Aslen Düzcelidir, (meşhur) -son- şeyhülislam mustafa sabriye vekalet etmiştir ve onun gibi "Türk" düşmanıdır. itikadi-imani yönünü bilemem lakin, M. Zahid Kevseri aşırı (çerkez) kabilecisi biridir. E. ihsanoğlu'nun babası ihsan efendiyi (çerkez olmadığı için) "Ravak el-Etrak" yurduna mürşid olmasını engellemiş, Mısır hidivliğindeki nüfuzunu kullanararak bir çerkezin atanmasını sağlamıştır?
Milli mücadeleci -merhum- Halit Molla (Akın)'ın "Türk Yolu gazetesi"nde yayınlanan hatırat kitabı elimize ulaştı. -yazarı- Dr. Mehmet Özdemir -rum ve ermeni ile birlik olup- Türk milletini yağmalayan, canına-malına-namusuna tasallut eden -at hırsızı- hainleri sansürlemiş? Bir paragrafta da "Kuvvacıların mecruh ettikleri" bir leşin cebimden "Hendek - Kalayık köyünden" olduğuna dâir, nüfus kaydı çıktığını nakletmiş? Hoca, Kalayık köyünde kimlerin mukim olduğunu -bu bölgede- herkes bilir? Bu çaba niye, bu kabileci melaini muhakeme masasına yatıralı, bir hayli zaman oldu?
"sözlükte izmir düşmanlığı" başlığını okudum. her ne kadar hüsam kardeş -mekkeli abi çölde mohti lazı aramış?- deyu bize bühtan etsede, hicaz bölgesi(mekke-medine-taif-cidde)'nin "hac ve umre ziyaretçisi kabul eden" bir mıntıka olduğunu fikr edememiş? neyse, yıllar önce izmir'den hac ziyareti için gelen -işyeri sahibimizin ahbabı züccaciyeci- Amir ağabey ile olan muhabbetimizi-hatıramızı anımsadım? "gâvur izmir" yaftası mevzuu açıldığında, o anlatmış idi. -makedonya- piriştine'den akrabaları gelmiş ve şöyle bir şikayette bulunmuş; "- yahu amir piriştine'de sırplar-hırvatlar bizi türk olarak görüyor, burada da siz "gâvur" diyorsunuz, biz neyiz ki?" deyu serzenişte bulunduklarını haber verdiğinde ona söylemiş idim, burada tekrar edeyim; "- ağabey o sırp-hırvat gâvuru onlarda "türklük temayülü" görmese böyle bir nitelendirmede bulunmaz? onlar -sizin gâvur demenize- değilde, "düşmanın türk demesine" itibar etsinler?" deyu ünledi idim.
A. Fuat Cebesoy paşaya bağlı 20'ci kolordu kurmay başkanı, Mahmud beyi hendek'te pusuya düşürerek şehid etmişler, düzce hükümet konağından, "- alo sandal(santral de diyemiyor haşlak?) biz düzce'yi zaptettik, sizde hendeği zapt ediniz?" deyu telefon açarak, hıyanetlerini son haddine vardırmaktan çekinmemişlerdir? (d)ilber hoca bir mülakatın da "- yahu o kalkışma, klanlar(kabileler) arası bir kavga idi?" diyerek, -meseleyi hafife almış- natoculara selam çakmıştır! hoce -sana itibar ederiz- lakin, hedef saptırmayı bırak; "- bu düpedüz, TÜRK MiLLETiNiN kanına ekmek doğramaktır?
- istiklâl harbimiz bitmemiştir - derken buna işaret ediyoruz?
güce-zulmedenlere yani "ashab-ı fil ve (piçi) israil"e tapınan, "din ile - iman ile - ihsan ile(hatta türklük ile)" -uzak, yakın- bir alakaları olmayan -taklitçi- maymunlardır.
- Şimdi de senden söz ediyorum -
Rasulü Ekrem(aleyh es-selam)'ın -Selman bin islam- münasebeti ile "ehli beytine dahil ettiği!"
- AZiZ TÜRK Milleti; -
"Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm."
hicretin 7.'ci yılında -aynı bugünkü gibi- iman sahiplerine -topyekün- çullandı idiler! Bir aylık muhasara sonunda, bir gece Allah(Azim eş Şan) 'ın üzerlerine "görünmez ordularını" teksif ile -domuz yavruları misali- çöllerde darma-duman imha oldular.1438. sene sonunda, tarihi tekerrüren imha olacaklar, müjdeliyoruz!?.
Buyurdular; "- Düşkün kimse benim nezdimde hakkını (zalimden) alıncaya dek aziz ve üstündür. Güçlü-kuvvetli olan kimse benim nezdimde, mazlum hakkını ondan alıncaya dek güçsüz ve zayıftır."
"Türk gemisi karaya oturmadı, Türkler sıfırı tüketmedi; ama deniz bitti, gören gördü ki, Türklerin Türk vasfına liyakat kesbetmelerinden başka bir imkânları kalmamıştır; Türk ile gâvur arasındaki farktan başka hiçbir farka istinaden Türkıye lehine hiçbir iş görülemeyecektir."
Rasulullah(aleyh es-Selam)'ın irtihali akabinde (Ali el-Murtaza tekvin-defin işleri ile iştigal eder iken) -ensar, muhacir erkânı- beni sakife bahçesinde halife intihabı için toplandı ve halifeyi seçtiler. hz. Ali -sonradan- neticeyi bildiren sahabeye sordu; "- Ensar bu işe ne dedi ve teklifleri ne oldu?" sahabi cevaben, "- halifelik mevzuunda kendilerinden de bir temsilci olmasını talep ettiler, lakin (ayrılık-gayrılık olur gerekçesiyle) kabül görmedi?" dedi. bu ihbar üzre hz. Ali, "- onlar Rasulüllah'ın 'Ensar'a ihsanda bulunulması' emrini duymamışlar mı? deyu mukabele etti.
tekraren, "- pekialâ, kureyş"in (muhaciran dememesine dikkatinizi celb-ederiz, imamın bu işlerin kabilecilik taasubuyla kotarıldığına teşrihi vardır) ne teklif ettiğini, hangi gerekçeri ileri sürdüğünü?" sordu. sahabe;"- Onlarda Rasulüllah a yakınlığı ve şecereyi(soy ağacını)''nı ileri sürdüler ve tekliflerini (hz. ebu bekir'in evs'in damadı olmasından da istifaden?) kabül ettirdiler!". buna mukabil imam; "- onlar şecere'den bahs açtılar lakin, 'meyvasını' unuttular?" diyerek -hilafetin kendi hakkı olduğuna- işaret etmiştir. haddizatında, "- dini bütün- Türk Milliyetçileri de -o ağacın en mütena- meyveleridir!"
Bir zaman Mekke de diş doktoru ihtiyacı hasıl oldu, arkadaşlar bu "mısırlı doktoru" tavsiye ettiler. "Nasıl yani, adamın ismi bas-bayağı firavun mu, hemde Mekke de?" Soruma karşılık, "aziziye mahallesi - halidiye mıntıkası'nda bir klinikte" çalıştığını ihbar ettiler. Yahu bu arapların, "-firavunu aba'u ecdadı kabül edecek- tiyniyette mezheplerinin geniş olduğunu bilmezdim!. Bil vesile öğrenmiş olduk.