cnn (evrişimli sinir ağları, görüntü sınıflandırma ve algılama demek, yolov5, sam ) le web kamerada daha önce karşılaştığı kişileri tanımlayacak,
bunları CogVLM ve llava ile llm modellerinin algılayabileceği kelimelere dönüştürecek,
hayal kurmak istediği zaman stable diffusion, flux ı tetikleyecek ve görüntüleri llava ile yeniden düz metin olarak anımsayacak,
stylegan la rüya görecek,
chatterbox, kokoro ile konuşacak,
duygusal durumuna göre farklı ses tonları kullanacak,
acesteple şarkı mırıldanacak,
nomic-embed-text le vektör hafızaya sahip olacak.
arkaplanda nasıl çalıştığını anlamadığınız chatgpt nin verileri nasıl yorumladığını da özetlemiş oldum!
Matris çarpımı, Doğrusal Cebir'in temel bir unsurudur ve Yüksek Performanslı Hesaplama (YBH) Uygulamalarında yaygın bir hesaplama yöntemidir. AMD'nin CDNA Mimarisi'nin piyasaya sürülmesinden bu yana, Genelleştirilmiş Matris Çarpımı (GEMM) hesaplamaları artık Matris Çekirdek işlem Birimleri aracılığıyla donanım hızlandırmalı olarak gerçekleştirilmektedir. Matris Çekirdek hızlandırmalı GEMM çekirdekleri, rocBLAS gibi BLAS kütüphanelerinin merkezinde yer alır, ancak geliştiriciler tarafından doğrudan da programlanabilirler. GEMM hesaplamasıyla sınırlı iş hacmine sahip uygulamalar, Matris Çekirdeklerini kullanarak ek hızlanmalar elde edebilirler.
AMD'nin Matrix Core teknolojisi, büyük modellerle çalışma ve yapay zeka ve makine öğrenimi iş yüklerinin her türlü kombinasyonu için bellek tabanlı işlem performansını artırma olanağı sağlayan çok çeşitli karma hassasiyetli işlemleri destekler. Çeşitli sayısal formatların farklı uygulamalarda kullanımları vardır. Örnekler arasında makine öğrenimi çıkarımı için 8 bitlik tam sayıların (INT8), makine öğrenimi eğitimi ve HPC uygulamaları için 32 bitlik kayan nokta (FP32) verilerinin, grafik iş yükleri için 16 bitlik kayan nokta (FP16) verilerinin ve daha az yakınsama sorunuyla makine öğrenimi eğitimi için 16 bitlik beyin yüzdürme (BF16) verilerinin kullanımı yer alır.
AMD matris çekirdeklerini kullanma
AMD CDNA GPU'larındaki Matris Kaynaştırılmış Çarpma Toplama (MFMA) talimatları, şerit (iş parçacığı) başına değil, dalga cephesi başına çalışır: giriş ve çıkış matrislerinin girişleri, dalga cephesinin vektör kayıtlarının şeritlerine dağıtılır.
AMD Matris Çekirdekleri çeşitli şekillerde kullanılabilir. Üst düzeyde, GPU'da matris işlemleri yapmak için rocBLAS veya rocWMMA gibi kütüphaneler kullanılabilir. Örneğin, rocBLAS, eldeki hesaplamalar için avantajlıysa MFMA talimatlarını kullanmayı tercih edebilir. Metale daha yakın bir yaklaşım için,
GPU çekirdeklerini tamamen assembly dilinde yazmak (ki bu biraz zorlayıcı ve pratik olmayabilir)
HIP çekirdeklerini satır içi derlemeyle serpiştirin (önerilmez, çünkü derleyici satır içi yönergelerin semantiğine bakmaz ve MFMA yönergelerinin sonuçlarını kullanmadan önce zorunlu döngü sayısı gibi veri tehlikeleriyle ilgilenmeyebilir)
Derleyicinin içsel işlevlerini kullanın: bunlar, derleyicinin anlamsal ve gereksinimsel bilgileri bilmesini sağlayacak şekilde derleme talimatlarını temsil eder.
Bu yazıdaki kodlama örnekleri, MFMA talimatları için derleyicinin mevcut bazı temel bileşenlerini kullanır ve giriş ve çıkış matrislerinin girişlerinin dalga cephesinin vektör kayıt şeritlerine nasıl eşleneceğini gösterir. Tüm örnekler, küçük bir matris çarpımını hesaplamak için tek bir dalga cephesi kullanır. Örnekler, MFMA işlemlerinden yüksek performans elde etmenin yolunu göstermeyi amaçlamaz.
AMD'nin RDNA3 grafik fikri mülkiyeti (IP) çok yakın ve yaklaşan mimari hakkında daha fazla bilgi ediniyoruz. Tarihsel olarak, GPU'lar geliştikçe, şirketlerin belirli bir görevi hızlandırmak için özel donanım blokları eklemesi alışılmadık bir durum değildi. AMD mühendisleri bugün, LLVM derleyicisinin arka ucunu Dalga Matris Çarpma-Biriktirme (WMMA) adlı yeni bir talimatı içerecek şekilde güncelledi. Bu talimat, RDNA3 GPU mimarisi olan GFX11'de mevcut olacak. WMMA ile AMD, FP16 ve BF16 hassasiyet formatlarında 16x16x16 boyutundaki tensörlerin işlenmesi için destek sunacak. Bu talimatlarla AMD, matris çarpma-biriktirme işlemlerinin işlenmesini desteklemek için yeni düzenlemeler ekliyor. Bu, NVIDIA'nın Tensör Çekirdekleriyle yaptığı işi yakından taklit ediyor.
AMD ROCm 5.2 API güncellemesi, aşağıda görebileceğiniz bu talimat türünün kullanım durumunu listeliyor:
rocWMMA, matris çarpma ve biriktirme problemlerini parçalara ayırmayı ve bunları GPU dalga cepheleri arasında paralel olarak dağıtılan blok bazlı işlemlerde kullanmayı kolaylaştırmak için bir C++ API'si sağlar. API, GPU aygıt kodunun bir başlık kütüphanesidir; yani matris çekirdek hızlandırması doğrudan çekirdek aygıt kodunuza derlenebilir. Bu, çekirdek derlemesinin oluşturulmasında derleyici optimizasyonundan faydalanabilir ve harici çalışma zamanı kütüphanelerine bağlanma veya ayrı çekirdekler başlatma zorunluluğu gibi ek maliyetler doğurmaz.
rocWMMA bir başlık kütüphanesi olarak yayınlanır ve C++ API'sinin örnek kullanımlarını doğrulamak ve göstermek için test ve örnek projeler içerir. Kütüphanenin yoğun geçmişi göz önüne alındığında, GEMM matris çarpımı birincil doğrulama olarak kullanılır. Ancak, kullanım portföyü önemli ölçüde büyümekte ve rocWMMA'nın farklı şekillerde tüketilebileceğini göstermektedir. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2434579/+
SIMD'nin açılımı, adından da anlaşılacağı gibi 'Tek Komutla Çoklu Veri'dir. Tek bir komutla birden fazla veriyi işlememizi sağlar.
'işlem' derken, toplama, çıkarma, çarpma, bölme gibi işlemlerin yanı sıra 've', 'veya' ve 'xor' gibi mantıksal işlemleri de kastediyorum.
Tipik bir programda şunu yaparız:
int Add(int a, int b)
{
int c = a + b;
return c;
}
Peki ya birden fazla dizi veya vektör eklemek istersek?
ilk örnekte, 'a' ve 'b' sayıları kayıt defterlerinde saklanıyor ve bir cpu komutuyla toplanıp değer döndürülüyor, üretilen assembly kodu şu şekilde görünebilir:
Add:
add eax, ebx
ret
ikinci örnekte, Compiler Explorer'ı Optimizasyonlar etkinleştirilmiş halde derlediğimizde talimat sayısı 14'e çıkıyor -O3
- Bu iyi görünmüyor.
Yirmi yıl önce Intel, Pentium III ile vektör işleme için yeni bir komut seti, kayıtlar ve özel donanım geliştirdi. Bu sayede vektör verilerini kayıtlarda depolayıp üzerinde hesaplamalar yapabiliyorduk. Intel SSE komutlarıyla dizi sayılarını şu şekilde toplayabiliriz:
# include <immintrin.h> //< yalnızca sse istiyorsanız emmintrin.h'yi ekleyebilirsiniz
__m128i Add (__m128i a, __m128i b)
{
return _mm_add_epi32(a, b);
}
Yaygın bir benzetme, mutfakta yaptığımız gibi tek tek doğramak yerine birden fazla sebzeyi aynı anda doğramaktır.
Yukarıdaki kodla talimat sayısını ikiye düşürdük, işte üretilen assembly:
Add:
movaps xmm0, xmm1 ; Move b to xmm0
paddq xmm0, xmm2 ; Add a and b
ret
Fonksiyon argümanları a ve b , her biri 4 tam sayı veya 8 kısa sayı veya 16 adet 8 bit sayı tutabilen iki vektör kaydıdır .
_mm_add_epi32 fonksiyonu iki sayı dizisini birbirine ekler.
_mm_ Intel'in içsel fonksiyonlarını çağırdığımızda kullandığımız bir önektir.
_add_ yapmak istediğimiz şeydir (alt, çoğalt, böl…)
_epi32 kullanmak istediğimiz veri türüdür (32 bit tam sayılar).
8 bit tam sayılar için _epi8,
16 bit tam sayılar için _epi16,
kayan noktalı sayılar için _ps,
çift sayılar için _pd
Yani 16 bitlik sayılardan oluşan iki diziyi toplamak isteseydik şunu yazabilirdik:
__m128i Add(__m128i a, __m128i b)
{
return _mm_add_epi16(a, b); // notice epi16 this time
}
Yukarıdaki vektörleştirilmiş kod, bu skaler koda eşdeğerdir:
void Add(short a[8], short b[8], short c[8])
{
for (int i = 0; i < 8; i++)
c[i] = a[i] + b[i];
}
SIMD Nedir?
SIMD'nin ne olduğunu ve nasıl kullanılabileceğini derinlemesine incelemeden önce, özünü ele alalım. CPU'lar, toplama, çarpma, çıkarma, VE, XOR, VEYA, karşılaştırma gibi matematiksel ve mantıksal işlemleri gerçekleştirmek için tamsayı kayıtlarını hesaplamaktan sorumlu bir ALU (Aritmetik Mantık Birimi) içerir. Ayrıca, kayan nokta sayılarını işlemek için kullanılan bir FPU (Kayan Nokta Birimi) de vardır.
Bir Vektör işleme Birimi (VPU), genellikle hem tam sayı hem de kayan nokta aritmetiğini gerçekleştirebildiği için, birleşik bir ALU/FPU gibi davranır. Bir VPU'yu diğerlerinden ayıran şey, giriş verisi vektörlerine aritmetik işlemler uygulayabilme yeteneğidir.
