uludağ sözlük'ün hiçbir şartta gündemi ciddiye almaması durumudur.
sözlük gibi mecralarda "önem arzeden" başlıklara tanımlar girilerek bilgi paylaşımı yapmak amaçlanır. ancak sözlükteki kalitesizlik yıllardır tartışılagelse bile bu hafta zirve yapmış durumda.
türkiye yıllar sonra ilk kez bu kadar büyük çapta askerî operasyon yapıyor. terör saldırıları haberi her gün bir ilden verilmekte. uzun yıllar sonra cidden ilk kez bu kadar zora girdik. ışid, pkk, suriye, ölümler vs.
ancak sözlük ahalisi " bana dokunmayan yılan" bakış açısıyla hâlâ reyting getirecek entry kasma çabasında.
buyrun son birkaç günde açtığım başlıklara bir bakın. ciddiye bile alınmadı:
arkadaşlar evet gezmek, eğlenmek, stres atmak herkesin hakkı. kabul.
ancak herkesi etkileyen çok ciddi konularda da en azından biraz alaka gösterilemez mi?
bu kadar mı uzaksınız ülkenize? bu kadar mı önemsiz sizin için bütün bunlar?
ekşisözlük neden türkiye'de gündem belirler hep hiç düşündünüz mü? uludağ sözlük'ün hiçbir zaman bir ekşisözlük olamayacağının herkes farkında değil mi?
ama asıl sorun da bu zaten. bilinçli ve düşünen kesim yüzde 15-20 civarında.
ha bir de "burada yazacağına yiyorsa savaşa git"çiler çıkacak birazdan. yazık!
bu kadar "interneti etkin kullanan gencin" bulunduğu bir platformun ülke gerçeklerinden bu denli uzaklaşması vicdanımı yaraladı malesef.
eğer sevişirken kıpırdamayan kız başlığından çıktıysanız, şu an ülkenizin savaş uçakları kuzey ırak'ı bombalıyor da bir haber vereyim dedim.
hani olumlu ya da olumsuz da olsa bir tepkiniz olur belki. çünkü hani sizin temsilcileriniz var ya ankara'da, onlar karar veriyor bunlara. sizin de söz hakkınız var yani.
sonuç: düşünmeyen, analiz etmeye yeltenmeyen, bananeci bir türkiye.
ülke olarak içerden ve dışardan birçok terör örgütünün girdabına itilmeye çalışılmaktayız. ancak bu bataklığa gömülmeden, savaşa girmeden içinden çıkma yöntemleri çok daha hayırlı olacaktır.
ortadoğu zaten yüzyıllardır kaynamakta. ancak türkiye ilk kez bu denli ortadoğu bataklığına bulaşmaya başladı. ışid, pkk/ypg gibi terör örgütleri büyük tehdit oluşturmakta.
savaşa girerek bu pozisyondan kurtulmak pek de mümkün görünmemekte. çünkü ülke içinde dahi ateşle barut beraber yaşamakta. malesef ki savaşın içsavaşa dönüşme ihtimali de var. uyuyan birçok hücrenin olduğunu zaten biliyoruz.
eğer bir strateji yürütülecekse, buna ülke içinden başlanmalı. biz kendi içimizde bu kadar şeye göz yumarken zaten yıllardır ciddiye alıp da doğru düzgün önlem alınmayan sınır güvenliğğinden bahsedemeyiz.
ancak bunu yaparken şu iki başlığa oldukça dikkat etmek gerekir. çözümün burada yattığına inanıyorum:
Az önce duyurulmuştur. Suriye sınırımızın Kilis hattında 5 gün süreyle özel güvenlik bölgesi oluşturulmuştur.
DHA:
Kilis Valiliği, Öncü Hudut Karakolu ile inanlı Hudut Karakolu ve Darmık Hudut Karakolu ile Çerçili Hudut Karakolu arasında yer alan sınır hattının 5 gün süreyle 'özel güvenlik bölgesi' olarak ilan edildiğini duyurdu.
