biri geleneksel yobaz öteki de modern yobaz. ikisinin de birbirini yiyip bitirerek bizlere tertemiz bir gelecek bırakacakları karşılaşmadır. çivi çiviyi söker hesabı.
an itibariyle fehmi koru üstadımızın saman gazetesinde yazmış olduğu yazının başlığıdır. sevinilmesi gereken bir yazıdır çünkü epey ilerleme kaydetmişlerdir entelsi yaratıklar. önceden amerikanın oyunuydu şimdi alman oyunu oldu.
edit: abiler kızmış galiba demin gördüm. milleti aptal yerine koyup sanatsal ve sinematik açıdan hiçbir değeri olmayan tek türkiye, kollama gibi dizilerle avutan. kafasının basmadığı her olaya "provokasyon" diyen gazete ancak saman olarak öküzlerin dikkatini çeker benim ilgi alanım dışındadır.
edit2: kalvyede "z" ile "s" harfi üst üste, yanlışlıkla (!?) basmış olabilirim. ama hani siz abiler derler ya, tevafuk. hah ondan işte tevafuk. tevafuk olduğu için silmedim.
doğu tipi modernleşmelerin hepsinde görülen gayet doğal bir durumdur. demokrasi geldi ama ilk defa 1945de meclise iki parti girebildi. şapkanın kanunla zorunlu hale gelmesi, radyolarda türk halk müziğinin yasaklanması, -sözde- laiklik ilkesi gereği devleti ilgilendirmeyen bir alanda devletin yasal düzenleme yapması: ezanın türkçe okunması zorunluluğu.. daha sayılabilir ama, din mevzu bahis olunca aydın ilerici kesilen ama kemalizm konusunda ise yobazlığın tüm örneklerini şahsında tecessüm ettiren arkadaşlara daha fazla hazımsızlık problemi yaşatmamak için kısa kesmemin faydalı olacağı kanaatindeyim.
pragmatist ve seküler sınıfların işgüzarlığıdır. halkların binlerce yıllık birikimlerini kendi sınanmamış, içi boş idealleriyle değiştirmek isterler. rasyonalist olduklarını savunurlar ancak rasyonalim için gerekli olan şey sadece 400 gram beyin olsaydı öküzler kendilerinden daha entellektüel olurlardı. avrupada değerli sosyal bilimci ve felsefecilerin (kant ve hegel rahipti) etik değerler hakkındaki kritiklerinden habersizdirler. sınırsız bir özgürlük isteyerek hedonist bir hayat sürme arzusundadırlar.
çoğulcu demokrasi anlayışını benimseyememiş aydın müsveddesi söylemidir. oy verilirken yeteri kadar rasyonel olunmadığı doğrudur. ancak bu kimseye insanlara hakaret hakkı vermez. ayrıca bu önerme muğlaktır. % 50si derken.. Acaba hangi % 50si.
mümkünse duble olsun. bir gidiş bir geliş olsun. sonra bir de yanına baba yasa olsun. biz de ana kısmısı öyle ulu orta gezemez bi başına. kafamız karıştığında arada bir bakabilmek için bir de anayasacık olsun. torpido gözü de olsun işe yaramayan özgürlüğü, insan hakkını falan koyarız ayak altında dolaşmasın. son olarak da iki oda bir salon bir de balkonu olsun. fos bıyıklı devlet başkanımız hiç inmesin o balkonundan.
"başını mı tuttun" denilesidir. milyon yıl öncesini kıt kanaat geçindikleri aklıyla çözmeye çalışan sözde entel sanısıdır. efenim insan illa herşeyi bilecek diye birşey yok. bazı şeyler de bırakın bilinmez kalsın.
insanların kapanmalarının arkasındaki güdüyü ve saiki sadece cinsel korunmaya bağlayan zihniyettir efenim. çocğun bazı şeylere alışsın diye başını kapatsan "vay efendim küçücük çocuğu kimlerden koruyorsunuz falan fişman" "o çocuk büyüyünce kendisi karar versin" zırvaları da bu zihniyetin mütemmim cüzüdür. iyi de herşeye çocuklarımız kendileri mi karar veriyor, ya da çocuklarımızın verdikleri kararların sonuçları sadece kendilerini mi etkiliyor ki de karar alma sürecine ben müdahil olmayalım. hem ne demek kendi aklıyla karar versin, normları ve etik değerleri sen zamanında nasıl öğreitrsen ona göre karar verir çocuk ilerde. vel hasılı kelam ne kişinin çocuğunun başını açması ne kapatması kimseyi özellikle de kıt kanaat beyni olan 3. sınıf rasyonalistleri enterese etmez efenim.
