i lay my life down at your feet
cause you're the only one i need
i turn to you and you are always there
in troubled times it's you i seek
i put you first that's all i need
i humble all i am all to you
(here we go!)
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
you are always, always there
every how and everywhere
your grace abounds so deeply within me
you will never ever change
yesterday today the same
forever till forever meets no end
(here we go!)
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
you are the way the truth and the life
we live by faith and not by sight for you
we're living all for you
you are the way the truth and the life
we live by faith and not by sight for you
we're living all for you
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
one way
jesus
you're the only one that i could live for
light of the world
you stepped down into darkness.
opened my eyes, let me see.
beauty that made this heart adore you
hope of a life spent with you
here i am to worship,
here i am to bow down,
here i am to say that you're my god
you're altogether lovely
all together worthy,
all together wonderful to me
king of all days
oh, so highly exalted
glorious in heaven above
humbly you came
to the earth you created
all for love's sake became poor
here i am to worship,
here i am to bow down,
here i am to say that you're my god
you're altogether lovely
all together worthy,
all together wonderful to me
i'll never know how much it cost
to see my sin upon that cross
i'll never know how much it cost
to see my sin upon that cross
i'll never know how much it cost
to see my sin upon that cross
i'll never know how much it cost
here i am to worship,
here i am to bow down,
here i am to say that you're my god
you're altogether lovely
all together worthy,
all together wonderful to me
here i am to worship,
here i am to bow down,
here i am to say that you're my god
you're altogether lovely
all together worthy,
all together wonderful to me
i'll never know how much it cost
to see my sins upon that cross--
have you been to jesus for the cleansing powr?
are you washed in the blood of the lamb?
are you fully trusting in his grace this hour?
are you washed in the blood of the lamb?
refrain:
are you washed in the blood,
in the soul-cleansing blood of the lamb?
are your garments spotless? are they white as snow?
are you washed in the blood of the lamb?
are you walking daily by the saviors side?
are you washed in the blood of the lamb?
do you rest each moment in the crucified?
are you washed in the blood of the lamb?
when the bridegroom cometh will your robes be white?
are you washed in the blood of the lamb?
will your soul be ready for the mansions bright,
and be washed in the blood of the lamb?
lay aside the garments that are stained with sin,
and be washed in the blood of the lamb;
theres a fountain flowing for the soul unclean,
oh, be washed in the blood of the lamb!
harika bir almanca katolik ilahisi.(aslında başka dillerde de var)
meine hoffnung und meine freude,
meine stärke, mein licht:
christus, meine zuversicht,
auf dich vertrau ich und fürcht mich nicht,
auf dich vertrau ich und fürcht mich nicht.
toutes les uvres du seigneur,
bénissez le seigneur
vous les anges du seigneur,
bénissez le seigneur.
a lui louange pour toujours,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur !
vous les cieux,
bénissez le seigneur!
et vous les eaux dessus le ciel,
bénissez le seigneur!
et toutes les puissances du seigneur,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
et vous la lune et le soleil,
bénissez le seigneur!
et vous les astres du ciel,
bénissez le seigneur!
vous toutes, pluies et rosées,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
vous tous, souffles et vents,
bénissez le seigneur!
et vous, le feu et la chaleur,
bénissez le seigneur!
et vous la fraîcheur et le froid,
bénissez le seigneur!
et vous les nuits et les jours,
bénissez le seigneur!
et vous les ténèbres, la lumière,
bénissez le seigneur!
et vous les éclairs, la nuée
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
et vous montagnes et collines,
bénissez le seigneur!
et vous les plantes de la terre,
bénissez le seigneur!
et vous sources et fontaines,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
et vous rivières, océans,
bénissez le seigneur!
vous tous, bêtes et troupeaux,
bénissez le seigneur!
vous tous, oiseaux du ciel,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
vous, les enfants des hommes,
bénissez le seigneur!
les esprits et les âmes des justes,
bénissez le seigneur!
les saints et les humbles de cur,
bénissez le seigneur, bénissez le seigneur!
adının hala daha nasıl burada olmadığına şaşırdığım yazar ve düşünür.
alıntı yaparak ondan bahsetmek gerekirse,
ziya meral, lisansını ingilterede brunel üniversitesinde ve yüksek lisansını filipinlerde uluslararası teoloji okulunda teoloji alanında yaptı. london school of economicste sosyoloji yüksek lisansını tamamladı. cambridge üniversitesinde siyaset bilimi alanında doktara çalışmalarına devam etmektedir. eğitimi süresince aralarında çin, ürdün, iran, israil, kanada ve hindistanın da bulunduğu bir çok ülkede akademik çalışmalarda bulundu. dünyaca ünlü üniversitelerde, konferanslarda, lordlar ve avam kamaraları ve amerikan temsilciler mesclisi gibi meclislerde orta doğu ve insan hakları konuları üzerine konuşmalar yaptı. yazdığı raporlar sıkça devletler, uluslarası örgütler, düşünce kuruluşları ve medya tarafından kullanılmaktadır. yazarın, kendi yolculuğunu ve hayata dair fikirlerini içeren ilk kitabı 2006 yılında goa yayıncılık tarafından ve tanrı ağlıyordu adı ile türkiyede yayınlandı. yazdığı kohelet adlı tiyatro oyunu 2010 yılında tiyatro 6 unsur tarafından istanbul caddebostan kültür merkezinde sahnelendi. londrada yaşamakta olan ziya meral, amerika birleşik devletleri uluslararası dini özgürlük komisyonu için etnik ve dini çatışmaların engellenmesi üzerine mısır ve nijeryada araştırmalar yapmaktadır. orta doğu toplumları ve siyasetleri ve türk dış siyaseti üzerine objektif analizleri ile tanınan ziya meral sıkça seçkin uluslarası medya yayınlara yorumcu olarak katılmaktadır.
sosyolog pınar selek'in ülkemizdeki erkeklik kavramını askerlik üzerinden sorgulayan bir araştırma kitabı. 58 farklı erkekle yapılmış görüşmeler yer alıyor.
alıntı ile devam ediyorum
"Teslim olduğum ilk gece ağladım. Özlemden, endişeden" Ama askerlik gerçekten erkekliği pekiştiriyor. Çocukluk durumunu atıyorsun, kendine olan güveninin şey yapıyor. Silahtır milahtır, Allah'tır, vatandır; Allah Allah nidalarıyla tatbikata çıkıyorsun, Allah Allah ile taarruz veriyorlar. Kendini yere atıyorsun sürünüyorsun. 20 gün sürdü tatbikatımız. 15 gün boyunca üstümüzde kar. Kalkmazdık, yatardık. Bize uyku tulumları verdiler, onların içinde yatardık. O tulumun içinde bir gün kalkacağım ama kalkamıyorum. Yırtılmıyor da. Bağırıyorum koğuş nöbetçisi uyumuş. Zaten altında yatsak, bittin abi sen orda, bittin. Orda paket banyolar kurdular, benzinli sobalarla ısınıyor. Açık olsa banyo yapacaksın. Donarsın, donmazsın... Öyle bir şey yok askerde. Dışarıda banyo yaparsın, yaptık yani daha doğrusu, arabayı devirdik, öyle derlerdi ya, yani şey yapardık banyo yapardık, hiç kesinlikle hasta falan olmazdık. Sonra koğuş nöbetçisini kaldırıncaya kadar fermuar altıma gelmiş. Döne döne fermuar altıma gelmiş. Nöbetçi geldi fermuarı açtı. Tuvalete çıktım. indik, koğuşçuyu duvara yapıştırdım. Gebertecektim. Dedim sen niye uyuyorsun. Dövecektim, millet araya girdi. Sen burada niye duruyorsun. Biri hasta olur, bir durum olur..."
Askerlik: bir "erkeklik laboratuarı"... "Erkek olarak pişme"nin zorunlu durağı... Her vesileyle kanıtlanması, savunulması, teşhir edilmesi gereken erkek kimliğinin bütün boyutlarıyla sınandığı ve bilendiği bir deneyim... Pınar Selek, farklı sosyal koşullardan çok sayıda erkeğin askerlik deneyimleri hakkındaki anlatımlarına dayanan araştırmasında, bu deneyimin erkek kimliğini inşa edici işlevini yorumluyor.
20. ankara uluslararası film festivali'nde dilber'in sekiz günü adlı oynadağı filmdeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü almış azeri oyuncu, sinemacı.
Din adına konuşan bazı kişilerin(bak bazı dedim) tanımlama yapmak için kullandığı bir cümle.
en aşağı mahlukun ne olduğuna dair bir şey söylenmiyor, gizli bir ima var.
