Hayatta geri alınamayacak iki önemli şeyden biri zaman diğeri de söylenen sözdür .. Aşağıdaki anekdot bu iki değeri bir arada ifade ediyor ..
Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı.
Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyi misiniz?' dedi.
Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üç buçuğu yarın da konuşabilirdik' deyince annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.
Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' deyince annesi
'30 sene önce sen de beni bu saatte rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun...
Söz ağızdan çıkmadan önce sahibini , ağızdan çıktıktan sonra başkasını yaralar... insan bazen hayatın getirdiği veya bizden götürdüğü bazı şeylere isyan ederek zihnini kontrol edemeyebilir. Bu gibi durumlarda sakinliğimizi korumaktan uzaklaşırız. Fakat insan çevresinde sevilen ve güvenilen biri ise bu durumlarda ağızdan çıkan bazı sözler affedilir. Doğruluğu şiar edinmemiş bir insanın affedilme dereceside azdır. Söylenen o sözler karşı tarafı yürekten yaralar. Bu o kişinin yaşam biçimidir. Eğer sağlam bir karaktere sahip ise insan, bu sözler hiç söylenmemiş gibi kabul edilir.
Dost musun? Öyleyse canın canımdır. Aynan olmalıyım.Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi. Hem sakınmadan, mertçe. Hani bilirsin, esirgemem lâfımı. Ne şekil gelirse, öylece. Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama, seni de dupduru isterim karsımda.
Dostsan;
Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden! Arkamdan şikayetlenme! Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme! Lâf değil, icraat beklerim senden! Öyle bak ki, hislerini görebileyim.
Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim. Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı!
Dil dönerken söylenmeli her şey. Kulak duyarken anlatılmalı. Göz bakarken bakmalıyım sana. Can sağ iken sarılmalı, keşkelere meydan vermemeli, hayatım pişmanlıklarla yoğrulmamalı.
Hayır!
Dirime selâm vermeyen, ölüme de fazla yaklaşmasın! Dostsan, ölmemi bekleme! Haklıysam, yaşarken savun beni! Yasarken yanımda ol! inanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan! Ve inanmamışsan, sakın rol yapma! Her söylediğimi onaylaman şart değil. Her yaptığımı beğenmen de gerekmez. Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma!
Yadırgayabilirsin beni. Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma. Kandırmanı asla kabul edemem! Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama, beni bana sormadan yargılama!
Her yediğimiz aynı olmaz belki, her dakikamız birlikte geçmez. Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de, ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım. Belki her cağırdığında gelemem fakat, derdine ortak ararsan, koşarım. Ben de herkes gibi insanım elbet, ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok! Senin işin bu değil! Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında
Dostsan;
Küçümsemeden, küfretmeden, sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma. Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım, ama… Yorulduğum zamanlarda, dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına. Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim. Ve bir deli kadar art niyetsiz. Uğruna seve seve hesabı şaşırırım. Görmezden gelebilirim yanlışlarını. Başkaları enayilik sayabilir, başkaları akılsızlığıma yorabilir. Bunları dert bile etmem, ama, sen aslında aptal olmadığımı her an, tekrar tekrar hatırla! Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma! Seviyorsan, cimrilik etme, söyle! Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla, hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum! Neyse o olmalı insan. Kendisi olmaktan korkmamalı!
Kendisi olmaktan kaçmamalı! Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama, ben olduğum için bırakırsan beni, yas da tutmam arkandan!
Bedel mi?
Ödemeyeceksen çıkma yola. içten pazarlık edersen, ancak kendine edersin. Kendince küser barışır, kendi kendini yersin! Dostsan, mevsimince yağ. Kışsan kar ol, güzsen yağmur. Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem. Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama, dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma. Belki de çok geldi bunca talep.Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma. Sana fazla geldiğim ilk anda, arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin. Geçip gidebilirsin, borçluluk hissetmeden. Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama, gitmeye davranırsam bir gün, sen de karşımda set olma!
Dost musun?
Öyleyse, canın canımdır. Yoluna baş koymaya hazırım ya,
Başını da yollarımda isterim, unutma!
