
doktor : rontgen çektir de bakalım!
erdener : hemmen.
20 dakika sonra :
doktor : çatlamış ayağın. bak.
erdener : olmaz finallerim var.
emre : doktor bey bir de kafadan rontgen alsak mı bu ibneye iyice sapıttı bu!
doktor : valla finali, yarı finali bilmem alçıya alcaz. 20 gün basmak yok. sonra gel sökeriz alçıyı.
erdener : abi finallerden sonra alsak alçıya. hayır anlamıyosun okula gitmem lazım benim. çok acımıyo zaten valla bak.
doktor : geç şöyle..
erdener : ama doktor bey..
emre : kafatası konusunda ısrarcıyım!
2 gün sonra, aynı ekip evin salonunda ders çalışır gibi yapıyoruz. salondaki kalorifer peteklerinden birinin üst kısmında iğne ucu kadar bir delik var ve minik bir fiskiye tadında bize aylardır havuz başı muhabbeti yaptırıyor. o kadar ufak bir mahiyetteki petekten damlayan yerin altına ince belli çay bardağı koyuyoruz, 4-5 günde dolmuyor. misafir olarak evde bulunan şirazesi kaçmış deli dana yine rahat durmuyor :
emre : ne akıtıyo lan böyle bu ayar etti beni!
erdener : (yattığı yerden, ayak alçıda, okuduğunu sandığı kitabı göz hizasından indirerek) seni ben bir gün bir ayar edicem şahkülün kayacak toplayamayacaklar. sessiz ol iki dakka sikerticem bak!
emre : bak uyurken alçını pembeye boyarım! amk kötürümü konuşma ordan.
erdener : bak incitecem seni emre.
emre : hakan lan yapim mi şunu iki dakkada.
hakan : nasıl yapıcan olum uzun iş boşver zararı yok bize.
emre : ya böyle çelik macunları var, ikisini bir yoğurup yapıştırdın mı buraya şak diye oldu bitti.
erdener : yaaa bırak...bıraaaakkk...usta gibi konuşmaz mı bide. olsan olsan göt çatalı olursun ustanın be. git çay koy hadee..
emre : hem kötürüm hem huysuz ibneye bak. hakan yalnız peteğin suyunu kapamak lazım. yapıştıracağımız yerin kuru olması lazım.
hakan : hendılı yok peteğin be oğlum kapatamayız suyu...harbi boşver.
emre : kurbağacık falan yok mu...ya da 18-19 anahtar.
erdener : haaaah tıtrini sikeyim senin 18-19'muş. nasıl salladı belli değil amına koyim.
hakan : yok abisi evde anahtar. harbi çay koysana içek.
emre : (direniyor) nalburdan ödünç alırım macunları alırken. bekleyin lan. sevaptır iki yardımım dokunsun.
emre gider :
erdener : hakan ben yarrağı yedik diyorum peşinen.
hakan : ya napacaksa yapsın beynimi sikti ibne be.
gökhan : ekisoşt.
emre gelir :
erdener : aha geldi mayk gayvır'ın sol taşşa.
emre : eveet şimdi bu anahtar vasıtasiyleeee..
erdener : alt tarafı bir rekoru sıkacaksın amk. hünkar beğendi yapıyo sanki ibneye bak.
emre : madem siz niye yapmadınız lan kaç aydır üşengeç hırtlar?
erdener : bak dikkat et sıkıyorum diye açmaya......
filmin koptuğu an burası onun için pause'a bastım. evet. tahmin ettiğiniz gibi sıkıyorum diye açtı bu ibne rekoru. ne oldu sonra? gevşeyen rekor su basıncının etkisiyle köteeeennnnggg diyerek kurşun gibi karşı duvara tosladı. sonra ne oldu? otuz metrekarelik salonumuza saatte 6-7 ton kapasiteyle 50 derecelik sıcak su dolmaya başladı. fışkırarak ama öyle böyle değil. buhardan bir dakika içinde göz gözü görmez oldu.
heyecanlı di mi? gülmeyin bak fena olur. 2 dakika içinde halılar, 5 dakika içinde zigon sehpa yüzmeye başladı. rekoru kapatamıyoruz. iki kişi suyun ağzına kova tutuyor. bir kişi dolan kovayı mutfağa boşaltıyor. ben de koltuğun birinin tepesine tünemişim bir yandan küfür ediyor bir yandan talimatlar yağdırıyorum. ve başlık konusu gelmekte gecikmiyor. bilin bakalım kim tarafından :
emre : erdener koş kapıcıya söyle aşağıdan kaloriferi kapatsın.
erdener : ha? ne?
emre : lan koooooşşş..
erdener : (nasıl bir psikoljiyse zerre itiraz yok) hea tamam...tamam..dayanın lan!
tek ayak üstünde sekerek evden çıkılır. paldır küldür merdivenlerden inilir mi düşülür mü artık nasıl belli değil kapıcı dairesine varılır. pompa kapattırılır. bütün bunlar ne kadar sürmüştür bilinmez. aynı hızla sekerek o merdivenler geri çıkılır. evin vaziyetine dikiz atılır. salondaki su koridordan banyo giderine basçek (bu muydu lan bu aygıtın adı) vasıtası ile sürülmektedir. birden ayağın acısı yaşanılan vakaya baskın gelir :
erdener : aaıııhhhhh amınssskkkmmm..
hakan : nooldu lan?
emre : yine mi çatlattın lan ayağı sakar yelloz!
erdener : hakan kucakla beni şu ibnenin menziline sok kurbanın olayım.
emre : hadi yine iyisiniz benim aklıma gelmese pompayı kapattırmak tutmuştunuz siki. artık salonda jet ski met ski ehue ehue!
hakan : yok durun nu sefer ben hallederim.
emre : hakan şaka lan...şaka..lan dur..
şayet siz üçüncü senenizde halen bir yere kapağı atamamış ya da burslu girne amerikan'ı falan kazanmışsanız ve başlıkta tanımlanan vaka baba tarafından duyulmuşsa üç vakte kadar çok ciddi sıkıntı yaşayacaksınızdır.
bir müddet ortalardan yok olup, bu arada o ineği bir güzel hırpalayıp annenizden babanın sinir katsayı endeksini öğrenerek normal yaşantınıza yavaş yavaş dönebilirsiniz.
günümüz teknolojisiyle üretilmiş araçların üstün özellikleri karşısında biçare, içinde yaşayan binbir çeşit hödük ile metropolden çok irice bir mezra haline gelmiş büyük şehirlerimiz dahilinde güdük kalmış nostaljik detaylar.
şimdi örnekler :
çevreyolu diye yapılan yol şehrin içinde kaldığı için inşa edilen ikinci çevreyolundayız. yeşil tabelalı olan. bir yol inşaatı var. sol şerit kapanmış ileride belli. güncelliğini yitirmemiş işaretlerden bunu anlıyoruz. kilometreler geçiyor, mantarlar beliriyor. bu arada hız sınırı tabelaları da gittikçe düşüyor. 100, 80, 60, 40 ve nihayetinde 30. evet yazıyla otuz. hız göstergesine bakıyorum 80'i gösteriyor. aynama bakıyorum arkamdaki sığır "lan dur bari be, yürü be" edasıyla götüme kadar girmiş. şimdi;
saygıdeğer trafik mühendisi kardeşim. böyle bir meslek olmayabilir, götümden de uydurmuş olabilirim bilemiyorum. kardeşim lafzını da bir samimiyet ifadesi olarak görmeni dilerim. altımdaki makineyi sözlüğe hava atmak için 270 beygirlik, 0-100'ü 3,5 saniye olan bir impreza olarak tanıtabilir karizmanın dibini yapabilirim fakat yapmıyorum. normal bir binek araba işte. hocam ben bu arabayla katlı otoparkta park yeri ararken bile 40 km yapıyorum saatte. lan geri geri parkederken bu tabela olsa parkedemem lan! öyle diyeyim sana...tamam 1970 model anadol için normal ve doğal bir yavaşlama hızı ve 30 km de normal bir sürat. çünkü 30 km süratle giderken dahi o arabayla durayım desen 30 metrede durursun zaten. ama 2009 model arabalarda olmuyor hocam. zaten kimse sallamıyor ciğerim. dahası sen bu tabelayı trafik kazası olmasın diye koyuyorsun di mi? bak ben o tabelaya uyarsam ve saatte 160 km hızdan zınk diye 30 km'ye düşersem o zaman akşam televizyonlarda izlersin sonucunu. "otobanda katliam gibi zincirleme kaza. ilk verilere göre 8 ölü, 20 yaralı var." şu hız sınırlarını bir güncelleyin, günümüze uydurun sevgili kardeşim. o üçleri gel senle küçükken karnelerimize yaptığımız gibi sekiz yapalım, seksen olsun. böylece halkımızı da suça teşvik etmemiş oluruz di mi?