Bence terliksi hayvandan bahsediyorlar.(domuz da olabilir)
Ama belli ki teorilerindeki yaratıcının yarattığı mahlukları sınıflandırmışlar(neye göre o da belli değil) akabinde böyle bir kanıya varmışlar.
kavga öncesi atışma anında kibar insanın karşısındakinin ibne lafına atfen zikrettiği cümle. bir üstünlük sağlamaz sadece karşı tarafın ciddiyetini kaybetmesine katıla katıla gülmesine sebep olur. o sırada kaçma fırsatı yaratır.
-ha siktieer lan ibiine siktir git dağuturuuum kafayıı gözüü
-gay senin babandır ki
-ehehehehhahahaodasodjaskm
ve kaçış.
abileri mümtaz ve mahmut'un şenkardeşler kıraathanesi açarak, kazandıkları parayla okuttukları küçük kızkardeşlerinin okulu bitirdikten sonra abilerini örnek alarak birer kobi birer mutesebbis olmak adına açtıkları kerhane.
ben seni arkadaş olarak görüyorum diyen kişiye verilebilecek bir cevaptır bir etkisi yoktur. iki saniyelik bir afallama yaşatır o anı kaçmak için kullanabilirsiniz.
Vardır böyle bir gaspçı.
Tanışmak istemezdim ama o çok istedi.
iki arkadaşı ve her birinin bıçağı var.
Genelde moda civarında takılıyorlar.
Ama inanın çok nazikler. [burası tanım]zor ile alıcağını aldıktan sonra sonra özür dileyen gaspçıdır..
(hatta yol parası bile bırakıyorlar.)
çizgi filmlerdeki kötü karakterlerin gerçek hayatta olmaması(olacaktı olmadı nasip kısmet değilmiş)
çizgi filmlerde karakterin özellikleri uç noktada olup basit ve açık bir şekilde keskin çizgilerle çizildiği için buradaki kötü karakterler Kötülük yapmak için kötülük yaparlar.
Açık açık kötülük yapmalıyım derler "nihahaha" gülerler. Kötülükle tatmin olurlar. Bunu da kabul ederler. En basitinden pokemon'da bir roket takımı, ne bileyim bir he-man'de iskeletor.
Ama gerçek hayatta böyle mi? sanmıyorum.
Tüm kötü tanıdıklarımızın çoğu iyilik için yola çıkmıştı. Kendileri de yaptıklarının iyi olduğuna son derece inanıyorlardı.
kim derki ogün samast bugün kötülük yapmalıyım diye nihahha diye güle güle geldi de vurdu hrank'ı
bir mendil kanar. istanbul'un orta yerine sinema yaptırır bülent ecevit. gözlerim ıslanır. orası boyalı ve ıslak: oraya oturma nilgün marmara. bunlar 12 eylül sonrası yalnızlıkları.başucuma sütümü bırakmış güzel annem, bir de mum yakmış: korkmayayım diye karanlık geceden ve ölümden; tutkularımın hep itilmişliğinden ürkmeyeyim diye. (atı öp nietzsche, ispanya'da cumhuriyet ilan edilir bir gün nasılsa) moru ve akasyaları severim. denizi de seveceğim o kadar güçlü olsam. odamda bir panzer var. içinde gül bir kadın. çıplak. kafasında fes, elinde türkiye cumhuriyeti anayasası. benim de kanıyor mendilim ve ben ordan geçerken, "abi!" diyor çocuğun biri, içeri giriyorum: içeride sedirlere serilmiş "gençyaz" renkleri. an geliyor, ben de fena kırmızı şarabın gazabına uğruyorum. seksen sonrası kuşağın hayatı nerden baksan dört- cihar zaten. beni bırak, beni titre tarih; babam sana bayramda yeni espadriller alacak.
(yazı masamda murathan mungan'ın son istanbul'u- hani üç'tü?- teybimde yeni türkü'nün kasedi; duvarda sürü'nün afişi. yılmaz güney: çirkin kral. onu öptük. "güzel" oldu. ne mutlu sosyalistim diyene!)
nasıl da tek'im. nazım okuyorum. o yumuşacık elleri saçlarımda dolaşıyor.
- "üzülme delikanlı" diyor. "geçecek!."
çocuk seviniyorum :
- "bana da mehmet der misin?"
- "derim. ister misin?"
- "isterim.."
- "köpekleri sever misin?"
- "severim."
