büyük bir hastalık sonucu, topluca ölümlerle şehir nüfusunun arabalarla birlikte yarısının ölmesi trafiğe tek çaredir. Ya bu ülke kaotik bir ülke, bize öyle düzenli işlevsel şeyler gelmiyor, eğer tramvay yaparsak bir şeyini eksik yaparız, bizim işimiz o açığı mitosumuzla kapatmak.
Yaşantı, tam anlamıyla bir fiyasko. idrak edebiliyorum. ne konuşabiliyor ne de yeri geldiğinde doğru sözlerle doğru açılımlar yapabiliyorum. az önce bir kızla konuşmaya çalıştım, sanırım yüzyılın fiyaskosuydu. her hareketimi yanlışlıyorum. kendime güvenim kalmadı, içinde olduğum bu şey tüm özgüvenimi emiyor. uzun süredir bir şeyler yaşamanın ne olduğunu anlamakla uğraşıyorum. her akşam 17 dakikalık şarkının tamamını dinliyor ve bir sürü şey kuruyorum. kurduğum şeylerin kimse ile ilişkisi yok, yaşam ölüm ağaç görüyorum. sonra büyük tarlalar. bu tarlaların ortasında tek bir ağaç, kan gördüm. babamı görüyorum. sonra öldüğümü, başarısız olduğumu yenildiğimi. kendimle ilgili çok şey anlatıyorum, hiçbiri beş para etmez şeyler. cümleleri toparlayamıyorum. düşler görüyorum hızlı ve kısa metrajlı küçük aralıklarla. göğüs kafesimde derin ağrılar var, neden biri beni öldürmüyor, niye ölemiyorum. ağrıyor. ağlıyor. anımsadım yaşıyorum, duyuyorum acıyı emiyorum, yaşayamıyorum, her gün tamamlanan ciğerimi tekrar ısırıyorum, ama ateşi çalmadım, hiçbir eylem bu cezamı karşılamadı. şimdi, yabancılaşıyorum- gidiyorum, geliyorum. hiçbir vakit içinden çıkamayacağım bir iradesizlikle boğuşup dövüşüyorum.
"etliye sütlüye karışmayacaktım başlık açmayacaktım" diyordum kendime dayanamadım geçirdim. Hülaşayı toplayıp topuklarımdan vurdurulmak sureti ile yatmaya gideyim. Ama bir sakin olsalardı keşke lan müsamaha etselerdi olma mıydı diye de üzüldüm."
göz kapağını ağır tuttu geceye
dayanamadı uyudu
onun esintisi kendi varoluşunda küçük gizlerdi
sonra büyüyüp erdem oldu
dün gece dedi;
uykusuzdum
ölü benizli vızıldadı
gündüze gözlerini açtı
nefesini horultusuz dumanladı
uyuyormuş gibi
Şimdi esnafında bir terziymiş
diğerlerine temiz gülerek
konuştukça dudaklarına uzanan bıyıkları
altın sarısı gülerek
belkide istemeden dünyayı
itemeden
kabul eder gibi düşününce erdemi tahayyül gücünden
yeni yüzler çıkarır
kısa notlar denizden
merhaba dedi sonra ,
ben tanımsız.
ıssız bir sızıdan
ısı olmayan
sızıyı gördüm denizden
gözlerine çivi sokarak dünyanın
ortasına hüzünden delik açacak
ayağına bağladığı melankolisini
denizin dibine salacak.
sahilde güneşi ayakları altına alıp
sırtını yakanın karşına vererek
son bir kez baksaydımla
kapanacak oyun
eskişehir garında
kuru toprakta bitecek
ve biz
cüm ile leyi ex ederek
anlatının gücünü hiçlemek için
bir kez daha ince parmaklarımız varmış gibi yapacağız.
Uzunca cümlelerde anlam yükünü kaldırmak için
boş sayfalarca
beyaza boyayacağız
ölümü ediminden ayırıp,
kanırtarak utancı
atıfta bulunmuş yeniye
cüm ile leyi ex ederek.
Küçük erk dünyasında
biz vajinalı yakışıklılar.
"fix kadın kıyafetleri konusunda, üniversiteli bayanlarımızın gösterdiği özene karşılık, oluşumuz gereği düz giyinmek zorunda olduğumuzu hatırlatırız. Eteğin her türlü kesimi varken iş hayatında pantolonun tek bir kesimi vardır.
biz kitle ruhu anlayışından yola çıktığımız için değil de, kapitalist devlet sisteminin yaratmak istediği tek tip çalışan insan ideolojisinin dayatılması mağduruyuz.
bu nedenle belki bizim bu konuda affımız var - lakin sizler giydiğiniz her babet için tarladan hasat edilen ürünler gibisiniz. sadece irili ufaklı."
güvercin morarmıştır.
sarı günün arta kalanı
uç- madan kanadına alır şehri
taşır ceketi tüm hüneriyle
öyle bir ceket ki bu
partıltısı yok
iki dirseğinden yamalı
askıda konuşuyormuş gibi
söyledikleri hep aynı şeyleri düşündürüyor
manevra ve uç!
su katılmamış bir asosyal ve bir noktada histerik olduğum için, sürekli nick altıma bir şeyler girilip girilmediğini merak ediyorum. Aslında bir önemi yok, yabancılaşma efekti görmek istiyorum. zira tanışma meselesinde çok itici laflar edebildiğim üzere kimseyle de tanışamam. çok okumaktan geliyor bunlar başına diyen anneme de ne beslediğimi düşünemedim. ama öyle nevrozlarım var ki kendimi sürekli başarısız hissediyor olmamın sebebi bu olsa gerek diyorum. Baba figürü erkekler için neden bu kadar önemli diye de düşünmekteyim. zira babamı yıksam da onun gibi olacağımın her an farkındayım. bu şehir sokak çocuklarına acıyor farkındayım, ziyaretçilere, bohemlere, evsizlere çocuklara hırsızlara bile acır bu şehir, ama histeriklere acımıyor.
herşeye rağmen güzeldir okulum. bahçelidir. çatısıdır dardır ama yine de ferahtır. Fakültesi edebiyattır. interneti ağır hocaları kebaptır, biraz da kel, yarısı salaştır. azıcık marjinal, birazcık anaçtır. yeri geldiğinde dikenli ama hep sulaktır.
