ilkokul yıllarında sıkça gösterdiğimiz cesaret örneği. öğretmen ders anlatırken, sınıfın en arka sırasında oturuluyor dahi olsa kapı yanındaki çöp bidonuna kadar gidilir ve hiçbir şey olmamış gibi geri dönülür.
eğlenceli yerler dışında, kendi başınıza kalabileceğiniz yerler. moral bozukluğuna sebep olan olay çözülmek isteniyorsa sakin bir düşünme ortamına ihtiyaç vardır.
ölü ozanlar derneği adlı filmde Robin Williams(keating) ın öğrencilerle kurduğu ilk diyalogta bahsi geçen mısra. mısranın geçtiği dörtlüğün ve diyaloğun tamamı şöyledir;
Keating: Bay Pitts, neredesiniz? Kitabından sayfa 542′ye aç. Şiirin ilk dörtlüğünü oku.
Pitts: ''Vaktini iyi Değerlendiren Bakireler'' mi?
Keating: Evet, o şiir. Size uygun değil mi?
Pitts:
“Henüz vaktin varken tomurcukları topla.
Zaman hâlâ uçup gidiyor.
Ve bugün gülümseyen bu çiçek,
yarın ölüyor olabilir.”
Keating: Sağ olun, Bay Pitts. Henüz vakit varken tomurcukları topla. Bu duygunun Latince ifadesi, Carpe Diem. Ne demek olduğunu bilen var mı?
Meeks: Yaşadığın günü kavra.
Keating: Yaşadığın günü kavra! Henüz vakit varken tomurcukları topla. Yazar bunu neden yazmış?
Öğrenci: Acelesi var.
Keating:Bilemediniz. Ama önemli olan yarışmaktı. Çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar! Buna ister inanın, ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz. Şimdi öne doğru bir adım atın. Ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin. Onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız. Sizden pek farklı değiller. Aynı saç modeli. Tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler. Sizler gibi yenilmez hissediyorlar! Dünya onlar için bir istiridye. Çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar. Sizler gibi gözleri umutla dolu. Peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar? Çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu. Ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Yaklaşın. Dinleyin! Duyuyor musunuz? Carpe… Carpe… Carpe Diem… Yaşadığınız günü kavrayın, çocuklar. Hayatınızı olağandışı yapın!
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana ya rabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbe'lalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
Benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
sakın Styks sularının heyulası sanmayın
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
yetmez karşılamaya.
insanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
Birdenbire yapayalnızsanız her yerde
Ve bundan korkuyorsanız
En küçük şeylerden bile. Örneğin birine saati sorsanız
Karşıdan karşıya geçseniz bir caddede
Sesinizi alçaltıp dikkatle bakaraktan çevrenize
Biriyle bir şeyler konuşsanız
Ve her gün kitaplar, dergiler alsanız. Postacı her gün mektup getirse
Sözgelimi bir resmi dairede
Fazlaca oyalansanız
Şöyle bir iki otobüs kaçırsanız üst üste, neden olmasın
Kaldı ki, hiçbir şey yapmasanız bile
Tuhaftır
Sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze.
.....
Giderek siz oluyorsa bütün bir kalabalık
Yüzünüz yüzlerine benziyorsa, giysiniz giysilerine
Ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
Gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
Bir yankı: durmadan yalnızsınız
Durmadan yalnızsınız.
1976 yılında yayınlanmış tom robbins fomanı. 1993 yılında da gus van sant tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
ayrıntı yayınları arka kapakta;
Anatomik bozukluğunu bir avantaja çeviren bir kadının tuhaf hikayesidir bu. Sissy Hankshaw muazzam büyüklükte bir başparmakla doğmuştur. Bu sayede çok iyi otostop yapabildiğinden bütün ülkeyi dolaşır. Sonra model olmaya karar verir. "Kontes" lakaplı bir transeksüel için çalışırken reklam filmi çekimleri için Kaliforniya'ya gider ve kovboy kızlarla tanışır. Bu kızlardan kafa dengi Bonanza Jellybean ve II. Dünya Savaşı sırasında Amerika’da kurulan Japon toplama kampından kaçan The Chink ile birlikte yeni bir hayat kurmaya çalışır. Ama dikkat, amiplerden uzak durun çünkü “kesin olan bir şey var ki amipler durmaksızın bölünerek çoğaldıkları, sahip oldukları tüm özellikleri aktardıkları ve kendilerinden hiçbir şey kaybetmediklerine göre dünyaya gelen ilk amip bugün hâlâ hayatta. ister dört milyar ister sadece üç yüz yaşında olsun, bugün hâlâ bizlerle beraber.”