Unutulmuş hazine Hazar bölgesini Türkçe, ingilizce, Rusça çalışan dünyadaki tek think tank galiba. Sağlam analizlerini http://www.hazar.org ’dan takip ediyorum.
doğruluğuna inanmadığım haberdir. roberto mancini gibi üst düzey bir teknik adamın böyle profesyonellik dışı bir yorumda bulunacağınu sanmıyorum, kaldı ki sabri için böyle bir durum söz konusu değil.
mancini'nin böyle saçma bir düşüncesi olması imkansız. sabri onca eleştiriye rağmen sonuçta bunca zaman galatasaray gibi büyük bir klübun formasını giymiş, kaptanlığını yapmış bir futbolcu.
"Söyleyen alakasız iki sevgiyi kıyas etmiş." diyeceğim sevgidir. Ana-baba sevgisi ayrı eş sevgisi ayrıdır. (Tabi bu yazdıklarım normal durumlarda geçerli.)
ATIŞ BiRiNCiSi SAYIN BEY’iN DUASI
2003 yılı Aralık ayı idi, Erzurum Halk Eğitim Salonu’nda “Beyin Gücünü Etkili Kullanma Sanatı” isimli bir konferans verdim. Oldukça verimli ve zevkli bir konuşmaydı. Konuşma arasında bol bol espri yaptım, fıkra anlattım, YÖK ve üniversitelere iğneleyici göndermeler yaptım.Dinleyenler fevkalâde memnun olmuştu.Konferanstan sonra değerli dost Prof. Sayın Dalkıran yanıma geldi. Konuşmayı beğendiğini söyledi, tebrik etti ve ekledi:
- YÖK ve üniversitelerle ilgili esprilerden vazgeçebilirsen yarın seni üniversiteye çağırayım. Konferansı bir de bizim üniversitede ver. Öğle arası 12-13, bir saat zamanımız var. Gelir misin?
- Benim için şeref olur, dedim.
Anlaştık.
Ertesi gün Erzurum Üniversitesi’nde konferansı üniversitelerle ilgili eleştiri ve esprilerden vazgeçerek tekrar verdim.
Dekan bey dâhil, birçok profesör gelip tebrik ettiler.
- Harika bir konu! Seni milli eğitim bakanına tavsiye edelim. Bu konuyu bütün üniversitelerde anlat. Beynimizi etkili ve verimli kullanmayı herkes öğrensin, diye iltifat ettiler.
Konferanstan sonra dekan beyin çayını içtik ve sonra Prof. Sayın Bey’in odasına geçip sohbete koyulduk. Bu arada Sayın Bey, benim hiç unutamadığım ve duanın gücünü örnekleyen bir askerlik hatırası anlattı.
“Asteğmen olarak kura çekip kıtaya gittim. 3. bölüğe verildim. Bölük komutanı Yzb. Tanıl, subay gazinosunda asteğmenlerle tanışıyor, hepimize ne gibi hünerimiz olduğunu soruyordu. Benim kendi bölüğüne düştüğümü ve ilahiyatçı olduğumu öğrenince yüzü buruştu:
“Talih mi var birader? Bana hep böyleleri düşer. Al sana bir molla!”
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Dindar olduğum için horlanıyordum. 18 ay zor geçeceğe benziyordu.
Neyse göreve başladım. Askerlerle birebir ilgileniyor, atışlara önem veriyor, her şeyin düzen ve disiplin içinde gitmesine çalışıyordum. Kendime lâf söyletmemeliydim. Çünkü bana gelecek lâfın, dinime de söyleneceği endişesini taşıyordum.
Günleri aylar kovaladı ve nihayet atış günü geldi. Atış poligonuna gittik. Silahlar, mermiler hazırlandı. Hedefler karşıya kondu.
Taburdaki bütün subay-astsubay atış yapıyordu. Sıra bana yaklaşırken içim içimi yiyordu. Atışta mahcup olmamalıydım. Başarının en önemli göstergesi hedefi vurabilmekti. Sıra bana gelene kadar yedi Ayete’l-Kürsü okudum.
“Allah’ım, bana yardım et, dinim için yardım et. Eğer başarılı olamazsam bu adamlar beni molla diye tefe koyar, çalarlar. Dinimle, inancımla alay ettirme ya Rabbi! Bana yardım et, beni muvaffak eyle!”
Canı gönülden yalvardım. Bütün kalbimle dua ettim.
Daha önce iyi bir atış eğitimi almamıştım. Yedek subay okulunda da çok iyi bir tabanca atış eğitimi görmedik. Dua edip atış noktasına yürüdüm. Besmele çekip nişan aldım ve atışa başladım.
Harikaydı. 12’den vuruyordum. Herkes şaşkınlıktan dilini yutacak gibiydi. Bütün atışlarım isabetliydi.
Atış birincisi olmuştum.
