''sana gitme demeyeceğim, ama gitme, Lavinia''
diyen, aşkını dizelerinde bize hissettiren, sevgisini en iyi tasvir edebilen şairlerimizdendir. yalnızlık paylaşılmaz isimli şiirlerinden derlemeler olan kitapla tanımıştım onu. daha doğrusu çoğu şiirinde ondan çok, büyük ve bitmek bilmeyen sevgisini tanımıştım.
ayrıca, kaan tangöze'den de bildiğimiz 'bekle dedi gitti' şarkısının Özdemir Asaf'a ait ''çizik'' isimli şiirden alıntı olması da Özdemir Bey'i ve şiirlerini bilmeyenlere hüzünlü anlarında onunla tanışma fırsatını tanıyor.
ben içimde en ufak bir ukde bile kalmasın diye, hep bir şeyler için çabaladım, 'yapmadım, ve böyle oldu' dememek için yaptım.
eğer ben bir şeyler yapmadan oluruna (daha doğrusu olmayışına) bıraksaydım, ömrümün sonuna kadar kendimi suçlayacağımı biliyordum.
lakin hiçbir zaman bir şeyler yapmanın faydasını görmedim. özellikle bir şeyler bitmişse, ne yaparsan yap, olmayacaktır.
şimdi 'o kadar şey yaptım, buna rağmen olmadı, gururumu ve tüm kesinkes kurallarımı boşu boşuna sıfırla çarptım.' diyorum.
gene olsa gene yapar mıydım?
işte orası kocaman bir soru işareti.
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
(bkz: orhan veli)
hani iliklerine kadar hissetmek derler ya, vücudumun içindeki her hücrede hissediyorum ben de acıyı.
üstelik geçmiş veya gelecek kaygısı diyerek üstünü de örtemiyorum ben bu acının.
hayatımda güzel bir şeyler yaşanırken bile korkuyla yaşıyor, kimseye doğru düzgün yaşadıklarımdan bahsedemiyorum. çünkü gerçek hayatta anonim değiliz. üstü kapalı bir şeylerden bahsetsek bile kötü niyetli insanların bunu bozması oldukça basit.
evet. belki biraz pesimistim.
fakat çok üzgünüm ki hayat bana hiç optimizmin ya da realizmin faydasını göstermedi.
ilk olarak karı değil, kadın.
ikinci olarak çok kalorili yiyecekler tüketip çok zayıf olan insan sayısı oldukça yüksek. bu tamamen metabolizmayla alakalı.
yani eğer kilolu kadınlardan bahsedilecekse bu başlığın altında, aşırı kalorili kadının kilolu kadına eşit olmadığını netleştirelim.
son olarak, ister kadın olsun ister erkek olsun, bir insanın kilosu yahut da kalori alımı kendisi dışında kimseyi ilgilendirmez.
bundan mütevellit, sakın ola karşı cinsi ya da hemcinsinizi küçümsemek, alt görmek için insanları bu tarz boş şeylerle yargılamayınız, yargılama hakkını da kendinizde görmeyiniz.
belli bir süre yanlış ortamlarda sosyalleşmenin insanı ittirdiği durum/sonuç. kafa uyuşmazlığı yaşanan insanlarla sosyalleşme insanı dışarıdaki hayata küstürür. bu da uzunca bir süre evde kalma, kendini dış dünyaya kapama ile atlatılır. fakat insan, yapısı gereği tekrardan kendini dışarıya atar ve aynı döngü yine başlar. bu yüzden naçizane fikrim, sürekli olarak sosyalleşeceğiniz insanların sayısı parmak sayınızı geçmesin.
yani bence ortada bahsedilecek bir nefret yok. fakat anlam verememe çok. mesela senelerdir gurbette yaşayıp, ve memlekette ''her şeyin'' yolunda olduğunu düşünmelerine rağmen asla memlekete dönme gibi bir fikirleri olmayışı. memlekette yaşayıp problemleri açıkça dile getiren insanların çoğunu 'şımarık ve cahil' olarak adlandırmalarına ben anlam veremiyorum. madem burada her şey güllük gülistanlık, buyrun geri dönün bakalım. bir de o çok hoşnut olduğunuz düzende yaşayınız.
(bkz: yaşamaya dair)
BÜYÜK BiR CiDDiYETLE YASAYACAKSIN
BiR SiNCAP GiBi MESELA,
YANI, YASAMIN DIŞINDA VE ÖTESiNDE HiÇBiR ŞEY BEKLEMEDEN
YANI, BÜTÜN iŞiN GÜCÜN YASAMAK OLACAK.
kime neyin iznini verip vermemeyi konuşuyorsunuz ya?
hemcinslerim, kocalarınızdan ya da partnerinizden giyinirken izin ister olduysanız derhal kendinize gelin. isteyen türbanla gezer isteyen mini etekle gezer. bu sizin dışınızda kimsenin karar vereceği, ya da verme hakkına sahip olduğunu düşüneceği bir tercih değildir. karşı tarafı ne kadar severseniz sevin, öz saygınızı yitirmeyin.
gece olduğunda vuruyor bende. sanırım geç uyanmak ve sıcaktan hissizleşmekten mütevellit bu saatler vuruyor. öyle ya da böyle, acıyı bir bedende tüm hücrelerde hissetmek, paylaşamamak ve nafiz vücudumun en derinine kadar içimde hissetmek bunu, bana yalnızlığı unutturmuyor.
modern zaman dramı. mutlu yahut mutsuz herhangi bir duyguyu doruklarda yaşarken bile paylaşabilecek tek bir insanın varlığından mahrum olma durumu. kimsenin gerçekten yaşadığım hiçbir duyguyu önemsediğini hissetmiyorum. kendimle dertleşiyor, kendimle seviniyorum. sevince haset eden insan da çok. keşke paylaşabilecek biri olsa diyorum. sonra hatırlıyorum; paylaştığım tek insanın da beni defalarca yalanlarla uyutmuş olmasını düşünüyor, düşündükçe üzülüyor, acılara boğuluyorum.