allahin varligina ve birligine,
meleklerine,
kitaplarina,
peygamberlerine,
ahiret gunune ve kader,hayir ve serrin allah tan olduguna ictenlikle inanmayan sozluk yazarlaridir.
ayrica namaz kilmak, oruc tutmak, hacca gitmek, zekat vermek gibi buyuk ibadetleri yapabilmek icin de bu yukaridakilere samimi olarak inaniyor olmak gerekmektedir. yoksa bunlari yapabilmeniz imkansizdir.
Turkiyede var olan durumdur. 1960 larin yes, the doors tarzi dunyadan bihaber uyusturucu bagimlisi gruplarinin triplerinde savas kotu bir seydir, Onu yerine cicek eksek daha sey olur vs. Konusan olanlardan habersiz, ogleden sonralari hava biraz serinleyince atlas pasajina biblo ve plak bakmaya giden sayin arkadaslar.
Bizdeki terorun ucu disaridadir. Ve cok buyuk ihtimalle de israilde ve hatta onu da kontrol edenlerin elindedir.
Dunyadaki her buyuk bAris, ancak buyuk savaslarin sonunda gelebilmistir.
Savaslar adaleti saglar.
Not: bana simdi ezberden yazmayin savas kotudur, o olenler senin yakinlarin olsa bikbik diye. Biliyorum kotudur. Ama gercekler zaten hep kotudur.
gaza gelmiş iran gemilerinin israil karasularında vurulmaları ile iran ın bir şekilde anında karşılık vereceği ve israil in de bütün gücüyle (zaten istediği de buydu ya) iran a saldıracağı ve olayların gelişeceği savaşın göz göre göre çıkış şekli ve tarihidir.
inşaallah bittiğinde dünya şu andakinden daha güzel bir yer olur.
hadislerde olduğu gibi birçok ayette de bildirilen açık hükümlerden biridir. Başlıktaki kadar net hesapları bir müslümanın kendi başına yapması mümkün olmasa da, kuran ayetlerinde ve hadislerde bazı salih amellerin iki kat ecri olduğu, Allah'ın rahmetinden lütfunu kat kat artıracağı, azabın da inkar edenler için kat kat artırılacağı bildirilmektedir. hangi günahların affedileceği, hangilerinin affedilmeyeceği, tevbenin hangi şartlar altında kabul edileceği de yüce kitabımız kuran'da bildirilmiş, Peygamber Efendimizin hadisleriyle de açıklanmıştır.
ancak islam dininin özü samimiyettir, ihlastır, Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetidir. Samimi bir müslüman hesaplamaları, toplama ve çıkarmaları yapmadan tüm ibadetlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirir, haramlardan sakınır. kafasında yaptıklarıyla ilgili hesaplamalar yoktur. O sadece Allah korkusuyla hareket eder, Allah'tan korktuğu için ibadetlerinde titizdir. tevbe ederken Allah'tan korkarak tevbe eder. biraz tevbe edeyim, sonra da günahlarıma devam edeyim diye bir düşüncesi yoktur. üç ayların ilk günü oruç tutarsam, sonra tutmama gerek yok diye kendince uyanıklık peşinde değildir. Allah'tan korktuğu için oruç tutar. Dolayısıyla Allah o kişinin ecrini zaten kat kat artırır. hesap günü ise çok hassas bir şekilde ölçülecektir insanın tüm yapıp ettikleri. Allah hesabı eksiksizce görendir, adalet sahibidir.
ancak bu ayetler ve yukarıda ebu kalel'in belirttiği hadisler samimi müslümanlar, Allah'tan korkan hanifler için geçerlidir, art niyetle ve samimiyetsizce dini, ayetleri, hadisleri değerlendiren kimseler için geçerli değildir.
ülkemizin büyük bir bölümünü oluşturan bu kişiler, yani nüfus kağıdı müslümanları, zannederler ki her türlü pisliği yaptıktan sonra yaptıkları tevbeler geçerlidir, sonradan aynı pislik hayata dönüp tekrar tevbe edip, tekrar dönüp tekrar tevbe edebilirler. zannederler ki alemlerin rabbini kandırabilecekler. oysa büyük bir yanılgı içindedirler. oysa allah ancak bilmeden yapıp, sonra tevbe eden ve bir daha o yaptığına geri dönmeyenlerin tevbesini kabul edeceğini bildirir. Tevbe bir ıslah vesilesidir kuran'da.
Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). işte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (bkz: Nisa Suresi 17)
Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (bkz: Nisa Suresi 18)
ya da oruçlar ancak ihlasla, samimiyetle tutulursa kabul olunur. yoksa sahtekarlık yapan ancak kendini kandırmış olur ve boşu boşuna aç kalmış olur. çünkü o orucunun bir karşılığı yoktur.
bu samimiyetsiz din anlayışına sebebiyet vermemek için tüm alimlerin de müslümanların da dikkat etmeleri gerekir. çünkü çevremizi saran dinsiz dindarlar, nüfus kağıdı müslümanları bu gibi ayet ve hadisleri kendilerince kullanmak, insanları da ibadetlerden uzaklaştırmak için fırsat beklemektedirler.
insanları atalete sürüklemek, ibadetleri gereksiz göstermek, islam dinini bir çeşit protestan islam haline getirmek, islamı da dünyada hüküm süren new age dinine monte etmek için fırsat beklemektedirler.
bu yeni sapkın dinde içki ve zina serbest, tesettür gereksiz, Kuran'da yer alan hükümler ise geçerliğini yitirmiştir. * bildiğiniz tüm ortaasya dinleri mantıksızlıklarına kapı sonuna kadar açık, noel-şükran günü-paskalya vs gibi tüm zırvalıklar ise birer bayramdır.
bu kişiler televizyonlarını, gazetelerini buna sonuna kadar açmış, heyecanla beklemektedirler. o nedenle dikkat etmek gerekir. dini anlatırken karşıdaki kişinin artniyetini de hesaplamakla hükümlüdür müslüman. o nedenle tüm açık kapıları kapatarak, çok yönlü bir anlatım yolu seçmeli, samimi bir müslümanla sahtekar bir insana anlatırken hangi detayları daha fazla vurgulaması gerektiğine özen göstermelidir. bunun kişiye göre şekle girmekle alakası yoktur. bu islama sahip çıkmak, artniyetli kişilerin oyunlarını bozmak, onların bu planlarında bir oyuncu konumuna düşmemektir. çünkü iyi planlanmadan, açık kapılar kapatılmadan yapılan bu ve benzeri açıklamalar şu cümlelerle özetlenmektedir: "ben bu dini çok sevdim ya, günahları işle işle tevbe et, ne yapsam affediliyor, tam bana göre. içim rahatladı ya."
ülkemizin garip hallerinden biridir. gülmekle ağlamak arasında bir ruh haline sebebiyet verir. çıktığı kanallarda karşısındaki kelli felli adamlar, ona ciddi ciddi dini sorular sormakta, o da ciddi ciddi cevaplar vermektedir. Allah'ım ahirzaman bu olsa gerek.
1976' da Mao kalp krizi geçirdi ve ilerleyen saatlerde durumu kötüleşerek yatağa bağımlı hale geldi. Akciğerlerinde de enfeksiyon vardı. Hastanede kaldığı dönemde eşi uzun süredir sol tarafına yattığını söyleyi, hastabakıcılardan Mao yu çevirmelerini istedi. Doktorlar, sadece bu pozisyonda nefes alabildiğini söyleseler de dinlemedi ve Mao yu sağ yanına çevirdi. Birkaç dakika içinde Mao'nun solunumu ve kalbi durdu. Doktorlar uzun br uğraş sonucu Mao'yu hayata döndürdüler fakat artık yaşam destek ünitesine bağlıydı. 9 Eylül'de, eşi ve yakınları Mao'yu yaşam destek ünitesinden ayırmaya karar verdiler.