(bkz: kültürden nefret etmek)
-zira ediyorum kültürden. Ortak bir şeyleri olmayan insanları bile ortak edebilen sinyalizasyonlardan nefret ediyorum. bireyin algısını devlet temelli topluma iliştiren güruhtan da nefret ettim.
Da da ve da, dada algınızı açmaya geldiği. Toplu mastürbasyon olayına yeni bir bakış. Genelde toplu olarak sinemalarda tiyatrolarda toplu toksin tüketimini onaylıyoruz. Çılgınlar gibi koşmak isterseniz tamam, ne istiyorsanız yiyebilirsiniz. Peki ya toplu mastürbasyon ? Lanet olsun ona da varım!. Kim demiş değirmenlerin suyu dönmüyor diye, azdıkça azın azın azın.
Ve bu insanlar bir ekip olarak insana karşı olan herşeyin karşısına geçtiler. Sizlere söz ebeveynlerinizi devletlerinizi, çevrenizi öldüreceğiniz. Dada ne midir ? dada sensin, dada benim, dada tzara, dada huelsenbeck dada bretondur dada artaud. dada topraktır, kızılcıkta ateştir. içinizde bitmeyen şehvettir dada. sönmeyen yangınlar, durulmayan sulardır. bir şeyleri yapmak zorunda olduğunuz durumunu unutun. bunlar geride kaldı. eğer tuvalete rahatça gitmek istiyorsanız sizindir. istediğinizi yapmakta özgürsünüz. silahlarınızı papatyalardan sarın. dili çok mu ağır kesin gitsin. ağzında bokla konuşan tüm sefillere yoksulluk. ve çanhıraş köprülerimizde bir tek kolaj. öznel bir olmak istiyorsunuz çalın! kesin ve yapıştırın. ağaçların üzerinize bıraktığı gölgeler bırakın sona ersin. da da da ve da, kim ister ki uzunca bir cümle ile baş etmeyi, da ve da sen dadasın ben dadayım. bu da herkesin dilinden yazabileceğimiz manifestomuz ve iddaa ediyoruz bunları kabul etmeyen dadadır!
sınırlarını çizen bir entelektüel portresi olamaz sanıyorum. dahalı bir sistemde, kişiler aydınlanma işlerini devam ettirdiği sürece, biri diğerinden daha entelektüel olacaktır her zaman. entelektüel sınıfın en çok kullandığı şey olan ; retorik aristo tarafından keşfedildiğinde sadece mahkemelerde hakimleri etkilemek için kullanılıyordu. tabi bunu kullanan diğer feylosoflar özellikle platon - sokratesin dilinden- diyalektik gibi bir kavramın oluşmasına sebebiyet verdiler. böylece diyalektik ilk anlam biçimi soru-cevap devinimi olarak belirledi. Retorik diyalektikle birlikte hızlı bir ivme gösteren sokrates'in hatırlandığı kadar başı kesildi. bu yunan demokrasisi gibi bir hiyerarşik yapılanmada bile kendini gösterir. sorgulama, soru ve cevap ilişkisine karşılık bulmak gibi durumlar insanları daima baskıya, ve kalıplaşmış bir tutuma sürükler. onları cezalandırır. bu yüzdendir bence sözlükte entelektüel yoktur.
entelektüel'in bağımsız olması durumu da ayrı bir tartışma konusudur. Zira bu entelektüelite bildiğin felsefe aristokrasisinden gelir. bunu daha önce platon bulmuştu. bu noktada entelektüel diyen varsa kendine oturup önce düşünecek, entelektüeller kendi söylemleriyle birlikte sadece konuşma dilini katleden maganda olabilirler. işin bilgelik kısmı, diğer tüm varoluşları katledeceğinden bir insanı yönlendirme, veyahut karanlıkmış gibi görülen toplumsal kırılmaları aydınlatma gibi güç, sıfat kendi içinde hem hiyerarşik hem de totaliterdir. totaliter olmadığı durumlar da yok değildir.
Bunu yapıyorum, ezbere söylüyorum bu şarkıyı iki elim havada, gözlerim dolu dolu. büyük hayallerle, tüm kötü şeyleri unutarak beyaz bir sayfa açarak değil ayaksız olmanın gururu ile. Dostluğun verdiği bilinçle, paylaşma anı ile, tüm terbiyesizlikler, ve edilmiş küfürlerle birlikte, en kötü halimi önünde kanıksayarak benim için sesini aç ve dinle ;
when you walk, through the storm
hold your head up high
and dont be afraid of the dark
at the end of the storm
there is golden sky
and the sweet silver song of the lark
walk on through the wind
walk on through the rain
though your dreams be tossed and blown
walk on, walk on
with hope in your heart
and you'll never walk alone
you'll never walk alone