- "iyi.. -suya bakıyor- kaç yaşındasın sen bakayım?"
- "on bir buçuk. mayısta on ikime basacağım."
- "benim her gözyaşıma bir umacı ölür nazım amca
her dudağımda bir müebbet titreme
su keser yüzümü canım ağlar, camlar ağlar.."
hep ağlıyorum nazım amca. çok ağlıyorum. bir resmini kestim dergiden; cüzdanımda taşıyorum sürekli. yasaksın bize. tehlikesin. kakasın. şiirlerini, kitaplarının kapaklarını, gazete kağıtlarıyla kaplayarak sokağa çıkartabiliyoruz. saklıyoruz seni. o deliler gibi sevdiğin insanından, havadan, topraktan, a ç y ü r e k l e r d e n saklıyoruz seni. hep ağlıyorum nazım amca. seni düşünüyorum. hep seni düşünüyorum. döndüğünü düşünüyorum. bir kaptan seni çınarlı, kubbeli mavi bir limana çıkartıyor, koltuğunun altında onurlu hayatının seyir defteri. müthiş ağlıyorum.
şimdilerde herkes seni aştığını söylüyor. handke okuyorlar, kundera okuyorlar, ahmet kaya dinliyorlar, feminizm bile var artık. müthiş ağlıyorum. seni düşünüyorum. benim de kanıyor mendilim.
II.
Kan akıyor parmaklarından parmaklarıma, gözlerinden gözlerime Kızılırmak.
-nazım amca! Onlar da mı che'koslavakyalılaştıramadıklarımızdandı? Andıkça senin adını: kırlangıç yürüyor dudaklarımda, yağmurlar dikiyorum boş bıraktığın şehirde/gece yarıları gizlice gidip bıraktığım, tan vakti gizlice gidip aldığım bir heykelin var boğaz'da. Müthiş. Ağlıyorum.
Dolaşıyoruz adada, sen bir adım önde, şiirler yazıyorsun dilinle yeşile.
-sertel, diyorum
bir çınarın altına otururken gülümsüyorsun sen hep böyle gülümse nazım amca. Bak uçurtmalar, kağıttan yelkenliler yaptım sana.
-deniz'i astılar mı diye soruyorsun kuşkulu.
-deniz hiç asılır mı?
Nerde görürmüş mavinin idam edildiği
Yine şairlik yapıyorsun nazım amca!
içini çekerek seyrediyorsun istanbul'u , gri macerayı. Bir çocuk kadar fevkalade. Benim hiç kızıl saçlı bir amcam olmadı ki, böyle sıcak olmadı ki, böyle ümitli..
Ağlıyorsun, ben de ağlıyorum. Benim de kanıyor mendilim.
III.
"Biliyorum ölümün adil olması içi
Hayatın adil olması lazım, diyorsun."
Adın ömrüme pek lazımdır nazım amca. Kayıveriyor kader çizgin avuçlarından avuçlarıma. (ruhi bey sizlere ömür, başın sağolsun fahriye abla!)
Bir kıvılcım düşer de önce, sonra büyür ya yavaş yavaş; bir ince acıcık düştü de kalbime, büyüdü seninle inancım yavaş yavaş! Bu bağlamda, ağlıyorum nazım amca. Yalnızım. Üzgünüm. Sarılıp geceleri yatağımda beyaz ayıma, seni anlatıyorum uyuyuncaya kadar.
-"o, diyorum, bir tanem benim"
-"o, diyorum, bir tanem.."
eğilip salkım söğütler gibi ürkek güvercin yüzüme:
-"Mehmet, diyorsun, bak işte bir yavru kuş! Yok ailesi ve bir tek kanadı bile. Ölümün, zulmün girdabını taşıyor aynasında ve kahroluyor uçamadığı için.. o'nu anlaman gerek memet!
-"kanat olayım mı o'na nazım amca?"
-"ol memet! kanat ol o'na ve her bir tüyünü zaferin anına sürükle, orda aşk ile boya!.."
gözyaşlarımız direnişlere iyice yerleşti mi acaba? Sesinde çocuklar büyüyor senin, ve nerudarengi kasımpatılar, benerci'nin katili de kimmiş diyor bir provokatör adasıyla şarap kadehi karın; taranta babu mu benim annem yoksa, ha nazım amca?!