1953 yılında Stalin in sağlığı genel olarak bozuktu. Bir gece uyumak için odasına girdi ve ertesi sabah hiç sesi çıkmadı. Kapısındaki korumalar şüphelendiler ama içeri girmeleri yasak olduğu için hiç birşey yapmadılar. O akşam saat 10 olduğunda, bir koruması içeri girdi ve Stalin'i yere düşmüş, tüm belden aşağısı ve sağ tarafı felç olmuş şekilde buldu. Stalin ihtiyaçlarını kontrol edemiyordu ve kendi pisliği içinde yatıyordu. Konuşma yetisini de kaybetmişti, şiddetli acı içindeydi. Korumalar doktor çağırmadılar, savunma bakanını aradılar. Savunma bakanı ve çevresi de herhangi bir doktoru Stalin'in yanına yaklaştırmadı. Günlerce acı içinde yatan Stalin'in ölümünü kızı şu şekilde tariff ediyordu:
"Ölüm ızdırabı korkunç seviyedeydi. Resmen boğulurken hepimiz onu izledik". *
Stalin in kendisini öldürmek istediğini bildiği için Meksika ya yerleşti. Evine gelen bir ziyaretçinin kıyafetine sakladığı küçük bir kazmayı kafatasına saplaması sonucunda öldü.
sigmund freud'un 83 yaşında kanser sonucu ölümüdür.
ortaya attığı safsataları kokainin etkisiyle ürettiği konusunda çok çeşitli görüşler bulunan freud 40 yaşından itibaren ölüm korkusuna kapıldı. bu yersiz bir korku da değilmiş, ibret verici sonunu görünce.
Allah ona ibret olarak üst çene ve ağız kanseri verdi. uzun yıllar boyu yemek dahi yiyemedi, su içemedi, çok büyük acılarla kıvrandı.
yanağını kesmek zorunda kaldılar, açık yarasına konan sinekleri kovamıyordu dahi.
Açık yaradan gelen koku öyle kötüydü ki yanına kimse yanaşamıyordu.
doktoru yüksek dozda morfin verip hayatına son verdi bu din düşmanının.
ey Allah'ım sen nelere kadirsin.
okuduğunuz romanlar size bir fayda sağlamaz, ama kuran okursanız ahiretinizin kurtulması için büyük bir adım atmış olursunuz.
önce kuran okuyun. ama okumuş olmak için değil, anlamak ve hayatınıza geçirmek için okuyun.
hergün okuyun, düşünün, araştırın, ezberleyin.
ondan sonra isterseniz roman da okuyabilirsiniz.
çünkü artık o romanlardaki gereksiz bilgileri kuran süzgecinden geçirebilirsiniz.
ama kuran okumadan önce okunan tüm kitaplar gereksizdir, fuzulidir, zaman kaybıdır.
ülkemizin içinde bulunduğu durumu çok iyi ifade eden bir kuran ayetidir.
burada kuran ve din aleyhinde yazan sözlük yazarlarının da yüzde 99'u kuran'ın değil tamamını bir bölümünü bile okumamıştır.
ya küfreder, ya saldırır, ya ahkam keser, ama ancak birkaç tanesi kuran hakkında bilgi sahibi olarak kuran'ı inkar eder.
Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (furkan suresi, 30)
Charles darwin'in onlarca sözüyle sabit olan durumdur. örneklerden bir tanesi mesela şudur:
"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da, kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır."
darwin'in iki tane sözüyle ortaya çıkan gerçektir.
mesela insanın türeyişi adlı kitabında kadınların idrak etme, hızlı kavrama ve taklit konusunda "daha aşağı ırkların özelliklerini taşıdıklarını ve bu nedenle daha eski ve alt bir medeniyet seviyesine sahip olduklarını" yazmıştır. *
bir diğer sözü ise şöyledir:
Kadın ne mi? Sizinle ilgilenecek biri. bir köpekten daha iyi oyalayabilecek, ev ve evin sorumluluklarını alacak biri. *
ülkemizdeki müslümanlarca açık bir şekilde gözardı edilen gerçektir. kadere, dine muhalif sözler içeren şarkıları dinlemek, tavsiye etmek vs dinen uygun değildir.
imam Gazali der ki:
"Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, islâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır."
her sözlükte onlarcası açılan ölmeden önce şunu bunu okuyun, şuraya buraya gidin, şunu bunu görün şeklindeki zırva başlıkları aklı başında bir insanın mutlaka gözardı etmesi gerekir.
kuran okumalısınız ölmeden önce.