emniyet şeridi : ne kadddar gereksiz ve ne kaddddar saçma bir kuraldır bu. neymiş efendim acil durumlar içinmiş. e benim işim de acil! maç başlayacak on dakka sonra. zaten yine takan yok, bir ben mi salağım. tez zamanda normal şeritlere dahil edilsin. acil işi olan da jip alsın kendine dağlardan tepelerde gitsin gideceği yere. ambulanslarda hummer olsun. çözümü de buldum sana daha ne istiyorsun küspe!
kırmızıda dur, sarıda hazırlan, yeşilde geç : lan bi' git! ne hazırlanması olum?!?! traktör mü lan bu? tarla mı sürecez, saban falan mı takalım hazırlık için? tamam zaten çoğu yerde sarıyı kaldırdınız saniye koydunuz. böylece yurdum caddeleri iyice drag pistine döndü. kırmızıyı da kaldıralım hocam. yeşil yanıp sönsün sadece. artık hızla gelen şöför 3 saniyede bir yanıp sönen yeşile denk getirsin geçişini. hem elektrikten tasarruf.
önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakacaksın : ve bu son bakışın olacak dünya gözüyle. manyak mısın olum sen? tarihe karıştı bu kural, unut bunu. heryere bakacaksın! sağa, sola, yukarı aşağı, ön, arka...heryerden herşey gelebilir.
yaya geçidi : sen türkiye'de kaç kişi tanıdın 30 metre ileride yaya geçidi var diye bulunduğu yerden karşıya geçmesinde yaya geçidine yürüsün? kandırmayalım biribirimizi. adam otobanda üstgeçide yürümüyor da engelli koşu gibi bariyerlerden atlıyor. haybeye boya sarfiyatı. benim halkım nereden emniyetli geçebileceğini bilecek kadar şuurludur.
park yasak : bir de bunun böyle çarpı şeklinde olup duraklamayı bile men eden cinsi varki tam komedi. bak hiç uzatmayalım o kuralı "tüm kaldırım kenarları doğal otopark alanıdır" olarak değiştirip meseleye noktayı koyalım. park yasaktır tabelasının altına park etmiş araba görmek artık vaka-i adiyeden oldu mirim. denetleyemiyorsun, bari yasağı kaldır. vatandaşın vicdanı rahatlasın.
şehir içinde 50 km hız sınırı : ilk kural ile ilgili aslında. teknolojik bir durum. yazıyı yazan fakir öyle arabalar kullandı ki 50 km'de ikinci vitesi istemiyor araba. çaktın? adamın ferrari'si varsa mesela istanbul'da ona ikinci vitesin yasak olması lazım. var mı böyle bir şey? ferrari alma özgürlüğümü neden kısıtlıyorsunuz kardeşim?
dolandırıcılıktan, hırsızlıktan, gasptan vesair suçlardan parayı götürmüş eşşeklerin yakalanmalarını duyuran gazete manşetlerinin en popüleri.
dikkat edin ne zaman internet vasıtasıyla bankaları bilmem kaç milyon dolandırmış bir hacker haberi çıksa fonda, rus revü kızlarıyla, gözde güneş gözlüğü, suratta "paranın mına koduk hacı" ifadesiyle pavyon nevi bir yerde çekilmiş fotoğraf eşliğinde ".......zanlıların dolandırdıkları parayla günlerce alem yaptıkları ortaya çıktı" türünden bir metin döşenir muhabir.
ya gazete okurun habere daha çok ilgisini çekebilmek için her seferinde zanlıların öyle ya da böyle bir yerlerden çekilmiş karılı kızlı alem fotoğraflarını bulur, olmadı yaratır ve yayınlar,
ya da bu adamlar şeytana pabucu ters giydirecek kadar zekidir ama parayı alemden başka bir işte kullanamayacak kadar öküzdür.