Modern CPU'larda, ayrı bir FPU bileşeni yoktur. Bunun yerine, skaler kayan nokta değerleri içerenler de dahil olmak üzere tüm kayan nokta hesaplamaları VPU tarafından gerçekleştirilir. FPU'nun kaldırılması, CPU çekirdeğindeki transistör sayısını azaltır ve bu transistörlerin daha büyük önbellekler, daha karmaşık sırasız yürütme mantığı vb. için tahsis edilmesini sağlar.
(Kaynak: Oyun Motoru Mimarisi Kitabı)
'Streaming SIMD Extensions'ın kısaltması olan SSE, Intel tarafından Pentium III işlemciler için geliştirildi. Daha sonra AMD ve Intel gibi şirketler, SSE2, SSE3 ve SSE 4.2 gibi yeni sürümler çıkarmaya devam etti.
Bu yeni sürümlerde nokta çarpımı ve dize işleme gibi daha fazla talimat eklendi.
Ardından, 128 bit yerine 256 bit veriyi işlememizi sağlayan AVX geldi. Bu, tek seferde iki kat daha fazla veriyi işleyebileceğimiz anlamına geliyor.
Ardından AVX512 geldi, ancak bu nispeten yeni bir donanım ve henüz birçok bilgisayar tarafından desteklenmiyor. Çoğunlukla sunucu bilgisayarlarda ve bulut bilişim kurulumlarında bulunsa da, en yeni üst düzey masaüstü işlemcilerin bazıları AVX512'yi destekliyor.
Bu metin boyunca C kod örnekleri göstereceğim, ancak diğer programlama dillerinin de SIMD komutlarını desteklediğini belirtmekte fayda var. Örneğin, C#, Rust, Zig ve daha birçok dilde SIMD komut desteği bulunmaktadır.
ipucu: C#’ta Vector4 yapısı varsayılan olarak vektörleştirilmiştir.
Ayrıca, benzer işlevselliği biraz farklı bir kodlama yaklaşımıyla sağlayan ARM NEON komut seti de var.
// Same SSE #include <immintrin.h>
__m128 a = _mm_set1_ps(2.0f);
__m128 b = _mm_set1_ps(PI);
__m128 res = _mm_mul_ps(a, b);
// if you want to create vector by specifiying all elements in SSE
__m128 all = _mm_setr_ps(1.0f, 2.0f, 3.0f, 4.0f); // [1.0, 2.0, 3.0, 4.0] 4x floats
ARM NEON'da fonksiyonlar genellikle 'v' ile başlar,
ardından işlem (örneğin, 'dup', 'add', 'mul'),
ardından 4 eleman üzerinde işlem yapmak için quad'ı belirten 'q'
ve son olarak 32 bit float kullanımını belirtmek için '_f32' gelir.
Bu sözdizimini kullanarak birçok fonksiyon hayal edebiliriz,
başka bir yerde aramamıza gerek yok.
Örnek kullanım:
vmulq_f32(a, b) -> iki float vektörünü çarp
vsubq_u32(a, b) -> iki uint32 vektörünü çıkar // [ax-bx, ay-by…]
SIMD Her Yerde
Kullanıldığı Alanlar: video kodlayıcılar, ses işleme, görüntü işleme,
oyun motorları, bulut bilişim (veritabanları), makine öğrenmesi, karma oluşturma, kriptografi… Liste uzayıp gidiyor.
Avantajları
Diyelim ki bir döngüyü birden fazla iş parçacığı kullanarak optimize etmeyi hedefliyoruz ve dört iş parçacığı örneği oluşturuyoruz. Ancak, iş parçacığı oluşturmak yavaş bir işlemdir ve işlemden sonra tüm iş parçacıklarının tamamlanmasını beklememiz gerekebilir. SIMD ile, iş parçacığı örneği oluşturmaya gerek kalmadan hızı 4 kattan fazla artırabiliriz. SIMD kullanarak optimizasyon yapmak genellikle daha kolay ve daha kullanışlıdır. Bununla birlikte, istenirse vektörleştirilmiş kodu çoklu iş parçacığına da dönüştürebiliriz.
Bunun şu şekilde çalıştığını hayal edebiliriz:
SIMD
||
...
Çoklu iş
Parçacığı
||
...
Her CPU çekirdeğinin bir VPU'su olduğundan, çoklu iş parçacığı işlemeyi SIMD koduyla birleştirebilir ve kodumuzu önemli ölçüde optimize edebiliriz. Eş zamanlı olarak 4, 8 veya 16 görev gerçekleştirdiğimiz için, potansiyel olarak ThreadCount * SIMDLaneCount'a kadar performans elde edebiliriz ve dalları ortadan kaldırırsak daha da yüksek performans elde edebiliriz. Ayrıca, iki sayıyı çarpıp üçüncü bir sayıyı ekleyen birleşik Çarpma Toplama (FMADD) gibi birleşik komutlar da mevcuttur. Bu, toplama ve çarpma işlemlerini ayrı ayrı yapmaya kıyasla performansı artırabilir.
SSE: _mm_fmadd_ps(a, b, c) // a * b + c
NEON: vfmaq_f32(c, a, b) // a * b + c
Bazı komutlar diğerlerinden daha yavaştır; örneğin, ters karekök alma işlemi karekök alma işleminden daha hızlıdır ve bölme işlemi çarpma işleminden daha yavaştır. Her komutun gecikme süresi ve işlem hızı hakkında ayrıntılı bilgiyi CPU satıcısının dokümanlarında bulabilirsiniz. Ayrıca, bu kısıtlamalar işlemci mimarileri arasında farklılık gösterir. Kodumuzu performans açısından optimize ederken bu faktörleri göz önünde bulundurmak önemlidir.
Otomatik Vektörizasyon
Derleyiciler bazı kalıpları tanıyabilir ve kodunuzu vektörleştirebilir, bazen programcıdan daha iyi vektörleştirilmiş kod üretebilir.
Bu basit kod göz önüne alındığında, optimizasyon bayrakları etkinleştirildiğinde derleyici beklediğimizden çok daha fazla kod üretiyor.
int Sum(int* arr, int n)
{
int res = 0;
for (int i = 0; i < n; i++)
res += arr[i];
return res;
}
Üretilen kodu inceleyebiliriz ve eğer hoşumuza gitmezse kendi
vektörleştirilmiş kodumuzu yazabiliriz.
eğer istersek bu makroyu kullanarak otomatik vektörleştirmeyi devre dışı bırakabiliriz
// usage:
AX_NO_UNROLL while (i < 10)
{
// do things
}
// with for
AX_NO_UNROLL for (size_t i = 0; i < 256; i += 32) {
{
// do things
}
Ayrıca clang'in vektör uzantısını kullanarak birden fazla mimari için otomatik olarak oldukça iyi simd kodu üretebildiğini bilmekte fayda var: https://godbolt.org/z/E1es9qW3f
Temel Matematik
işte skaler vektör lerp fonksiyonu:
// we can optimize with fused multiply add function:
__m128 VecLerp(__m128 a, __m128 b, float t)
{
return _mm_fmadd_ps(_mm_sub_ps(b, a), _mm_set1_ps(t), a);
}
// ARM Neon Version:
float32x4 VecLerp(float32x4 a, float32x4 b, float t)
{
return vfmaq_f32(x, vsubq_f32(b, a), ARMVecSet1(t));
}
Ama her seferinde her iki sürümü de yazmak acı verici olabiliyor, bu yüzden bu amaçla makrolar kullandım, makroları kullanmamın bir diğer nedeni de içsel işlevleri soyutlamak için operatör geçersiz kılma veya işlevler kullanırsam, hata ayıklama modunda kod, yönergenin kendisinden daha yavaş olan çağırma yönergesine derlenir ve derleyicinin yapabileceği çok daha fazla iyileştirmeden kaçınır.
Örnek vermek gerekirse, ARM'nin astc-encoder'ını kullanıyorum, operatör geçersiz kılma içsel işlevlerini yapıyor ve projemi hata ayıklama moduyla derlediğimde çok yavaş oluyor, sahnemdeki tüm dokuları sıkıştırmaya çalıştığımda yarım saatten fazla bekledim, bitmemişti, sonra beklemekten vazgeçtim.
Ancak serbest bırakma moduyla derlediğimde tüm performans kaybı ortadan kalkıyor ve iki dakika sonra tüm dokular sıkıştırılmıştı. Bu yüzden tüm kodu satır içi hale getirmek için makrolar kullandım.
#define VecZero() _mm_setzero_ps() #define VecOne() _mm_set1_ps(1.0f) #define VecSet1(x) _mm_set1_ps(x) /* {x, x, x, x} */ #define VeciSet1(x) _mm_set1_epi32(x) /* {x, x, x, x} */ #define VecSet(x, y, z, w) _mm_set_ps(x, y, z, w) /* {w, z, y, x} */ #define VecSetR(x, y, z, w) _mm_setr_ps(x, y, z, w) /* {x, y, z, w} */ #define VecLoad(x) _mm_loadu_ps(x) /* unaligned load from x pointer */ #define VecLoadA(x) _mm_load_ps(x) /* load from x pointer */
// Arithmetic #define VecAdd(a, b) _mm_add_ps(a, b) /* {a.x + b.x, a.y + b.y, a.z + b.z, a.w + b.w} */ #define VecSub(a, b) _mm_sub_ps(a, b) /* {a.x + b.x, a.y + b.y, a.z + b.z, a.w + b.w} */ #define VecMul(a, b) _mm_mul_ps(a, b) /* {a.x + b.x, a.y + b.y, a.z + b.z, a.w + b.w} */ #define VecDiv(a, b) _mm_div_ps(a, b) /* {a.x + b.x, a.y + b.y, a.z + b.z, a.w + b.w} */
#define VecFmadd(a, b, c) _mm_fmadd_ps(a, b, c) /* a * b + c */ #define VecFmsub(a, b, c) _mm_fmsub_ps(a, b, c) /* a * b - c */ #define VecHadd(a, b) _mm_hadd_ps(a, b) /* pairwise add (aw+bz, ay+bx, aw+bz, ay+bx) */
#define VecNeg(a) _mm_sub_ps(_mm_setzero_ps(), a) /* -a */ #define VecRcp(a) _mm_rcp_ps(a) /* 1.0f / a */ #define VecSqrt(a) _mm_sqrt_ps(a)
#define VecZero() vdupq_n_f32(0.0f) #define VecOne() vdupq_n_f32(1.0f) #define VecNegativeOne() vdupq_n_f32(-1.0f) #define VecSet1(x) vdupq_n_f32(x) #define VeciSet1(x) vdupq_n_u32(x) #define VecSet(x, y, z, w) ARMCreateVec(w, z, y, x) /* -> {w, z, y, x} */ #define VecSetR(x, y, z, w) ARMCreateVec(x, y, z, w) /* -> {x, y, z, w} */ #define VecLoad(x) vld1q_f32(x) #define VecLoadA(x) vld1q_f32(x) #define Vec3Load(x) ARMVector3Load(x)
// Arithmetic #define VecAdd(a, b) vaddq_f32(a, b) #define VecSub(a, b) vsubq_f32(a, b) #define VecMul(a, b) vmulq_f32(a, b) #define VecDiv(a, b) ARMVectorDevide(a, b)
#define VecFmadd(a, b, c) vfmaq_f32(c, a, b) /* a * b + c */ #define VecFmsub(a, b, c) vfmsq_f32(a, b, c) /* a * b -c */ #define VecHadd(a, b) vpaddq_f32(a, b) /* pairwise add (aw+bz, ay+bx, aw+bz, ay+bx) */ #define VecSqrt(a) vsqrtq_f32(a) #define VecRcp(a) vrecpeq_f32(a) #define VecNeg(a) vnegq_f32(a)
// Logical #define VecMax(a, b) vmaxq_f32(a, b) /* [max(a.x, b.x), max(a.x, b.x)...] */ #define VecMin(a, b) vminq_f32(a, b) /* [min(a.x, b.x), min(a.x, b.x)...] */
#define VecCmpGt(a, b) vcgtq_f32(a, b) /* greater or equal */ #define VecCmpGe(a, b) vcgeq_f32(a, b) /* greater or equal */ #define VecCmpLt(a, b) vcltq_f32(a, b) /* less than */ #define VecCmpLe(a, b) vcleq_f32(a, b) /* less or equal */ #define VecMovemask(a) ARMVecMovemask(a)
#define VecSelect(V1, V2, Control) vbslq_f32(Control, V2, V1) #define VecBlend(a, b, Control) vbslq_f32(Control, b, a) #elif NON_SIMD
// not showed in this article #endif
Uzun zamandır beni ele geçiren bu duyguyu düşünüyorum. Bu sıradan bir çekim veya tutku değil; hayır, bundan çok daha derin. Arzuyla lekelenmemiş, saf bir aşk ama kalbimi öyle bir özlem ve hasretle dolduruyor ki, onu düşündüğümde çoğu zaman nefesim kesiliyor.
