coşkulu kol düğmeleri ve jilet gibi ütülü gömleğiyle, perwoll ile yıkanmış beymen pantolonu ile geleceği aydınlatan parlak siyah rugan ayakkabılarıyla mekana karizmatik ve kendinden emin tavırlarla girdikten sonra aklına bir şüphe düşer ve kız arkadaşına yönelerek;
+ "aşkım nakit durumun nedir, zengin misin?" der.
- "40 liram var, neden sordun ki?" yanıtını alır.
+ "kredi kartı geçmiyorsa falan, ne durumda'yız', diye sordum" der.
kız arkdaşının, "sorun değil, hallederiz" yanıtına, "bende de 9 lira var" diyebilme cürretini gösterir.
"hepimizin başına gelebilir" dediğinizi duyar gibiyim baylar, sakin olun. "çok başarılı" şirketlerin sahibi değilseniz, başınıza gelmez; müsterih olun.
yukarıda anlatılan olay gerçektir. söz konusu kız, yakınen tanıdığım bir arkdaşımdır. olay, Çengelköy Çınaraltı Çay Bahçesi'nde geçmektedir.
edit: mekanda kredi kartı geçmemektedir. söz konusu eleman, şirket sahibiyim biçiminde fors yapmanın peşine düşerken şirketin adresi dahi ortada yoktur. kredi kartını hala babasına ödetmekle birlikte ilişkinin birinci ayında kız arkadaşına "bu ay kredi kartım 1000 lira gelmiş, ne yapacağımı bilmiyorum, babam çok kızdı" demek gibi bir kafa yaşamaktadır.
beni bilenler bilir beyler, kimsenin ekonomik durumunu ağzıma sakız yapmam. bu konuda herkese eşit mesafedeyim. ancak bu kafayı affetmem, yani harbiden affetmem.
--spoiler--
"türkiye'de neden bu kadar çok saat satan zenci var? yoksa bunlar da barcelona'daki simitçiler gibi; el altından uyuşturucu ticareti mi yapıyorlar? gizli bir tarikat olabilirler mi ki acaba lan?.."
--spoiler--
çok uzun zamandır dinlemiyorum, çok şükür artık tertemizim. ama abi, ne zaman metal müzik dinlesem; 8-10 yaşlarımda yediğim pastırmaların kokusuna kadar çıkardı böyle. metal müzik dinlerken böyle elimde olmadan pis kokuyordum ben de, bir bende mi oluyor diye de üzülüyordum. oh, iyi oldu bu.
kaliteli bir profesyonel. böyle oyuncuların ülkemizde futbol oynaması türk futbolunu iyi biri yapmaz belki, ancak pek ala izlenir hale getirebilir.
galatasaray, bana göre doğru transfer yapmıştır, onlar için hayırlı olsun.
komik tartışmalara gerek yok, sneijder dünyaçapında saygınlığı olan, başarılı kariyeri kabak gibi ortada olan net bir yıldız futbolcudur. öküz altında buzağı aramayın.
belki de reddettiği erkek çalışanıdır ve kızımız insan kaynakları müdürü, personel müdürü falandır.
sorması gerekiyor sonuçta, iş tatmini öhöm şey, iş verimliliği eeğğ yani örgüt içi iletişim evet, bunun sağlanması lazım bir kere. ondan yapmıştır bence.
şahan bunu yapmıştı ancak o meşale değil, döner bıçağıydı.
şahan yapmıştı derken, adam elbette mazoşist herifin teki olduğu için döner bıçağını götüne sokmadı. aman diyelim. futbol holiganları temasında bir skecinde, döner bıçağını saklama yöntemlerinden bahsediyordu, bunu söyleyeyim dedim.
ancak meşaleyi götüne sokan adamın kafasına saygı duyar, önümü iliklerim. hatta ayağa kalkar, izci selamı verir ve onu alkışlarım. söyleyeceklerim bunlar.
