bu devirde böyle bir kitaba rastlamak gerçekten oldukça zor. özellikle kurgu beni benden aldı, buram buram postmodernizm kokuyor ayrıca. yazar için diyebileceğim tek şey ise "geleceğin ihsan oktay anar'ı..."
Örneğin asker olan bir kadın doğuda çatışma bölgesinin olduğu bir yere tayini çıkarsa oraya başka bir erkek görevlendirilerek kadın asker merkeze çekilir. Bu bir pozitif ayrımcılıktır. Kadınlara askeri okullarda ya da polis okullarında kontenjan açılmadığında da ağlarlar, sızlarlar ve eşitlikten bahsederler. Kimse ile aynı işi yapmaz; ancak aynı parayı daha rahat yerlerde yerler. Ya oraya gideceksin ya da hiç girmeyeceksin! Kadınlığını kullanan yosmaların sığınağı feminizm olmuştur. Maskülist hareket kazanacaktır!
Başarıya ulaşmak bir yana pozitif ayrımcılık da had safhada.
Kadın istediği zaman erkeği evden uzaklaştırabiliyor.
Erkekten ayrıldı diye başkalarının kucağında nafakasını çatır çatır yiyor.
Mahkemede ziynet bile kadına veriliyor, kadının hakkı olarak görülüyor.
Özel şirketlerde bile erkeklerden önce işe alınıyor.
Lisansüstü programlarında bile birçok kadın cinselliğini kullanıyor.
Daha sayayım mı?
Ülkedeki feminist anlayış işte bu yalnızca.
türkiye'deki feminist anlayışın karşısında durulması için gereken teşkilatlanmadır.
-pozitif ayrımcılık yapılamaz.
-erkek ayrıldığı kadına ömrü boyunca daha iyi sevişsin diye nafaka vermemelidir. ki nafaka aslında kadını aşağılayan bir uygulamadır.
-kadının erkeği hiçbir gerekçe göstermeden evden uzaklaştırabilmesi kaldırılmalıdır.
-düğün yasaklanmalıdır.
-...
manifestonun geri kalanı sizlere ait sayın yazarlar.
Pazarda tekerleğin altında kalıp da arabalar tarafından defalarca ezilerek suyu çıkarılmış kirli bir portakal gibi. Bir kalıntı gibi, çöp gibi, hayvanların bile koklayıp bıraktığı atık gibi.
Obezlerin yabancısı olduğu durumdur. Obezelerin eksilemesini göze alarak yazıyorum ancak şöyle bir gerçek var ki ne kadar kilo alırsanız vermeniz de o kadar zorlaşıyor.
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk