logosu üzerinde bulunan siyah bandın trışkadan olduğunu itiraf etmesi gereken sözlük.. o bandı kaldırıp yerine paralarda da bulunan parlak emniyet şeritlerinden çekmeliler..
hem özgür bir platform oluşturup insanların düşünce özgürlüğünü dibine kadar yaşatacaksınız, hem kalkıp sansüre hayır diye bangır bangır bağıracaksınız ve bütüüün bunları yaparken paraları cukka edeceksiniz; hem de özgürlüğe teşvik ederek yazılar yazdırıp bunun üzerinden para kazandığınız insanlara, "suç unsuru içeren yazılar yazmasaydınız kıçınızı biz mi kollayacağız" diyeceksiniz..
üstüne üstük "turkcell, msn, facebook gibi sosyalleşme ve/veya iletişim ihtiyacınız üzerinden para kazanan hiç bir kurum böyle bir durumda kullanıcılarına hukuki destek vermedi biz de vermeyiz" diyebilecek kadar pişkin olacaksınız..
iyi de arkadaşım demezler mi; sırf sözlüğün daha doğrusu para kaynağınızın selameti için "yüzlerce gönüllünün kapsamlı ve özverili çalışmasıyla ekşi sözlük nefret söylemi denetim projesi" ni hayata geçirirken iyi de aynı özveriyi neden yazarlarınızın selameti için uygulamıyorsunuz?
evet evet o siyah bant yerine şeffaf para bandı çekmeleri gerekiyor..
sevenin kalbinde sinkaf ederek bir delik açılır ki, o delik eylem sahibinin yeridir..bir başkası asla dolduramaz o boşluğu..evet..sevenin kalbinde artık eylemi gerçekleştirenin bir yeri vardır..
"allah'ım!..receb ve şabanı bize bereketli kıl ve bizi ramazan'a erdir" tadında bir gündür regaib kandili..
hz. peygamber'in(s.a.v) bu duası regaib'in etimolojisi ile yakından alakalıdır..regaib meylederek arzulamaktır..meyili ise elbette 83 yıllık ömürden daha hayırlı bir geceyedir..leyletü'l-kadr'e..1000 aydan daha hayırlı ve bereketli olan kadir gecesine..çünkü allah'ın rahmeti, kelam ı kadim'de tecelli etmeye başlamıştır o gün..
işte bu yüzden ramazan vahyin indiği ay olarak kutsidir..recep ve şaban ise bizi ona erdirdiği için..
şüphesiz bu kutsiyet zamana değil insana atıftır..düşünsenize vahyin indiği gün bu kadar kutsi ise yeşerdiği kalbin pahası nedir?..
umulur ki bu günü bonus gün tahayyülü ile kutlayanlar sebebini bilirler.. **
erzurum türküsüdür..geda, alvarlı efe'nin babasının mahlası olmasına rağmen rivayet edilir ki bu şiir dönemin gavsı abdulhakim el hüseyni'nin erzurum'a gelip alvarlı muhammed lütfi efendi'yi(alvarlı efe) ziyareti üzerine alvarlı efe tarafından yazılmıştır...
kadem bastı gönül tahtı
a sultanım sefa geldin
dili pür rengi tab u ter
de dermanım sefa geldin
gel ey dilber-i alişan
çün sensin hüsrev-i devran
sana ben hep olam hayran
benim canım sefa geldin
gel ey dilberlerin şahı
melahat burcunun mahı
geda'nın hali nigahı
sorup şahım sefa geldin.
zekeriya beyaz'in, ergenekon operasyonu sorusturmasi kapsaminda tutuklanan dogu perincek'i ziyaret etmek istemesi ve gorusturulmemesi uzerine kullandigi zimni tabir..
bana gore iki zimni anlam ihtiva ediyor..
1-aslinda ergenekon diye bir orgut yoktur..bunlarin hepsi uydurmadir..ikinci matrix senaryosundan ibarettir..ama siz siz olun kirmizi hapi yutmayin..
2-evet hepimiz ergenekoncuyuz..ben de cesitli spkulasonlarla provakatif eylemlerle bu olusuma yardim ettim..ben horoz kurban olur dedim..millet aaaa!! uuu!!! derken bizimkiler milleti kurban ettiler..matrix var ama siz mavi hapi yutun da oturun oturdugunuz yerde..