--spoiler--
* Penthouse (2008) ... Trista (in production)
* Coma (2008) ... Cherry (post-production)
* Nite Tales: The Movie (2008) ... Model (completed)
* I Do... I Did (2008) ... Jenny (post-production)
* Waylaid (2007) ... Jesse
* The Dukes of Hazzard: The Beginning (2007) (TV) ... Daisy Duke
* Deal or No Deal (2006) (VG) ... Model
* Deal or No Deal (38 episodes, 2007) ... Model #14
* Extra (TV) (March 2008) ... Herself
* RIPE (TV) (November 2007) ... Herself
* Octane (TV) (April 2008) ... Herself
* In the Mix (1 episode, 2006) ... Herself
* The Late Late Show with Craig Ferguson (2 episodes, 2005) ... Mandy
* Octane (TV) (July 2007) ... Herself
* SoapTalk (7 episodes, 2004-2005) ... Runway Model
* Entourage (2 episodes, 2004) ... Girl in Bikini / Model
* The Late Late Show with Craig Kilborn (1 episode, 2004) ... Karla
* CSI: Miami (2004) (VG) .... Trish Kimball
* Ripley's Believe It or Not (TV) (six episodes 2005) ... Herself
* The Palms Girl Search (2004) (TV) ...
* CSI: Miami (1 episode, 2003) ... Tess Kimball
* The Shield (1 episode, 2003) ... Trish
sebastian bach' ın 2007 çıkışlı angel down albümünden 4:22 uzunluğunda dinlenilmesi gereken parçalardan biridir.
albüm parçaları
(Love Is) A Bitchslap
You Don't Understand
By Your Side
Our Love Is A Lie
Falling Into You
Negative Light
You Bring Me Down
Stuck Inside
American Metalhead
Live & Die
Take You Down with Me
Stabbin' Daggers
Back In The Saddle
demokrasi ve özgürlük adına yürüyüş yapan bir takım kendini bilmezin yaptığı eylemdir. hain adamlar, bu zamana kadar sustum sırf kardeşlik adına, daha barışçıl bir ortam adına, inandığım, savunduğum düşünceler adına. ama sen ne yaptın? senin bu ülkede yaşayabilmen, demokrasi ve özgürlüklerden yararlanabilmen için istiklal savaşında gözünü kırpmadan canlarını vermiş kardeşlerini sırtından vurdun " utanmaz ".
köpek olsa, sana verilen bu değerin ne anlama geldiğini anlar. yok yok sen anlamamakta kararlısın. ille de savaş olsun istiyorsun. illa birileri ölsün istiyorsun. o zaman tam da istediğin noktadasın.
taşladığın insan, senin bu topraklar içerisinde yaşama hakkını bizzat eline vermiş insandır. ama söylüyorum ya köpek bile olsa anlar bunu. neye inandığını, ne için o taşı attığını bilmeden yapıyorsun ya bir de " o daha acı ". şimdi git dağına mı çıkıyorsun ne yapıyorsan yap. orada özgür müsün ki bu topraklarda olduğun kadar? evet, şimdi diyeceksin ki azınlığız haklarımız yeniyor bu ülkede... " dur orada lan itin oğlu baksana etrafına ", hangimizin hakkı yenmiyor ki? sen kendini öne sürüp neden pis bir insan oluyorsun? " insan " diyiyorum dikkat et. bizde mi çıkalım dağa kendi kardeşlerimizi alnının ortasından vurmak için? lan annen değil mi kardeşinle seni bir örnek giydiren?? o zaman hangi eşitsizlikten bahsediyorsun?
ya tamam git dağa mı gidiyorsun, çayıra mı, bayıra mı? nereye gidiyorsan git. ama unutma ki dağdan gelen bağda duranı asla kovamaz. biz, senin taşladığın o insanın evlatlarıyız. yıkıl gözümün önünden..
Yağmurlu bir günün ortasında açan güneş gibi huzur vericiydi gözlerin. O güneş varken beni iliklerime kadar ıslatan yağmura aldırmadan, ayaklarım kasılana kadar yürürdüm ben.
