isveç ardından üçüncü çeyrekte %9 büyüme ile ikinci sırada geliyoruz.
yerlerde sürünen türkiye'yi alıp bugünlere getiren ak parti'ye teşekkür ediyorum.
11 inci yüzyıla kadar, islam medeniyeti büyük bir farkla diğer medeniyetlerden üstündü. örneğin ispanya'da mauren'lerin kurdukları islam devleti bilim, sanat ve mimarinin üstün birikimlerine ev sahipliği yapmıştır. al-andalus (endülüs), cordoba şehirleri bugünün silicon valley önemine sahiptiler.
çünkü o dönemde islam alimleri, antik yunan alimlerinin eserlerini kendi dillerine çevirdiler ve geliştirdiler. o dönemde hristiyanlar antik yunan'ın ne olduğunu dahi bilmiyorlardı.
fakat daha sonra gelen halifeler ve islam din adamları islam dışı bilimin caiz olmadığını telkin ettiler. içine kapanmak zorunda kalan islam medeniyeti zaman içinde batı'dan geride kaldı ve sonuçta bilim adına hiç bir adım atamadı.
matbaanın 300 yıl boyunca "caiz" olmaması, istanbul'a 300 yıl sonra girebilmesi buna bir örnektir.
kendi karnındaki çocuğun sorumluluğunu almaktan aciz bir genç kadın elindeki pankart sopasıyla bana saldırırsa ben ona gül uzatmam. hamile olanın burda ne işi var? onun düşünmediği, benim bilmediğim bir bebeğin düşmesinin sorumlusu kimdir?
ben polisim, senin malının, canının, namusunun, özgürlüğünün bekçisiyim. sen babanın parası ile üniversitede keyif yaparsın. istediğinle yatar kalkarsın. senin bu özgürlüğünü de ben korurum. ama sen bu keyfini "istediğimi yaparım" keyfiyetine dönüştürdüğünde karşına ben çıkarım. çünkü özgür olmanın sınırı başkalarının özgürlüğüne dokunduğu yerde biter.
belki sosyalist romantiksin. o zaman , şimdi pek çoğu yıkılmış sosyalıst ülkelerde polisin neler yaptığını araştır.
belki ulusalcı-ülkücü kırması bir 'ilericisin'. o zaman 87 yıllık kemalist tarihimizdeki polisin yaptıklarına bak.
polıs kanunların savunusudur, kanunlara uy! mesela kırmızı ışıkta geçme.
sorry bebek, işine gelmese de polis budur.
hadi şimdi sütünü iç ve derslerine çalış. türkiye bu üniversiteleri medeniyeti yakalamak için kurdu.
genelleme yapmayacaksak ben postal yalayan alevilerden nefret ediyorum.
lan zibidi, lan ulusalcı-ülkücü kırması faşist, cemevine atatürk resmi asan yalaka. senin varlığını dahi inkar eden bu düzenin köpekliğini yapmaya utanmıyor musun?
karnındaki bebeğinin sorumluluğunu taşımaktan aciz bir kadını vitrin yapıp türk polisini ss ilan etmek orantısız ahlaksızlıktır.
o küfür ettiğiniz polis olmasa, sokaklarda analarınızı bacılarınız üzerine yatırıp değişik muamele yapan kişilere razı olmak zorunda kalırdınız.
polisin hatalarına ss diyenler, ordunun yaptıklarına neden alkış tutuyorlar?
siyasetçiler şimdilik "aa yapmayın çok ayıp oluyor" pasifiziminde. ama bu böyle gider, yumurta şenliği devam eder heveslisi gençlerin bilmediği bir şey var.
siyasetçiler onlardan daha kurnaz.
o toplantılardan birinde bir siyasetçi "herkesin elindeki götüne girsin" diyebilir.
"hamile olduğun halde niye eyleme katıldın" sorusuna bu hanım kızımız, "bu kadar şiddet beklemiyorduk, sadece biber gazı sıkarlar sandık" diye yanıt veriyor.
hamile kadınların sigara içilen ortamlara bile girmemesi gerektiği halde bu kadın biber gazına gönüllü gidiyor polis dövmeye aday oluyor.
şimdi bu yaratığı demokrasi kahramanı mı yapalım? senin düşünmediğin bebeğini, polis nerden bilsin?
polislerin yaptığı tam bir vahşettir. ("ama" birazdan gelecek, önce polise yakından bakalım).
