yahudi lobisinin dünya üzerinde kurmuş olduğu paraya dayalı ve güç odaklı konjonktür insan hayatını bu kadar ucuza satanların suçudur. yahudilere bu hakkı tanıyan, onlara önemli ve stratejik yerlerin kontrolünü sağlatmayı başaran başta amerika olmak üzere, tüm yahudi gruplarına destek veren kurum, kuruluş ve şahısların hak ettikleri cezaları almaları için bugün yapılan saldırıdan daha vahim bir insanlık suçu yoktur. gerçi p.k.k. nın elini kolunu sallayarak aramızda gezdiği istediği zaman şehit kanı akıtıp istediği zaman ülke gündemini değiştirebilen t.s.k.’nin askeri ve silah gücü bakımından sivri sinek ısırığı bile yaratamayacak kadar güçsüz bir örgütü kendi iç işlerimize sokacak kadar vurdum duymaz olan ülkemin ve hükümetimin yaşanan vahim olaylar karşısında beni yine şaşırtmamasından korkuyorum. Davos’ta yapmış olduğu çıkışın arkasında durmasını beklemek, terörle mücadelede kararlı adımlar görmek bütün Türk halkının hakkıdır. zira insanın tükürdüğünü yalaması 70 milyonun gözünde küçük düşmesine ve itibarının "one minute" kadar kısa bir sürede yok olmasına sebep olacaktır. hadi hükümet şaşırt bizi ülkenin prestijini ayaklar altına serme...
aslında sorun güvenmek ya da güvenmemek değil. amaç tsk yı devre dışı bırakmak. bunu sağlamak için yıpratma çalışmaları başlatmak. ergenekonla beraber başladı ve durmadan devam edicektir. eğer biz dur demezsek...
bu sözlük nereye doğru gidiyo ya da burda yazar olan kişiler ne yapmaya çalışıyor ben anlamıyorum arkadaşım. biri çıkıp bana anlatsın lütfen. sözlükle ilgisi olmayan kendi çapında internet ortamında dolanan bi okur uludağ sözlüğü açıp sol tarafa bakıp bunun gibi bir ton saçma hatta zırvanadan çıkmış başlıkları gördüğü zaman ne yapar? asıl soru bu. muhtemelen uludag sözlük' ün varlığından bile haberdar olmıcaktır. üniversitede sol kesim şöle işte sol kesimin düşünceleri bu yönde gibi başlıkların altında düzeylice tartışmak varken bu başlık nedir ya allah aşkına... hadi bizde saçmalayalım: üniversite sağı nil karaibrahimgilin pırlanta şarkısına hep bir ağızdan eşlik eder. sağ eller havaya oylar buraya falan filan gibi.. ya saçmalamanın daniskası bu. umarım uludag sözlük' te böyle başlıklar azalır daha güzel bir ortam halini alır ve okuyucusuna kaliteli yazılar okutur..
belge : mustafa yılıdırım' ın 58 gün adlı kitaında mustafa kemali' n ortadoğuda 58 gün boyunca ingiliz işgal ve sömürgeciliğine karşı yaptığı şanlı direniş anlatılmaktadır.(iskenderiye, şeriya, filistin, şam, nablus, beyrut, v.s. v.s.) anlatıldığı üzere 15 eylül ile 17 kasım arasında ingilizlere karşı askeri bir mücadele vermiştir. daha sonra mücadelesine adana limanını ve iskenderun körfezini ingilizlerden kurtarmakla devam etmiştir. ingilizlere karşı mücadele verirken ogünün şartlarıyla böyle bir demeci nereye ve kime nasıl verebilmiştir.. kaldı ki sivas ve erzurum kongrelerinde alınan kararlarla atılan bu iftira tamamen çelişmektedir. "manda ve himaye kabul edilemez". bu başlığı açan zat-ı muhtereme çok içten şeyler söylemek isterdim ama uyarı alacağımı biliyorum. burdan uludağa sözlüğe şunu soruyorum ; gazi mustafa kemal atatürkü mandacılıkla suçlayan bu zat ve açmış olduğu bu başlık nasıl olurda silinmiyor yada uyarı almıyor... saygılarımla.