ulan öyle ya da böyle vurdunuz parayı madem kaçsanız oğlum yurtdışına! kaybettirsenize izinizi. gitsenize avustralya'ya neyin. ne işiniz var lan dolandırdınız bankanın şubesinin iki sokak arkasındaki pavyonda??
biriniz de "dolandırdığı parayla kurduğu şirketinin ofisinde toplantı halindeyken basıldı" şeklinde yakalansın ve haber olsun be!
adamın kesesine incir ağacı tohumları serpen ve ağaçların filizlenmesi müddetince sürmesi halinde bizatihi keseyi ve kese sahibini siken, olmadı sikerten aktivite.
babanız bir oligark değilse pek tavsiye edilmez. lakin tüm alışveriş bütçesi, bir yerde verilebilecek en fazla hesap, bir kişiye alınabilecek en pahalı hediye nevinden tüm oturmuş değerleriniz amı götü dağıtacak siz de bu hengamenin, bu vahşetin ortasında kala kalacak, paraların üzerindeki atatürk'ten utanır hale gelecek ve bir kaç ay gibi kısa bir süre sonunda arabanıza benzin alırken kilometre hesabı yaptığınızı farkedeceksiniz.
- dolduralım mı efendim?
- yok 20 lira alayım. pa..pardon 15 olsun.
bu entryde tikilerin kültürel özelliklerini şöyle bir yalayacak fakat üzerinde dil gezdirmeyecek, fiziksel özelliklerini bir pandikle geçiştirecek, parasal vukuatlarını kerteceğiz.
tüm bunları da evvel zaman içinde kalburda evvelin içinde bir zaman diliminde petrol şirketleri bulunan bir arap babadan olma ve zengin bir ailenin kızı olduğu her kahkahasından belli o zamanın çakma sarışın menapoz teyzesi (şimdi ne durumdadır bilmiyorum, bilmek istemeyi dahi düşünmedim) bir anadan doğma, fiziksel havası ucundan cavidan lopet, kıyısından selma hayko, fakat tüm bu latin rüzgarına inat boy bakımından kamuran diyaliz'e gönderme yapan (telif sorunu olmasın diye ünlü adları deforme edilmiştir), evi dragosun ücra bir köşesinde, garajında 3-4 adet son model jip mip kapriyo mapriyo allah ne verdiyse barındıran multipleks bir villa, değil kıyafeti, ayakkabıları, çantaları vs. göbek deliği pamukçuğu bile marka olan bir sevgili eskisi üzerinden yapacağız.
kültürel özellik olarak hemen yalar isek, diğer soydaşlarından farkı arapça bilmesi idi. bizim zamanımızda öyle "falan olduaaammm" cinsi çok yaygın değildi. insan gibi konuşurdu en azından. hatta arapçanın vermiş olduğu şirin türkçe lehçesiyle konuşsa da dinlesem derdiniz. genel kültür evet nanay orayı pek kurcalamayalım. diller içeri...
hemen parmaklarımızı işletelim, az önce belirttiğim ünlü benzetmelerinden anlayabileceğiniz üzre, bildiğiniz granit arkadaşlar. ki doğuştan böyle olmasa dahi öyle bir babanız varsa sizi masada da bu hale sokarlar, sokabilirler aslında. çok irdelememek lazım. zaten tikilerin genel özelliği değil midir bu? çirkin kızdan tiki olur mu? olmaz. eşyanın tabiatına ters. özetle sağlıklı bir erkeğin "yok abi ben önce kafaya beyine bakarım" diye düşünmesine dahi fırsat vermeyecek kadar güzel oluyor bunlar. türü böyle. yapacak bir şey yok. kapılıp gidiyorsunuz...
gelelim asıl ve önemli meseleye. üzerinde atatürk resmi olan hani..
taşıdığı ve sizin cüzdanınızdan az biraz hallice olan ve bir sike benzemeyen çantası, sizin 2 maaşınız değerinde olan bir kıza doğum günü partisi nevinden bir şekil yapmak durumunda olsanız ne yapardınız?
kilit soru budur.
sıçtınız, bir de sıvayalım : peki ne hediye alırdınız?