--spoiler--
nereye sıçacaklar ya? nereye sıçacaklar, açıkça söyleyelim biz bunu. nereye sıçacakmış, gelsin nereye yapacakmış. gelsin hadi gösterelim. göstersin, desin ki işçi şurada, ne yapacakmış? çukuru kazıp, çukuru kazıp, böyle toprağı kazıp oraya mı tuvaletimizi yapalım? bu kadar vicdansızlık, bu kadar insafsızlık olmaz. Müşteri geliyor, soruyor lavabo nerede. ne diyeceğim? git belediyenin önüne mi tuvaletini yap diyeceğiz? artık böyle diyeceğiz o zaman. müşteri bize sorduğu zaman, gardaş burda lavabo var mı diye, yok arkadaş, belediye başkanımız yıktı da, belediyenin önünü kullanıyoruz biz diyeceğiz.
--spoiler--
koca adam! mükemmel bi' adam. sabahları, istanbul'un bunaltıcı trafiğinde açarsın radyoyu, bu adamı dinlersin, bi' cümlesiyle birkaç fincan kahve dinçliği aşılar bu adam bünyenize. günde 3 veya 4 saat uyuyan manyağın tekidir ayrıca. tüm günü dolu dolu yaşıyor ve kesinlikle yaşam tarzına hayranım.
bigman morning show, gerçekten bi' şov. radyoculuğu, "manyaklık" olarak tanımlarken, "takdir edilmek için bu işi yapıyorum" diyebilecek kadar da açık sözlüdür.
eşşeğin amına su kaçırmaktır. yani şurada adam gibi, edeplice entry girmek varken, yok amına koyayım, yok sana bi tane çakarım aklın götüne girer falan. ne gerek var arkadaşım?
bunları gördükçe, "burası senin reklam alanın mı? sözlük lan burası, terbiyesiz herif. siktirin gidin, burayı temiz insanlara bırakın" diyesi gelir insanın.
2,5 saatinizi verirsiniz bi filmi izlersiniz. film vasatın altındadır.
ve ekşi sözlük 'entelektüel'leri birbirleriyle paslaşır;
--spoiler--
1)Steven'ın tren hareketlenirken cebinden çıkardığı çakmağın gazı türkiye'de üretilmiş.
2)Steven'ın yakmış olduğu sigara ile hüzünlere gark olunan filmdir.
3)steven'ın harika oyunculuğunu bir kez daha izleyiciye göstermiş olduğu sıradışı filmdir.
4)steven kelimenin tam anlamıyla oyunculuk dersi vermiştir.
5)x filminde steven'a nefretle bakan izleyici bu sefer ona sarılmak istemiştir; işte oyunculuk bu!
6)tren sahnesiyle hüzünlendirmiş filmdir. steven'ın cebinden çıkardığı çakmak 14.yüzyılda ebesinin nikahını kıyarken damadın çakmağıydı.
7)14. yüzyılda sözü edilen olayın kahramanı kral II. dalyarak'tı.
--spoiler--
oho, gençler siz ne kadar çok şey biliyorsunuz amına koyayım ya? valla bilgi patlaması yaşıyorsunuz, çok da entelektüel kişilersiniz. sıradan insanların göremeyeceği detayları cımbızla çekip bulmuşsunuz, gerçekten takdire şayan kişilersiniz.
söz konusu sürü psikolojisi budur. dünya çapında beğenilen bir filme yapılacakları elbette hepimiz biliyoruz;
--spoiler--
kesinlikle abartılmış bir balondur.
hayal kırıklığına uğradım.
beklediğim film bu değildi.
paramı sokağa attığımı hissettiren filmdir.