Her sabah işe giderken balkonumun önünden geçiyor, bedenine kazınmış bir güç ve kararlılık figürü. Adımları kendinden emin, her adımı bir amaç dolu, ama yine de beni orada durmuş, nefesimi tutarak onu izlerken görmek için bir kez bile başını kaldırmıyor. Keşke kalbimin atışlarını duyabilse, ona olan bakışlarımın sıcaklığını hissedebilseydi.
Kalbimde, tanışmamız gerektiğini, yollarımızın kesişmesinin kaderimiz olduğunu biliyorum. Ama kader ikimize de acımasız davrandı, ne kadar uğraşırsam uğraşayım, ne kadar ilgisini çeksem de, o benden habersiz kalıyor. Bu o kadar derinden acı veriyor ki, göğsümde bir bıçak saplanıyor, ruhumu parçalıyormuş gibi hissediyorum.
Bir erkekte aradığım her şey onda var: güçlü, zeki, nazik ve hayata tutkuyla bağlı. Gülümsemesi dünyamın en karanlık köşelerini aydınlatabilir, kahkahası tüm üzüntülerimi yok edebilir. Ama beni tanımıyor, adımı bile bilmiyor. Yine de ruhlarımızın iç içe geçmiş, bizi birbirimize bağlayan bu sözsüz bağla sonsuza dek bağlı olduğunu hissediyorum.
Bu duyguları uzaklaştırmaya, başka şeylere odaklanmaya çalıştım ama her geçen gün daha da güçlenerek devam ediyorlar. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, üzerime kurduğu büyüden kaçamıyorum gibi görünüyor. Varlığı düşüncelerimi ve hayallerimi dolduruyor, uyanık olduğum her anı tüketiyor.
Ah, keşke ona tüm bunları anlatabilseydim! Ona olan aşkımı itiraf edebilmeyi, onun da aynı şeyi hissettiğini duyabilmeyi. Ama içten içe bunun umutsuz bir hayal olduğunu, asla gerçekleşemeyeceğini biliyorum. Çünkü onun sevgisini ne kadar özlesem de, bu tür arzuların boşuna olduğunu da anlıyorum.
Sakat bacaklarım beni bu balkona hapsediyor olabilir, ama kalbim özgürce yükseliyor, derinliklerini asla bilemeyecek bir adam için sevgi ve umutla dolu. Yine de, şimdi bana baksa bile, gözlerimde parlayan ona olan sevgimi göreceğinden şüpheliyim. Hayır, göreceği tek şey, onu uzaktan izleyen, asla gerçekleşemeyecek bir aşkı hayal eden, sakat bacaklı, sarışın, mavi gözlü bir kız olacak.
Hoşça kal sevgili günlük, yarın tekrar onu beklemek üzere döneceğim güne kadar.
Jessica gece geç saatlerde işten eve dönerken telefonu titredi ve gelen bir mesajı fark etti. Bir anlığına bakmadan edemedi ve o anda her şey değişti. Gözleri yoldan, aracın kontrolünü kaybedecek kadar bir süre ayrıldı. Araba aniden savruldu ve metalin metale çarpmasıyla bir sete çarptı.
Jessica kendine gelmeye çalışırken, kendini bir zamanlar güvendiği aracının paramparça olmuş kalıntılarının içinde sıkışmış buldu. Karnında yoğun bir baskı hissetti ve aşağı baktığında, yüreğini dehşet kapladı. Çarpma sırasında karnı yırtılmış, korkunç bir manzara ortaya çıkmıştı: Bağırsakları ve iç organları parçalanmış ve atılmış çöpler gibi etrafa saçılmıştı.
Jessica, gerçekle yüzleşirken gece havasını delen, kan donduran bir çığlık attı. Yalnızdı, çaresizce arabasının içinde sıkışmıştı ve ona yardım edecek ya da yardım çığlıklarını duyacak kimse yoktu. Yakıcı acı tüm vücuduna yayılıyordu ve aşırı kan kaybından dolayı her saniye daha da güçsüzleştiğini hissedebiliyordu.
Jessica'nın zihnini panik kaplarken, aniden bir gerçekle yüzleşti: Bu son olacaktı. Son anlarına tanıklık edecek veya yardım edecek kimse yokken, tek yapabildiği ölümün onu buz gibi pençesiyle kucaklayacağını kabullenmekti. Jessica'nın bilincini kaybetmeden önce gördüğü son şey, arabasının çarpık kalıntıları ve bir zamanlar canlı bir kadın olan cansız, parçalanmış enkazdı.
BAŞLIK: "YEDiNCi PEÇE"
[BAŞLANGIÇ GÜNLÜĞÜ - ARŞiV J-031]
TARiH: BiLiNMiYOR
YER: DOĞU DAĞ BÖLGESi — NUR-7 SiTESi
FORMAT: SES / ViDEO / TRANSKRiPT
KURTARILDIĞI YER: YIKILMIŞ ARAŞTIRMA iSTASYONU
TEMiZLiK SEViYESi: ULTRA SiYAH
ÖZET:
Varoluştan, yıldızlardan veya insanlardan önce, bu evrenin ötesinde alemler vardı. Bunların en karanlığında, imkânsız zekâ ve güce sahip varlıklar, nihai bir sınırın, Yedinci Peçe'nin arkasına mühürlenmişti. Hatta Cehennem'in bile ötesinde.
Cehennem bir ceza değildi. Bir kuşatmaydı. Kapıcı —yere atılmış kadim bir varlık— nedenini bilmeden nöbet tutuyordu. Şimdi, bir dağın altında, bir grup araştırmacı, bir zamanlar sessizliğe yemin etmiş bir soy tarafından korunan kadim bir kapı ortaya çıkardı. Kapının bir mezarlık olduğuna inanıyorlardı. Ancak bir gedik buldular.
[ViDEO KAYIT 001]
Dr. Erhan: "Bu oymalar bilinen hiçbir kültüre ait değil. Katmanlardan bahsediyorlar. Sonuncusu... ruh."
Leyla: "Ötesine bakarsak, bir şey bize geri bakıyor."
Demir (ekran dışı): "Sanırım film kendi kendine hareket ediyor..."
[EL YAZMASI ÇEViRiSi - KAYIT 17]
"Düşünceyi tüketiyorlar. Hafızayı yeniden yazıyorlar. Sesleri zamanın düzenini bozuyor."
[OLAY KAYIT A-666]
Belirtiler: Zaman bozulması, değişen mimari, dil bozulması. Tesis kendini yeniden yapılandırıyor. Söylenmemiş sözler kaydediliyor.
[ViDEO KAYIT 024]
Erhan: "Bu bir kapı değil, bir ağız!"
Leyla: "Bunu bulmamız asla beklenmiyordu."
[ŞEYTAN ÇIKARAN RÖPORTAJI - AHMED A.]
"Işık ve ateşten katmanlar halinde engeller var. Ama onların ötesinde meleklerin bile korktuğu bir şey var. Asla hatırlanmaması gereken bir isim."
[DUVAR YAZISI - TAPINAK HARABELERi]
"Ve muhafız ağladı, çünkü insan son kapıyı açmıştı. Kara ışık geldi. Gökyüzü yandı. Zihinler çöktü."
**Bölüm 1 - Kazı**
Kazı alanı, aylardır araştırmacı ekibini kemiren bir bilmece, bir sırdı. Doğu Dağlık Bölgesi'nin kalbinde, Nur-7 Alanı'nda, antik kalıntılardan ve unutulmuş sırlardan başka bir şey barındırmadığını düşündükleri bir dağın altındaydılar. Ancak kürekleri toprağı kesip katman katman garip eserler ortaya çıkardıkça, bunun sıradan bir arkeolojik alan olmadığı ortaya çıktı.
Dr. Erhan Kaya ekibi yönetiyordu ve karşılaştırmalı din konusundaki uzmanlığı onları keşfedilmemiş bilgi diyarlarında yönlendiriyordu. Daha önce hiç görmedikleri, anlaşılmaz semboller ve oymalarla kaplı tuhaf bir taş tableti inceledi. "Bunlar bilinen hiçbir kültüre ait değil," diye kendi kendine mırıldandı, sanki dokunarak anlamlarını çözmeye çalışıyormuş gibi parmaklarını gravürlerin üzerinde gezdiriyordu.
Yanında, ölü diller ve muğlak yazılar konusunda uzmanlaşmış parlak genç bir dilbilimci olan Leyla Ersoy duruyordu. Tabletin tuhaf işaretlerini incelerken başını eğdi, kaşları konsantrasyonla çatılmıştı. "Katmanlardan bahsediyor," dedi uzun bir süre sonra yumuşak bir sesle. "Sonuncusu... ruh."