Habeşistan yönetimindeki Yemen yöneticisi Ebrehe, altın haçlarla fildişi ve abanozlardan yapılmış minberlerle süslü bir katedral yaptırır ve kralına şöyle bir mektup yazar: "Kralım, sizden başka bir krala nasip olmamış bir kilise yaptırdım. Herkesin buraya haccetmesi için de her şeyi yapacağım."
Kâbe'nin gölgesinde kalan bu katedrale itibar kazandırmak için Kâbe'yi yıkmaya karar verir Ebrehe. Bir ordu hazırlatır ve Mekke'ye doğru yola çıkarlar. Ordunun başında güçlü bir fil vardır. Mekke'ye yaklaştıklarında fil aniden yere çöker ve kıpırdamadan bekler. Kalkması için verilen emirleri dinlemeyen fili sivri çubuklarla dürterler fakat işe yaramaz. Tüm orduyu Yemen'e doğru çevirdiklerinde ayağa kalkıp hareket eden fil Mekke'ye doğru çevrildiğinde olduğu yerde çakılı kalır.
Ebrehe bu ilahi uyarıyı dikkate almaz lakin. O esnada gökyüzü batıdan kararmaya başlar ve garip bir uğultu semayı kaplar. Karanlığın sebebi olan kuşlar belirmeye başlar ve ardından zırhları delip geçen bir taş yağmuru başlar. Ordunun çoğu helak olur. Tanrı kendi evini korumuştur. Mekke'nin şeref kazandığı o yıla "fil yılı" denir.
programa cikmadan once jakoben amcalarin sozleri ezberlenir..aydin pozlariyla suslenen seksapelite, derin dekolteyle desteklenir..sonra tekst ezberden okunmaya baslanir..dikkat edilmelidir zira mudahaleler harmoniyi bozabilir..koseye sikistiginda yapilacak b plani sansasyonel onermeler soylemektir..
ne demisti jakoben amca "halk cahildir, sandikla goreve gelenler ya 'emperyalizmin isbirlikcileri' -*- ya da 'seriatci gericiler', 'murteciler'..milletin neyine demokrasi..cok partili sistem de neymis bir tane olsun bizim olsun..hadi bir kac tane var acik oy gizli tasnif yapalim hicbiri olmazsa "asker goreve"..
sov baslar..
-yargitay seysi bas seysi savcisi gorevini yapmistir..anayasada oyle yaziyor ya..seyinci madde de..himmm!!! yaaa!
-yuzde 47 ile goreve gelen bir parti..iktidar partisi
-hmmmm!! -*- cobanla benim oyum niye esit ki?
***
be hey guzelim sen ki leblerinden degil ama dekoltelerinden dokulenlerle gonlumun payitahtina kurulmussun ne diye ugrasirsin boyle mevzularla..birak turkiyenin payitahtini..
bak * diyor ki; "halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, buzuk dudaklarin guzelligine bakilmadan, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"
yaaa!
demek ki neymis?..ezerini buzugunden * dokmeyeceksin..rektumune yazik..
donemin ithamlarina maruz kalarak ismi dokuza cikan/cikarilan muteber insan Said Nursi'nin itibarinin kanunen sekize indirilmek kaydiyla iadesi talebi.
gecmisteki ithamlar antitez bazinda olmasina ragmen -cok kucuk bir kismi ise elestiri cihetindedir- bunlarin gunumuzdeki izdusumu yani tefrit, kaynagini ifrattan aliyor.cunku <gbkz:ifrat> ve <gbkz:tefrit> ayni simbiyozun birer parcasi olmakla beraber mutualist iliskiyle birbirinden beslenirler.
said nursi'de bu simbiyotik iliskiden nasibini almis, muteber insanlardan biridir..
binbir zorluklarla camdan atilan kirik kalemlerle sigara kagitlarina nesrettigi kitaplarindan; "resailin nur dahi ne sarkin malûmatindan, ulûmundan ve ne de garbin felsefe ve fünunundan gelmis bir mal ve onlardan iktibas edilmis bir nur degildir. belki semavî olan kur'an'in, sark ve garbin fevkindeki yüksek mertebe-i arsîsinden iktibas edilmistir." sualar birinci sua, "kitabı mübin'deki âyetlerin âyetleridir" sualar birinci sua seklinde kapali, izahi elzem ve yoruma acik olan tanimlamalarla bahsetmistir.
allememin bu sozleri, gerek kosulsuz ve yorumsuz biat eden bazi sakirtlerince yanlis algilanmis ve ifrata yoneltmis ve gerekse ayni sekilde manasini gozardi edilerek, tefrite kapilanlar tarafindan dillere pelesenk edilen argumanlar haline getirilmistir..
bahsi gecen yoruma acik soylemler, ustadin da bahsettigi gibi "kur'anin bahr-i ilminden" feyz alinmis inciler olarak aciklanmali fikrimce..zira "sözler'de kusur varsa, benim fehm-i kasirima aittir" sozler, "benim bilmedigim çok kusurlarim var" kastamonu lahikasi ozelestirileri buna en iyi kanittir..