Kilis Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, 2 bölgedeki sınır hattının vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla 5 gün süreyle 'özel güvenlik bölgesi' olarak ilan edildiğini belirtilerek, şöyle denildi: 'Son günlerde Suriye sınırımızda meydana gelen gelişmeler, çatışmalar nedeniyle vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla; 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 32/A maddesi gereğince Öncü Hudut Karakolu ile inanlı Hudut Karakolu arasında kalan bölge ve Darmık Hudut Karakolu ile Çerçili Hudut Karakolu arasında kalan bölgenin 23 Temmuz 2015 günü saat 13.00’ten başlayıp 28 Temmuz 2015 günü saat 13.00'te bitecek şekilde 5 gün süreyle valiliğimizce Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmesine karar verilmiştir.'
Umarım bu Suriye bataklığının ayak seslerinden biri değildir. Aylardır zaten bu tür haberlerle halk yeterince tedirgin edildi. Üstelik doğru düzgün sınır güvenliği de sağlanamadı şimdiye kadar.
her insan hayatta kendine bile itiraf edemediği günahlara batmıştır muhakkak. şöyle bir geriye dönüp bakınca burnunuzun direği sızlar. ama hiç kimse yüzleşmek istemez bununla. fakat bizim adımıza yine sezen yüzleşmiş. biz ne kadar kendimizden korksak da, bu gücü kendinde bulmuş o. hem de milyonların gözü önünde.
bence bize bir fırsat veriyor bu şarkı. itiraf etmek ve arınmak için. siz de kaç kalbi yorduğunuzu ve buna rağmen unutulunca mahvolduğunuzu itiraf edin kendinize. defalarca kırığınızı ve kıydığınızı; kendinizi bir şey sanıp olmayan tartıya göre denginizi aradığınızı ve kuruttuğunuz bahçelerle yıllarca yüzleşmediğinizi farkedin.
suriye'de 4 yıl önce bir iç savaş patlak vermiş ve yıllar sonra türkiye suriye'ye müdahale etmek üzere sınırda teyakkuza geçmiştir.
ne oldu da bu duruma geldik? şöyle bir geçmişe dönersek;
- erdoğan - esad ilişkilerinin beraber tatile gidecek boyutta iyi olması,
- arap baharı adı altında ortadoğu'da çatışmaların başlaması.
- çatışmaların suriye'ye sıçraması.
- esad yanlıları ve karşıtları olarak ülkenin ikiye bölünmesi
- türkiye - suriye ilişkilerinin bozulması.
- esad'ın artık esed olması.
- ışid adıyla vahşi bir örgütün hortlaması.
- ışid'e karşı pyd'nin bölgeye müdahalesi.
-türkiye'nin suriye sınırına müdahale hazırlığı.
şimdi kafadaki soru işaretleriyse şöyle:
1) esad rejimiyle aramızdaki problem neydi
2) esad'a karşı ışid ortaya çıktıysa, biz de esad'a karşıysak, ışid'le neden savaşmaya hazırlanıyoruz?
3) pyd, ışid'i bitirmeye çalışıyorsa pyd'ye karşı neden savaşmaya hazırlanıyoruz?
kısacası suriye'deki tablo şöyle:
esad'a karşı ışid, ışid'e karşı pyd;
esad'a-ışid'e ve pyd'ye karşı türkiye.
biz neden böyle bir konuma itildik? ne oldu da suriye'deki her kesime karşı düşman durumuna düştük? evet terör örgütlerinin sınırımızdaki devlet kurma çabaları elbette kabul edilemez. ancak suriye - türkiye ilişkilerini bu dereceye getirecek kadar bozan sorun neydi? ışid ve pyd bu kadar güçlenmeden önce suriye rejimiyle ortak hareket edilemez miydi? bu kadar suriyeli muhalif mülteciyi kabul etmek yerine -sorun eğer suriye türkmenleriyse- oradaki türkmenlerin refahı için daha etkili siyasi girişimler yapılamaz mıydı?
olası bir suriye - türkiye savaşında yıpranan kuşkusuz ki türkiye olacaktır. yapılması gereken, türkiye - suriye ilişkilerinin diplomatik düzeyde yeniden başlatılması ve terör örgütlerinin sınırımızdan uzaklaştırılmasıdır. aksi taktirde suriye'nin iç işlerine bu kadar müdahil olan ülkemizin bu bataklıktan çıkamayacağı gayet nettir.
sezen aksu'nun 40. sanat yılı için hazırlanan çok özel proje. sanırım kraliçe ve ekibi yine türkiye'de bir ilki gerçekleştirecek.