Yakındaki derme çatma bir çadırın içinde, Demir Çetin, alanın başka bir yerinden kurtarılan film makaralarını inceliyordu. Bu kırılgan tarih parçalarını onarmak ve dijitalleştirmek için yorulmadan çalışırken tuhaf bir şey fark etti: Ekrandaki görüntüler, tüm mantığa ve akla meydan okuyarak bağımsız hareket ediyor gibiydi.
"Sanırım film kendi kendine ilerliyor," diye seslendi Demir, sesinde inanmazlık ve korku vardı. "Burada bir şeyler yolunda değil."
Sanki sözlerine karşılık verircesine, ayaklarının altındaki zeminde hafif bir titreme oldu. Ekip, bu alanın sakladığı sırların, isteseler de istemeseler de, başlarına gelmek üzere olduğunu fark edince endişeli bakışlar attı.
**Bölüm 2 - El Yazması Çevirisi ve Olay Kayıtları**
Kampta, Dr. Erhan kazı alanının gizli bir odasında bulunan eski bir el yazmasını dikkatlice tercüme etti: "Düşünceyi tüketiyorlar. Hafızayı yeniden yazıyorlar," diye yüksek sesle okudu, uğursuz içeriğini çözmeye devam ederken sesi huzursuzluktan titriyordu: "Sesleri zamanın düzenini bozuyor."
Bu arada Leyla, bu bölgeye daha önce yapılan keşif gezilerinden kalma olay kayıtlarını inceliyordu; yıllarca gizli tutulup saklandığı düşünülen kayıtlar. Her ürpertici kaydı okurken, içini bir korku kapladı. Özellikle bir kayıt dikkatini çekti: Listelenen semptomlar arasında zaman bozulması, mimarinin değişmesi ve dil bozuklukları vardı. Kendini yeniden yapılandıran tesis ve kaydedilmeyen sözler buzdağının sadece görünen kısmıydı...
Ekip, bu parçalanmış ipuçlarını korkunç bir resme dönüştürürken bir araya geldi; tüm mantıklı açıklamalara meydan okuyan ve onları hem zihinsel hem de fiziksel olarak sınırlarına kadar zorlayan bir görüntü. Artık bu yerin sıradan bir mezarlık değil, gerçekliğin özünde bir gedik olduğunu kesin olarak biliyorlardı...
**Bölüm 3 - Tapınak Kalıntıları**
Dağın altındaki labirent gibi tünellerin derinliklerine doğru ilerlerken Leyla, tapınak kalıntıları gibi görünen bir şeyin içinde ürkütücü bir duvar yazısına rastladı: "Ve muhafız ağladı," diye fısıldadı yüksek sesle, kalbi hızla atarak okumaya devam etti: "Çünkü insan son kapıyı açmıştı. Kara ışık geldi. Gökyüzü yandı. Zihinler çöktü."
Her yeni keşifle, bu yer hakkındaki anlayışları daha da çarpık ve korkutucu hale geldi; korkunun kendisinden örülmüş korkunç bir duvar halısı. Artık kavrayışlarının çok ötesinde bir şeyin uçurumunda durduklarını fark ettiler...
**Bölüm 4 - Kapı**
Sonunda bu antik alanın kalbi gibi görünen yere ulaştıklarında, Dr. Erhan gözlerine inanamadı: Karşılarında daha önce hiç görmediği veya hayal etmediği devasa bir yapı duruyordu. "Bu bir kapı değil," diye nefes nefese söyledi, keşiflerinin gerçek doğası kendisi ve meslektaşlarının zihnine dank edince inanmazlıkla geriye doğru sendeledi: "Bu bir ağız!"
Leyla yavaşça başını salladı, yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti ve gerçeklik hakkında bildikleri her şeyi sonsuza dek değiştirecek şu sözleri söyledi: "Bunu bulmamız asla amaçlanmamıştı."
**Bölüm 5 - Şeytan Çıkaran Röportajı**
Çaresizlik içinde kalan ekip, antik mühürler ve bariyerler konusunda engin bilgiye sahip ünlü bir şeytan çıkarıcı olan Ahmed A.'yı aradı. Site Nur-7'deki deneyimlerini anlatırken dikkatle dinledikten sonra yumuşak bir sesle konuştu: "Işık ve ateşten katmanlar halinde bariyerler var," dedi ciddi bir şekilde. "Ama onların ötesinde meleklerin bile korktuğu bir şey var - asla hatırlanmaması gereken bir isim."
Ahmed konuşurken, ekibin her üyesi, bir gelgit dalgası gibi üzerlerine çöken, onları asla geri dönemeyecekleri derinliklere çekmekle tehdit eden ezici bir önsezi hissetti...
**Bölüm 6 - Yedinci Perde**
Dr. Erhan, şimdi her zamankinden daha fazla, keşiflerinin sadece yasak bilgiyi açığa çıkarmanın anahtarı değil, aynı zamanda akıl almaz boyutlarda bir virüs salgınının da katalizörü olduğunu biliyordu. Bu kapının ardında, biliş ve dilin ötesinde varlıklar gizleniyordu - ya da artık ağız dedikleri şeyle - varoluşları insanlığın inandığı her şeye meydan okuyan varlıklar.
Önlerindeki uçuruma bakarken, Leyla fısıldadı: "Cehennemin bile ötesinde... yıldızlardan veya insanlardan önce, bu evrenin ötesinde âlemler vardı." Ve bu sözler zihinlerinde karanlık bir dua gibi yankılanırken, ekip, bu kapının diğer tarafında onları bekleyen dehşetle yüzleşmekten başka çareleri olmadığını biliyordu.
**Sonsöz - Son Kapı**
Dr. Erhan ve meslektaşları, ağır kalpleri ve titreyen elleriyle, zamanın pek bir anlam ifade etmediği, anıların su gibi akışkan olduğu ve dilin kendisinin bir zamanlar doğru olduğunu bildikleri şeyin çarpık bir alay konusu olduğu bilinmeyen bir dünyaya adım attılar. Bu kabus âleminin derinliklerine doğru ilerlerken, her adım onları hem kendileri hem de tüm insanlık için en derin korkularıyla yüzleşmeye yaklaştırıyordu...
// ARAŞTIRMA DERGiSi [SON SAYFA] – KiMLiĞi BELiRSiZ ERKEK, 30'LUKLARDA, DENEY KONUSU
“Bu, istasyonun altındaki alt katta geçirdiğim son günlerimin bir raporu. 'D-13' olarak adlandırılan olay, tüm bilgimi kaybetmeme neden oldu. Son 161 dakikamı bu kağıdın yerini hatırlamaya çalışarak geçirdim; buldum ve şimdi tekrar uykuya dalıyorum.”
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/unidentified.txt]
// DOSYA: iKiNCi AŞAMA, SONUÇLAR
Birinci Aşama başladıktan sonra, deneklerin %98'inde ilk 25 gün içinde zihinsel bozulma veya kopukluk belirtileri görüldü. Bu etkinin tek bir nedeni bulunamadı. Teoriler, dış uyaranlara bağlı duyusal aşırı yüklenme, dış olayların içsel düşünce olarak halüsinasyonu ve bilişsel kaymayı içeriyor. Tüm vakalarda, hafıza kaybı kalıcı görünüyor.
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/phase-two.txt]
// GÜVENLiK KAYDI: 07A - 'Emir D.' Olayı
[KAMERA: Laboratuvar 403]
[KAPI AÇILIYOR VE KAYIT BAŞLIYOR, EMiR'iN DIŞARIYA BAKTIĞINI GÖSTERMEK iÇiN SAĞA ÇEKiLiYOR]
> **Emir:** "Alo?" [*ses cızırtıdan bozuluyor*]
> **Emir:** *[kahkaha]* "Kapı umursamıyor mu? Şimdi bana açık."
> **Emir:** *[inliyor]* "işte bunu yapıyor. Bana da."
> **Emir:** [*sızlanarak, hıçkırarak*] "Yalnız kalamam."
[KAMERA MELiS'iN KAPIDA DURDUĞUNU GÖSTERMEK iÇiN ÇEKiLiYOR]
> **Melis:** "Neredeler?" *[işaret ederek]*
> **Emir:** [*bağırır*] "Hayır, burada değil—"
[DOSYA SONU: /archive/D13/blackbox/07A.txt]
// DOSYA: D-13 ARAŞTIRMA KAYDI: 24 HAZiRAN
> **Dr. T:** "Bu konu üzerinde birkaç tarama yapacağım - herhangi bir iç hasar olup olmadığını bilmem gerekiyor."
> **Görüşmeci:** "Bir saatten fazla süredir kapıya bağırıp duruyor. Yanında kalacağım."
> **Dr. T:** "Lütfen, sana burada ihtiyacım var."
> **Görüşmeci:** *[sırıtır]* "Eminim başka birini bulabiliriz-"
> **Dr. T:** "Hepsi öldü."
> **Görüşmeci:** [*sessiz şok*]
> **Dr. T:** "Dün gece oldu. Beni bir süreliğine laboratuvardan çıkardı ve kendimi burada buldum... Gitmişlerdi ve mekan bomboştu. Hayatta kalan tek bir denek vardı, sanırım o zamandan beri çığlık atıyor."
> **Görüşmeci:** "Onunla kalabilirim."
> **Dr. T:** "Hayır, kalamazsın. Artık tehlikeli ve bu odanın kapısını kapatmama bile izin vermiyorlar."
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/24JUNE.txt]
// DOSYA: D-13 ARAŞTIRMA KAYDI: 7 TEMMUZ
> **Görüşmeci:** "Şimdi onunla buradayım. Gece gündüz çığlık atmayı kesmedi."
> **Dr. T:** [*sadece ses kaydı*] "Bu odada tek başına kalmana izin verilmiyor, bir dakika bile. Burada güvende olduğunu biliyorum ama onlar değil. Durum böyle."
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/07JULY.txt]
// DOSYA: D-13 ARAŞTIRMA TUTANAĞI: 28 TEMMUZ
> **Görüşmeci:** "Bu adam üç haftadır benimle ve hâlâ tek kelime etmedi. Sadece... çığlık atıyor."
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/28JULY.txt]
// TUTANAĞI GiR: YOK
// ÖZET: SORUŞTURMA KESiNTiYE UĞRADI
Yukarıdaki belgelerde anlatılan olaylardan sonra, D-13'e yönelik tüm soruşturma çalışmaları durduruldu. Tesisin oluşturduğu devam eden tehlikeler nedeniyle kalan denekler yeni bir alana taşınmak zorunda kaldı. Burada bulunan belgeler dışında bu olayla ilgili hiçbir kayıt tutulmadı, çünkü olaya karışan personele ulaşma ve onları kurtarma girişimleri başarısız oldu.
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/summary.txt]
// DOSYA: KiLiTLi ViDEOLOG – D-13 ALANI KURTARMA
> **Görüşmeci:** "Bu son şansın, buradan çıkmalıyız."
> **Dr. T:** [*gözyaşlarıyla dolu*] "Bunu yapamam."
> **Görüşmeci:** "Yapmak zorundasın. Seni burada bırakmayacağım."
> **Dr. T:** *[sızlanarak]* "Hayır, hayır, kalmam gerekiyor... anlamıyorlar. Gidersem kimse beni dinlemez, bunu yapamam."
[DOSYA SONU: /archive/D13/logs/vidlog_recovery.mp4]
// GÜNLÜK GiRiŞi: YOK
// ÖZET: BELGELER BURADA BiTiYOR
Elimden gelen her şeyi yaptım ama bu belgeler nedense burada bitiyor. Dr. Taylor'a veya diğer araştırmacılara ne olduğunu bilmiyorum ve öğrenmemin bir yolu da yok. Tek yapabileceğim, bunu bulan kişiyi bir daha asla D-13 Sitesi'ne yaklaşmaması konusunda uyarmak için bu notu bırakmak.
USB bellekte sadece bu vardı. Herhangi bir suç belirtisi bulamadım, bu yüzden birinin bu bilgiyi başka birinin de bulması ihtimaline karşı herkese duyurmak istediği anlaşılıyor. Bu, D-13 Sitesi'nde neler yaşandığını ve bu uyarıları ciddiye almazsak böyle bir şeyin tekrar olabileceğini ürpertici bir şekilde hatırlatıyor. Şimdi güvende olsam da, oraya girmiş olsaydım neler olabileceğini düşünmek hâlâ tüylerimi diken diken ediyor.
Bu bilgiyi yetkililere ileteceğimden emin olabilirsiniz, böylece konuyu daha derinlemesine araştırıp başkalarının da aynı tuzağa düşmesini önleyebilirler. Şimdilik bu USB belleği güvenli bir yere koyup unutmaya çalışacağım.
Ses Kaydı Parçaları
Etiket: Araştırmacı A-04
[Ses bozuk, yankılı, boğuk fısıltılar araya giriyor]
A-04:
"...bizim gibi değiller... başka bir şey... onları duyuyorum... farklı dillerde konuşuyorlar... büyüyor... kampın ötesine yayılıyor..."
VHS Video Kaseti
Etiket: Gazeteci J-37
[Görüntüde renkler bozulmuş, kaset cızırtılı, aralarda ekran titriyor]
J-37:
"Zihnim altüst ediliyormuş gibi hissettim. Ormanda hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler gördüm... Ne olduğunu bilmiyorum ama çok eskiydi, başka bir zamandan kalma bir şeydi... yaşayan bir fikir gibiydi."
Askeri Kara Kutu Transkripsiyonu
Etiket: Görev Delta-12
[Telsiz konuşması kesiliyor, ardından statik başlıyor]
Komuta:
"Alfa Takımı, burası Omega Üssü. Çatışmaya girmeyin. Site Epsilon’daki ikincil muhafazaya geçin... tekrar ediyorum... girmeyin..."
Günlük Sayfası
Etiket: Yurttaş X
[El yazısı giderek bozulmuş, bazı kelimeler üst üste yazılmış]
"Parktaki ağaçlar... şekil değiştiriyorlar... yemin ederim bir rüya bu, gerçekleşen bir kabus... onları duyabiliyor musun? Zihnimin içine fısıldıyorlar... beni bir şey için kullanmak istiyorlar..."
Acil Yayın Mesajı
Etiket: Yerel Yayıncı
[Statik dolu yayın, ardından garip yankılı bir ses]
Yayıncı:
"Bir şey... geliyor... ne olduğunu bilmiyoruz ve... durduramayız... güvenli olan yerde kalın, içeride kalın..."
Gazete Kupürü
Başlık: Görünmeyen Dehşet
⚠️ Uyarı: Bu sembollere uzun süre bakmak halüsinasyonlara neden olabilir. ⚠️
[Görsel: insansı bir figürün vücudu eski dilde sembollerle kaplı]
Tıbbi Otopsi Raporu
Etiket: Hasta Beta-5
Rapor:
“Hastanın beyin dokusunda biyokozmik kontaminasyonla tutarlı önemli değişiklikler görüldü... ses tellerinde mantar benzeri oluşumlar... doku organik fakat tanımlanamayan bir yapıya sahip...”
Gözetim Kamerası Kaydı
Etiket: Residence 1912
[Görüntü: insanlar düzensiz hareket ediyor, uzuvları garip açılarda bükülüyor; ardından ekran statikleşiyor]
Kamera tarihi çelişkili — aynı saniye tekrar ediyor.
Polis Telsizi Kayıtları
Etiket: Memur Zulu-4
Zulu-4:
"Efendim... şehrin etrafındaki ormanlarda kaybolan insanlarla ilgili raporlar alıyoruz... artık insan değiller... sanki..."
[Statik ses yayını kesiyor]
Gizli Hükümet Notu
Etiket: Protokol Omega – Sınıflandırılmış
Konu: Biyokozmik Kirlenme Olayı – Epsilon-16 Meteor Çarpma Alanı
Yönerge:
“Etkilenen tüm bölgeler derhal karantinaya alınmalı. Bulaşma insan kaynaklı değildir. Ne pahasına olursa olsun kontrol altına alınmalı.”
Anlatı Çizgisi: Derinleşen Anlam
Bu parçalanmış kayıtların birleştiği yerde bir anlatı şekilleniyor. Meteorla gelen “mantarsı zeka” sadece bedenleri değil, zihinleri de etkiliyor. Sporlar aracılığıyla yayılan bu kadim varlık, dokunduğu her zihne kendi anılarını, kendi dilini ve kendi formunu dayatıyor.
ilk başta yalnızca fısıltılar, ardından semboller, sonra cümleler... insanlar artık yalnızca dönüşmüyorlar, aynı zamanda konuşmaları da değişiyor. Kelimeler anlamlarını yitiriyor; dil, parazitleniyor. Mantığın kendisi çözülüyor.
Hükümet bunu daha önce gördüğünü ima ediyor—ve şimdi tekrar kontrol altına almaya çalışıyor. Ancak geç kalmış olabilirler.
insanlar birer birer kayboluyor. Orman canlıymış gibi davranıyor. Bazıları geri dönüyor… ama geri gelenler eskisi gibi değil.
Uyuyamıyorum... Duvarlar sanki canlılar gibi nefes alıyor. Sanki fısıldıyorlar... ama kelimeler anlaşılamayacak kadar hafif. Ayak sesleri duyuyorum ama dışarıdan değiller. Dairenin içinden geliyorlar. Yalnız olduğumu sanıyordum...
Sesli Mesaj Metni #1:
[Statik]
...ne yaptığımızı hatırlıyor musun? Benden kaçamazsın Alex. Burada bile. Uyanık kal ve rüyalarını dinle. [Tersten:] "izliyor olacağım."
Açıklama: Bir koridor imkansız bir açıyla kıvrılıyormuş gibi görünüyor ve birkaç dakika önce orada olmayan bir odaya açılıyor. Kapılar bir görünüp bir kayboluyor.
Günlük Girişi #2:
5 Haziran 2022
Aynamdaki gölgelerin hareket ettiğini düşünüyorum... Yüzlere benziyorlar ama gerçek mi yoksa camda oynayan ışığın yarattığı bozulmalar mı olduğunu anlayamıyorum. Ayak sesleri yükseliyor; yemin ederim şimdi bana doğru geldiklerini duyuyorum. Sanki biri beni izliyormuş gibi...
Açıklama: Bir kapının tekrar tekrar açılıp kapandığı, sanki birisi veya bir şeyin kasıtlı olarak içeri girmeye çalıştığı görüntüleniyor.
Günlük Girişi #3 (Parçalanmış):
7 Haziran 2022
Fısıltılar... yaklaşıyorlar; artık kelimeleri neredeyse seçebiliyorum. "Git," diyor. Ama korkuyorum; gitmekten korkuyorum, ama kalmaktan da korkuyorum... [Sayfa yırtılmış]
Sesli Mesaj Metni #3:
[Sessizlik]
...seni bekliyorduk Alex. Karanlığı kucaklayıp bizimle bir olma zamanı. Duvarlar cevapları saklıyor... eğer dinlemeye cesaretin varsa.
Günlük Karalaması #3:
[Gizemli sembol: Duvarın içinden uzanan bir el]
Korkularının ötesine ulaş Alex. Kendinden başka kimseye güvenme.
Güvenlik Görüntü Kaydı #3:
Tarih/Saat Damgası: [Bozuk]
Açıklama: Yakındaki bir ara sokağın gölgelerinde gizlenen ve daireyi izleyen bir figür görülüyor. Herhangi bir soruşturma yapılamadan önce karanlıkta kayboluyor.
Dairemdeki fısıltıları duymaya ve tuhaf olayları gözlemlemeye devam ettikçe, neyin gerçek neyin akıl sağlığımın gölgesinde kalmış olduğunu ayırt etmekte giderek daha fazla zorlandığımı fark ediyorum. Gerçeklik ile kabus arasındaki çizgi her geçen gün daha da bulanıklaşıyor, uzun süredir korku ve şüphe katmanlarının altında gömülü olan karanlık yönlerimle yüzleşmek zorunda kalıyorum. Duvarların ardında saklı gerçeği çok geç olmadan ortaya çıkarabilecek miyim, yoksa beni hain pençesine düşürmeye kararlı görünen karanlığa yenik mi düşeceğim? Bunu ancak zaman gösterecek, kâbusum ortaya çıktıkça...
Başlık: "Ankara'nın Gölgeleri: Bir Zombinin Ağıdı"
Ankara'nın kalbinde, güneşin battığı ve şehrin alacakaranlık renklerine büründüğü yerde, Çinçin mahallesini kendilerine yuva edinmiş, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir Çingene topluluğu yaşıyordu. Arnavut kaldırımlı sokaklar, seyahat ve fal hikayeleriyle yankılanıyordu; ancak bu kader gecesinde, korkunun özü -zombileşmiş polis memurları ve arkadaşları- aralarında dolaşırken, bu hikayeler beklenmedik bir hal aldı.
Bir grup genç Çingene, yaşlıların atalarının folkloru hakkındaki bilgeliklerini dinlemek için bir araya geldiğinde, hava beklentiyle doluydu. Gece, güneş ufukta battığında açığa çıkmayı bekleyen kendi sırlarını barındırıyordu. Onların haberi olmadan, gölgelerde gizlenen tehlike, huzurlarını bozmaya ve varoluşlarının özünü parçalamaya hazırdı.
Ardından gelen polis baskını, el fenerleri ve bağırışların yarattığı bir bulanıklıktan ibaretti; ani baskın, Çingeneleri dehşete düşürüp bir deste iskambil kağıdı gibi dağıttı. Kaosun ortasında, Can adında genç bir adam, polis memurlarının ve arkadaşlarının akıl almaz bir şeye, insani duygulardan yoksun gözlere sahip zombileşmiş yaratıklara dönüştüğünü görünce, tüyleri diken diken oldu.