Yzb. Tanıl, yanıma geldi. Yüzündeki sevinç ve heyecan görülmeye değerdi. ilk gün tanıştığım asık suratlı adam kaybolmuştu. Küçümseyen bakışlar, dudaklarından dökülen küçümseyici ifadeler kayboluvermişti. Bambaşka bir yüzbaşı ile tanışıyordum.
Hararet ve heyecanla elimi sıktı. Defalarca tebrik etti.
- Harikasın! Tebrik ederim. Seninle gurur duyuyorum. Göreyim seni, tabur atışlarında da aynı performansı göster. Hava atalım. Bakarsın alayda da birinci olursun.
Hemen tabur komutanına koştu, köpürte köpürte atışları ve benim başarımı anlattı. Beni öve öve bitiremiyordu. Ne benim mollalığım söz konusuydu ne de onun talihsizliği…
Derken adım alaya gitti. Yzb. Tanıl beni alay komutanına da anlatmıştı.
Taburu temsilen alaydaki yarışmalara katıldım. Orada da aynı şekilde yedi Ayete’l-Kürsü okuyarak ve dua ederek atışa katıldım. Orada da birinci oldum. Alay komutanı beni tebrik etti. Tanıl Yüzbaşı epey hava attı, keyfine diyecek yoktu.
Bana gelince ben aczimi ve konumumu biliyordum. Cenab-ı Hak, zorda kalan ve kendisinden yardım isteyen kuluna yardım eder. Bana yardım etmişti. Daha sonra da bütün atışlarda hep dua ederek Rabbimin yardımıyla derece aldım. Mazlumun yardımcısı Allah’tır.”
Sayın Bey, benim çok takdir ettiğim bir ilim adamı. Namık Kemal’in; “Yüksel ki yerin bu yer değildir; /Dünyaya gelmek hüner değildir.” beytini prensip kabul etmiştir, hep çalışır ve ilmini artırır. iyi bir öğretmendi. Mesleğini sürdürürken yüksek linsans tezi yaptı, arkasından doktora çalışmasını tamamladı ve Erzurum Üniversitesi ilahiyat Fakültesi öğretim görevlisi oldu. Daha sonra doçent ve profesörlüğe yükseldi. Yayınlanmış birçok güzel eseri var. Alanında konferanslar verir, insanlara faydalı olmak için çalışır.
Netice:
ihlasla yapılan dua açılmaz sanılan kapıları açar. Allah, temiz bir kalple kendisinden istenenleri reddetmez. Dua insana huzur, rahat ve ferahlık verir. Başarı ve mutluluk, Allah’ın sevdiği insanlara verdiği bir ödüldür. Yüce Rabbimiz, insan için sadece çalıştığının karşılığı vardır, buyurur. Çalışarak istersek bize de verir.
Her Miss Turkey başlığını duyduğumda olduğu gibi bunu da duyunca içim sızlar. ilk dünya güzeli ama nasıl?
Bu ilginç olay Halit Turhan Bey'in hatıralarında yer almaktadır: “1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. 1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye'yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek : - Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa'nın Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren islamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene islamı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa'nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız." Böylece Keriman Halis dünya güzeli seçildi. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.”
1960 senesinde Uşak/Banazda doğan Sayın Dalkıran, 1971 senesinde Banaz Kızılcasöğüt ilkokulunu, 1974 senesinde de Banaz Kızılcasöğüt Ortaokulunu bitirdi. 1978 senesinde Manisa Demirci imam Hatip Lisesini bitiren Sayın Dalkıran, 1983 senesinde de Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı sene bir müddet Kartal Ticaret Lisesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği vazifesinde bulundu. 1995 senesinde ibn-i Kemalin Düşünce Tarihimizdeki Yeri isimli çalışması ile Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktorasını tamamladı. 1993-1997 seneleri arasında Sütçü imam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Öğretim Görevlisi olan hocamız, 1997 senesinde Atatürk Üniversitesi Erzincan ilahiyat Meslek Yüksekolunda yardımcı doçent oldu.
1990 senesinde doçent, 2005 senesinde de profesör olan hocamız, Atatürk Üniversitesi Erzincan ilahiyat Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcılığı, Atatürk Üniversitesi Erzincan ilahiyat Meslek Yüksekokulu Yönetim Kurulu Üyeliği, Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi islam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı, Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği ve Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Temel islam Bilimleri Bölüm Başkan Yardımcılığı gibi vazifelerde de bulunmuştur. Halen aynı fakültenin Temel islam Bilimleri bölümünde öğretim üyeliği yapan hocamız Erzincan ilahiyat Fakültesi dekanlığını da yürütmektedir. Evli ve üç çocuk sahibi hocamız iyi derecede Arapça ve ingilizce bilmektedir.
Kaynak: http://www.eilahiyat.com/...1-prof-dr-sayalkiran.html
Sırf birbirine ve ekranlara yalakalık yapmak için toplananların sebep oldukları olay. (Burada kasıt film artisleri, siyasiler vs. Anladınız siz onu...)