19 eylül 2012 manchester united galatasaray maçında ekran başındaki galatasaray taraftarlarına saç baş yoldurtan futbolcu. git gide baltalaşıyor muntazaman.
Hakemin yanlış kararları vs. çok tartışmalı durumlar içeren maç. Hakem kararlar açısından iki takım için de rezaletti, burada hemfikiriz. Hakeme edeceğimiz küfrü zaten ediyoruz da ben bir de ÖzManUsporlu diğer takım taraftarları hakkında bir iki bir şeyler diyeceğim. Yoksa burada sinirden kendi kendimi sikeceğim, o da hoş olmayacak.
Maç sonunda "Gaassaray ucuz yırttı, kurtuldu ManU'nun elinden yhaaaa xD XD" diyen arkadaşım,tamam belki manu 5 kere gol pozisyonu yakaladı, 1 tane penaltı aldı falan ama ulan bre dürzü, Galatasaray hiç mi bir şey yapmadı? oynamadı mı götoş?!! ulan bu takımın 3 tane golü çok net direkten döndü, bir tane de %100 penaltısı verilmedi. Bunu niye hiç hesaba katmıyorsun özmanusporlu güzel kardeşim? bir yıllık yeni yeni oturmaya başlayan bir kadroyla 6 yıllık aranın ardından manu'yu kendi evinde zorlayıp 1-0 yenilen bir takım var karşında. hiç mi utanma yok lan sen bunları derken, beynin nerde amk?!! Atıp tutarken azıcık dengeli salla ki bir şeye benzesin.
Tabi biz CL maçı yaparken sen Kuzey Güney, Muhteşem Yüzyıl falan izlemiş de olabilirsin canım özmanusporlu kardeşim. ondandır bu yorumların, belki de altında bir kıskançlık falan vardır ha?
Galatasaray bugün manu'ya 1-0 yenilmiştir ama oynayarak, manu'ya da kendi evinde rahat vermeyerek yenilmiştir.
Gurur duyuyorum.
(not: manu'nun aldığı penaltı da haklı bir penaltı değildi.)
insanlıktan nasibini almamış bir grup hayvanın gerçekleştirdiği eylemdir. Bunun Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı Fenerbahçe'si yok! Bu ülkede yok marka değeri, yok bilmem ne, endüstriyel futbol diyerek; iki klübün taraftarlarını birbirlerine karşı kışkırtarak nefret tohumu ektiler. Bu nefret en çok takipçisi olan spor dalı olan futboldan iş çıkıp basketbola, voleybola sıçradı, merak etmeyin yakında su topuna da sıçrar. Play-off bilmem ne diyerek iyice körüklediniz nefreti ve alın şimdi de meyvelerini toplayın orospu çocukları. Başka bir spor klübünün genç kadın takımına saldırmak ne demektir lan, bu nasıl bir haysiyetsizliktir?!! Nasıl bir şerefsizliktir; ama yok! siz oturun o güzel koltuklarınızda, karpuzlarınızı büyütün. büyütürken de övünün eserinizle, unutmayın bu sizin eseriniz!
ha, bir de o endüstriyelleştirdiğiniz sporu götünüze sokun, üstüne bir de kına yakmayı sakın unutmayın!
kendi beyninde yaşayan insanın ürettiği değerler ile dış dünyanın ona vermeye çalıştığı şeylerin çatışması sonucu oluşur. bir süre sonra kişi de bu durumu yadırgamaz, kabul eder. zaten toplum da ona "sorunlu fakat kabul edilip aramıza kazandırılması gereken birisi" diye bakmaya çoktaaaaan başlamıştır bile.
kişinin sevilmediğini anladığı andır. o anda o kadar şiddetli bir acı hisseder ki dehşete düşer ve ıçınde bulunduğu dehşet hali kişiyi olgunlaştırır, büyütür. içindeki saflık ve masumluğu alır, her ne kadar istemese de.
insanın ruhuna işleyen sesin sahibi olan süpersonik insandır. genç yaşına rağmen çok iyi işler çıkarmaktadır. ayrıca postcards from italy insana tuhaf bir hüzün vermektedir. sesinden olsa gerek...
çok alakasız bir zamanlamayla tanıştığım ve çok sevdiğim şarkı. insanın ruh hali ne olursa olsun acayip sakinleştirir insanı; hatta öyle ki bu sakinlik insanı bunalıma da sürükleyebilir * . şarkının sonundaki lalallalalaaaaaaa'lar da çok güzeldir.
Keskin bir gözlem, duru bir dil ve gerçeğin en saf hali. Zeki Demirkubuz budur. Bu adam filmlerinde o saf gerçekliği öyle bir şiddetle yüzünüze vurur ki dehşete düşersiniz. (bkz: masumiyet) Hapishane yıllarında tanıştığı Dostoyevski kitaplarından çok etkilenmiştir ki bunu zaten Bekleme Odası 'nda da görüyoruz. Açık kapı mevzusuna gelince de; bunu da Dostoyeski'den etkilenip yaptığına dair rivayetler mevcuttur.
Kısacası; bu adam hep yaşasın, hep filmler yapsın ve biz de izleyelim.
aslında başlığı memleketi kurtaracağım triplerine giren siyaset bilimi öğrencisi olarak açacaktım sığmadı.
özünde bu güzel kardeşimiz tutum ve davranışlarında haklıdır amma ve lakin bilmediği bir şey vardır: bu ülkede memleketi ya rakı masasında ya da kahvehanede kurtarabilirsin. yani sen onca yıl oku çalış didin, buradaki insanlar kadar iyi bilmezsin ne yapman gerektiğini. ne sana saygı duyarlar ne de dediğini dinlerler. onun için vazgeç güzel kardeşim, vazgeç.
bu memleketi kurtaracaklar bellidir, yorma güzel kafanı sen bu işlere. anlamazsın çünkü sen bu işlerden.
düpedüz enayiliktir. neden mi? o hediyelerin (yüzük, tesbih, boncuk vs.) çoğunluğu buradaki hicaz pazarı (sanırım böyleydi adı yada buna benzer seyler oluyor) tarzı yerlerden alınıyor.
çevresi tarafından sürekli "çok şirin-şeker" olduğu söylenen hatunlardır. bu hatun modeli genelde izlenilen animelerdeki karakterlerle karşılaştırılabilirler, oradan herhangi bir isim bu hatun kişisine lakap olarak takılabilir.burnundan öpmek isteyenden tutun da, yanaklarını sıkmak isteyenine bilumum animesever insan türüyle karşılaşabilir. (ki kendisi anime izlemiyorsa bön bön ne olduğunu anlamaya da çalışabilir.)karşılaştığı bu insanlar tarafından sevgi selinde boğulabilir. dikkatli olması şart.
aşık olunan kişiden uzak kalınamaması durumunda gidip arkadaş olmak.. üstüne onun aşk hayatını dinlemek zorunda kalmak.. eli kolu bağlı olmak.. söylemek isteyip söyleyememek.. insanın içinde birikmesi.. her doğan yeni güne lanet edip intiharı aklından geçirmek.. ve günlerin böyle rezil ve sefil bir halde birbirini izlemesi..