bir anadolu takımını şampiyon yapmış bir yerli teknik direktördür gece itibarıyle. bunu mustafa denizli yapamadı. şenol güneş yapamadı. ersun yanal yapamadı. aralarında en taşaklı olanı fatih terim gençliğindeki ufak maceralardan başka buna yeltenmedi bile... zaman ertuğrul sağlam'ı takdir etme zamanıdır. helal olsun...
ezel dizisinde bahar kişisinin defterine karaladığı eylem. herhalde ölmeden önce yapılacaklar gibin bi şeydi. yani arkadaş şu para insanı hakikaten değiştiriyor. daha 10 sene öncesine kadar denizli'de gecekonduda yaşam ve geçim savaşı veren kişi şimdi ezel'le tibet hülyaları kuruyor. birader ezel var yanında sonuçta. urfa balıklı göl neyine yetmiyor?
beşiktaşımızın hak ederek yenildiği karşılaşma. zaten son birkaç haftadır takımın ne tadı var ne tuzu. ernst de yorgunluğunu atamayınca orta sahada mücadele gücümüz düştü. manisa genç takım olmasına rağmen daha fazla isteyerek maçı aldı. bizde bobo golünü attı. toraman mücadeleciydi. o kadar... devre iyi gelse bari.
daha önce 2 defa(aliens, terminator) sinemanın yönünü değiştirmiş ve halktan "vay orospu çocuğu!!" şeklinde övgü almış; şimdi de bir üçüncüsüne hem de en köklüsüne hazırlanmaktadır. allah utandırmasın ne diyelim. sevdiğimiz bi abimizdir sonuçta.
9 aralık 2009 dinamo kiev barcelona maçında kievli futbolculardan, özellikle 3 numaradan resmen dayak yemiş, gene de mücadelesini sürdürmüş ve 86'da serbest vuruştan golü tıkmıştır. koçumdur valla...
bu adamı izlerken canımdan beziyorum artık. isterse osmanlı statüsünde oynasın takımda olması her açıdan eziyet. rakip hafiften şarj yapar hop yerde. durup dururken faul yapar hop top rakipte. teknik desen hak getire. eli kolu çok kullanıyor, korkuyorum haksız kazanç sağlayacak diye. aldığı paraya hiç değinmiyorum. bobo'nun 2 katı alıyor neredeyse. fenerbahçe'ye faydalı olmuş olabilir ama bizdeki durumu ortada. olmuyor bu adamla. buna verdiğin fırsatı batuhan'a, ne bileyim altyapıdan birine ver daha iyi. en azından kendi evladını kazanmış olursun. sözün özü gitmesini istiyorum nobre'nin. hem de acilen.
yine sakatlanmış. geçmiş olsun. hazır yeri gelmişken de galatasaray camiasına sesleneyim. beşiktaş'tayken o kadar söyledik, dinletemedik. bence galatasaray acilen robocop'u, olmadı 6 milyon dolarlık adam'ı yapanlarla irtibata geçsin. bu saatten sonra başka türlü düzelmez çünkü...
şu memleketin adaletini sikeyim afedersin. dünyanın değil, memleketin... çünkü adım gibi biliyorum ki, bu adam dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı(amerika dâhil) baştacı edilirdi. o kısıtlı olanaklara rağmen o filmi yaptığı için dört koldan kanat gererlerdi uluçay'a. burada ise 3 senedir bitirmek için uğraştığı filmini tamamlayamadan gitti.
şuraya bak: "Sinemaya yaşamını adayan Uluçay, yıllarca geçim derdiyle uğraştı, kamyon şoförlüğü, inşaat işçiliği ve tavukçuluk gibi pek çok işte çalıştı. Çocukluğundan esinlendiği ilk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı çekerken geçimini sağlamak için yem fabrikasında hamallık da yapan Uluçay, bu filmiyle Türkiye'de ve yurtdışında 40'a yakın ödül aldı."
resmen kahırdan öldü adam.
bir yanda 4 milyon doları şrak diye kenef gibi filmlere yatırabilen tüccâr kafalılar, bir yanda ahmet uluçay... hakkaten bu memleketin adaletini sikeyim.
35 yaşında olmasına, 1 hafta içerisinde fenerbahçe, manchester united, sivasspor maçlarında 90 dakika oynamasına rağmen, sivas maçının uzatma dakikalarında hâlâ erinmeden ileri depar atıp gol pozisyonuna girmiş bir insandır kendisi. yeteneksiz şu, bu... ama saygıyı hak ediyor kardeşim. bütün kalbimle alkışlıyorum deli ibomuzu.