14-15 temmuz 2015, Harbiye cemil topuzlu açıkhava tiyatrosu.
"Sezen Aksu sizi 40 yıllık bir yolculuğa çıkarıyor.
Son kırk yıldır hayatımızın fonunda hep onun sesi ve müziği vardı. Olağanüstü sesi, unutulmaz besteleri, şarkılarında insanın iç dünyasındaki serüvenine dair gözlemleri, dünyanın baş döndürücü hızına yetişme çabası, Türkiyenin siyasi ve kültürel iklimin değişiminin birinci elden tanıklığının da yer aldığı 40 yıla damga vuran o müthiş şarkıları benzersiz bir ekibin işbirliği ile hayat buluyor.
Most Production farklı disiplinlerden isimleri bir araya getirip hazırladığı Sezenli Yıllar da bu sefer Türkiyenin minik serçesinin arkasında sadece başarılı bir orkestra değil ilginç fikirler, modern dans kareografileri, sosyal medyanın kullanıldığı, interaktif, izleyicilerin de katılacağı görsel ve müzikal sürprizlerle dolu bir şovu ortaya çıkartan dev bir ekip var.
Sezen Aksunun 40 yıllık bir yolculuğa çıkarttığı şovun müzik direktörlüğünü Cenk Erdoğan yapıyor. Modern dansın Türkiyedeki en önemli ismi Zeynep Tanbayın kareografilerini yaptığı şovun sahne ve ışık tasarımını ise Cem Yılmazer üstleniyor. Serdar Altınçizmenin prodüksiyon amirliğini üstlendiği şovun yönetmen koltuğunda gazeteci yazar Cüneyt Özdemir oturuyor.
Sezenli Yıllar Türkiyenin unutulmaz bestelerinin hikayelerini canlandırırken kimi zaman sizi hüzünlendirecek kimi zaman ise enerjisi ile koltuklarınızda oturtmayacak.
Son yılların bu en büyük konser - şov prodüksiyonunu kaçırmayın."
ülkenin yönetimini yıllardır elinde tutan bir siyasîye ait unvanların tamamı.
şimdi düşünün; yıllardır siyasetin merkezindesiniz. üstelik gerekli gereksiz her konunun odak noktasındasınız. yüzünüz de eskimek üzere. fakat öyle bir sistem yarattınız ki "demokratik monarşi" tarzında dünyada nadir görülen bir egemenlik anlayışı. bu sayede 12 yıldır her seçimde güçlenen bir hükümet.
ancak artık sıkıntı oluşmaya başladı gibi. en çok eleştirilen konuların başında yer alan "tek adamlık" artık ayan beyan ortada. öyle bir parti ki, partiyi yönetecek ikinci bir insan yıllardır ortaya çıkamıyor. öyle bir ülke ki 12 yıl boyunca -tüm kutuplaşmalara rağmen- aynı başbakana vize veriyor. yetmiyor, cumhurbaşkanlığı için yine aynı ismi karşımıza çıkarıveriyor.
rte'nin bugünkü konuşmasının altında da satır satır bu "tek adamlık" bilincini yakalayabiliriz. "akp şahıs partisi değil, dava partisidir." derken dahi eleştirilmeye fırsat vermeden inkar yoluna gidilmiştir.
bence burada sosyal psikoloji devreye girmeli. ülkemizde güce tapmanın boyutu günden güne keskinleşirken, aidiyet duygusundan uzak kalan vatandaşlarımız kendisini güce yoğun bağlılıkla ifade ediyor. dolayısıyla güçlü olanı idol kabul ederek siyasetin her alanına yerleştiriveriyoruz. ciddi tehlike.
ego patlamaları, isim önüne gelen cafcaflı unvanlar bir toplumu yönetenler için oldukça sakıncalı. çünkü gözönündeki insanların bu denli yetkiye sahip olmaları, günlük hayatı zamanla çıkmaza sokan, taraf olmayı gerektirerek düşmanlığı körükleyen bir durum. üstelik siyasî geçmişi "iktidara getirip aniden yerin dibine sokma" vakalarıyla dolu olan ülkemizde, bu kadar yetki verdiğimiz kişileri hayatımızdan birden çıkarınca krizlerde boğulan yine biz oluyoruz.