her ne yaparsanız, her ne alırsanız alın kredi kartı limitleriniz inim inim inleyecektir onu söylüyorum. kankalarınıza inceden yavşamalar başlayacaktır. hiç huyunuz değilken kazıkazanlar, piyangolar girecektir devreye. şimdiki bahis siteleri, iddaa falan olsaydı ben halen mapusta şafak sayıyordum örneğin. allahtan yoktu.
peki diyelim ki onun arkadaş grubuyla istanbul'un en kalburüstü gece klübüne gittiniz haftasonu. hesap ulu çınar misali bahçenizde gölgelinirken siz payınıza düşen hesapla dahi şu fani dünyada neler yapılabileceğinizi hayal ediyorsunuz çilekeş kesenizden mangırları ayıklarken. 4 çift gidilen mekandan payınıza düşen dörtte bir ile pek rahat yekten bir yaz tatili çakabilirsiniz mesela kendinize bodrumda. mınnnıssskkyymm aklıma geldikçe kuduruyorum.
hadi o haftayı atlattınız. e haftaya?
mına kodumunun haftası bitmiyorki senede. 52 adet. e koluna taktığın kızda seksenli yıllardaki hülya avşar, türkan şoray değilki seninle köyünde tavuk yetiştirsin, dolmuşunda muavinlik yapsın. istiyor, çıkmak istiyor, coşmak istiyor ve bunu öyle bir edayla söylüyor ki sen "yavrum bak şimdi şöyle bir durum var...." diye açıklama yapacak olurken birden kendini ayaklı masanın yanında siktiri boktan havuçları limon sulu bardakta raks ettirirken buluyorsun. tabi bu havuçları kim bilir ne kadara sana çaktıklarını, o parayla 5 dönümlük bir havuç tarlası mahsülünün satın alabileceğini düşünmemek için alkole asılıyorsun. asıldıkça hesap şişiyor, dahası ta ebesinin amından dragosa, ordan kendi evine taksi parası gündeme geliyor (sarhoş araba kullanacak kadar sarhoş olmuyorsun)...bir nevi kısır döngü, fasit daire...
e gün geliyor topu dikiyorsun haliyle. allah'tan bu şekil bir ruh hali seni kızdan da soğutuyor. yoksa kesin 3 aya kalmaz haberlerdesin : "sevgilisinin evini soyan genç hesaba katmadığı gizli kamereya yakalandı. azz sonra."
uzatmayalım, nihayetinde bir ayrılma senaryosu düzenlersin. biraz isteyerek biraz da gönlünü burarak. eniştenin 89 model torosunu alır, 2 bira çakar, kutuları arabanın içine atar, suratına alabildiğine iğrenç bir ifade yerleştirir ve kapısının önüne dayanırsın. koltuklarında tozu kiri geçtim kanımca artık yepyeni canlı türleri ortaya çıkmış, inleyerek çalışan bu aleti kapıda görünce suratında beliren o şaşkınlık halini ve arabaya otururken o güzelim minisi kirlenmesin diye yaptığı iğreti haraketleri bahane eder çok şık bir kavga çıkarırsın. 200 metre gittikten sonra "in arabadan" dersin. iner.
patiyle kalkarsın, ortalığı toza bulayarak. bilemezsin ki o mına kodumunun arabası seni ilk sapaktan sonra yayan bırakacak. neyse. bu sahneye şahit olmamasına sevinirsin en azından. düşünsenize ; "in arabadan" repliğinden ve kız arabadan indikten 20 saniye sonra kapıdan çıkıp sağ elinizde direksiyon, sağ omzunuzda araba küfürün bini bir para araba ittiğinizi. aman yarabbim. nerde kaldı o fakir ama gururlu genç karizması, nerde kaldı hülya avşar karşısındaki ibrahim tatlıses delikanlılığı. kızın gözlerdeki nem, gülmek suretiyle çağlayan ırmaklara dönüşür. düşman başına diyelim.