"evliyasyi ucuran murididir" dememisler bosuna..cifr hesaplariyla kendine izafe edilen bazi mucizeler(!) ustada mufrit taraftarlari tarafindan takilan kanatlardi ve bu kanatlarla semaya cikarilan ustad tabular arasinda yerini aldi..oysa resullullah'in s a v; "hristiyanlar'ın meryem oglu isa'yı ucurdukları gibi siz de beni uçurmayın. ben ancak bir kulum. binaenaleyh bana allah'ın kulu ve resûlü deyin" buhari telkinine aykiriydi bunlar..
hulasa bu tavirlar tefriti kiskirtti, tefrit ifrati kabartti..
Vuku bulan her şey rasyonalite ile izah edilecek kadar kategorik değildir zira bazı hadiselerin izahı aşkta gizlidir. Gözlerini kemiyete dikenler, mühürlü kalpleriyle manayı keyfiyette göremezler lâkin.
On binlerin ölüme koşarak "ölmeden mezara girdiği" Çanakkale destanı da rakamlarla, stratejilerle izah edilemeyecek bir aşk destanıdır.
Bakmayın bazılarının resmi kayıtlardaki 55 bin şehit sayısı azmış gibi yaptıkları 250 bin abartısına. Ve bakmayın "Çanakkale geçilmez" stratejik sloganlarına. Çünkü AE2 (The Silent ANZAC) denizaltısı maalesef geçmiştir ve istanbul önlerine kadar ilerlemiştir. Bu yüzden rakamlarla sınırlayamazsınız bu destanı.
Ve bütün stratejik indirgemelere rağmen "aşk" destanıdır Çanakkale. Enver Paşa'nın 5. Ordu teşekkülü ve başına da Liman von Sanders'i getirmesine, Liman Paşa'nın 25 Nisan'da yapılacak olan dünya tarihinin en kapsamlı çıkarma harekâtına ilişkin yanlış tahminlerine(!), bu tahminler sonucu yapılan yanlış sevkıyatlara ve neticesindeki ağır kayıplara rağmen bu böyledir. Hatta ve hatta bu ve buna benzer sebeplerden ötürü savaşın uzamasına, böylelikle Almanya'nın Avrupa'da rahat nefes almasına rağmen...
Ne yani Almanlara mı aşk besliyorduk? içilen bunca şahadet şerbeti Almanların şerefinemiydi?
Asla ve kat'a...
Bazı ittihatçıların Alman sempatizanlığına karşı, ne 9.Tümen komutanı Albay Halil Sami ne 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal ne 27. Alay Komutanı Miralay Mehmet Şefik ne 3. Tabur'un komutanı Mahmut Sabri Bey ne Asteğmen Muharrem ne de bunlar gibi nice kahramanlar ve komutalarındaki kahraman erler Alman aşığıydı. Nitekim hiçbiri "inayet-i Alaman'a istinaden" çarpışmadı.
Müttefiklerin ana çıkarma yeri olarak planladıkları Seddülbahir ve Kabatepe sahillerinin sorumlusu 9. Tümen komutanı Albay Halil Sami Bey ve emrindeki üç alayı onlarca kilometrelik kıyı şeridini Liman Paşa(!)'nın hakaretlerine rağmen kahramanca savur. Bu kahramanlığı daha sonraları görevinden azledilerek ödüllendirilecektir ve Çanakkale'deki hiçbir kitabede ismi geçmeyecektir ta ki birkaç yıl evvel lûtfedilipte Ezineli Yahya Çavuşun kitabesine yazılana kadar.
25 Nisan'da ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) güçlerinin apansız çıkarmasıyla zayıf noktamızdan gelen saldırıyı, Asteğmen Muharrem ve komutasındaki bir avuç er Haintepe'de karşılamıştır. Kendisinden kat be kat üstün düşmana ağır kayıplar verdirmelerine rağmen çoğu şehit düşer.