şimdi sayın dost,
geçen hafta rıdvan hoca fenerbahçe bize yenildikten sonra "gelecek hafta kasımpaşa maçı var. yener... ama bu işlerin iyiye gittiğini göstermez." demişti. fener takımı kasımpaşa'ya yenildiği gibi bizim maçtan da kötü bir oyun sergiledi.
bu hafta sonu oynanacak maçlar için hafta içi şöyle bir spor yayın organlarına, bahis sitelerine falan göz attım. bu maçla ilgili nerede bir tartışma, bir anket varsa hemen hepsinde kasımpaşa'nın yeneceği yönünde ağırlıklı bir tahmin vardı. hani futbol bilgisini kendi tekelinde sanan "ya bizim ülkede de herkes teknik direktör, yorumcu sanıyor kendini" diyenlere de selam çakalım buradan.
ne oldu? çoğunluğun öngördüğü oldu. fenerbahçe yenildi. peki sürpriz miydi? valla objektif adam için değildi. sürpriz olan bir şey var mıydı? bence o da yoktu. zaten yarısından fazlası lütfen top oynayan fenerli futbolcuların, hele bir de seyirci yokken kasımpaşa'ya reaksiyon göstereceğini düşünmek romantizmdi. zaten fenerbahçe oyunun hiçbir anında en azından maça ortak olacak bir havada top oynamadı. sonuçta olması gereken oldu. bu futbolcuların bu ruhsuz hali devam ettiği sürece de bu takım taraftarını ancak yalandan tatmin eder.
ha sevinmedim mi sonucuna? çok sevindim lan... bir yandan da yılmaz vural da başladı zaten "beni milli takıma alın, medya da desteklesin beni." demeye; geceme neşe kattı...
açık ve net. bunun orijinali britain's got talent adlı programdır. bi oradaki yeteneklere bakıyorsun, bi buradakilere; "ulan" diyorsun hakkaten "yeteneksizsiniz..."
çok film izleyen biri olarak arada çerez niyetine yapımları da boş geçmem. bu tıvaylayt olayının ilkini izlerken bu arkadaşa bi dikkat ettiydim. filmin yarısına kadar bu mu vampirdi yoksa diğer davul kafalı eleman mı vampirdi anlayamadım. o derece kütüktü yani. hatta al beren saat'in yerine koy aşk-ı memnu'ya, hiç sırıtmaz. düşün...
hocamı severim. beşiktaşlı olmama rağmen çocukluğumda da sempati duyardım. ama fenerbahçe yenilince kendisini izlemek büyük keyif veriyor. saklayamam bu gerçeği. misal cumartesi gecesi bi ara serum bağlayacaklar sandım adama. çok hoşuma gitti.
ne sikimsonik bi sistemi varsa gruplarda 0 puan alan boliç'in takımının kazandığı turnuva olmuştur. pier, sergen, hakan, tanju boşuna götünden ter akıttı demek ki... gruplarda sıç kupayı al... bu ne lan?!!
artık ritüel halini almıştır. film bitiyor, hemen evde varsa evdekine, yoksa en yakın turşucuya, kapalıysa markete gidip dalıyorum arkadaş. dayanamıyorum lan...
bugün çok yağmur yağdı dost. yağmur yağarken de hiç romantik olamayan bir insan olarak, aklıma gönlü bir hoş eden şeylerden çok, bünyeyi ayar eden meseleler gelir. bugün de okul yıllarımı hatırladım. ve yağmurlu günlerde okula götürüp, sonra dersin bitişinin verdiği huzur ve heyecanla bir an evvel eve ulaşma güdüsünden kelli sınıfta, çoğunluklu sıranın altında unuttuğum şemsiyeleri... şemsiyeler diyorum, tam sayı veremiyorum. nereye gitti o kadar şemsiye, çok merak ediyorum.
arkadaş! unutuyorsun şemsiyeyi değil mi? normal şartlar altında sınıftan bir yere gitmemesi lâzım. ertesi gün gittiğinde yerinde bulman lâzım. ama yok. hademeye soruyorsun "ben görmedim şemsiye memsiye" diyor, çıkıyor işin içinden. çift vardiyalı bir okulda okuyorsan sabahçılara ya da öğlencilere soruyorsun "mavi miydi abi?" diyor, "yok siyahtı" diyorsun, "ha o zaman görmedim." diyor pezevenk.
çıldırtıyorlar resmen. hayır o kadar şemsiyeyi alıp dünyanın en komplike kendi kendini tatmin mekanizması yapmıyorsa neden iç ediyor, hakikaten bilmek istiyorum. biri çözsün artık şu gizemi...
beşiktaş sevgisinden zerre şüphem yok bu adamın. 100. yıldaki şampiyonluğumuzda gençlerbirliği maçı sonrasındaki gözyaşları bunun delilidir. ama başkanlığı kotaramadı arkadaş! yapamadı. bir de üstüne icraatlarıyla bizim antipatimizi topladı. bir vizyon oturtamadı. her esen rüzgara kapıldı, peşinden bizleri, hadi bizi siktir et, canım kulübümüzü de sürükledi. olmadı, olamadı. artık kulübün sahibiymiş gibi davranmasın. değil çünkü. başka kulüpler tek adam tekeline alışık olabilir ama biz değiliz. biz camia olarak bir bütünüz. bu bizim karakterimiz. bıraksın. kendini de yıpratmasın, bizi de, ama en önemlisi takımımızı...
beşiktaş için en son namağlup unvanımızı yitirdiğimiz galatasaray maçında gözyaşı dökmüştüm. çocuktum o zamanlar. ama böyle giderse şu yaşımda ağlayacağım yeminle.