1-2 hafta takılı kalır kafan. iyi tarafı karşılaşmanız çok zordur artık. çünkü onun mekanlara bir müddet istesende uğrayamazsın. para bitti oğlum, eve pizza bile söyleyemezsin, menemenin gözünü seveyim.
sonra alışırsın. evlenirsin bile. çocuğun bile olur.
bir entryde yad edersin bir sebepten.
içtiğin çayın tadı entry süresince kodumunun züppe kafelerindeki 20 liralık seylan çayı gibi olur.
geçen arabanın camından kesiyorum (ulan yine arabamın olduğunu belli ettim iyi mi!) bu şerefsiz bildiğimiz enseden çekip böğüre diz atma aduketini yapıyor.
bakın bakın iyi bakın.
böyle böyle böyle indiriyor diz kapağını rakibinin ciğerine böğrüne.
tabi karşısında adam olmadığı için hadise bir haka figürü olarak algılanıyor :
bir çok insanın istemsiz olarak gerçekleştirdiği, kendince önemli bir iş yaptığında birilerinin kendini izlediğini bildiğinde/fark ettiğinde ya da önemsediği bir insanla konuşurken olumlu/olumsuz bir laf ettiğinde yapılagelen samimiyetsizlik kokan davranış biçimi, bir tevi tik.
tiksinirim.
bir de bu hareketi önce işaret ve baş parmağınla burnu sıkıştırmak (tatak alır gibi) ardından işaret parmağını burnun altına sürtmek şeklinde kombolayanlar vardır ki gözlerinin akını göremeyeceğim kadar kaçma isterim yanlarından.
hoşlandığı kızın bulunduğu bir ortamda iyi bir espri çakan ve milleti güldüren delikanlıların gülme olayı bittikten sonra yaptığı ilk harekettir genelde.
keza kazandığı maçın sonrasında verdiği röportajda "karşı takımın amına koydun maçta ne diyeceksin?" temalı bir soruya verdiği cevap sırasında 1500 kez yapar futbolcular bunu.
tanım : çeşitli fikir akımları, çeşitli algı ve yorum kapasiteleri, çeşitli güncel olaylar, çeşitli sözlüğe kayıt tarihleri, çeşitli inanç sistemleri, çeşitli teoriler, çeşitli ön kabuller gibi etkenlerin oluşturduğu ve derinliğini ve etkisini belirlediği olgu çeşitleri. (çeşit kelimesini bir cümlede en çok kullanabilme konusunda rekor peşindeyim evet.)
cepheler günler geçtikçe derinleşmekte ve cephelerin damarına basan olaylar cereyan ettikçe meydan savaşları patlak vermekte halk tedirginlik içinde evlerine sığınmaktadır.
aklımıza gelen sözlük cephelerini şöyle bir sıralamak gerekirse :
laik - şeriatçı : bu cephenin pek çok değişik klonu ve adı mevcut. özünde iyi bir cephe. üstüne yakışanı giyiyor. dinci - laikçi, irticacı - atatürkçü, kemalist - manifaturacı gibi çeşitlemeleri var. en son merhume türkan saylan'ın vefat süreci ve vefatında meydan savaşı patladı. resmi verilere göre 28 başlık, 1584 entry, 356 silik, 567895 oy, 5 uçurulma mevcut. halen artçı çatışmalar sürmekte.
dindar - ateist : savaşları genelde meydan savaşı şeklinde değil gerilla çatışması şeklinde cereyan ediyor. birbirlerini ısırmak için herhangi bir güncel vakaya ihtiyaç duymuyorlar. herhangi bir cepheden birinin çıkıp tek el ateş etmesi yarım gün sürecek bir çatışmaya sebep olabiliyor. her iki cephenin de yobazları meşhur. tarafsız vatandaşa en çok zarar veren cephelerin başında geliyor. çünkü çatışma patladığında ne mabet kalıyor, ne kutsal, ne ana kalıyor, ne bacı, ne saygı kalıyor inanca ya da inançsızlığa, ne falan ne de filan...bir çok fraksiyonları var. dinci - deist, şeriatçı - agnostik gibi. fakat genelde dindar - ateist cephesinde kopuyor fırtına.
x nesil - y nesil : bir aklı evvelin "ben önce geldim buranın ağası benim" nevinden üfürmesiyle patlak verdiğine inandığım bir meydan savaşının artçı cepheleri. aynı tarihlere tekabül edilen katılım sıralarının insanın içinde her daim var olan "bir yere ait olma duygusu"nu tetiklediğini varsayıyorum bu cepheleri yorumlarken. çatışma genelede üst nesillerin alt nesilleri bir şekilde genneleme ateşiyle başlıyor. sonra seyreyleyin gümbürtüyü. çatışmalar pek uzun sürmese de yer yer etkili oluyor.