Can ve arkadaşları Mehmet ve Ayşe, Çinçin'in dolambaçlı arka sokaklarında ilerlerken ve ölümsüzlerin amansız kovalamacasından kaçarken, gece tam bir kabusa dönüştü. Bir zamanlar falcıların ve gezginlerin hikâyelerine ev sahipliği yapan şehir, artık Can ve arkadaşları arasındaki ürkütücü diyaloglarla yankılanıyordu.
"Onlardan kaçamayız," diye mırıldandı Mehmet, dar sokaklardan oluşan bir labirentten geçerken korkudan nefesi kesilerek. "Güvenli bir yer bulmalıyız."
Ayşe'nin sesi belirsizlikle titriyordu, gözleri korkuyla kocaman açılmıştı ve kararan ufukta bir umut belirtisi arıyordu. "Ya kaçış yoksa?"
Can, gözlerini yaklaşan devasa figürlere dikerek olduğu yerde durdu. Hayatta kalmak için farklılıklarını bir kenara bırakıp birlikte çalışmaları gerektiğini biliyordu. "Savaşıyoruz," dedi kararlılıkla, gözlerinde bir kararlılık parıltısı parlayarak. "Birlikte."
Arka sokaklardan kaçışları, her adımda tehlikelerle dolu, tüyler ürpertici bir yolculuktu. Binalar üzerlerinde uğursuz bir şekilde yükseliyor, gölgeleri lanetlilerin elleri gibi uzanıyor, dehşete kapılmış kalplerini tuzağa düşürüyordu. Arnavut kaldırımlı sokaklar, en deneyimli gezginin bile karanlıkta yolunu bulmasını zorlaştıran kıvrımlı ve dönemeçli bir labirente dönüşmüştü.
Kaçarken, bir zamanlar tanıdık olan çevre, akıl almaz dehşetlerle dolu, ürkütücü bir manzaraya dönüştü. Sokak lambalarının yumuşak parıltısı, dar sokaklarda mahsur kalan düşmüş ruhların yasını tutar gibi görünen ara sıra esen rüzgarın sesi dışında, yerini ürkütücü bir sessizliğe bıraktı. Yıkılan duvarlar, çok eski zamanlara tanıklık ediyor, çatlakları gecenin soğuk karanlığında genişlerken, yapılar da ölümsüzleri saran çürümeye yenik düşüyor gibiydi.
Can'ın kalbi göğsünde bir davul gibi çarpıyor, Ayşe ve Mehmet'i Çinçin'in derinliklerine doğru sürüklerken nefesi kesik kesik, kesik kesik geliyordu. içlerindeki artan çaresizliği hissedebiliyordu, bir zamanlar sabit olan elleri korkudan titremeye başlamıştı. Yine de, ölümsüzlerin amansız takibine dayanmanın bir yolunu bulmak için ilerlemekten başka çareleri olmadığını biliyordu.
Yolları onları terk edilmiş dükkânlardan ve unutulmuş arka bahçelerden geçiriyordu; her dönüşte kalplerini daha da hızlı attıran yeni dehşetler ortaya çıkıyordu. Can'ın kasları her adımda geriliyor, herhangi bir tehlike belirtisini duymaya çalışırken duyuları keskinleşiyor, etraflarını saran kabustan bir kaçış yolu bulmak için çaresizce çabalayan zihni, önünde hızla ilerliyordu.
Aniden Mehmet bağırdı ve Can, gölgelerin arasında gizlenen bir silueti gördüğünde Ayşe'nin kahkahası boğuk bir hıçkırığa dönüştü; bu, artık ölümsüzlerden birine dönüşmüş bir polis memuruydu. Can, bu yeni tehditle doğrudan yüzleşmekten başka çareleri olmadığını anlayınca korkudan kalbi sıkıştı.
"Sonsuza kadar kaçamayız," diye mırıldandı Mehmet, sesi neredeyse bir fısıltıdan yüksekti. "Savaşmamız gerek."
Ayşe, kırık bir cam şişeden yaptığı doğaçlama silaha uzanırken gözleri kararlılıkla dolu bir şekilde başını salladı. Can, yakınlarda atılmış bir tuğlayı aldı, parmak eklemleri soğuk taşa yapışmış, tuğlayı sıkıca kavramıştı. Karışık bir ekiptiler ama birlikte, Ankara sokaklarının karanlığında onları bekleyen dehşetle yüzleşeceklerdi.
Ölümsüz polis memuruyla yüzleştiklerinde Can, yaklaşan ayak seslerinin uzaktan geldiğini, kâbus gibi düşmanlarının amansız kovalamacasının her geçen saniye daha da şiddetlendiğini duyabiliyordu. Bu sefer kaçışlarının, Çin'in dolambaçlı sokaklarının labirentinde kaybolma fırsatlarının olmayacağını biliyordu; ayakta kalıp savaşmak zorunda kalacaklardı, yoksa hepsini yutuyormuş gibi görünen karanlığın bir kurbanı daha olacaklardı.
Can, derin bir nefes alarak öne çıktı; kalbi göğsünde davul gibi çarpıyordu. Tuğlayı başının üzerine kaldırdı ve tüm gücüyle ölümsüz subayın kafatasına indirmeye hazırlandı. Ayşe ve Mehmet de aynısını yaptı; bir zamanlar aşina oldukları çevrelerine sızan dehşetle yüzleşirken, doğaçlama silahlarını sabit tuttular.
Birlikte, onları yutmaya çalışan amansız karanlık dalgasına karşı durdular. Ölümsüz polis memuru grotesk bir hırlamayla onlara doğru atılırken, Can tuğlayı tüm gücüyle yere indirdi, isabetli bir vuruşla yaratığı gölgelerin içine doğru sendeledi. Ayşe ve Mehmet de aynısını yaptı; silahları, gece boyunca yankılanan bir ses kakofonisi halinde ölümsüzlere çarptı.
Mücadele şiddetli ve acımasızdı, ama onlara değerli anlar kazandırdı; bu kabustan bir çıkış yolu bulmak için kullanabilecekleri anlar. Ölümsüz subayla savaşırken, Can'ın gözleri kaçış yolu bulmak için etrafta dolaşıyor, hayatlarını kurtaracak bir plan yapmaya çılgınca çalışırken aklı hızla çalışıyordu.
Aniden gördü: Yakındaki bir binanın yan tarafında kocaman bir delik, onları yutmayı bekleyen karanlık ve ürkütücü bir ağız gibi. Can, çaresiz bir çığlık atarak açıklığa doğru koştu ve karanlıkta canlarını kurtarmak için kaçan Ayşe ve Mehmet'i de arkasına aldı.
Ankara'nın kıvrımlı sokaklarında kaçarken kovalamaca amansızca devam etti; ayak sesleri gecenin sessizliğinde hafifçe yankılanıyordu. Ölümsüzler onları acımasızca kovalıyor, her gölgeli köşeden tuhaf siluetleri beliriyor, hayatta kalma umutlarını tehdit eden kırılganlıklarına saldırıyordu.
Can'ın sokağın her dönüşünde kalbi daha hızlı atıyor, herhangi bir tehlike belirtisini duymaya çalışırken nefesi daha kısa, kesik kesik geliyordu. Uzaktaki ayak seslerinin her saniye daha da yükseldiğini, kâbus gibi düşmanlarının amansız kovalamacasının boğazlarını sıkan bir ilmik gibi etraflarını sardığını duyabiliyordu.
Kaçtıkları delik, karanlık iç kısmı sonsuz dehşetler barındıran gölgelerle kaplı, terk edilmiş bir depoya açılıyor gibiydi. Can, Ayşe ve Mehmet'i karanlığın derinliklerine iterken, kalbi göğsünde bir davul gibi çarpmaya başladı; ayak sesleri gecenin sessizliğinde belli belirsiz yankılanıyordu.
Attıkları her adımda, ölümsüzlerin gürültüsü daha da yükseliyor, havayı sağır edici bir kakofoniyle dolduruyor, sanki hepsini sarıyordu. Depo, karanlık koridorları kıvrımlı ve kafa karıştırıcı bir şekilde sonsuza kadar uzanıyor, onları tüketmekle tehdit eden amansız kovalamacadan kaçış imkânı vermiyordu.
Karanlıkta koşarken Can, izleniyor olma hissinden kurtulamıyordu; sanki görünmez gözler her hareketlerini takip ediyor, bu korkunç kedi-fare oyununda hayatta kalmaya değer olup olmadıklarını yargılıyordu. Her kalp atışında, omurgasından aşağı inen soğuk bir ürperti hissediyor, korkunun ürpertilerini, ürpertici bir rüzgar gibi tüm vücuduna yayıyordu.
Aniden savaş sesleri onlara ulaştı - gecenin sessizliğinde yankılanan şiddetli bir silah çarpışması. Ayşe ve Mehmet'in ölümsüzlerle bir kez daha çatıştığı ve kaçışları için değerli anlar kazandıkları açıktı. Ama bu yeterli olacak mıydı? Hayatta kalabilecekler miydi, yoksa bu kabus hepsini tüketmeye devam mı edecekti?
Köşeyi döndüklerinde Can'ın gözleri dehşetle açıldı; önlerinde devasa bir çukur uzanıyordu; karanlık derinlikleri cehennemin ağzı gibi esniyordu. Ölümsüzler boşluğu kapatmış, şimdi uçurumun iki yakasında duruyor, korkunç bedenleri karanlıkta uğursuzca beliriyordu.
Can çaresiz bir çığlık atarak arkasını dönüp depoya doğru koştu. Ayşe ve Mehmet'i de arkasına alarak, özgürlüklerine giden yolu tıkayan canavarlardan kaçtılar. Savaş sesleri onları takip ediyor, attıkları her adımda silahların çarpışma sesi daha da yükseliyordu.
Karanlık koridorlarda çılgınca koşuyor, korkunç düşmanlarının sürekli kovalamasından kaçarak sandıklar ve raflar arasında sızlanarak sığınak arıyorlardı. Kaçarken Can, içini kemiren bir umutsuzluk hissinden kendini alamıyordu - böylesine aşılmaz zorluklara karşı nasıl bir umutları olabilirdi ki?
Ama koşmaya devam ederken, Ayşe üstlerindeki karanlığa doğru yukarı çıkan dar bir merdiven buldu. Hiç tereddüt etmeden dik basamakları tırmandı ve aşağıdan güvenliğe sığınan Mehmet ile Can'ı da arkasına aldı. Etraflarında savaş sesleri yankılanıyordu, ama şimdilik düşmanlarından gizlenmişlerdi - en azından geçici olarak.
Merdivenlerin tepesine ulaştıklarında, Ayşe'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı; önlerinde, üstlerindeki boşluğa doğru uzanan dar bir çıkıntı vardı. Ölümsüzler onları yukarı doğru takip etmiş, grotesk bedenleri karanlıktaki gölgeler gibi duvarlara yapışmıştı.
