enver aysever'in deneme kitabı -edebiyat ölmelidir'in- bir bölümünde ''insan neden yazar, neden yazar olmak ister?'' konusu üstüne yazısı vardır ve bunu söyler. 'yazmak eksikliktir.' ilk okuduğumda verdiğim tepki ''siktir lan'' oldu. fakat sonrasında ikna oldum denebilir. 'tarih boyunca yazar insanların yaşantılarına bakıldığında, yazmanın bir eksiklikten doğduğu, zamanla kişiye göre değişen:terapi, rahatlama, hobi, kendini ifade etme şekli vs vs. olarak oluşan bir olgu olduğu çıkar. hayatta her şeyi yolunda olan insanlar yazmaz. bir şeylerin yolunda olmaması gerekir, yazarlık eksiklikten doğan bir olgudur.' der. tartışılabilir.
enver aysever'in deneme ile öyküleştirdiği kitap adı. nietzsche'nin ''tanrı öldü!'' lafındaki gibi, çarpıcı ve ironi barındıran bir isim koymayı tercih etmiştir,-nietzsche tanrı öldü derken ciddiydi orası ayrı- sebebini tahmin etmek pek de zor değil.
insanlar 'popüler edebiyat' denen bir safsata altında; bir iki güzel cümleler kurulan, özünde pek bir şey anlatmayan, kitabı entellektüel işi olarak görenler tarafından sömürülme altındadır. bunu fazlaca can yakan bir çiban olarak gören aydınlarımızdan bir tanesidir. dolayısıyla yahu şu adı koyayım da bare kafalarını boş kitaplardan çevirip bana baksınlar demiştir zannımca. haklıdır da, bir kaç bölümünü okudum ve roman yazmak isteyen insanların ve yazmayla şöyle böyle uğraşanların uğrayacağı alternetiflerden biri olabilir.
yaşar kemal'in ince memed 4. serisinde okuduğumda duraksadığım, tdk,nnd gibi sözlüklerde de anlamını bulamadığım eskice bir orta anadolu kelimesi. homurdanmak, söylenmek anlamında imiş.
bilgilinin diğer bilgiliye, daaha daha bilgili olduğunu gözüne soka soka anlatması sonucu yaşanan bozuk durum. entel diğer entele sevgi pıtırcıklarını açmaz. bir fırsatını arar onu yerlerle haşır neşir etmek, kötürum kahkahalarını ardı ardına sıralamak için. malumunuz, bilgiyi aklıyla yoğurmayıp sırf ''bilgili'' olma uğruna sokunca beyine, aptallaşmaya yol alınıyor. ele geçen iğne ucu fırsatta ise, kafada öylece duran bilgileri ''bööööööööö'' diye kusuveriyorlar. hal buyken diğer yoğrulmamış bilgilerle genişleyen beyin ise; bir utanma, sıkılma pıkılma gibi insani tepkiler verebiliyor.
monteigne'in ismini şuan hatırlayamadığım çevirmenin katkısıyla günümüze gelen sözü geldi an itibariyle aklıma ''sadece kitaptan alınan bir bilgi ne kadar sıkıcıdır! böyle bir bilgi bir süs olarak kullanılsın. temel olarak değil.''
ne dersin dostum, açıklayıcı mı?
bu ilginç ve gerçek bir durumdur. ellerin ve tenin hafızası vardır. eski ve tozlanmış bir şeyi dokunarak ve inceleyerek yaşadığınız o anı çok daha iyi anımsarsınız, hafızayı diri tutmak adına müze açanlar vardır nitekim.
bügün, taze yaşanan bir olay, sahaya inen taraftarların oluşturduğu atmosferdir. çarşı taraftar grubuna sempati duyarım. oraya inenlerin yanı sıra tribünde şaşkınlıkla olanları izleyenlerin sayısı çok daha fazlaydı tüm taraftarı yargılamak aptallık. başka bir örnek:farklı düşünen insanı dalgaya alma çabalarıdır. bunun mizahını yaparsın ayrı fakat mizah bilmeyen insanların dalgaya alma çabası başka bir boyuttur. gelişmişlik insanın dünyaya verdiği tepkimedir.
internet üzerinden 'ava' çıkan tiplerdir. gerek facebook olsun, gerek tweet, gerek sözlük, hatta geçenlerde bir arkadaşım omegleden sürekli düşürdüm kız düşürdüm şunu düşürdüm ordan çıktı bunu düşürdüm diye bahsediyordu. a sosyallikten, belki de parasızlıktan sevişmek için internete başvurma yöntemidir. genelde daha önceden internetten tanışmış ve sevişmiş bir abi veya arkadaş çıkar ve anlatır anılarını. ondan hareketle insanlar demek nette böyle şeyler oluyor bende yapmalıyım! diyerek azgınlık zehrini sözlüklerde, sözlük kızlarıyla sevişmek diye başlıklar atmaya kadar gidiyor iş. a sosyal sevişkenlik elektronik çağın önemli kollarından.