insanların inanç dünyalarını kullanmak. onların oylarını allah rızası için kömür makarna v.s. v.s. gibi yarıdımlarla toplamak. türkiyeyi karış karış satarak yoksul kesimi dahada fakirleştirmek. zengin bir kaç tane adamı daha da zengin etmek(kendi hükümetleri ve şahsi hesaplarını kabartmalarını da unutmamak gerek). ülkeyi ayrımcılığa sürükleyerek türbanlı-türbansız, türk-kürt, alevi-sunni diyerek bunun üzerinden rant elde etmek, vatandaşları birbirine kırdırmak. en önemlisi bütün bunları yaparken abd emperyalizmine karşı türkiye'yi peşkeş çekmek. ak parti ile yaşamak değil bu ak parti ile uçuruma sürüklenmek. türkiyenin kendi içindeki dinamikleri herzaman her yapılana karşı kendini korumuştur ve koruyacaktır bunlarda geride kalıcak buna eminim...
mustafa kemal atatürk yaşadığı dönemde yalnızca türkiye cumhriyetini kurmakla değil türk ordusuna yapılan saldırılarada, fakir ve yoksul halkın çilesinede, şahsına yapılan tüm engellemelerede gögüs germiştir. kısacası bedeni ile aklı ile ruhu ile özgürlük mücadelesi vermiştir. bugün çıkıp gelmeyecektir. bu ütopya gerçekleşirse cevabı açık ve nettir. "o'nun verdiği son nefes bizim şu anda alığımız nefestir." bunu unutmasak yeterlidir.
devlet insanların dili, dini, ırkı, mezhebi ile yargılamaz. her insana eşit haklar tanır. devlet kişinin tuttuğu partiyi, taraftarı olduğu takımı bilmek istemez, kimin türban(baş örtüsü) takıp takmadığını bilmek istemez, dinsiz imansız olduğunu bilmek istemez, kişiyi yalnızca devletin bir bireyi olarak görür. işte bu sebeplerden dolayı devletin dini yoktur denir. devlet kendi içinde ayrımcılığa yol açacak hiçbir şeye izin vermez yani taraf olmaz. eğer taraf olursa devlet olmaz. kimsenin türbana(baş örtüsü) karşı olduğu yok. son 20 yılda öyle bir yer edindiki siyasi simge halini aldı. siyasi simge halini alan bu mevzu türbanlı(baş örtülü) - türbansız(baş örtüsüz) şeklinde ayrımcılığa varacak kadar ilerledi. devlet mekanizması işte tam bu noktada devreye girer. kendine ait olan kurum ve kuruluşlarda tek bir birey tipi ve eşit görmek ister. çünkü herhangi bir şekilde kaos ortamı yaratmak istemez. bu sebeplerden dolayı anayasa mahkemesinin kararı çok doğrudur. devlet kendi mekanizmasını çalıştırmıştır. ve anlaşılmıştır ki hukunun üstünlüğü herşeyin önündedir...
eger recep tayyip erdoğan bir beyaz atlı prens ise prensesini bulmak için dört nala koşturmakta. hani o meşur slogan var ya; "durmak yok yola devam." prenses ise ABD'nin hayali ve kendisinin bizzat eş başkanlığını yaptığı büyük ortadoğu projesi olsa gerek...
türban aslında bir oyunun parçasıdır. tıpkı türk-kürt, alevi-sunni tartışmaları gibi Türkiye'yi istikrarsızlığa sürükleyen ve kağıt üstünde çökertmeyi amaçlayan bir oyun.
bir şeyin değeri onu kaybedince anlaşılır. genelde insanın doğasında vardır bu olgu. kaybettiğin şeyi sana ne hatırlatıyorsa, o senin için en vazgeçilmez olur. "eski koku"da bu örnekler içinde yer almakta.
bir bilsen sana duyduğum sevgiyi,
bir görsen yüreğimde ki ateşi.
nasıl bağırmak istiyorum bir bilsen?
nasıl çırpınıyorum beni duyabilmen için.
ama sen dönüp arkanı gittin.
hiç sormadan, hiç acımadan.
sadece anılarını bıraktın bana.
gülümsenmeni bile alıp gittin.
geriye kaldı sadece özlemin.
ama ben buna bile şükrettim.
inan bana sevdiğim,
seni özlemek benim kaderim.