orhancı - müslümcü : sözlüklerin en naif cephecileri. çatışmaları öyle eksantrik olur ki ulan çatışma olsa da karşısında çekirdek çitlesem dersiniz.
genel itibari ile marmara ve egenin kayalık dip yapılı tüm bölgelerinde bolca bulunan, bir çok değişik türüyle içinde bulunduğu merayı parselleyen ve agrasif yapısı ile diğer balıklara yaşam şansı vermeyen, görünüş itibari ile ot balığını andıran balık türü.
yanlış bilinenin aksine eti bembeyaz ve çok lezzetlidir. özellikle golden kikla diye tabir edilen sarı üzerinde kırmızı benekli olanını bir çok balığın etine değişmem.
zıpkıncılıktan gayrı herhangi bir av yöntemi ile avlanamadığından ve zıpkıncılarında ancak boş çıkmama adına avını yaptığından ötürü yerleştiği merada bolca ürer.
derisi çok kalın olduğundan kızartıldığında eti yanmaz ve buğuluma tadı alınır.
lüfer ailesi ile herhangi bir bağı olmayan, tüm türkiye denizlerinin kayalık dip yapılı bölgelerinde küçük sürüler halinde yaşayan olağanüstü güzel ve zarif balık çeşidi.
işkine, kaya levreği ve yanlış olarak kötek olarak da adlandırılır. kötek, eşkinenin değil minekop balığının diğer bir adıdır.
kafasının iki yanında bulunan sedefimsi taşların limon suyuna bir kaç gün yatırılıp bu suyun içilmesinin böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiğine inanılır. bu durum bu güzel balığın insanlarca hadsiz derecede fazla avlanmasına sebep olmuş ve geçen seneye kadar avcılığı yasaklanmıştı. artık serbest.
eti son derece lezzetli ve makbuldür.
gündüz zıpkınla, gece ise genellikle mendireklerde olta ile avcılığı yapılır.
sadece karadenizde bulunmayan ve sık sık kafa kısmının iki yanında bulunan sedefimsi taşların limon suyuna yatırılıp, suyun içilmesinin böbreklere fayda sağladığı iddia edilen eşkine balığı ile karıştırılan, tüm türkiye denizlerinin kayalık dip yapılı bölgelerinde sıklıkla görülen, asıl adı minekop olan balık çeşidi.
ikame kökünden gelen kaim kelimesinin, valide kelimesi ile birleştirilmesi ile oluşmuş ve zaman içerisinde dil mutasyonu geçirerek kaimvalide yerine kayınvalide şeklini almıştır.
anadoluda gelinler evlenince çoğunluk itibari ile iç güveysi olarak damat evine giderlerdi ki halen bir çok köy ve kasabada bu sistem işlemektedir. ataerkil bir yapı olduğundan tüm oğullar ve gelinler baba evinde, bekar kızlar da baba evinde, evlendirilmiş kızlar da kayınbaba evinde yaşarlardı. işte kızın bu şekilde gerçekleşen göçü damadın annesini öz annesinin yerine koymasına sebep olurdu. ya da öyle istenirdi. öz annenin ikamesi yani.
islam dininde kayınvalidelerin hak hukuk durumu öz anne ile eşit tutulmuştur. keza kayınbabalar da öz baba hükmüyle değerlendirilir.
damatların ve gelinlerin, şayet müslümansalar, bu durumu göz önünde bulundurarak kendilerine muamelede bulunmaları önemle hatırlatılır.
özellikle fazla sayıda entry kasılan günlerde azimli yazarın beyninin algıya denk gelen kıvrımlarında meydana gelen mesleki dejenerasyon.