özellikle monoton bir hayata sahip olan insanlarda ya da gösterişe gereğinden fazla önem veren. şöyle bir havuz başı düğüne falan gittiklerinde ayrıca dikkatimi çeken bir konudur. sürekli bir fotoğraf çekilme merakı. aygıt telefon mu olur, kamera mı olur hiç fark etmez. onların o mekanda bulunduğuna dair bir kare, bir kanıt olsun da! sonradan bunu sosyal paylaşım sitelerine yüklerler mutlaka. genelde bir hareketli ve neşeli rolüne giren kadın gelir ve ''Ayol gel şuraya havuza nazır fotoğraf çekilelim bak ne güzel'' falan diye girer ortaya ardından o sahtekar gülüşmelerle ve gereksiz nezaketlerle evinde iki gün önce küfür edip birbirlerine ''lan pezevenk! napıyorsun?'' diyen tipler orada afrodit kesilir efenim. ellerde telefonlar veya kameralar sürekli birilerine tutulmuş fotoğraflar çekilir. sonradan kendilerini tatmin etmek için kanıtlar gerekli ne de olsa!
trafik ışıklarının yanında sıra sıra dizilen insanlarla yeşilin yanmasını beklerken, yanınızdaki insanın boşluğu fırsat bilip, yeşil yanmadan karşıya geçişi sonrası yaşanan kontrpiyede kalma durumudur.
hayatın belli bölümlerinde hayatımıza girip çıkan kadınların düşüncelerimize,hareketlerimize,alışkanlıklarımıza kattığı değişiklikler, bizi farkında bile olmadan değiştirmesini belki de farkına vardırmak için ele alan başlık. mesela kimi adamın hayatına grup sex seven kadın girer ve adam bu sefer uygun bir adam daha bulmak için erkekleri gözlemeye başlar belki de performans eksikliğine uğrar ve komplekse kadar gider iş. kimi hayatını rayında yaşarken deli dolu bir kadınla tanışır ve bambaşka bir enerjiye, yaşam biçimine dönüşür. kimimizin hayatına okumuş ve entel bir kadın tipi girer popi deeyyişle ''marjinal'' bir bakarsın sende sırtında çanta, kolunda, belinde, omzunda dövmeler falan... her kadın bir duraktır. durmasını ve gezmesini bilene...
topluluk psikolojisi ve ünlü olmak için yapılmayacak şey var mı? sorusunu getiren davranış şekli. bir de seçilen yarışmacıyı yalandan kutlamalar, sarılmalar, gülüşmeler... oradaki anlamsızlığı kavramış ve asık suratla 'ne yapıyorum ben yaa?' sorusuyla içten içe mücadele eden tipler asıl dramı yaşıyor dostlar.
ya sıradışı olmak çabasındadır ya da kendine tabular örmüş anti-sosyal bir tiptir. ya da erkeğin götü kalkmasın diye çabalıyordur. erkeğin zaten götü kalkıksada bir de ben kaldırmayayım, zaten şımarığın teki! diyordur. arzulanmak iyidir.
özellikle espiriyi yapan saygı gören bir tipse, kültürlü veya kültürsüz olsa da ''baba'' görülen tiplerin yaptığı boktan espirilere karşılık verilen o tepki her zaman ilgi çekicidir. tam o esnada insanların kafasında çok şey döner. ilginç tarafı gene bu ortamda dürüst olup espiriye gülmeyen adam kendini sıradışı sanarken afaroz edilir. dışlanır. genelde yapmacık televizyon programlarında görülür bu boktan durumlar.
nedir lan bu tavırlar? arkadaş, yolda veya herhangi bir ortamda karşılaştığım bütün vücudu iyi erkeklerin ortak özelliği rahat tavırlar, kaslarım mı? ahh canım! iyi duruyorlar evet biliyorum tavırları? taamam özgüveni yükselten bir şeydir. kadınlara karşı ''belki'' daha kuul olmanı sağlar. elbet birisinin seni arzuladığını veya arzulanacak bedene sahip olduğunu bilmek gereksiz bir rahatlık salar üstüne. tamam ona bir şey demiyorum. fakat iyi vücudun var diye kendini öpmeler, kendi kasını elleyip tatmin olmak nedir ulan? niye yaşıyosun olum sen?
