anayasa mahkemesinin son model bilgisayarları kaldırıyor ama halkın elinde olan bilgisayarlar (takriben windows 3 kasım 2002 koyun edition) bu hatayı vermeli artık.
ankara yöresinden bir beyanat, bir kült olmuş söz dizisi. her anlamda kullanılabilir, her cümlenin sonunda her manayı karşılar. raadına bak diye de telaffuzu vardır.
1)öss de abi önce bir şehri kazanmış ve bilmem kaç sene sonra kızkardeşin de yanına gelmesiyle birbirlerine destek olmaları için aynı eve çıkılması sonucu oluşur.
2)anne ve babalarını trafik kazasında kaybeden abi kardeş hayat denilen uzun yolda yine birbirine destek için kendi küçük ama içerdiği duyguların çok büyük olduğu bir aile kurması sonucunda oluşur. (ki bu benim başlığı okuduğumda ilk aklıma gelendir.)*
uludağ üniversitesi mimarlık bölümü dersi hocasıdır. kendisi yard. doç dr olup tasarım klansmanında üzerine gelebilecek pek bir insan evladı bulunmamaktadır. özellikle girişi kırmızıyla tanımlatması öğrenciler arasında geyik konusu olmuştur.
yaptığı tasarımın maketini öğrencilere yaptırır. avluda "arkadaşlar maket yapmak isteyen var mı?" diye bir ses duyarsanız ta kendisidir.
mim tas 2 dersinde kendisiyle çalışma imkanım oldu geliştim, geliştirdim.
tanım: kambur maymundan boktan püsürden evrimleşen insanoğlunun ters evrimidir.
şimdi tersleşme de şudur ki bilgisayarda otur otur kamburu çıkan bu insanoğlu ters evrime girer.
şahsen ben bilgisayar başındayken annem muz getirdiğinde sevinip uh-uh diyorum.
tanım:
"ankara": yalnız ve güzel ülkemizin başkenti, memur kenti.
"bir": belgesiz bir sıfat
"sürrealist": gerçeküstücü(bu cümlede kafasına estiğini yapan ve yaptıklarına kimsenin bir anlam veremediği bir insan evladını nitelemektedir.)
"melih gökçek": unknown creature, fatal error, upss, poush! (bilgisayar ekranı patlama efekti)
konuya nasıl gireceğimi bilemiyorum.(bu da konuya giriş şekli değil mi salak)
sanatçılar bilirsiniz özgün olmak isterler. çoğu da yaşadığı dönemde anlaşılmaz, öldükten sonra anlaşılır. sayın i.melih gökçek, yaptıklarını anlayabilmek için ölmeniz gerekmesin bari ucundan kopya verin şu işi şöyle yaptım böyle yaptım diye çünkü gerizekalı(!) halkınız var anlamıyorlar yaptıklarınızı(şekil a: ben).
geçenlerde bir tabela asmışsınız:
yeni asfaltınız hayırlı olsun!
ankara büyükşehir bel. başk. i.melih gökçek
bu nedir ki bu sürrealist ressamım, mimarım, tabelacım,sayın başkanım,emret komutanım?
senin görevin değil mi asfalt yapmak ne bu afra tafra?
yarın işe geldiğinde şöyle bir tabela bekliyoruz senden:
bugün işe erken geldim, mesaimi tamamladım. büyükşehir çalışıyor!(ana tema: oy verin)
i.melih gökçek
sanatçının bir öncekini adımını hesaplıyorsan sen de bir sanatçısın demektir. verin bana bir fırça, bir imza yetkisi görün siz.
asıl başlığımız şudur ki: otobüste yada olmuşta tek kalınca arsız şöförün nerede ineceksin diye sorması.
genellikle gece olur bu olaylar. şöyledir ki bir yerden dönüyorsunuz, dolu olan otobüsteki (büyük ihtimalle günün son otobüsüdür) yolcular bir de bakmışsınız ki duraklarda sapır sapır dökülüyorlar. sizin aklınızda ulan acaba insem de yürüsem mi bi durumu oluşmuş (sürü psikolojisi). her neyse efendim bu düşünceniz kısa sürüyor çünkü koltuğun ve çevreyi izlemenin vermiş olduğu haz üstün basıyor ve eve en yakın durakta inmeye karar veriyorsunuz. ancak bi bakmışsınız ki tek kalmışsınız! eyvah, otobüs şöförü ile dikiz aynasında göz göze geliyorsunuz ve anında gözlerinizi kaçırıyorsunuz. işte hikayemiz böyle başlıyor.
cümlenizi tamamlar tamamlamaz başınızdan kaynar sular dökülmüş gibi oluyor. tamam şöfer sizi son durak a kadar s.ke s.ke götürmek zorunda ama yine de bitse insem, bi sigara yaksam havası oluşuveriyor.