o yüzden artık biraz çağın gerektirdiği akımları gözden geçirme, sabit fikirden uzaklaşıp yenilenme taraftarıyım. ve bu eleştiri cb seçimlerinde verilecek oylarla ilgili değil, ülkemizde yıllardır aynı sıcaklıkta esen siyasi rüzgarla illgilidir.
not: bu arada cumhurbaşkanı adayı olan başbakanımızın kampanya turuna samsun'dan başlayıp daha sonra erzurum'a geçeceği sanırım yine bir tek benim dikkatimi çekmemiştir.
sezen aksu'nun bugün çıkan single'ı. cd formatında basılmayacak olup şarkının dokusundaki "yenilik" fikrinden hareketle sadece internet mecrasında satışa sunulacaktır.
sözleri şöyle:
gelenlere, gidenlere
gönülden sevenlere
ümidi yeşertenlere
bir şiirden süzerek
ekmeği bölüşerek
hayatı yüceltenlere
kavganın, barışmanın
zamanla yarışmanın
değerini bilenlere
doğanın düşüncenin
hayatın hakikatin
önünde diz çökenlere
selamlar olsun!
şerefine kalksın bütün kadehler!
selamlar olsun!
çok yaşasın, yaşasın, yaşasın
hep yenilenenler!
elbette denize nazır
kalbimiz temiz velhasıl
bir yudum muhabbetten
bir yudum ehl-i keyiften
yanında aşk da olsun
illa ki meşk de olsun
yıldızlar bir bir sönerken
yeni gün gelsin buyursun!
sokaktaki ali'ye tablodaki dali'ye
deliye de veli'ye de
şuradaki iskeleye
kınalı'ya heybeli'ye
bir de yeni sevgiliye,
yunus'a yûnus (telaffuzda yuunus) yusuf'a yuusuf diyen kişinin konuşma biçimi.
öncelikle her dilin bir fonetiği, ses yapısı vardır. eğer kelimeler başka dillerden gelip de türkçeleştiyse, artık o türkçenin kuralına göre okunur. nasıl ki "teknoloji" sözcüğünü biz "teknılıci" diye telaffuz etmiyorsak ya da "tatil" kelimesini "ta'tiil" şeklinde telaffuz etmiyorsak bunu da yapmayalım.
işin siyasî yönü de var. konu arapça olunca nedense herkes "kutsal dil" muamelesine başlıyor. oradaki gelenekleri bizim telaffuzumuza adapte etmeye çalışıyor. her toplumun dili, kültürü ve buna bağlı olarak da bir şahsiyeti vardır. arapçanın egemenliği altında bırakmayın artık türkçeyi.
başbakanın bugünkü konuşmasını dinleyince farkettim bunu. üstelik ne kadar da yaygın. bir başbakan çıkmış "yuunus" diyor. allahaşkına nedir bu? her şeyden öte estetik değil. dudaklar önde "uuuu" diyorsun. cemil meriç'in "mutluluğumuzu kutluyoruz." cümlesini örnek verip ulumaya benzetmesi gibi. hazdan uzak.
kısaca ses biçimimize uymayan ve itici konuşma şekli.
son dönem * türk müziğinin en iyi aranjörlerinden. yaptığı düzenlemeler genelde yenilikçi ve çağından önde. sezen aksu ve tarkan çalıştığı en önemli sanatçılardan. özellikle öptüm albümünde unuttun mu beni'ye yaptığı radio edit muhteşem.
gerçekten çağının adamı değil. çağından önde ve oldukça başarılı işler yapıyor. eğer albüm alıyorsanız, lütfen orada yazan isimlere de dikkat edin. kıvanç k gibi daha niceleri var. değerini bilmek lazım.
bir siyasî rejimin sürekli darbelerden konu açarak ajitasyon yapma, prim elde etme çabasıdır.