hayvana, çocuğa, hatta daha da ileri herhangi bir deliğe boşalmak isteği sonucu yaşanan akıl dışı durum. bizlere hayvan olduğumuzu hatırlatan durumdur ve yeteri kadar bilinçlenmeyip kadınlara sex'n yasak olduğunu yerleştirmemek gerektir. evlenene kadar bakire kalacağım diyen zihniyet yüzünden genelevlerdeki kadınların dramı bitmez. aynı zamanda kadına sadece sex objesi bakış açısı da bitmez. okullardan başlanmalıdır cinsel eğitime. o zaman biter mi sapıklıklar? kökünden kazınır diyemezsin belki. fakat yüksek oranda azalacağı aşikar.
sayfaları çevirirken zaman zaman kitabın kokusunu duyumsumsarsın ve sıcacık sayfaları parmak uçlarınla okşarsın. bu hareketin çoğu zaman farkında bile değilsindir çünkü gözlerin ve zihnin çalışırken ellerinle de hissetmek istersin bilgiyi. bilgiden çok sayfaları duyumsamak istersin. hoştur bu işlem. netten kitap okumak da hoş, güzel ama elle tutulanı bir başka be usta!
felaket ve insanı tüketen duygu durumudur. tam bir nihilizm hizmetkarıdır bu insanlar. ayrıldıktan sonra intiharlar,tehditler alır başını gider. ayrılığı kabul etme evresi oldukça zordur. karşı taraf istemediğini söyledikçe yapışkanlaşır insanoğlunun buna yakalananları. hala da büyüklerimiz ayrılınca intihar edenleri ''vay be! aşka bak.'' diye tepkiler verirler. ne aşkı abicim ablacım? ne aşkı? sen o kişinin çocukluğuna bir bak. nasıl bir ortamda yetişmiş. kaç kere köşeye çekilip,dizlerini karnına çekerek ağlamış? kaç kere kendini sırf babasının ya da bir başkasının avaz avaz bağırması yüzünden güvensiz hissetmiş? ufakken kakasından bile korkan ve kakasını yapamadığında kötü tepki gören insanın ileriki yaşantısında özgüveni eksik olacağından ve böyle karmaşık bir hayvan türünden bahsediyoruz burada. biri aşk mı dedi?
bazı yorumları ve başlıkları okudukça bu yazar alımlarını neye göre yapıyorlar? diye çözümsemeye varamadığım konu. bünyemiz kalabalıklaşsın ismimiz daha çok lanse edilsin diye moderatörlerin kısa vadeli planları önüne geleni yazar yapmak herhalde. e isminde de bir kallavilik var zaten. ''yazar!'' kelime anlamı gayet basit olan bu cümlenin kendine bahşedildiğini sanan tiplerle doldu burası. adam reelde insanlara kendini dinletecek cümleler kuramaz. burada bir ünvan yiyince kendini dosteyevski belliyor.
genelde hemcinslerimde rastlanan bir durumdur. nitekim büyük üstad -ahmet haşim'in- bir sözü vardır.
''aşk, yüz bulmayan adamdır.'' karşı cins tarafından talep görmeyen insan, 10 15 kere aşık olabilir. yolda yürürken, otobüste, okulda. doğru mudur? düşünülür. tartışılır.
''Bu sorunlar da beni mi buluyor hep!'' diye hayıflanan insanlara söylenir adeta. bütün sorunlar bizleri ileri götürmek için çıkan duvarlar veya sinir bozucu parazitlerdir. kimimiz tekrar tekrar üstüne giderek üstinsan olurken, hayata bardayken kadınlara karşı kuul rolü yaparcasına kendini bir bok sanıp tekrar denemekten kaçma diyen sözdür bu. zaman sana perde perde oyunlar sunar. zamanın bellidir. sayacın ilk ağlamaya başladığın andan itibaren başladı çalışmaya. ergenlik, okul, anne baba, iş, gençlik, evlilik derken tükettiğin ömründe gerçek olan perdeye yaklaşıyorsun, ''e hadi ulan bir şeyler yap şu sahnede!'' diyen cümledir.
Olmazsa olmaz kurallarından biri, insanlara seri şekilde
alt etmeye dayalı cevaplar vermektir. eğer bunu yapmazsan, ve karşındakini ezmezsen. peeeh, o kadar da değil yahu. Olur. insanlar, ''falanca zeki'' diye nitelendirdikleri insanlardan biraz şaklabanlık ve aptal bir laf sokma merasimi ya da gereksiz bir altta kalmama yeteneği bekliyorlar. Ne kadar da ahmakça bir ikna olma şekli.
Oysa çok daha anlaşılmaz, ölçülmez bir şeydir zeka. Ondandır ki sözlük olsun, okul olsun, bir çok ''zeki'' arkadaşımız vardır. kaldı ki ölçü diye kabul edilen testlerde kesin yargı vermemektedir.
Burada da gördüğüm bir lisan var, ''aptal bir ezme ihtiyacı'' bunun altında eziklik vardır. Eziyim ki ezilmiyim. gibi.