öyle ki araba kullanırken, yemek yerken hatta zıçarken dahi meydana gelebilecek en sıradan, en detay, en iğrenç, en şirin vakalar kurban olduğum yazar beyninde hemen bir başlık halinde vücud bulur ve altı paragraf paragraf antry döşenir. bir nevi ilhamdır bu, bir nevi aysel gürel'dir.
duruma ve yaşanılmakta olan günün canlılığına göre yüzlerce başlık ve entry gelir geçer o kıvrımlardan. yüzde doksanı elenir fütursuzca, yüzde beşi başlık olarak değil de başka bir başlıkta entry olmak üzere rafa kaldırılır, yüzde beşi de "başlık açsam şık olur aslında" denilerek sırtı sıvazlanır.
bir taksici önünüze mi kırdı?
başlık : kuzu kuzu giderken hayvan taksicinin önünüze kırması
düşünce balonu(5 milisaniye) : 50 karakteri geçti mi lan acaba?
entry : adam gibi yolda giderken artık alışılagelmiş bir şekilde yolları kendi oyun alanları olarak gören taksi şöförlerinden bir numunenin harrşş diye önünüze kırıp hayatınızı tehlikeye atma durumudur. eller hemen koltuğun altındaki levyeye uzanır, olaylar gelişir.
düşünce balonu(7 milisaniye) : çok boktan oldu lan!...olmadı...boş oldu...değmez...çöp..
düşünce balonu(24 milisaniye) : şu bünye kelimesini kullanmasak daha iyi olmaz mı hacı? ota boka bünye diyoruz. bak ota boka ikilemesini de çok kullanıyoruz sözlükte artık mesela. her boka ota bokadiyoruz di mi? bir de tandans var mesela. nedir lan tandans. sorunsalı da unutmayalım. lan ne diyorduk biz! entry ilhamı gidecek lan!!
entry: bilmem kaç adet temizlikçinin cirit attığı, yüzlerce çöp sepetinin bulunduğu çiçekler, böcekler, sarı saçlı bebeklerle dolu güzelim park alanına az önce yeşil yeşil sümkürdüğü mendilini bir paçavra gibi (zaten ne ki? paçavra zaten. laf olsun!) hunharca yere atıp parkın ırzına geçen, greenpeace'e şikayet edilesi, balina vuran japonlar ve yavru fokları öldüren kanadalılar'la aynı çevre bilincine sahip olduğunu düşündüğüm çağımıza yakışmayan, metropolüme (metropolüne sıçayım senin her yer çöp ulan!) dar gelen insan ziyanı. niye atıyorsun kardeşim yere ya! çöp sepeti mi lan yer?
düşünce balonu : sen yere bir mendil atana böyle umarsızca höykürüyorsun da denizlere sintine basan tankerlere tek kelime entry yazdın mı a dengesizim, a popülist yeşil kurbağam? demek adam bir de üstüne tükürse katli vacip diyecen. ama atmasın o da di mi? atmasın abi niye atıyor ya. yazarım yahu. hıncal'dan uluç'ta ne eksiğim var. hatta tc kimlik no'sunu bilsek onu bile deşifre ederiz di mi hacı?
sözlük dahilindeki bazı yazarların özellikle kendilerinden sonra sözlüğe yazar olarak dahil olan insanlara beyaz lokantasındaki zenci muamelesi yapması durumu.
yazar olarak birini beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz hatta tiksinebilirsiniz.
fakat konuyu bu yazar nezdinde o yazarın dahil olduğu neslin tüm yazarlara genelleyip "bu yirmisekizinci nesiller var ya alayı top bunlar" nevinden bir yaklaşım sergilemek bildiğiniz faşistliktir.
bu sözlüğe yazar olmak minimum seviyede şuur gerektirir.
bu tür bir gruplaşma isteği, acziyetten ötürü bir yere, bir gruba aidiyet ihtiyacının sonucudur ve içinde bulunduğunuz ortamı tatsız kılar.
bunu yapanlar yemek yedikleri kaba işediklerinin farkında mı?
özellikle üniversite yıllarında bol bulunan özlem çeşidi.
uyku kaçırsın diye içilen kahve kola karışımı iğrenç içecek, tüm yarı yıl boyunca sayfasına bakılmamış derse final gecesi abanmanın verdiği huzurla karışık pişmanlık hissi, sabahlama aralarında geçirilen açlık krizleri ve bir ümitle gidilen mutfakta bir rakım tabelası eksik kalmış bulaşık tepeciği, evde son bulunan malzeme olan arpa şehriye ve salçadan imal edilen çorbanın eşsiz lezzeti, bitmeyen bitirilemeyen king partileri...