Liman Paşa'nın takıntısı yüzünden verilmeyen hareket emrini gözleyen Miralay Şefik Bey, uzaktan gelen çarpışmanın uğultusunu duyduğundan müteessir bir bekleyiş içindedir. Sonunda beklenen emir gelmiştir ve 27. Alay, dualar eşliğinde giydikleri temiz çamaşırlarla, abdestlerini alarak "inayet-i Hakk'a istinaden" taarruza geçerler ve ANZAC güçlerini püskürmeyi başarırlar.
Liman von Sanders'in 19. Tümen ile Eceabat'ta ihtiyatta kalmasını emrettiği Yarbay Mustafa Kemal, Albay Halil Sami'nin emriyle 57. Alay'la Conkbayırı'na intikal ederek kahraman Mehmetçiğe "Ölmeyi" emreder.
Güneyde ise 3.Tabur komutanı Mahmut Sabri Bey, Yahya Çavuş ve arkadaşları, geniş bir sahil alanını, ingiliz hava keşif raporlarında anlatılan "denizi kırmızıya döndüren" bir hamasetle müdafaa ederler.
Anadolu yakasındaki güçler Alman Paşa(!) Weber'in emriyle beklemektedirler. Lakin Almanca düzenlenen sahte bir belgeyle tümen komutanı ikna edilir ve alaylar hızla Gelibolu yarımadasına ilerler.
Bütün bu yapılanlar Alman aşkı için miydi?
Bazıları için belki evet... Ama bu kahramanlar için zinhar evet denemez.
Toprak kaygısı olamaz çünkü bu kahramanların memleketleri şimdi ayrı ayrı ülkelerin sınırlarında. Irka istinaden desen değil çünkü bu destanın altında Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in, Arnavut'un Boşnak'ın hâsılı "bütün akvâm-ı beşer"in imzası vardı.
O halde neydi?
Bu soruya ben cevap veremem o şanlı kahramanlar dururken.
Miralay Şefik Bey hücum hareketini telefonla Albay Sami'ye bildirirken "inayet'i Hakk'a istinaden taarruza geçiyoruz” demesi destanın adını koyuyor zaten.
Conkbayırı'na düşmandan önce varan 57. Alay'ın "Allah Allah!" nidalarıyla ANZAC askerlerinin üzerine yürümesi cevapların en güzeli...
1918 yılında Ruşen Eşref ile yaptığı röportajda Mustafa Kemal söyledikleri destanın ta kendisi;
"Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size "Bombasırtı Olayı"nı anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafeniz 8 metre; yani ölüm kesin, kesin; Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek bir ölçü ve tevekkülle; biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve hiç ufak bir çekingenlik bile göstermiyor. Sarsılmak yok... Okumak bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim Cennet'e girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. işte Türk askerindeki üstün ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer örnek. Emin olmalısınız ki; Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."
Biliyorlardı "...Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz" (Bakara -156)
Ve şahadet ediyorlardı;
Şahadet ederiz ki; Allah'tan başka ilah yoktur.
Şahadet ederiz ki; Biz Allah içiniz.
Şahadet ederiz ki; O'na döneceğiz.
Ve canlarıyla ispat ediyorlardı şahidi olduklarını. Ama biliyorlardı ölmediklerini. Çünkü Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" denmezdi. Onlar diriydiler. (Bakara-154)
Kazanan onlardı. Pusuya düşen kırk sahabîden biri olan Füheyre, sırtından sokulan hançer göğsünden çıktığında katilini hayrette bırakan "işte şimdi ben kazandım" sözlerini söylerken yanılmamıştı.
Çanakkale şehitleri de islam'ın ilk şehitleri gibi "ölümü öldürerek" kazandılar. "Bedrin aslanlarının" namazını kıldıran ve toprağa veren Resulullah (s.a.v.), en az onlar kadar şanlı kahramanlara "Agûşunu açmış" bekliyordu. Bundan daha büyük mükâfat ne olabilir?