Can, çaresiz bir çığlık atarak çıkıntıya atladı ve Ayşe ile Mehmet'i peşinden sürüklemeye başladı. Ellerini tuttuklarında, parmak uçlarının altındaki çıkıntının soğuk metalini hissedebiliyordu; yaşam ile ölüm arasındaki hassas denge, gecenin sessizliğinde tehlikeli bir şekilde asılı duruyordu.
Ölümsüzler onları yukarı doğru kovalamaya devam ederken, savaş sesleri daha da yükseldi; amansız takipleri, içlerinde kalan hayatta kalma umutlarını yok etmekle tehdit ediyordu. Ayşe, kendisini ve sevdiklerini daha da büyük bir riske atmadan bir çıkış yolu göremiyordu.
Dar çıkıntıda dururken, Ayşe içinde ani bir kararlılık dalgası hissetti; umutsuzluğun onu ele geçirmesine veya Can ile Mehmet'in kesin ölümle burun buruna gelmesine seyirci kalmasına izin vermeyecekti. Şimdi onları çevreleyen ölümsüz sürüsüne dönüp sert bir çığlıkla kılıcını çekti.
içinden gelen yenilenmiş bir güçle Ayşe, karanlığın ortasında bir umut ışığı gibi parlayan kılıcıyla ölümsüzlere doğru atıldı. Can ve Mehmet'in kaçışı için değerli anlar kazanmaya çalışırken, yorulmak bilmeden savaştı, grotesk formlarını pervasızca savurdu.
Dar çıkıntıda ölümsüzlerle savaşırken Can, Ayşe'nin cesaretine derin bir hayranlık duymaktan kendini alamadı; bu çaresiz durumda hayatta kalmaları için tek umutlarının onun kararlılığı olacağı açıktı. Ama onun cesaretine hayran kalırken, kalbi bir kez daha çarpmaya başladı; böylesine aşılmaz zorluklara karşı nasıl bir umutları olabilirdi ki?
Tam tüm umutlar tükenmiş gibi görünürken, altlarında hafif bir ışık parlamaya başladı - yukarıdaki karanlıkta titreyen tek bir fener. Can çaresiz bir çığlıkla ona doğru atıldı ve tam Ayşe'nin kılıcı isabet edip altındaki ölümsüzler boşluğa düştüğü anda fenerin zincirini yakaladı.
Birlikte, kendilerini yukarı, gölgelerin içine doğru çektiler; bedenleri bitkinlikten titriyordu ama ruhları sarsılmamıştı. Üstlerindeki fenerin soğuk metaline tutunurken, etraflarında devam eden savaşın sesini duyabiliyorlardı - korkunç düşmanlarının sürekli kovalamacası, içlerinde kalan her türlü hayatta kalma umudunu yok etmekle tehdit ediyordu.
Ama feneri ellerinde tuttukları sürece, aşağıdan güvende kalacaklardı - en azından geçici bir süreliğine. Tehlikeli kaçışlarından güç alan Ayşe, Can ve Mehmet'e dönüp başını salladı ve umutsuzluğun onu bir kez daha ele geçirmesine izin vermedi.
Birlikte, dar merdivenlerden aşağı, aşağıdaki karanlığa doğru indiler; korkunç düşmanlarının sürekli kovalamasından kaçıp sığınacak bir yer ararken, kalpleri amansız bir kararlılıkla çarpıyordu. Tehlikenin hâlâ her köşede pusuda beklediğini bilmelerine rağmen, umut ve birbirlerinin gücüne duydukları sarsılmaz inançla ilerlemeye devam ettiler.
Karanlık koridorlarda çılgınca koşarken, Ayşe, kendisini bir kez daha kanıtlama fırsatı bulduğu için içinde bir minnettarlık duygusu kabarıyordu; onları parçalamaya çalışan korkunç güçlere karşı koymak ve karanlığa karşı dik durmak için. Hiçbir cesur hareketin geçmişlerinin bıraktığı yaraları gerçekten silemeyeceğini bilse de, Can ve Mehmet'in kesin ölümle burun buruna gelmesine korkunun kendisini ele geçirmesine veya seyirci kalmasına izin vermeyecekti.
Birlikte dar koridorlarda yol aldılar, bu yaşayan kabustan kaçışın bir yolunu ararken ölümsüzleri vahşice savurdular. Karanlığın içinde çılgınca koşarken, Ayşe'nin yüreğinde bir gurur duygusu oluşmadan edemedi; daha önce de kesin ölümle yüzleşmiş ve her seferinde zafer kazanmıştı ve en çok değer verdiği kişileri korumak için bunu bir kez daha yapacaktı.
Fenerin ışığı sönmeye ve onları yeniden karanlığa gömmeye başladığında, Ayşe kendini Can ve Mehmet'in gözlerine bakarken buldu; bu iki insanın hayatları artık çok uzun zamandır kendisiyle ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmişti. ikisini de çok sevdiğini inkar edemezdi ama kötülüğe karşı koymanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu.
Ve böylece bir karar verdi: Ayşe, son bir ateşli çığlıkla, onları çevreleyen ölümsüz ordusuna doğru atıldı; kılıcı karanlığın ortasında bir umut ışığı gibi parlıyordu. Can ve Mehmet, mücadeleye devam ederken, bir daha yollarını kaybetmelerine izin veremeyeceklerini biliyorlardı; önlerindeki yol ne kadar karanlık, olasılıklar ne kadar aşılmaz görünürse görünsün, Ayşe'nin güvenliğini sağlamak ve birbirlerini karanlıktan korumak için her türlü zorluğa karşı birlikte duracaklardı.
Birlikte, gece boyunca kılıçlarını amansız bir kararlılıkla kullanarak savaştılar; hayatta geçirilen her anın kıymetli olduğunu ve hayatta kalma şansı için hiçbir bedelin çok yüksek olmadığını biliyorlardı. Ve bir zamanlar güzel olan şehrin üzerinde şafak sökmeye başladığında, Ayşe nihayet ruhunda bir umut ışığının kök salmaya başladığını hissedebiliyordu; karanlığı delip geçen ve en karanlık anlarında onlara teselli sunan küçük bir ışık huzmesi.
Şimdilik güvendeydiler - ama ancak bu kadar. Fenerin ışığı hızla sönüyor, onları parçalamaya çalışan korkunç güçlere karşı bir kez daha savunmasız bırakıyordu. Tehlikenin hâlâ her köşede pusuda beklediğini bilseler de, umut ve birbirlerinin gücüne olan sarsılmaz inançlarıyla ilerlemeye devam ettiler.
Birlikte, bu yaşayan kâbustan kaçışın bir yolunu arayarak dar koridorlarda koştular. Karanlıkta yol alırken Ayşe, yüreğini bir gururla doldurmadan edemedi; daha önce de kesin ölümle yüzleşmiş ve her seferinde zaferle çıkmıştı ve en çok değer verdiği kişileri korumak için bir kez daha aynısını yapacaktı.
Can ve Mehmet karanlığın içinde çılgınca koşarken, bir daha yollarını kaybetmelerine izin vermeyeceklerini biliyorlardı; önlerindeki yol ne kadar karanlık olursa olsun, olasılıklar ne kadar aşılmaz görünürse görünsün, Ayşe'nin güvenliğini sağlamak ve birbirlerini karanlıktan korumak için her şeye karşı birlikte duracaklardı.
Birlikte, gece boyunca kılıçlarını amansız bir kararlılıkla kullanarak savaştılar; hayatta geçirilen her anın kıymetli olduğunu ve hayatta kalma şansı için hiçbir bedelin çok yüksek olmadığını biliyorlardı. Ve bir zamanlar güzel olan şehrin üzerinde şafak sökmeye başladığında, Ayşe nihayet ruhunda bir umut ışığının kök salmaya başladığını hissedebiliyordu; karanlığı delip geçen ve en karanlık anlarında onlara teselli sunan küçük bir ışık huzmesi.
Şimdilik güvendeydiler - ama ancak bu kadar. Fenerin ışığı hızla sönüyor, onları parçalamaya çalışan korkunç güçlere karşı bir kez daha savunmasız bırakıyordu. Tehlikenin hâlâ her köşede pusuda beklediğini bilseler de, umut ve birbirlerinin gücüne olan sarsılmaz inançlarıyla ilerlemeye devam ettiler.
Birlikte şehirde ilerlemeye devam ettiler, her zaman olası bir ışık veya güvenlik kaynağına dikkat ediyorlardı. Ancak saatler geçtikçe ve güneş yeniden batmaya başladıkça, Ayşe karanlığın etraflarını soğuk ve boğucu bir gölge gibi sardığını hissedebiliyordu; eğer yakında bir sığınak bulmazlarsa, sonsuza dek kaybolmalarının çok da uzun sürmeyeceğini biliyordu.
Umut ışığı arayan Can, ilerideki terk edilmiş bir binanın kırık pencerelerinden gelen loş bir ışık gördü. Pusuya düşmemek için kılıçlarını havaya kaldırarak temkinli bir şekilde yaklaştılar ve binaya girdiklerinde, hayatta kalmak için son şansları olabilecek şeyle karşı karşıya kaldılar: Şehrin çürüyen sokaklarının derinliklerine uzanan gizli bir yeraltı tüneli.
Ayşe, Can ve Mehmet tereddüt etmeden tünele sığındılar ve karanlığın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Hayatta geçirilen her anın kıymetli olduğunu ve hayatta kalma şansı için hiçbir bedelin çok yüksek olmadığını çok iyi biliyorlardı. Yeraltı labirentinin dar koridorlarında koşarken Ayşe, kendini kötü hissetmekten alıkoyamadı.
Bugün sizlerle Ubuntu üzerinde kullanabileceğiniz en güçlü not alma ve bilgi yönetimi araçlarından biri olan Obsidian’ı konuşacağız. Eğer siz de Linux severlerden biriyseniz ve notlarınızı, fikirlerinizi profesyonelce organize etmek, bağlantılı düşünmeyi geliştirmek istiyorsanız, Obsidian tam size göre!
Obsidian’ın en büyük avantajı, tüm verilerinizi tamamen kendi bilgisayarınızda, yani yerel olarak tutması. Yani bulut derdi yok, gizlilik ve güvenlik tam kontrol altında. Üstelik Markdown tabanlı olduğu için notlarınız sonsuza dek erişilebilir ve açık standartlarda saklanıyor.