günümüzde hükümet bunu oldukça planlı uygulamaktadır. 10 yıllık süreçte, darbenin körüklediği bir akımla kurulan hükümet her fırsatta darbe edebiyatını itinayla uygulamaktadır. ergenekon davaları açılmış, hâlâ ne olduğu bile anlaşılmadan sadece darbe yapmakla suçlanılmış, onlarca paşa içeri alınmıştır. yurtdışındaki her darbe olayında hemen sanki en büyük mağdur akp'ymiş gibi gösterilmiş, hemen ağıtlar yakılmıştır. meclisteki her salı toplantılarında* milletin duyguları sömürülmüş, darbeye muhakkak bir gönderme yapılmıştır.
sizce de sıkmadı mı artık bu darbe edebiyatı? tamam, elbette hiçkimse istemez böyle antidemokratik bir uygulamayı. ancak yıllardır iktidarda olan partinin ezberlediği bir türküyü yıllardır söylemesi ne kadar etik? sıkıldık artık bu söylemlerden.
darbe üzerinden siyaset yapmak, onu kullanarak nemalanmak bile günümüz türkiye'sine yakışmıyor.
şu saatlerde artık iyice abartmış olan hadisedir. bir uçak adana semalarında sürekli tur atmakta. az önce 9. turunu yaptı. sesi de gece olduğu için çok fazla duyuluyor. hâlâ devam ediyor.
gecenin bu vaktinde sırf bu entryi girmek için uyandım.
edit: uçak sürekli havalimanına iniş yapıp, teker değdirip aynı anda kalkıyor. takip ettim ve bir tur daha attı şimdi. yalandır diyen arkadaşlarımın bir dışarı bakmasını tavsiye ederim.
edit 2: gecenin bu vakti bir insan niye yalan bir şeyi gelip buraya yazar? bunu da yalandır diyen arkadaşlara sormak isterim.
edit 3: çoğu entry giren yazara incisözlük'te devam etmelerini öneririm.
edit 4: 03.30 gibi uçak indi.
edit 5: işte ilk haber. sözlük yazarlarının kalitesini de bu sayede görmüş olduk. saygılar..
etrafında başka insanlar varken, tek bile olsa kafasından geçenleri kendi kendine mırıldanan insandır.
bugün spor salonundayım. soyunma odasında ayakkabılarımı bağlıyorum. soyunma odası boş. bir adam girdi içeri. üstünü giymeye başladı. ve aynen şu diyalog - monolog arası şey gelişti:
tisdim: toplum içinde sesli düşünen insan modeli
b: ben
tisdim: hay skiim ya. yine her yer dolu.
b:..
tisdim: bunları şunun üstüne koysam biri bişeyimi alır mı ki?
b:...
tisdim: bu ammına goduumun herifleri benim donuma da göz dikeller!
b: bir şey mi dedin abi?
tisdim: yok yok.
tisdim: ben en iyisi bunları poşete koyup yanıma alim. bu piçlere güvenilmez.
yani bir insan bu kadar şeyi niçin kendi kendine söyler? bu psikolojik bir rahatsızlık mıdır, yoksa normal bir durum mudur bilmiyorum. ama toplumda sıkça karşılaştığım bir vaka.
eğer bu istihbarat doğruysa, pkk kazan vadisi operasyonunun intikamını alabilmek için şemdinli'de çok büyük bir eylem hazırlığına girişmiş. çukurca'dan da büyük bir hazırlık yaptıkları söyleniyormuş.
peki bu köpek soylarının göz göre göre tekrar bir saldırı yapmalarına yine seyirci mi kalacağız? bir muhabir bile bu bilgiye ulaştıysa bizim istihbaratımız ne işe yarıyor?
eğer tüm bunların üzerine, istihbaratın yeri dâhi belliyken, yine şehit verirsek, bunun hesabını hiç kimse veremez bu sefer!
ve mfö albümünün kendilerine en çok yakışan parçası. sözleriyle, bestesiyle sarıyor insanı. adeta güne başlama şarkısı.