çünkü sizi kurtaracak ne okuduğunuz bir roman, ne gittiğiniz bir film, ne de gördüğünüz bir tarihi eser olacaktır.
ancak kuran okursanız ahiret hayatınızı kurtarabilirsiniz.
o nedenle sakın şu palavralara inanıp da ahiret hayatınızı tehlikeye sokmayın.
kuran okuyun. müslümanca yaşayın.
olay özetle şudur: evrimcilerin yıllarca sudan karaya geçiş aşamasında ara fosil oluduğunu iddia ettikleri coelecanth isimli balığın heryerde zibil gibi olmasıdır. yani ne soyu tükenmiştir, ne de kara çıkıp yürümeye başlamıştır. ama pratik düşünceden yoksun evrimcilerin bunu anlaması için 50 yıl geçmesi gerekmiştir. o da birşey.
1945 doğumlu bir ortodoks aşkenazi haham.
filistin konusunda barış elçisi ve aracı olarak ön plana çıktı.
geçtiğimiz aylarda ülkemizi de ziyaret etti, tayyip erdogan ile görüştü.
salih bir müslüman olmanın en önemli şartlarından biri samimiyettir.
takva sahibi bir mümin olmak için önemli olan arapça bilmek veya bilmemek değil, allah'ı çok sevmek, allah'tan çok korkmak, allah'ın rızasının en çoğunu aramak ve amaçlamaktır.
her arapça bilenin iyi müslüman olacağı veya arapça bilmeyenin de müslüman olamayacağı gibi birşey söz konusu olamaz.
dünya genelinde yaklaşık 280 milyon insan arapça konuşmaktadır.
bu insanlar, arapça'nın dilbilgisini, kelime yapısını, düzgün okumasını çok iyi bilmektedir.
ama bu insanların büyük bir kısmı ateist olmakta, materyalizmi savunmakta ya da komünizm, faşizm gibi din ahlakına uygun olmayan ideolojileri benimsemektedir.
ırak'ta, mısır'da, libya'da, suriye'de, cezayir'de, fas'ta, tunus'ta geçmişte müslümanlara baskı uygulayan, çok sayıda müslümanın hapishanelerde ağır koşullarda tutulmasına sebep olanlar da çok iyi arapça bilmektedir.
Pek çok Arapça eğitim veren üniversitenin felsefe kürsülerinde, kendi düşük akıllarınca islam'ı eleştiren, Kuran'ı eleştiren (Kuran'ı tenzih ederim), Peygamber Efendimiz (sav)'i eleştiren (Peygamberimiz (sav)'i tenzih ederim) dersler yapılmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde birçok üniversitede Arap Dili ve Edebiyatı bölümü bulunmakta, bu bölümlerden binlerce insan mezun olmaktadır.
Ama bu insanların büyük bir kısmı materyalist, komünist ve hatta dinsiz olmaktadır. Çok iyi Arapça bilen ama Peygamberimiz (sav)'e kendi cahil mantığınca hakaret etmeye yeltenen kişilerin sayısı oldukça fazladır. Çok iyi, çok düzgün Arapça okuyan insanlar da bulunmaktadır. Fatiha'yı çok iyi okuyan masonlar, komünistler, faşistler de vardır. Dolayısıyla, Arapça bilen iyi Müslümandır diye bir mantık yanlıştır. 70 milyon nüfusu olan Türkiye'de Arapça bilenlerin sayısı çok fazla değildir, ama islam mükemmel yaşanmaktadır.
Müslümanların Kuran'ı öğrenmek için de, fıkıh ilmini öğrenmek için de başvuracakları kaynak cahil bazı hocaların yorumları veya açıklamaları değildir. Müslümanların itibar edecekleri kaynaklar büyük islam alimlerinin hazırlamış olduğu tefsirler ve ilmihallerdir. Bu eserlerde bir Müslümanın ihtiyaç duyacağı her türlü bilgi mükemmel olarak açıklanmıştır. itibar edilecek olan "Ben daha iyi açıklarım" diyen bir kimsenin sözleri değil, Ehli Sünnet alimlerin eserleridir. Müslümanlar bu eserleri okuyarak bilgi edinirler.