--spoiler--
çok özür dileriz, bi dahaki sefere sizin kıymetli görüşlerinize danışmadan çekim yapmayacağız. gerçekten bak.
edit: laaann! 12 kişilik kadro yapmışım, hiç farkında değilim. ama ibnelik olsun diye böyle bırakacağım. ben bu takımdan hiç bi oyuncuyu kesemem amk, kurallar değişsin, 12 kişi oynansın; bana ne?
yakınlarını birer birer sonsuzluğa uğurlamış, yapayalnız kalmıştır.
güçlü kadın şebnem ferah, sözlerini her zaman art niyetle yorumlamaya kalkışan insanlarla karşılaşmıştır, yılmamış ve doğruluğuna inandığı değerleri sonuna kadar savunmuştur.
mutluluğu, acıyı, umudu, sevinci, ayrılığı, kaybetmeyi, yalnızlığı, dostluğu, sevgiyi müthiş üslubuyla, farklı bakış açısı, geniş düş yapısıyla ve bi saç teli kadar nazik samimiyetiyle mükemmel yorumlamıştır. şarkılarında insanlar kendine dair çok şey bulur, gözleriniz uzaklara çok kez dalar. çok kez bir anda gözlerinizin dolduğunu fark edersiniz.
köşeye sıkışmayı da bilir, basamakları aşıp o bunalımdan çıkmayı da. ve siz de onunla birlikte yaşarsınız tüm bu duyguları. sizi de alır yanına, yalnızlığınızda dert ortağınızdır çayınızın, sigaranızın ardında.
40 yaşına geldin şebo! hala ne kadar da durusun. kalbin ilkokul yıllarındaki masum çocukluğundan daha ileri gitmedi, hiç kirlenmedi. sen her adımında olgunlaşırken, düşlerin doğallığını hiç yitirmedi. kaybetmedin yaşama sevincini, kaybetme abla.
--spoiler--
aşk şarkısı değil bu, geldi içimden; gülümse bir kez benim için eğer duyuyorsan!
--spoiler--
ürünü, maliyetinin 6 katı fiyata satışa sunmaktır.
ayakkabı sektöründen örnek veriyorum;
maliyeti 20 lira olan bir ayakkabı, satışa sunulan fiyat 120 lira.
ayakkabı üretiminde çalışan işçilerin maaşları, ürünün fabrikadan çıkış fiyatını belirler. farazi 30 lira
toptancı almış olduğu ayakkabıyı bayiye satarken üzerine kendi kazancı için belirlediği kar oranını ekler ve ürün bir kez daha fiyat değiştirir. farazi 50 lira.
Distribütör 50 liraya almış olduğu ürüne farazi 10 lira kar koyup, ürünü satış noktasına, bayiye teslim ettiğinde ürün fiyatının geldiği nokta 60 liraya tekabül eder.
ve bayi ayakkabı için 120 liralık bi fiyat belirler. 60 liralık pozitif fark tüm ürünlerin satışı noktasında ortalama 30-40 liralık bir kara tekabul eder.
bu durumda, 20 lira maliyeti olan ürün, 40 liralık kar sağlamıştır.
sonuçta bayi, bire iki kazanmıştır. evet, ayakkabı sektörü için bu durum ufak istisnaları dışında her zaman böyledir.
"konuya göre değişen hissiyatlar bütünüdür" diyerek formata uygun, "yakışıklı olmayan ama çok tatlı olan" bir başlangıç yapalım. sonra da bırakalım, bu entry silinebilir.
nakaratında chris brown'ın fantasy kelimesini telaffuzu kulağa pek bi hoş gelir; fendısiiy.
genelde sözleri eleştirilir, ritm çok beğenilse bile, ancak ben sözlerini de eleştirmiyorum. çünkü Armando, nam-ı diğer pitbull tam anlamıyla gövde gösterisi yapmıştır ve bana göre gayet de haklıdır.
--spoiler--
"ismini telaffuz edemediğim yerlerde bulundum ve ismini bilmediğim pek çok yerde benim adım anılıyor; dünyanın her yerinde"
--spoiler--
ekşi sözlük'te "hiç bir şey olamamanın verdiği eziklik" ile müzik piyasasında dünya çapında saygınlık kazanmış bi adamı yerin dibine sokan yazarlara kızmıyorum. çünkü yazdıklarını okuduğumda bu adamı feci derecede kıskandıklarını gözlemleyebiliyorum.