şöförümüzün aklında nerede ineceksin? dediğinde neler var kim bilir. hani şurda inecem diyip elinizle gösterseydiniz adam ilk dönemeçten dönüp evine gidecek, ayaklarını uzatacak, çayını içerken dizilerin keyfini çıkaracak.. ya senin yaptığın ne adamın planlarına kibrit suyu döktün!
her neyse son durağa geliniyor iniliyor ve hızlı adımlarla uzaklaşılıyor. orada adama iyi geceler bile deseniz pis pis bakar kendisi. siz artık bir fikir katilisiniz. kaçın!
asıl başlık: jenerik müziği slow hale getirip izleyici duygulandıran türk dizileri/filmleri. tam olarak bu. oh be!
bu ekol hababam sınıfından beri süregeliyor. adamların(dikkat et adam diyorum kazık kadar herifler tabi) sınıfa koşarken arka plana verilen müziği duygusal anda ver slowlaştır sonra ağlayalım öyle mi? evet öyle...
rahmetli melih kibar ın başlattığı bu geleneği birol güven devam ettirmekte. çocuklar duymasın ayrılsak da beraberiz tarzı dizilerle büyüyen nesil olarak (yaşım belli oluyor) kulak aşinalığımız oluştu. ee tabi koyun gibi alışmışız televizyon karşında olmaya ne verirlerse onu izliyor ona bakıyoruz.
hani içinde küçük parçalar kalmıştır ya yüzlerce. onu yavaş yavaş ağıza doğru götürürken kutunun altına bebeğin popusuna vuruyor gibi vurulur ve dikilir. ağırlaştırılmış yoğun tat ile beraber bi kutu daha açmak istenir, cüzdana bakılır, vazgeçilir.
kesinlikle paha biçilemez. damardan alacam yakında.
acıdır ama doğrudur. daha doğrusu gerçektir. yani gerçek olduğundan acıdır. *
ölünün arkasından gencecikti diyenlere o an acısını hafifletmek için söylenir. ama çoğu zaman daha bi deşer yarasını adamın. ters tepki yapar. allah genç ölümü vermesin...
kalabalık bir ortamda tek kişiye söylendiğinde ortamı bir hayli geren, şu günlerin popüler ayarlarındandır. çenesi foseptik çukuruna dönmüş insan evladına söylendiğinde etkilidir.
ibrahim erkal'ın çoook önceki senelerde bir şarkısında geçen can alıcı söz. bu hafta uykusuz da hem küfür edip hem rica eden söz olarak eleştirilmiş. iyi de edilmiş. *
tanım+yorum: ancak kör, sağır, dilsiz ve koku özürlü birinin yapması muhtemel eylem. ya da gerizekalılık gibi bir problemi olmalı. normal bir insanın bunu kaldırması düşünülemez.
varsa öyle biri MIDESIZIM yazıp 9999'a yollasın ismail yk-bas gaza melodisi cebine gelsin.
sitem doldu bir anda buralar. ama öyle oldu, beni anlamadı işte ne yapayım ki zorla mı kabul ettiriyim kendimi.
çocuktuk. mahallede top oynardık. belki de mücadele hırsı ilk oralarda oluştu. babadan bir şey istedik, şımarırız diye almadı çoğu zaman. kendi adıma konuşuyorum ki maddi durum değildi bunun nedeni. çünkü o da çocuklukta babasından böyle görmüştü. bu döngü genlerimizde kalıcı bir hasar bırakana kadar devam mı etmeli.
büyüdük, belki de büyüdük sandık. gururumuz vardı artık. o ki herşeyden daha değerliydi. onu yüceltmek çiğnetmemek yaşam vazifelerimizdendi. ama baba kendi bildiğini okumaya devam edecekti. biz yokuz ya, o bize gelecek hazırlıyor ya sözde. ama bilmez ki geleceğimizi yönlendiren geçmişimiz bu denli hasarlı oldukça nası bir birey olunabilir. öyle bir şey olmasa bilinçaltı diye bir şey bize bahşedilmezdi.
evet eski kafalı bir babam var açıkcası. onun babası da eski kafalı, hatta onun da büyük büyük babası da öyleymiş.
bir saatten sonra bir insanın varlığı yokluğuyla ayne şey haline gelirmiş. ama böyle olmasın babam hayatımın ilk sıralarında olsun, bi kere değer versin, adam yerine koysun, büyüdüğümüzü anlasın istemez miydik?
zor, benim için benim gibiler için. gerçekten zor.
herşeye rağmen gençlik başımızda duman, anlamaz kimse di mi.
para isteyen dilenci çocuğa belki de ondan da fakir olan öğrencinin feryadıdır.
+abi para versene.
-abim bak bende de yok öğrenci adamız ama şu karşıdan geçen takım elbiseli zengin görünüyo vardır onda git ondan iste.
+eyvallah abi.*
+emrah potter oğlum kamuran ablanın oğlu tankut futbolcu seçmelerini kazanmış maçlara gidecekmiş. sen hala mahalle maçlarında it gibi koştur akşamlara kadar.
+ulan hayvan oğlu hayvan mustafa abinin oğlu tornacının yanında işe girmiş. bu yaşta para kazanıyo. sen bütün gün it gibi gez. iş bulacam sana
ee tabi bu durumun lehine kullanıldığı da olmuştur
+anneeeee mustafagil yeni bisiklet almış yaaa ben de istiyorum!
+babaaa senin arkadaşının oğlunun bi telefonu var inanamazsın neler yapıyo senin oğlunun kullandığı takoz a bak!
aman yarabbi ne kadar kompleksli yetişmişiz. yine de bi şeylerimizi kaybetmeden iyi sıyrılmışız aradan.