her gün bindiğimizde görüyorsak olası bir durumdur. akbilinizi isteyip ordan adınıza bakmasıyla tanışma başlayabilir, otobüse binmeyi bile sevdirir. binmemeye başladığında ise ayrılık sürecide başlar.
sokakta yürüyoruz yine, hadi sıtarbaksa girelim diye bir ses duydum sonra. 7 liraya aldıkları kahveyle trilyonluk havaları olan ablaların olduğu yer. önce dik bir bakış attım sonra sert bir ses tonuyla oraya girmem dedim. orası amerikan emperyalizmine sövdükten sonra yine amerikan cafesine giren insanlarla doluydu. hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya çalışırken arkadaşım yine kolumu tuttu hadi ya bi kahve içeriz diyerekten. kurtuldum ondan. kapitalizme karşı geldim. somurtkan kasiyerin ne içersiniz sorusuna cevap vermek istemiyordum, sende haklısın somurtkan kasiyer ekmek parası sonuçta. ama ben ismini bile düzgün telaffuz edemediğim içecekleri içmeyecektim. sonra kahrolsun sıtarbaks diye bağırarak koştum gittim. buda böyle bi anımdır.
geceleri kafasını yastığa koyduğunda saatlerce ağlayıp, sevilmiyor muyum yoksa diye efkarlanır. gün içinde hep dalgındır çünkü sözlükteki halini düşünen yazardır. şaka lan şaka oturdum başlığa gülüyorum.
tamamını okuduğum ve uydurma mı gerçek mi olduğuna karar veremediğim hikaye. bir gencin mumu aniden söndürmesiyle başına gelenler anlatılmakta, daha doğrusu başına gelenleri anlatmakta.