Aşkla mücadele edip maşukuna eren tüm şehitlerimizi zahmetle değil rahmetle anıyoruz. Bizim gibi "hayat süren leşlere" şefaat ederler inşaallah.
obsesif ve bir o kadar da istikrarsiz bir tekamul...
evvel zamanin jakobenleri "demokrasimizin ile dustugu buhran ve son muessif hadiseler dolayisiyla" sopayla darbe vururlardi halka ragmen *, sonralari aba altindan sopa gostermeye basladilar "ataturk'un bize hedef verdigi cagdas uygarlik seviyesine ulasmak umidini kamuoyunda yitirmek" gerekce gosterilerek *..daha sonra "dis ve ic dusmanlarin tahriki ile, varligina, rejimine ve bagimsizligina yonelik fikri ve fiziki haince saldirilar" gerekcesiyle sopa tekrar gun yuzune cikti *..dedim ya istikrarsiz diye..bitmedi gun geldi sopa abanin altinda gorevine devam etti "turkiye cumhuriyeti devletinin, basta laiklik olmak uzere temel degerlerini asindiran" bir takim cevrelere karsi 27 nisan muhtirasi...zamane jakoben hukuki kilif giydirmis sopasina "laiklige aykiri fiiller" karsisinda..acimasin diye mi kimse gormesin diye mi bilinmez ama minarenin kilifindan farksiz gelmedi gozume...
abartmiyorum sayin seyirci.
yuzde 47 oyla iktidara gelmis bir partiye osuruktan sebeplerle dava acmak...ve gorevini ifa ettigini dusundugun koltuga daha az oy alarak atanmis birinden...anayasanin ana mevzuatina eklenen duzenlemelere ragmen uygulamaya alenen karsi cikan rektorler varken...gulmekten cumlemi tamamlayamiyorum sayin seyirci...
dtp'yi kapatin...
akp'yi kapatin...
aman chp'ye ilismeyin gok tengri carpar sonra..
mhp'yi kapatin...
ama ip'yi kapatmayin lazim olur sonra, neme lazim diaspora her ulkeye lazim..
aman anayasa komisyonu baskani'nin "halki kapatin" demesine, lazim size...hem hepsini kapatamazsiniz ya acik oy gizli tasnif yaparsiniz en iyisi...chp var ya "laikligin sovalyesi"
ne diyeyim sayin seyirci jakoben ayni jakoben zihniyet ayni zihniyet...farki abasinda...
ama sayin seyirci hatirlatayim; cumhurbaskani secimlerinde muhtira gelmisti de kahraman olmuslardi ya bunlar...hah! yine aynisi olacak..misal verirken timsal edecekler akp'yi..
"Bağımsız" olarak lânse edilen iki tiyatrocu, "8 Mart dünya emekçi kadınlar günü" adına düzenlenen etkinlikte sözüm ona kadının özgürlüğü temalı bir gösteri sergilediler. Gösteri başlarken, biri başörtülü iki kadın sahneye çıkınca, "bit yeniği" aramadım değil. Zira olan oldu ve zihnî bağımsız tiyatrocular, zatı şahanelerini dahi aşağılayan metni müsamerelerdeki söylediklerinden bihaber küçük öğrenciler gibi icra ettiler. Erkeklere nazire yapan feminist mottolarla girizgâh eylediler. Başı örtülülere "kelle" demekte bir beis görmediler. Bu muhalefet artığı teksti yazan ve yöneten efemine zihniyet unutmasın ki; gün gelecek demokrasi ona da lazım olacak.
Akaidi gereği örttüğü başörtüsüyle, "kelle"ye indirgenen, anayasal hakkı olmasına rağmen üniversitelere bu "kelle"ile giremeyen, emekçi kadınlar günü olmasına rağmen özellikle ve özellikle kamu kuruluşlarında ayrıma tabi tutularak işgücü sınıflandırılan, "öz vatanında parya" ilan edilmesi yetmezmiş gibi evladını öz vatanına feda eden ve hala acısı taze olan kadınların bulunduğu bir ülkede "8 Mart" biraz ütopik kaçıyor..
Resmî rakamlara göre yılda 3,5 ila 4 milyar doları bulan bir silah alımı yapip ve halen silah teknolojilerinde yüzde 80'lere varan oranda dışa bağımlıyken yapilan bu operasyonun nakdî külfeti; silahlı kuvvet mensuplarının günlük harcamaları, araç ve gereç harcaması, yakıt ve mühimmat harcaması şeklinde sıralanabilir ..dolaylı nakdî külfeti de göz ardı edilemez.. Bunların yanında ve en mühim olanı ise sosyal külfeti..