hem günlük hayatta hem de sözlükte sık sık karşılaşılan; gündelik hayatın gerekliliklerini yerine getirecek zekanın dışında katma değer üretemeyecek kadar embesil ve şans eseri yaşayan kişidir. ayrıca klişelerle ayar verdiğini sanan kişiler türk dili ve edebiyatının yüz karasıdır.
mesela
siyasette: olay yargıya intikal etmitir. hukuka güvenimiz sonsuzdur (tövbe yalan)
sporda: her iki takımda iyi oynadı.
sözlükte: liseli yazar söylemi (kendisi üniversite mezunu oldu da memleketi kurtardı sanki .bne)
cenazelerde: son şakasını yaptı.
eşeğin zikidir efenim af edersiniz. hunlarla övünecekmişiz, hayır yani kendisini şahsen tanımam etmem tanısam bile seveceğimi hiç sanıyorum zat-ı âlilerini. osmanlı türkmüşmüş. açın 1400lü yıllardaki osmanlı nazımlarını, tek kelime anlayabilecek misiniz. ne dediniz, o zamanlar dil öylemiymiş.. allah allah aynı yıllarda yazılan karacoğlan, dadaloğlu türkülerini anlamakta hiç de zorlanmıyorum. haa, osmanlı kayıtlarında türklerin "etrâk-ı biidrak" (akılsız türkler) olarak geçmesini de hiç söylemiyorum.
http://www.haberturk.com/...9955-osymden-yeni-skandal
görüldüğü üzere ösym'nin bile kabul ettiği hatalar karşısında şakocanların ne merak konusu olan durumdur.
Bu arada bizler uyurken kpss skandalıyla ilgili olarak göz altına alınan ösym çalışanları da balyoz davasıyla ilişkilendirildi bile. hadi yine yıttınız şakolar sizi.
yavşaklığın daniskasıdır afedersiniz efem. bu arkadaşlarımız aile, ahlak, örf gibi değerleri işine gelmediği için "toplumun dayatmasıdır efenim, kurtulalım bunlardan" diyerek reddeder. ama bilmez ki o daha babası bile dedesinin taşaklarında değilken insanlığı ayakta tutan bu değerlerdir. eevt belki şimdi bu değerlerin bazı çarpık yanları görülmektedir. ancak bu değerleri yok saydığımızda neler olacağını ise evrimi henüz iki primat geriden takip eden akılımsı organlar ön göremez.
şairin de dediği gibi
"ne atom bombası ne londra konferansı
bir elinde cımbız bir elinde ayna umrunda mı dünya" durumudur efenim. yok ülkenin bilmem kaçta kaçı aptal mı şakirt mi dindar mı dinsiz mi üzerine alınmaz. ne izmirli laik kızlarla ne de konyalı muhafazakar kızlarla bir sorunu yoktur dolayısıyla bunların abilerinden ana bacı dümdüz küfür de yemez. ayrıca onun için seçimin kazananı ispanya 3. liginde 1. olan takım kadar önemsizdir. akpnin % 50lik oy oranını düşünüp düşünüp kahırlanmaz da bu kimse. bununla birlikte ikide bir de "ke mal, puhahaha" diye espiri denemelerine kalkışmaz (gerçekten mide bulandırıcı).
meydanı boş bulmuş boşboğaz gerzeklerin sık sık yaptıkları eylemdir efenim. sandık kadar kafalarının içinde tangırdayan fındık kadar beyinleriyle rasyonalizm yaparlar. bunların islam düşmanlığı o raddeye varmıştır ki müstakil bir vaka olsaydı alkış tutacakları bir olay ya da tutum karşısında hemen "islamcı, dinci, işte islamın gerçek yüzü" gibi kendilerince yaftalamalarda bulunuyorlar. oysa ki ne islamın gerçek yüzü, ne de bilmem hangi ideolojinin gerçek yüzü s*kindirik bir üniversite mezununun anlayabileceği kadar sığ değildir. şimdi bu şablonik karalamalara örnekler verelim, ilk örnek benden:
1- "talibanın ve el-kaidenin terörist olması. işte sevgi dini islam bakın da görün müslümanların gerçek yüzünü"
evet tabii. müslümanlık sevgi dini ya. emperyalist ülkeler kaynaklarını sömürecek, başlarına bombalar yağdıracak, silah ve para desteğiyle kukla idareciler atayacak; bu durumda müslümana düşen de uysal uysal başını bıçağın altına uzatacak. yöntemdeki hatayı kaynağa atfetmek büyük haksızlıktır.
