takıntı haline getirdiğim korkumun baş kahramanı. korkum ise bir sivrisineğin saçlarımı toplarken gelip saçıma sıkışması. sonra yolunu bulup çıkamaması.* düşünün sivrisinek çırpındıkça saçlarıma iyice dolanabilir ve saçlarımı tararken bir sivrisinek ölüsü kucağıma düşebilir.*
bizim bir arkadaşın yaptığı eylem. üniversite falan da değil bildiğin 8.sınıftayız. hayatımın şokuydu galiba. burjuvanın ne demek olduğunu da o an anlamış olabilirim. çocuğa herhangi bir yaptırım uygulanmamıştı.***
sevildiğini bilirsin ama sevginin eksikliğini dibine kadar hissedersin. o insan sana her şeyini verecek kadar seviyordur seni ama ondan istediğin tek şey yoktur onda. dersin ki "hatalı olan benim, o beni bir arkadaşın/sevgilinin sevebileceği en derin şekilde seviyor. ben yanlış şeyi istiyorum." ama bir hata vardır hissedersin. cümlelere dökemezsin. anlatsan kimse anlamaz çünkü anlatamazsın. bazen sadece sevilmek yetmez nasıl sevildiğine göre nasıl sevilmek istediğine dair bir özlem dolar içine, büyür ve boşluk olur kalbinde. ama fantezilerini kocasına anlatmaya utanan kadınlar gibi anlatamazsın derdini sevdiğine. yanlış olan ne? sevilen tarafın bencilliği mi bu? o an en çok istediğin ondan gelen bir aramadır. telefon çaldığında, telefonu açtığında sadece bir an önce o telefonu kapatmak istersin. sonrasında suçluluk duygusuna kapılırsın yeniden derin bir özlem duyarsın.
şöyle söylemek kolay ' can dostuna aşıksın seni çok seviyor ama sana aşık değil' anlatmak istediğim bu değil. anlatamadığım bu değil.
sahibinin çok çok değer verip koruduğu boya kalemleridir. onun gurur kaynağı olduğundan olayı namus meselesine çevirmiştir ilkokul çocuğu. ha bir de o 48 pastel boyanın sırasını ezberler olur da ortak kullanım anında sırasını karıştırırsan veryansın eder. içimde kanayan yaradır.
şu anda geçiş sürecindedir. umudumuzu kaybetmeyelim türk dizilerinin güzel günleri yakındır. yapmamız gereken köklü ıslahatlardır. birkaç diziyi yayından kaldırıp birkaç senarist ve yapımcının ayağına sıksak işi bıraktırsak bu iş tamamdır. türk dizi sektörü savaşacak ve kazanacak; bunu onları izleyen seven halk için yapacak. geleceği parlak projeler için türk halkının güveni tam **.
yalnız gece ismini vermeden önce soyadının gözden geçirilmesi gerek. sonuçta gece coşar, gece gelir, gece satılmış gibi şeyler çıkar ki allah muhafaza.
zeynep ise zaman mekan dinlemez teyzesine de ablasına da nenesine de toruna da her daim yakışır.
tanım: öznel olarak ne kadar güzel olursa olsun soyadıyla uyumu düşünmeden verilmemesi gereken isimlerdir.
fatih ürek'in haydi lilililililiili yar şarkısını yeni çıkardığı zamanlar tenefüste karışık playlistten şarkılar dinlenmektedir. tabi bir telefon tüm sınıfta dolaşmakta ve herkes kendinde coşup eğlenmektedir. bu coşkuyla ders zilinin çaldığı fark edilmez ders din kültürüdür sınıfa hocanın girmesiyle birlikte oluşan sessizlikte fatih ürek bombayı patlatıverir "hoşgeldiiiiiğğiiiğnn...
&feature=fvwrel tabi telefon o telaşta kapatılamaz da ve arkadaş çareyi telefonun üstüne oturmakta bulur.
ayrı ayrı hikayelerden oluşmuş gibi görünse de bir bütünü anlatan kitaptır. her hikayenin içinde diğer hikayedeki bir nesne, isim..vs bulunur. tabi bunlar bildiğin anlamsız nesnelerdir ama yazarın dünyasının içinde gezindiğinizi hissedersiniz.
hoca artık anlamsız sorulardan bıkmıştır ve "sorularınızı bir kağıda yazıp ders sonunda bana verin" demekten başka çare bulamaz.
ergen liseli* ders sonunda saçma sapan psikolojik sorulardan oluşan iki a4 kağıdını anlamsız bakışlar arasında hocanın eline tutuşturur.
gayet de olabilen bir durumdur. en basitinden ev arkadaşım bu yaz dershanede taniştığı öğretmeniyle evleniyor. üniversitede okuduğu bölüme onun tavsiyesiyle girdi. 4 yıldır ayrı şehirlerdeler ama ayrılmadan, aldatmadan, her türlü zorluğun üstesinden geldiler. tanıdığım en uyumlu çiftler. aralarındaki yaş farkı 8. biri sağ diğeri sol görüşlü, biri türk diğeri kürt, biri doğulu diğeri batılı ama hayatımda tanıdığım en hoşgörülü, en saygılı en anlaşılabilir insanlar. ama o kadar badireyi atlatan bu genç çiftimiz dershanede öğretmen ve öğrenci olarak tanıştıkları için sapıkça bir ilişkideymiş gibi görülebiliyorlar hatta sadece bu yüzden en büyük sıkıntıları çektiler.
tabi ki istismar denen şey apayrı ama hiçbir şey hiçbir olay tek bir bakış açısıyla görülüp yargılanmamalı.