Sınır ötesi operasyona tepki olarak Diyarbakır'da sokağa dökülen binlerce insana, Kuzey Irak'ta tank sevkıyatını peşmergelerle birlikte hareket ederek engelleyen bölge halkının antipatisine, operasyon sonrası vuku bulan ses bombası patlamalarına, operasyon karşıtı gösterilere ve verilen can kayıplarına karşın, başarı diye addedilen "etkisiz hale getirilen teröristlerin sayısı" karşılaştırıldığında külfetinin ne denli büyük olduğu görülecektir sanıyorum..
"Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık,
Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık." Ziya paşa
***
Yan gelip yatan akp..
Terör konusunda uluslararası başarı kazanan AKP hükümetinin, terör örgütüne destek vermeyen Kürtlerin dahi örgüt mensuplarıyla 'kan bağı' ilişkisini kurduklarından haberdar veya bihaberken bir yandan "Diyarbakır'ı istiyorum" demesi diğer yandan da sınır ötesi operasyona cevaz vermesi tam manası ile siyasî basiretsizlik örneğiydi..
Sosyal problemleri çözüme kavuşturmadan askeri tecridi günü geçiştirmek için kullanan AKP, yerel seçimlerde Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden büyük başarılar elde ederek de siyasi tecrit sağlamayı planlıyor. Böylelikle hâlihazır destek yok olacak veya olmadığı kanısı oluşturulacak. Lakin askeri ve siyasi tecrit ile bu sorunun üstesinden gelinemeyeceği yakın zamanda anlaşılacak çünkü AKP şunu unutuyor; o bölgeden zamanında DP'de fazlasıyla oy aldı ama bu oylar sorunun çözümünde etkin rol oynamadı.
Unuttuğu bir mevzu daha var o da zamanında öngörülmeyen reformların artık iştah kabartmadığı gibi yükselen taleplere neden olduğu. TRT kanallarından birinin salt Kürtçe yayın yapması için atılan adım (#3033997) zamanında atılmış olsaydı olumlu tepkilere önayak olabilirdi.
operasyon tamamlandı artık..bundan sonra siyasi erke düşen; ihanet parametreleriyle oluşturulan sistematiği behemehal bertaraf etmek, ülkedeki ortak toplumsal beklenti ve taleplerin "tahrip" değil "tayin" edici unsurlar olduğu göz önüne alınarak, istismara açık yanlışlıkların doğru zamanlarda ve doğru öngörülerle çözüme kavuşturmak, böylelikle gönül ötesi operasyonun başlatmaktır..
din kelimesinin koku deyndir ve buyuk lugat'te; "borc" olarak gecer..
borca dayali dolayisiyla hesap yukumlulugu olan bir sistem..nedir bu borc?
'var eden'den, goklere, daglara ve yere arz edilen ama kimsenin yuklenemedigi yalniz 'var olan' insanin ustlendigi bir borc..
bu borc oyle bir borc ki; hic bir seye muhtac olmayana..
ve oyle bir borc ki; borclu oldugunun bilincinde.. "hem borc, hem borclu".
borc insanin bizatihi kendisidir..din ise bu borcluluk bilincinin algisidir..neye/kime borclu oldugunu nasil harcayacagini ve nasil geri odeyecegini tanzim eden nizamdir..
"..bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim.."(maide-3)
----------------------spoiler----------------------
kur'an'da din kelimesi iyelik ekleriyle kullanilmistir..*, *, *
----------------------spoiler----------------------
baska bir acidan degerlendirecek olursak; borc alinan harcanirken, insanin faydasina olan "helal" kistas alinir..bu sebepten fikih, kesin haram hukmu olmayani helal sayar..
hulasa borc insanindir, lakin hesap gunu o'nundur..
turk silahli kuvvetleri'nin resmi web sitesi uzerinden yayinlanan ve her defasinda guncel siyasete yazili mudahele eden talihsiz ve tarifsiz nesriyat..
genelde iktidari hedef alan mudahelelerin en son ornegi dun "tsk.mil.tr" adresinde yayinlandi ama bu sefer iki muhalefet partisine yoneltildi.