islam dinine saldırmak isteyen birtakım kişilerin, insanları Kuran'dan koparmak ve uzaklaştırmak için öne sürdükleri akılsız ve asılsız iddialardan biridir. Bu akla göre Kuran sadece Araplar'a indirilmiştir ve Kuran'a uymaktan sorumlu olanlar da yalnızca Araplardır. Ancak Kuran'ı bir kez okumuş kimse bile böyle bir iddianın ne kadar saçma ve yersiz olduğunu rahatlıkla fark eder. Bu adamlar hayatlarında bir kere bile Kuran'ı ellerine almadıkları, sadece havadan salladıkları için yapılabilecek birşey yok.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in tüm insanlığa gönderilmiş kutlu bir Peygamber olduğu ve Kuran hükümlerinden kıyamete kadar tüm insanların sorumlu olduğu pek çok ayette vurgulanır. Bunlardan birkaçını burada vermemiz üstteki iddianın anlamsızlığını göstermek için yeterlidir:
Biz seni ancak bütün insanlığa bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar. (Sebe Suresi, 28)
De ki: Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (Peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur. (A'raf Suresi, 158)
inkarcılar, bilgisiz insanların kafalarını karıştırmak ve fitne çıkarmak için uydurdukları bu iddiayı aşağıdaki Kuran ayetine dayandırmaya çalışırlar:
Biz her elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (ibrahim Suresi, 4)
Ayet çok açıktır. Elçinin gönderildiği toplum hangi dili konuşuyorsa elçi de aynı dili konuşmaktadır.
Bu tarih boyunca böyle olmuştur.
Ancak bu şekilde elçiler Allah'ın vahyini çevrelerindeki insanlara eksiksiz ve kusursuzca aktarabilirler.
Bu sebeple elçiye vahyedilen kitap da elçinin ve kavminin dilinde gönderilmektedir.
Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Ancak islama saldırmak için her yolu kullanan bir takım akılsızlar her ne olursa olsun dine uymamak için bu tür bahaneler öne sürerler. Onların bu akılsızlıkları Kuran'da, şöyle haber verilir:
Eğer biz onu Acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, Acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. iman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kuran), onlara karşı bir körlüktür. işte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir." (Fussilet Suresi, 44)
şunu tekrar belirtelim bu akılsızların anlamaları için:
kuran'ın kusursuz ve eksiksiz olarak insanlığa aktarılması
dinin temellerinin sağlam olarak atılması
iletişim sorunlarının doğmaması açısından
Peygamber, kavmi ve kitabı arasında böyle bir uyum olması zorunludur.
Bu durum tabi ki başka kavimlere mensup kimselerin Kuran'dan sorumlu olmadıklarını göstermez.
bunu yapanların asıl istedikleri de zaten budur.
üzerlerindeki sorumluluktan kaçmak.
ama kaçamazlar.
herkes Kuran ayetlerinden sorumludur, ve ahirette sorulacaktır.
idam edilmiş olması bu kişinin hatalarını gözardı etmeyi gerektirmez. Adnan menderes'in Bediüzzaman Said Nursi'ye yapılan zulme göz yumması, hatta bizzat ortak olmasını kimse gözardı etmemelidir.
Adnan Menderes'in günümüz ANAP ya da DYP kategorisindeki sözde dindarlardan farklı görmemek, gözde büyütmemek gerekir.
döneminde islama hizmet anlamında yapılmış hemen hiçbirşey yoktur.
onun döneminde islam aleminin en büyük alimlerinden birine yapılan zulmün mutlaka bir karşılığı olacaktı. Allah o uçak kazasında ayağından asılı tutarak ona bir hatırlatmada bulundu.
ama o bu hatırlatmaları görmezden geldi.
Bediüzzaman onu uyardı. Gözümde elmastı, cam kıymetine düştü dedi.
yine görmezden geldi.
Allah ona Bediüzzaman'ın yaşadığı büyük zulmün bir kısmını hapis döneminde yaşattı. idam ise...
macintosh kullanıcıları için büyük kolaylıklar içeren sohbet programıdır. özellikle de bilgisayarınızda kamera varsa, size çok imkan sunar. hem görüntülü sohbet eder, başka bilgisayarlara bağlanabilir, onlarla dosya alışverişi yapabilirsiniz. görüntülü sohbet sırasında arkanıza istediğiniz fonu verebilir, hareketli video oynatabilirsiniz.
Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır. (Tahrim Suresi, 6)
Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. (Bakara Suresi, 24)
Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz. (Enbiya Suresi, 98)
Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de evlatları engelleyemez. işte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar. (AL-i iMRAN Suresi, 10)