aman ha emir alamam
dayanamam ben oyununa
sakın ha bana dokunma
benimle oynama bir daha
girdim güne zıpkın gibi
kırdım bütün zincirleri
taktım zilleri yallah yallah
oynadım şöyle rahat rahat
bu acayıp insanlar alemde yamuk mu var
çatık kaşlar, boş kavgalar alemde yamuk mu var
merhametsiz insanlar alemde yamuk mu var
bu kızgınlık, bu kavgalar alemde yamuk mu var
susarak olur mu böyle
söyle kimde kabahat
bana bak, ne yaparsam yaparım ben işine bak
girdim güne zıpkın gibi
kırdım bütün zincirleri
taktım zilleri yallah yallah
oynadım şöyle rahat rahat
bu acayıp insanlar alemde yamuk mu var
çatık kaşlar, boş kavgalar alemde yamuk mu var
merhametsiz insanlar alemde yamuk mu var
bu kızgınlık, bu kavgalar alemde yamuk mu var
o yasak, bu yasaksa, iş kesatsa durum sakat
girdim güne zıpkın gibi
kırdım bütün zincirleri
taktım zilleri yallah yallah
oynadım şöyle rahat rahat
bu acayıp insanlar alemde yamuk mu var
çatık kaşlar, boş kavgalar alemde yamuk mu var
merhametsiz insanlar alemde yamuk mu var
bu kızgınlık, bu kavgalar alemde yamuk mu var
kıyıda köşede kalmış vurucu şarkılar arasında başı çeken eserdir. aşmış sezen aksu sözleri zaten iyi bir şarkının ortaya çıkmasına yetecekken onu iyi bir beste ve yaşar gaga'nın hafif melankolik sesi desteklemiştir. bu şarkının hep geri planda kalması sanki bana aitmiş hissi verir hep. şarkı "ümitlerimi trenler tramvaylar çiğniyor" diye inlerken insanın kendini parçalıyası gelir.
ah sezen, sen olmasan ne kalır hikayeden?
not: mustafa ceceli'nin önümüzdeki dönemde çıkaracağı ilk albümünde bu şarkıya yer vereceği konuşulmaktadır. ne kadar doğru, bekleyip göreceğiz.
bitmiyor anı anı üstüne
can buna yetmiyor
gözümün önünden kayıp aşklar
delikanlı çağım gitmiyor
vay anam kahrolası bu gurbet
bu uzun geceler, yangın yeri ah
ümitlerimi trenler, tramvaylar çiğniyor
alnına oyalı da hasret düşmüş karanfilimin
yüreğine yas, yaralarına tütün bassam
acısı dinmiyor
vay anam savrula savrula
darmadağın yıllar bir acele geçti bizi
dünyanın kanunu değişmiyor
en kötüsünü düşün
belli değil dönüşüm
sakladım duruyor
mendilimde gülüşün
alnımın yazısı
elmanın yarısı
gül başak sarısı
yakışmıyor sana hüzün
türkiye'de yaşamasına rağmen, yavru vatan dediği kıbrıs'ın yerini bilmemesidir.
haberde komik bir durum gibi verilmesine rağmen aslında ne kadar içler acısı olduğu anlaşılmaktadır. acilen dönüp kendimize bakalım, gerçekten kıbrıs'ın yerini bile öğretemedik mi?
torba yasasıyla birlikte gündeme gelen ve sözleşmeli çalışanların "ne verdiysek o" mantığıyla seslerini kısan yasa.
--spoiler--
Sözleşmeli personelin grev kararı vermesi, bu yolda propaganda yapması, herhangi bir greve veya grev teşebbüsüne katılması, grevi desteklemesi ya da teşvik etmesi yasak olacak. Özürlülerin devlet memurluğuna alınma sınavları, merkezi olarak yapılacak.
--spoiler--
herhangi bir gelir bulunmadığı için, hâlâ ailenin kaynaklarından beslenmeye devam etmektir.
çoğu zaman öyle kötü bir durumdur ki kendinizi bir yük gibi hissedersiniz. özellikle üniversite bittikten sonra bu durumu yaşıyorsanız, öğrencilik yıllarınızdaki -mesleğe başlayınca artık kardeşine sen para yollarsın, bizim borcu sen ödersin- gibi laflar her bakışlarında yüzünüze patlar. belki kimse bir şey söylemiyordur ama zaten o soğuk sessizlik her şeyi anlatıyordur. çoğu zaman ihtiyaçlarınızı bile dile getirmeye çekinirsiniz. garip bir suçluluk duygusu hissedersiniz içinizde. tüm bunların yanında bir kağıt parçasının her şeyi düzelteceğini bilmek vicdanınızı daha da sızlatır.