1970 yıllarında öğrenci protestolarına girenler (varsa) bilir. öyle polise taş atmak, sopayla vurmak oracıkta infaz edilme nedeniydi, kimse cüret edemezdi. sloganlı protestolarla yetinilirdi. polis 3 dakika bekler ve saldırıya geçerdi. ağzı burnu kırılan, bayılan gençlere ilk yardım falan yapılmaz, trafiği engellemesin diye kaldırıma taşınırdı. göz altına alınanlara şubelerde sabaha kadar işkence yapılır, öğrenci lideri olarak bilinenler, 6. kat penceresinden sarkıtılırdı. işkence yapılmayan karakol yoktu. ama en büyük işkence, şimdilerde "beyaz türk", "çakma liberal" köşe yazarlarının dolduğu, o zaman ki adıyla "boyalı basından" gelirdi. yüzlerce öğrencinin yaralandığı, bir o kadarının işkenceye alındığı polis vahşetini haber olarak dahi vermezlerdi.
Bu süreç 1980 faşizmini de arkasına alarak, 21 inci asıra kadar geldi. 2002 yılına kadar 57. hükümetin başbakanı olan "işçi dostu", "halkçı" ecevit iktidarında da devam etti. o dönemin amnesty international raporlarına bakın. işkence dünya sıralamasında türkiye ilk sıralardaydı.
bugün durum çok farklı. ister ab'ye uyum deyin, isterseniz vatanseverlik. karakollarda işkence bitmiştir, gözaltına alınan kızların bakireliğini coplarla alan polis zulmü bitmiştir, sisteme muhalif bir dergi taşıyan gençlerin kahvelerden alınıp nezarette dayak yediği günler tarih oldu. derneklere baskın yapıp "duvarda niye atatürk resmi yok amına koduklarım, yürüyün nezarete" diyen komserlerin saltanatı tükendi ("ama" şimdi geliyor).
ama bunlar yetmez. senin, hangi nedenlerle olursa olsun, bir protestocu gence hayatı zehir etme hakkın yok. tekmeleme hakkın yok! yarım metre mesafeden biber gazı sıkmak nasıl bir asayiş yöntemidir?
biz demokrasi yolunda bir yerlere geldiysek, dünyanın her yerinde olduğu gibi bunu biraz da sokaklara borçluyuz.
her sokak eyleminin haklı olması gerekmiyor, her hangi bir eylemcinin karnındaki çocuğun hesabını birilerine vermesi gerekmiyor (keşke gelmeseydi o ayrı).
sokaklara düşman olanlar, gençlerin taşkınlığından korkanlar, sığındıkları kristal kulelerin altında kalırlar.
demokrasi, karşıtına tahammül edebilme yeteneği ister.
edit: yumurta seven gençler sözüm size, bu suheyl batu adlı faşiste, bir başka deyimle fareli köyün kavalcısına ilk yumurtayı kim atacak? sokaklar sadece ulusalcı faşistlerin mi? ergenekon savcısı olan bu rezilleri alkışlayacak mısınız? hadi görelim.
genclik yıllarımızda biz de adam yerine konmak dürtüsü ile taşkınlıklar yaptık. gençlerin protestoları demokrasilerin bir parçasıdır. fazla abartmamak lazım.
daniel cohn bendit avrupa parlementosu temsilcisi, joschka fischer almanya'nın belki en başarılı dış ilişkiler bakanı oldu. jürgen trittin 20 yıldan beri milletvekili, çevre bakanlığı yaptı.
bunların ortak özelliği, gençlik yıllarında filistin kamplarına dahi gidip, düzenle savaşmayı öğrenmek ve gençlik liderleri olmaları.
gençlik zamanla iyileşen bir hastalıktır. porotestocu gençleri üzmeyin, dikkate alın bu çocukları ki, kaşarlanmış ulusalcı zibidilere yem olmasınlar.
"deve en emin çölaşan hayvandır". klavuzu eşşektir.
eşşeğin arkasından giden çölaşan develere güvenmeyin.
bireylerin özgürlüğü ve engelsiz demokrasi. anahtar söz bu bence.
düzgün bir tespit yapacaksan ne akp'li ne de, polis yanlısı olmak gerekmiyor.
devletin kendisi şiddet demektir. bu şiddet legal olarak polis ve ordu kurumları ile uygulanır. derin devletin ise ergenekon çetesi, faili meşhurlar gibi başka şiddet enstrümanları vardır. "sivil" yaşamda devletin şiddeti çok renklidir. başörtüsü yasağı, aleviliğin, kürtlüğün inkarı, ermeni katliamının inkarı, doğanın hunharca tahribi, kadınların ezilmesi..... bu liste bitmez.
demek ki polisin şiddetine karşı çıkıp, ordu şiddetine tapıyorsan, ergenekon avukatlığı yapmaya soyunursan senden olsa olsa çakma demokrat olur.
sivillere yumurta atanlara "demokrat", şiddetin metal yüzkarası olan panzerlere taş atan çocuklara "kürt piçleri" dersen, bu osuruktan demokratlığını gün gelir yaladığın postallar bile kurtaramaz.