"gereksiz kibarlık" diyerek küçük görülmemesi gereken davranış biçimi. olay kakadan iğrenmek, osuruğa gülmek seviyesine indirgenmemelidir. "tuvalete gidiyorum" dediğinizde karşıdaki insanın zihninde canlanan şey bir fermuarın açılması, bir eteğin inmesi, bir kilotun çıkarılması, sıçma pozisyonu, kaka, koku, elle temizlik ve ellerin ne kadar temizlendiği...vs.dir. ama "lavaboya gidiyorum" dendiğinde akla gelen kısa ve net 'temizlik'tir. o kişi lavabodan kastın ne olduğunu bilse bile - ki zaten bilir- çağrışım yaptığı şeyler ayrı olduğundan, tuvalet yerine lavabo demek karşıdaki insana saygıdır.
herhalde en saçması ev arkadaşım tarafından söylenmiştir.
artık romantik sözlerden bıkmış gerçeklik isteyen bir hal almış ilişkisi 4-5 yıllık mıydı neydi. sevgilisi evlilik için bizimkini ikna etmeye çalışıyor. bu sırada da telefonun hoparlörü açık.
sevgilisi: seni çok seviyorum..sensiz sabah olmuyor..sen var ya sen başımın tacı gözümün nuru...seni seviyorum...
arkadaş: sobanın borusu yamuk!!
sevgilisi: hee anladım..(ne anladın..mal)
öyle bi güldüm ki hala aklıma geldikçe gülerim. arkadaş o sırada bakmış konu hep aynı önündeki sobanın borusuna gitmiş aklı.
edit: aslında karşıdaki kişinin böyle bir cevabı hak ettiği düşünülürse saçma falan değil, gerçekten de verilmesi gereken bir cevapmış.*
benim o. sevmesem de elime aldığım kitabı bitirmeye çalışırım. bunun 3 tane açıklaması var.
1.her kitabı okuduğun yaşla oranla kitaptan aldığın ve anlam ayrıdır. bir zamanlar sefilleri elime alıp "çok övülen kitap bu muymuş" diye dudak bükerek bıraktığımı hatırlıyorum. iki sene sonra elime aldım ve kaldığım yerden(100 küsür) hiç duraklamadan okumaya başladım. kitap o gece bitti. en sendiğim kitaplardandır.
2.arkadaş ortamında daha önce elime alıp yarısında bıraktığım bir kitaptan bahsediliyordu ben de gayri ihtiyari okuduğumdan bahsettim. muhabbet uzadı sonra öyle bir an geldi ki resmen okudum diye yalan söylemiş durumuna düşmüştüm. nasıl toparlayamadım niye yarısında bıraktım diyemedim bilmiyorum ama yer yarılsa da içine girsem demiştim.
3.bir fikrim olsun isteği. yani sevmesem de niye sevmedin dediklerinde "şu yüzden sevmedim diyebileyim". yarım bilgimle konuşup durmayayım. (böylesi en sevmediğim insan tipidir.)
3,5*: kitap ucuz şey mi? iyi okuyan bir insansan ve korsandan kaçınıyorsan aylık kitaba verilen parayla bir aile doyar. yemek buldun ye kitap buldun oku..mantık bu.
secret garden'da izledim ve çok sevdim(kim joo won apayrı bir şey). herhalde kimse bir daha öyle bir karakter canlandıramaz adam çıtayı epey yükseltti..sesi de gerçekten muhteşem. askerden bir an önce dönse de yeni dizilerde filmlerde görsek tekrar.
seslendirdiği şarkı için: http://www.youtube.com/watch?v=7TpVMJanApA
leon
edward scissorhands
one flew over cuckoo's nest
the lake house
the lord of the rings
akıl oyunları
thr others
the sixth sense
The Pursuit of Happyness
bin jip
an american crime
karayip korsanları serisi
v for vendetta
the godfather 1
the green mile
pan'ın labirenti
23 numara
katil doğanlar
yapay zeka
the fall
fight club
rezervuar köpekleri
kill bill
lord of war
çocukluğumdan beri elektronik aletlerimin hepsinin elimde durdukları süreye oranla aynı yöntemle bozulması. örneğin telefonlarımın hepsi, iki mp3, bir küçük televizyon bu şekilde bozuldu. hepsi elimde durduktan bir, bir buçuk sene sonra iki aya yayılan bir şekilde arası git gide kısalarak kendi kendine kapanmaya başladı en son da hiç açıklamasına kapandılar. hiçbir tamirci çare bulamadı, nedenini anlayamadı. çok efkarlıyım şu anda da bilgisayarım kendi kendine kapandı. daha alalı bir sene bile olmadı yazıktır. bu sadece benim eşyalarıma da değil mesela babamın telefonunu elime alırım ertesi gün ekranı gider, arkadaşlarımın bilgisayarlarına dokunurum soluğu tamirde alırlar. sanırım vücudumdaki bir şeyler elektronik aletlere zarar veriyor. sihir gibi büyü gibi bir şey..yok hayır lanet bu lanet. lanetlendim evet. ya da ben dev bir virüsüm.