"24 yıldan bu yana devam eden terörle mücadele sürecinde, ilk defa bu tür anlamsız saldırılara hedef yapılmak istenmektedir. bu saldırılar türk silahlı kuvvetlerinin terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermektedir."
neydi tsk'yi kuplere bindirip bu muhtirayi yayinlamaya iten?
baykal'in operasyonun erken bitirildigine dair; "ameliyatı sonucuna ulaştırma fırsatı maalesef kullanılmamıştır. elimiz tutulmuştur. ve ameliyat bitti denilmekte; ama içeride parça da bırakılmaktadır" sozleri, bahceli'nin ise açıklamalarda kullanılan üslube yonelik; "terör örgütünün hak etmediği bir imaj ve prestij kazanmasına ve kendisine büyük bir güç vehmedilmesine hizmet edebileceğinin bu kapsamda hatırda tutulması da yerinde olacaktır" hakli uyarisi...
her ne kadar baykal'in sozleri kasapvari olsa da her ikisi de iktidara yonelik sozlerdi.. erdogan dememis miydi "bu operasyona biz karar verdik, sorumlusu biziz" diye?.. ne oluyor da tsk uzerine aliniyor?..bu operasyonda, verilen izinden sonra zamani belirleyici ve mudahele faktoruydu oysa genelkurmaylik..
bunlar, muhtiranin uzucu taraflariydi..tsk yine militarist tavri ortaya koymus guncel siyasete mudahele etmisti..fakat sevindirici taraflari yok degil..ornegin 27 nisan muhtirasina karsi sesini cikarmayan, aksine iktidara cevrilmis namlunun barutu olan chp, bu muhtiraya "manzara-i umumiye" deyimiyle sert yanit verdi..mhp'den de "kurumlarin gorev sorumluluklari dahilinde hareket etmeleri" tepkisi geldi..boyle olmaliydi zaten..demokrasinin geregi buydu cunku..
----kucuk bir hatirlatma----
chp bu tavrin benzerini, buyukanit'in basotrusu konusunda "malumun ilami olur" yorumuna
"kimse golge etmesin, baska bir sey istemiyoruz" diyerek sergilemisti..ama ayni chp; "anayasayi elbette yeniden de yaparsin..ihtilal yaparsin..idami goze alirsin.." sozleriyle 1960'li yillarinin izlerini hep tasidigini gozler onune sermisti..daha sonra kivirdi ama ne fayda..
---------------------------------------
iki muhalefet partisini de bu tepkilerinden dolayi kutluyorum. bu konuda akp’ye ise muhtiranin gereksizligini belirtmek dusuyor..
ucak yolculugu esnasinda hava boslugunun neden oldugu sarsilmayla animsanan ve absurt diyolaga sebebiyet verek dizi...
-n’oluyo lan dusecek mi ne?
+hsktr..desene lost olucaz..
-ulan dusmeyi birak simdi bu ucaktan bi kate bile cikmaz lost oldugumuzla kaliriz.
+!#$!!@#
mevcut anayasa'daki 12 eylulculer yargilanamazlar yonundeki maddenin kaldirilmak istenmesiyle ilgili olarak, 'halka gidelim. halka soralim. hodri meydan. halk isterse yargilanalim' şeklinde konusan, "evren"sel utopyanin hayalperest kahramanina en az don quijote kadar saygi duyuyorum..
1950 oncesi cumhuriyet anlayisina rucu etme maksadina uygun manipulatif hareketlerin tam da sirasi aslinda..
sinir otesi operasyon yapiliyor ki toplumun milli duygulari galeyana gelmis..
basortusu problemi doruk noktasinda..bir yanda "yazi gelmedi" son nefes cigliklariyla giris izni vermeyen rektorler, diger yanda yok baskanindan "rektorler ikna olmazsa geregini yaparim" tehdidi..bunlari alana bonus olarak provokatif eylemler dagitiliyor universite kapilarinda..
miting yapilmasi icin gerek ve yeter sartlar mevcut, mevcut olmasina amma* kambersiz dugun olmayacagi gibi kontrgerillasiz cumhuriyet mitingi de olmaz..soyle gladiomuzla kol kola girip de tsk'yi goreve davet etseydik tadindan yenmezdi bu mitingler..
hakikaten canim cekti yok mu fazla kontrgerillasi olan..
islam varsayimlardan olusan bir teori degil aksine pratige yonelik olan inanc sistemidir..pratige akratilmadan once bilgi bir hiyerarsiden gecer..soyle ki once zihinde tasavvur insa edilir ki ..ibn i rusd tasavvuru sebebiyet ilkesine dayandirarak zaten fitri olarak insanda mevcut oldugunu dile getirmistir..bu tasavvur isigi altinda kavramlar olusturulur ve karvramlarin belirledigi koordinatlar dogrultusunda ozlerin birbirleriyle nispetinden varilan hukum pratize edilir..