Havada süzülen bir uçurtmanın etrafa saçtığı renkler gibiydin. Her renginde başka bir beni bulurdum. Son rengine gelince üzülür, bir adım geri kaçardım.
Susuz kalmış bir çiçek gibi zavallıydı yüreğim. Şiddetli rüzgarlara dayanamayacak kadar bitkin, başı önde, zavallıydı.
Ortalığa savrulmuş mutluluk fotoğrafları gibiydim ben. Yakılmayı, yok edilmeyi bekleyen. Aynı şarkıya saatlerce ağlayıp uyuyakalan bir ben vardı ortada.
Bir şeyi binlerce kağıda yazar, sonra yırtar atardım. Her kağıt ayrı bir duyguyu barındırırdı içinde. Aşk, sevgi, hüzün,
keder, nefret...
Sonra yağmurun delice yağdığı bir gün sen geldin. Dışarı çıkıp yürüdüm... yürüdüm... Üstüm başım sırılsıklam uzandım çimlere. Bir parça çikolata yemiş gibi aptal bir gülümseme kapladı yüzümü.
Sonra sen geldin... Rengarenktin. Sonuncu renkte yine hile yapıp geri kaçtım.
Halsiz kalbim başını kaldırıp güneşe baktı. Yaralarını yavaş yavaş saran bir sen vardın.
Küllerim rüzgarla bir araya geldi. Yeni doğmuş bir bebek gibi ilk gözyaşını döktü, ilk çığlığını attı ateşe doğru.
Bir deniz oldum. ilk dalgamı kıyılarına vurdum. Bir bulut oldun, ilk damlalarını bana yağdırdın.
Sade bir kahvenin damakta bıraktığı o acı tat gibiydi gidişin. Sensizliğin ne olduğunu sen bilemezdin. Güneşim yine kapkara bulutlara gömüldü. Uçurtmam unutulmuş bir çocuk parkına düştü.
Yüreğim başını eğdi, kurumayı bekledi. Fotoğraflar küllere dönüştü.
Yüreğim kurudu... öldü.
Dönüşün uzun sürmedi. Ama ben gidiyordum. Garaja gelsen belki yetişirdin. Bekledim... bekledim... geldin. Son kez seni gördüm ve son damlamı sana dökerek otobüse bindim.
Artık ben yoktum. Bensizliğin ne demek olduğunu da senden daha iyi biliyordum.
Bembeyaz bir dünya çiz tuvalime. Küçük damlalar fırlat, hepsi aşkın renginde. Öyle bir dünya olsun ki bu; rahatça yüzebileyim en derinlerde.
Konuş... Nefesim kesilene dek konuş benimle. El ele, yürek yüreğe yürüdüğümüz ıssız sokakları anlat. Kaçamak bakışlarımızı, tutkulu öpüşlerimizi anlat. Son sevgi çığlığımı atana kadar konuş, gece ağlasın yüzlerimize.
Gülümse... Öyle uzun uzun bak gözlerime ve gülümse. Önce bir tohum düşer yere, yavaş yavaş büyür, yeşerir ya; öyle içten gelsin gülümsemen. Son içten kahkahamı atana kadar gülümse, güneş bile imrensin sevgimize.
Dokun... Önce avuç içlerime dokun. Çizgi çizgi seni anlatan soğuk ellerime dokun. Morarmış dudaklarıma, sonra birde çökmüş omuzlarıma... Boğazımı saran korkuyu al, içime sinen zehri akıt. Son dokunuşumu yapana kadar kalbine, dokun, kuşlar uçsun gökyüzümüze.
Sarıl... Ben eriyip gidene kadar sarıl. Beni düşünme sen ısın. Kendini yalnız hissetme ben yalnız kalsam bile. Son bir defa sımsıkı sarılana kadar kollarımda kal, yollar diz çöksün önümüzde.
Gitme... Ne olur beni bırakıp gitme. Desenli rüyalarımı mahvetme. Gözyaşlarımı aşkınla sil. Sen de arkanı dönüp, ellerimi bırakıp gitme. Son nefesimi verene kadar ellerinde, ne olur, gitme...