2- "nisa suresindeki miras meselesi.. Aaa tanrınız matematik bilmiyor mu":
o zamanki arap dünyası ve birçok uygarlık 10lu değil 60lı sayı tabanını kullanıyorlardı. evet, yılın 365 gün, saatin 60 dakika, dakikanın 60 saniye olması.. yeterli bir delil değil midir.
seçime sayılı günler kala siyasi parti sempazitanlarının kuruntularıdır. aslında herkes neler olacağını adı gibi de biliyor ama temenni içeren tahminlerde bulunuyor. kimse kusura bakmasın ne akp 22 temmuzdan daha yüksek bir oy alır, ne chp ile mhp koalisyon kuracak kadar dahi oy alabilirler, ne de sair partiler barajı geçebilirler. (has parti develerin uzun eşek oynama ihtimali kadar küçük bir ihtimalle de olsa belki barajı geçebilir) bu vesileyle günün anlam ve önemini belirten şu iki sözü söylemeyi üzerime vazife addediyorum:
(bkz: aç tavuğu buğday ambarına koymuşlar ille de vatanım demiş) (bkz: köpeğin duası kabul olsa cami duvarına işermiş)
evet efenim, olmayan bir alakadır. ya da varsa bile miki mouse ile laptop mouse'u arasındaki ilişki kadardır. toplumda uyulması gereken asgari ahlak kuralları daima bulunmalıdır. çünkü bu kurallar yılların birikimiyle günümüze gelmiştir ve salt rasyonalizme kurban edilmemelidir. nasıl ki bayrak sadece bir bez parçasından ibaret değilse, vatan sadece bilmem kaç metrekarelik toprak değilse; ahlak ve namus da küçücük zihinlerin algılayamayacağı kadar insani değerlerdir ve sadece ademoğluna mahsustur.
Neyse, efenim millet gitsin evine ne hali varsa görsün. ister öpüşsün, ister sevişsin, ister bacak omuza yapsın. ama otobüs, park gibi kamuya açık yerlerde bunun yapılmasının özgürlükle değil varsa varsa görgüsüzlükle alakası vardır.
sakın kimse "özgürlük başkasının hakkını ihlal etmeden dilediğini yapmaktır" demesin. eğer öyleyse bir başkası da başkasının hakkını ihlal etmeden açsın penisini havalandırsın o halde. kimseye zararı yok ne de olsa.
üniversite gençlerinde -ki eski mezunlardanım- ayyuka çıkmış yavşalık sonucunda haklı bir önermedir. evet efenim, kapısına kilit vuralım üniversitelerin. profesör maaşıydı, memur gideri, bina gideri falan feşmekan derken bir dünya masrafa giriyor devlet. peki sonuç ne, yayınlanan makale sayısı bakımından dünyada ilk 500de bir tane üniversitemiz yok. üniversiteli gençlerin ise hali harap. senede 2 vize 2 final yapılır, orada da zaten soruların yüzde ellisinin nerden geleceği kabak gibi ortadadır, buna rağmen sızım sızım sızlanırlar yok efenim sınav zormuş, niye test yapmamış, hukuk sınavında da bilgi mi sorulurmuş niye yorum sormuyormuş. (yorum dediği de sınırsız atış serbestisi, ağzını kırayım sanki anayasa mahkemesi de adama yorum soracaklar) en sonunda güç bela okulu bitirir sikindirik bir diploma alır "küçük dağları ben yarattım büyüklerinde de çok emeğim geçti" edasıyla kasım kasım kasılarak yürür. sağda solda gördüğüne bilmem hangi parti başkanının yahudi olduğu "gerçeği"ni öbür hangi bakanın ülkeyi pazarde patates fasülye satar gibi sattığı "gerçeği"ni de (gerçeği ne çabuk da sökmüş civanım benim) anlatır durur, bundan boş kaldığı vakitlerde de mutfak ile tuvalet arasında part-time kuryelik yapar. bu yüzden efenim özellikle yükselen kırmızı et fiyatlarına çözüm olarak en atıl kurum olan üniversiteleri mandıraya çevirelim. iki ayaklı ökü.. pardon öğrenci yetiştireceğimize 4 ayaklı öküz besleyelim.
sözlükte müptezelliklerin ayyuka çıkması durumunun bir sonucudur. yok efenim şöyle siktim, böyle çaktım, şu şekilde yardım.. el sikini yemeyen kendi sikini piyade tüfeği sanırmış. anasını satayım sanki herifin yarağı bulunmaz hint kumaşı, bir senin sikin var sanki. ulan biz de adamın ağzına verip kulaklarıyla şınav çektirmesini biliriz ama sizler gibi kainatta ilk seks yapan adam edasıyla ballandıra ballandıra anlatmıyoruz.. ulan yavşaklardan tesbih yapılsa imamesi sizler olurdunuz, adam olun oğlum biraz adam..