Onurun sütannemdir, hüznün ölü doğmuş oğlumun emziği! Ve ardından, dokuzuncu hariciye koğuşunda yatan yetim mor kurbağa hain olmakla suçlu'yorum , ve o'na sesleniyorum ki!
Ben hayati önemi olan eller de öptüm! Çıktım da ayın kızıl burçlarına, leylim, gittim-dışarlarda ağladım! Kapının önüne yeniden selviler diktim senin nazım amca, bayraklar astım han duvarlarına. Adam öldüren bulutların kulağını çekiyor babam:otellerin kokusu sinmiş-gri sisten müjdelenmiş yaşlı militan. -pıtır pıtır kanıyor mendil, güllerin solduğu buruk akşamlarda- ve ah, bir gün mutlaka! Bir gün mutlaka
Bak yine ağlıyor, n'olur, yapma lütfen, lütfen ağlama nazım amca! Bak! Bak ben ayaktayım- ve, sarsıyorum omuzlarından tutup tutunup, ve, mavi kuru yapraklar dökülüyor gözlerinden hırçınca..
-büyüyünce şair de olacağım, söz veriyorum sana!.. velakin, ağlıyorsun/ağlıyorum/benim de kanıyor mendilim!..
IV.
Günlerin bugün getirdiği yalnızca baskı, zulüm ve kan. Küpe takıp saz çalan delikanlılar ve tırnaklarını kemiren genç kızlar. Diskolar, barlar, stadyumlar. Ancak bu böyle gitmez nazım amca, sömürü devam etmez. Yepyeni bir hayat fışkırır bizde ve heryerde.
Ey nazım! Ey nazım!
işçinin, emekçinin rüyası!
inanç yolunda ilerleyen insanların ozanı!
Üzülme sen, yepyeni bir şair doğar dağların doruklarından, mutlu bir yarın filizlenir kavganın ve tutkunun ufuklarından. Yurdumuzun nefis günleri, mutlak gelen gündedir nazım amca! Şiirlerin gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor, anlıyorsun değil mi, nasırlı ve narin eller tokalaşıyorlar gelecek için, aşk için bizim için..
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor
Gün gelecek! Gün gelecek nazım amca! Şu on bir yaşında ki küçük çocuk, minareler bile çalacak. Ve o vakit zorbalar da kalmayacak, kül gibi savrulup gidecekler kendi kuyularında
Sen katla artık o kanlı mendili, ceketinin cebine kaldır. Ve unutma:
Yaşamak, dürüstçe, onurlu, tek ve özgür..
Ve gerekirse, bir adım öne çıkabilmek
insanlar adına, nefercesine!
Senin de mezarını bu ülkeye getirmezlerse
Beni de bu ülkeye gömmesinler nazım amca!
ağustos-aralık 1988
not: küçük iskender'in suzidilara adlı kitabında yer alıyor olabilir, ama o kitabın ilk baskısı 1996 yılındaydı şiir 1988 yılında olduğu için ilk baskısında olmayabilir.
sevgili adayından
2 adet kakasının kuşbakışı ve profilden çekilmiş fotoğrafını.
3 adet vesikalık fotoğrafını istiyoruz.
ve son bir ayda yapılmış dışkı tahlilini istiyoruz.
(bu fotoğrafları isterseniz daha sonra atabilirsiniz ama ben albümde sakladım onları özledikçe bakıyorum hepsi çok cici kakalar. bazen bakarken göz yaşlarıma hakim olamıyorum.)
allaha şükür bu yöntem sayesinde bütün sevgililerimi çok güzeldi.
eğer sevgiliniz olmak için sıraya girmiş kişiler yoksa yinede uygulayabilirsiniz.
yeter ki istekli olun.
bir cahil, otoriteye tapınma sevdalısı insanın
sık sık meydana gelen polis işkenceleri, dayakları ve aşırı güç kullanımına ve ve kimi zaman dur dedik durmadı vurduk dedikleri olaylara karşı savunmaya geçerken kurduğu ilk cümle
bir polis yaptı diye...
karakoldaki işkencelerin
meydanlardaki dayakların ve kimi zaman keyfi sokaktaki bir kaç tokadın
savunurmasını sağlayan cümle
bir polis yaptı diye...
madem bir tane polis bu sadece bir tane bulalım, tedavi ettilerim (masraflarını ben karşılayacağım. Gerekirse amerika'ya bile göndereceğim.)
bir polis yaptı diye tüm teşkilatın adını kirletmek gereksiz. lütfen.