salt "korku" uzerine insa edilmis disiplin tasavvuru islam'in hosgoru muhtevasindan bihaber olusmus demektir..korku ancak imanin olusturdugu tasavvurdan zuhur eder..enfal suresinin 2. ayetinde bahsedildigi uzre "muminler allah lafzi anildiginda kalpleri titrer.o'nun ayetleri okundugunda imanlari artar ve tevekkul ederler"..korku degil imandir esas olan..
insan kendinden korkmalidir..zira cinnet insanoglunun gazabidir..
inananlari tasvir eden baska bir ayette "ofkelerini kontrol altina alirlar ve affaderler" (3/134) buyruluyor..
hz.isa'ya en siddetli seyi sorduklarinda "allah'in gazabi" cevabini alirlar..ama hz.isa'nin bu gazaptan korunmak icin yazdigi recetesi daha manidardir..ki o da "insanin kendi gazabini terketmesi"..
israil gazetelerinden birinde israil'in bati seria'dan geri cekilebilecegi ve buradaki guvenligi NATO'ya emanet edebilecegi tarzinda bir taslagin amerika tarafindan sunuldugunu yazmis..bu taslagin kabul edilecegi nacizane tahminlerim arasinda..4 milyon filistinlinin topraklarina geri donmesine musade etmeyen israil neden geri cekilir ki?..
cunku
filistin'e yapilacak herhangi bir saldirida masum insanlariniz zarar gormez..(pirincteki taslari ayiklarsaniz dislerinize zarar vermeden pilavi yersiniz)
filistine atilacak hicbir kursunu ziyan edilmez nitekim..made in NATO..amade to israel
***
bir zamanlarin dis isleri bakani bu zamanlarin cumhurbaskani olan zat-i muhteremin "filistin'in tapusu bizdedir" dedigi gunler animsanmadan dusunulurse barak'in silah satmak icin turkiye ziyaretini de bir kenara birakirsak, refahyol hukumeti doneminde imzalanmis isbirligi anlasmalarinida unutursak -*-, vebalin kimlerin sirtinda oldugu muammasini(!) da dusunmeyiz..
"şimdi baharı bekliyoruz. mart sonlarına doğru baharda tomurcukların patlaması gibi biz de patlarız." denilerek kurulum sinyali verilmis partidir..
dogan medya grubu baskani iken sinyal verip kanalturk'u kurmustu..tam solluyordu ki karsi seritten rtuk karsisina cikiverdi..simdi parti icin sinyal veriyor..artik bu sinyalle koseyi doner..
arapca beka kelimesinin ziddina tekabul eden, yok olmak fani olmak manasindadir..
tasavvufi bir ilim olan "fena", hint nirvanasi ile benzerlik arz etse de tasavvufta kul hic olmaz ancak hakk'in varliginda yok olur yani hakk'ta var olur..
tasavvufta fena ilmine tekabul eder..semantik acidan "fena fi'l ask" ile ilintilidir..ask'ta fani olmak yani yok olmak manasina gelen fena fi'l ask, beseri guzellikleri de ihtiva eden "cemal-i mutlak"a duyulan ask ile kendinden gitmektir..
salt bir dile izafe edilen tum kanallarin mevcudiyeti gibi salt kurtce yayin yapan bir kanalin kurulmasi sovenist uygulama olmasa da muhakkak ki yanlis bir uygulamadir..
multikulturel topluluklarda bulunun farkli irki aidiyetler etnik, bolgesel ve ayrilikci problemleri de beraberinde getiriyor maalesef..bu problemlerin ayni zamanda toplumsal problem olarak degerlendirilmesinden ziyade sadece guvenlik problemi olarak algilanmasi sovenist bakis acisini doguruyor ve tehlikenin boyutunu buyutuyor..tum kanallar bu problemi guvenlik meselesi statusunden cikarip toplumsal problem olarak degerlendirse ve yayinlarinda farkli aidiyetlerin farkli taleplerini de goz onunde bulundursa boyle uygulamalara gerek kalmayacak..
unutmayalim ki uzerinde beraberce yasadigimiz yerler gayri menkulden ziyade vatan kutsiyetini tasiyan topraklardir..
itikadi mezheplerden biri olan mutezile mezhebinin temel kurallarindan biridir..buyuk gunah isleyenin durumunu ifade eden iki konum arasindaki bir konumdur..