Ubuntu gibi açık kaynak dostu bir işletim sisteminde çalışırken, Obsidian’ın geniş eklenti desteği ve esnek yapısı sayesinde iş akışınızı tam istediğiniz gibi kişiselleştirebiliyorsunuz. Hatta terminalden bile rahatlıkla yönetebileceğiniz, güçlü kısa yolları ve temalarıyla tam bir üretkenlik canavarı.
başını el ezher in çektiği amerikancı, bopçu, kapitalizm amentülü suni islamcı ideolojinin düşünce dünyasına verdiği en büyük zararlardandır: https://youtu.be/ahqvRTeqDv4?t=212
böyle her yerine kutucuklar serpiştirilmiş,
deforme olmuş,
garip görsellere rastlamaktır.
bunlar, tıkladığınız anda arkaplanda özel css, javascript kod blokları yaratıp çalıştıran,
içerisine şifrelenmiş program ve sinyal gömülü çok özel resimler aslında.
anlaşılacağı üzere bi ilizyon olarak bilinç, tıpkı kuş sürülerinde olduğu gibi, çok sayıda modelin sistematik birlikteliğinden doğan bi yan ürün. biyolojik evrim süreci onu duyguları yönetmek için şart kılmış olsa bile, çok sayıda modelle, fonksiyonel beyin devresiyle bir araya geldiğinde anlam kazanıyor!
aksi taktirde varlığının hiçbir önemi yok, diğer hayvanlara bakın!
daha önemlisi,
şizofreni, demans, alzheimer hastası,
beyinsel gelişimi yetersiz bireyleri,
ölüleri inceleyin!
ben kurandan ilham alarak,
mars çöllerinde geçen bi hikaye yazmasını istedim:
Kızıl toz ve sonsuz ufuklarla kaplı ıssız bir dünya olan Mars, yalın ama güzel bir portre çizen bir tuvaldi. Kızıl toprağının kalbinden yontulmuş şehirleri, insan dayanıklılığının ve kararlılığının kanıtıydı. Bu yapılar arasında, Al-Ardha adlı bir şehir, gökyüzüne uzanan kuleleriyle umut ve inancın ışığını yansıtan bir vaha gibi yükseliyordu.
Al-Ardha'nın eteklerinde, çöl mağaralarında yalnız başına dolaşması ve göçebe kervanlarla sık sık karşılaşmasıyla tanınan bir Mars Bedevisi olan Zara yaşıyordu. Kalbinde çok değer verdiği Kuran öğretilerinin rehberliğinde, bilgelik ve ruh sahibi bir adamdı.
Bir gün, bir kervanla seyahat ederken, Zara'nın gözleri dünyalarının eteklerinde sıra dışı bir şehre takıldı: Al-Ardha. ihtişamı ve uyumu onu büyülemişti ve bu eşsiz toplumun ilahi rehberlikle bağlantısını ve günlük yaşamları üzerindeki etkisini anlamak için can atıyordu.
Al-Ardha'ya vardığında Zara, şehrin ihtişamı karşısında büyülenmişti. Sokaklarında yürürken, insanların cyborglar ve androidlerle birlikte yaşadığını, her birinin kendine özgü beceri ve yetenekleriyle daha büyük bir bütüne katkıda bulunduğunu görünce hayrete düşmüştü. Birlikte dua eden insanların görüntüleri, melodik bir ezan sesi gibi yükselen sesleri, Al-Ardha'nın sokaklarında yankılanıyordu; Zara'nın ruhunun derinliklerinde yankılanan bir inanç senfonisiydi bu.
Al-Ardha'nın kültürünü derinlemesine inceledikçe Zara, sakinlerinin dini uygulamalara ve kutsal kitaplara olan bağlılıklarıyla ifade edilen ilahi olana derin bir saygı duyduklarını fark etti. Özellikle Kuran'dan ayetleri sık sık okumaları, kendi ilahi inancı nedeniyle onda derin bir yankı uyandırdı.
Zara'nın El-Ardha'da geçirdiği zaman, ortak inanç ve değerlerin rehberliğinde birliğe dair yeni bir bakış açısına gözlerini açtı. Ancak, bu görünüşte mükemmel toplumda bir şeylerin yolunda gitmediği yönündeki rahatsız edici hissinden kurtulamadı. Birliklerinin gerçek doğasını ve uzun vadede gerçekten sürdürülebilir olup olmadığını sorgulamaya başladı.
Bir gün, El-Ardha'nın ıssız sokaklarında dolaşırken, girişi Kuran'dan sahneleri tasvir eden karmaşık oymalarla süslenmiş eski bir mağaraya rastladı. içeri girer girmez içini bir huzur kapladı ve bu kutsal duvarların arasında rehberlik arama konusunda güçlü bir istek duydu.
Dua ederken, Zara'nın düşünceleri şüphe ve belirsizlikle doluydu. Kuran'ın sözlerinde teselli arıyor, netlik ve yön sağlayabilecek cevaplar arıyordu. Aniden bir ses duydu - rüzgarın yumuşak fısıltıları veya uzaktan gelen ezan sesleri değil, içinden geliyormuş gibi belirgin, yankılanan bir ses.
"Zara," dedi ses, "senin yolculuğun, Kuran öğretilerinin rehberliğindeki bir iman yolculuğudur. Her şeyde hakikati ara ve kalbini yeni deneyimlere açık tut. Unutma: 'Allah yolunda öldürülenlere ölüler deme; aksine onlar diridirler.' Çünkü gerçek birliği ancak özveri ve başkalarına hizmet yoluyla bulabiliriz."
Zara, yolculuğunun gerçek doğasını anladıkça yüreği yenilenmiş bir amaç duygusuyla doldu. Gerçek birliğin ancak anlayış, kabullenme ve daha büyük iyilik için fedakarlık yapma isteğiyle elde edilebileceğini fark etti. Bu yeni rehberliği eline alan Zara, kendini ve dünyadaki yerini araştırarak bir öz keşif yolculuğuna çıktı.
Seyahatleri boyunca Zara'nın farklı gruplarla bağlantı kurma konusundaki benzersiz yeteneği, yeni ittifaklar kurmasına ve farklı toplumlar arasındaki uçurumları kapatmasına olanak tanıdı. Görüşlerini açıkça paylaşarak, başkalarına varsayımlarını sorgulamaları ve anlayış ve gelişim için yeni fırsatlar aramaları için ilham verdi.
Zara'nın hikayesi, ilahi rehberliğe olan inancın ve birlik arzusunun insanı beklenmedik yerlere götürebileceğini hatırlattı. Çeşitliliği kucaklayıp yeni deneyimler arayan kişi, kendisi ve çevresindeki dünya hakkındaki gizli gerçekleri ortaya çıkarabilir ve nihayetinde daha parlak bir geleceğin yolunu açabilir.
1. Sahne:
Luminora Şehri'nin hareketli pazar yeri, tüccarların müşterilerle pazarlık yapması, egzotik baharat kokularının havayı doldurması ve dar sokaklarda kahkahaların yankılanmasıyla canlandı. Bu canlı kaos ortamında, iki yabancı, Seraphina ve Ephraim arasında tesadüfi bir karşılaşma yaşandı:
Seraphina: (renkli bir sergiyi işaret ederek) "Bunlar Zevkler Adası'ndan meyveler! Hiç tattınız mı?"
Ephraim: (gülümseyerek) "Hayır, ama eşi benzeri olmadığını duydum. Onları bu kadar sıra dışı kılan gizli malzeme nedir?"
Seraphina: (gülüyor) "Ah, bu çok gizli bir sır! Ama inanın bana, bir ısırıkta anlayacaksınız."
Sahne 2:
Seraphina ve Ephraim, Luminora Şehri'nin harikalarını keşfederken, görünüşte sıradan bir kitapçının arkasına gizlenmiş kadim bir kütüphaneye rastladılar. Kutsal salonlarında, hayatlarını sonsuza dek değiştirecek yasaklı bilgiler keşfettiler:
Ephraim: (fısıldayarak) "Burası neresi? Zaman ve mekanın ötesinde bir dünyaya adım atıyormuş gibi hissettiriyor."
Seraphina: (nefes nefese) "Unutulmuş Bilgiler Kütüphanesi! Bu kadim kitaplar yaratılışın sırlarını barındırıyor, ancak bir bedeli var. Sonsuza dek burada kalamayız."
Ephraim: (kararlı bir şekilde) "Bir çıkış yolu bulacağız. Birlikte bu gizemleri çözebilir ve bu bilginin yanlış ellere geçmesini engelleyebiliriz."
Sahne 3:
Yolculukları onları büyülü ormanlardan, tehlikeli mağaralardan ve hatta rüyalar aleminden geçirdi. Yol boyunca efsanevi yaratıklarla karşılaştılar, geçmişleriyle ilgili gizli gerçekleri keşfettiler ve kopmaz bir bağ kurdular:
Seraphina: (gözyaşlarıyla) "Her zaman bu kadar güçlü olduğuma inanamıyorum. Yanımda sen varken kendimi yenilmez hissediyorum."
Ephraim: (gülümseyerek) "Ben de tüm cevaplara sahip olanın ben olduğumu sanıyordum. Ama haklısın; birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz."
Seraphina: (gülerek) "Şeytandan bahsetmişken! Bakın içeri kim girdi." Dönüp baktıklarında, gözleri tüylerini diken diken eden bir yoğunlukla yanan, gölgeler içinde gizemli bir figür gördüler.
4. Sahne:
Esrarengiz yabancı, Unutulmuş ilimler Kütüphanesi'nde saklı yasak bilgiyi arayan bir deha olan Enigma olarak ortaya çıktı. Heyecan verici bir finalde, Seraphina ve Ephraim, The Enigma'nın asıl amacının ardındaki gerçeği ortaya çıkarırken yeni buldukları sırları korumak için mücadele ettiler:
The Enigma: (sırıtarak) "Demek aradığım hazineyi buldun. Ama beni durdurabileceğini nereden çıkardın?"
Ephraim: (kararlı bir şekilde) "Bu sırları savaşmadan almana izin vermeyeceğiz! Bu dünyaya zarar vermek isteyen herkese karşı birlikte duracağız."
Seraphina: (fısıldayarak) "Ve bir numaramız daha var. Dostluğun, sevginin ve edindiğimiz bilginin gücüyle, hiçbir meydan okuma çok büyük değil!"
Son bir sihir patlamasıyla, Seraphina ve Ephraim, Luminora Şehri'ni ve sırlarını sonsuza dek koruyarak The Enigma'yı mühürlediler. Kalpleri minnettarlık ve sevgiyle dolu, zafer kazanmış bir şekilde ayakta dururken, kurdukları bağın bir ömür boyu süreceğini ve dünyalarının kaderini hayal bile edilemeyecek şekilde şekillendireceğini biliyorlardı.
Söylenmeyen Sözlerin Yankıları, macera, keşif ve dostluğun destansı bir öyküsü olarak ortaya çıkıyor ve karakterlerin kişiliklerini, duygularını ve yolculukları boyunca gelişimlerini yansıtan spontane diyaloglar içeriyor. Egzotik meyveler için pazarlık etmekten gizemli bir düşmanla yüzleşmeye kadar, Seraphina ve Ephraim'in unutulmaz öyküsü, sihir, mizah ve duygunun benzersiz karışımıyla okuyucuları büyüleyecek.