Mâkullükten tamamen uzak, her iki tarafın da karşıt düşünceyi çürütmek için en uç ve aykırı örnekleri verdikleri, rasyonel akıl yürütmenin sistematiğinden ve diyalektikten yoksun kör döğüşüdür. Her iki taraf da zır cahildir, hiçbir entellektüel boyutu yoktur tartışmanın. ilerleyen safhalarda tartışmanın seviyesi artık belden aşağı inmiştir. iğrençlikler diz boyudur. Dindarın din adıyla yaptığının dinle alakası yokken, dinsizin de "din adına yapılıyor" diye eleştirdiği şeyleri kendisinin dinsizlik adına yapması gayet paradoksal bir durumdur. Atesit tasavvuf ve ilahiyat bilmez, islam tarihiyle alakası yoktur. Dinin talî ve tehlikeli yorumunu asli olarak ele alıp onun üzerinden ele alırlar. Dindar da batı felsefesini bilmez, islam dininin rasyonel yorumundan da bihaberdir. Tartışmanın nereye gideceğiyle ilgili bir fıkra anlatayım.
Birgün karı koca oturuyorlar, kocanın morali bozuk.
Kadın: "bey neden suratını asıyorsun, bak sana keçisi minareden düşen zekeriyanın hikayesini anlatayım"
Adam: "Hanım, bi kere o keçi değil koyun, minareden düşmedi gökten indi, zekeriyaya değil ibrahime geldi, ölmedi kurban edildi..
Anlıyorsunuz değil mi?
edit: Yaw düzeltemedim işte başlığı anlayın, ateit değil ateist.
Bütün ülkeye kendini başbakan olarak kabullendirememiş olan, kemikleşmiş oy kitlesinin dışında kimseyi umursamayan ülkenin sözde devlet başkanına gösterilebilecek en iyi tepki.
-Nitekim bizi gördüğü yerde bi yerleri şaha kalkanlar da vardı, bilmiyoruz sanmasınlar.. Ama şunu da bilsinler ki kaldırdıkları yanına kalmayacaktır..
Demokrasinin su götürmez en basit tanımı; halkın kendi kendini yönetmesidir. Bu yönetim şekli azınlığın hak ve özgürlüklerine halel getirmeden halkın, çoğunluğun tercihlerine uygun yönetilmesi şeklinde gerçekleşir. Bu bağlamda hiçbir temel hak ve özgürlükle ilgili yasal düzenleme oylamaya konu olamaz. Mesela eşcinselleri tedavi etmek ya da kürtleri ülkeden sürmek gibi herhangi bir düzenleme bireyin temel hak ve hürriyetine tacizdir ve oylamada 1 red oya karşın yetmiş milyon kabul oyu dahi olsa alınacak karar hiçbir şekilde adil ve demokratik değildir.
Demokrasinin çarpan etkisi ise çoğulcu demokrasinin abartılarak azınlıkçı demokrasi haline getirilmesidir. Yani azınlık haklarını koruyacağım derken çoğunluğu da haklarından mahrum bırakmaktır. Mutedil olan kişilerin bireysel tercih ve yaşam tarzına minimum müdahale eden yönetim tarzıdır. Bir örnekle daha tanımı izah edeyim, mesela zorunlu din dersleri alevilerin vicdan özgürlüğünün ihlali anlamına gelir mi; evet.. Peki din derslerinin tamamen kaldırılması da inanan insanlar için dini eğitim hakkının elinden alınması demek değil midir; galiba buna da evet. işte toplumda dezanavantajlı insanlar lehine pozitif ayrımcılık yapacağım derken avantajlı grupların; sağlanan toplumsal ve toplam bireysel faydadan daha büyük çıkar ve hakkından feragat etmek zorunda bırakılması demokrasinin çarpan etkisinin yan etkisidir.
Türban yasağını da bu bağlamda değerlendirmek gayet mâkul ve vicdanlı olacaktır.
Aslı "Atatürk yurdumuzu düşmanlardan kurtardı muhabbetinden bıktım" olacaktı. Bu ne arkadaş ya, hiç mi iki kelime makuliyet çerçevesinde tartışma olmayacak, biri Atatürk'ü eleştiriyor öbürü hemen başlıyor küfre ana avrat bacı bacanak. Ne o Atatürk'e hakaret eden kansızmış, türk değilmiş. tamam doğrudur kimsenin kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur ki hele bu bir de insanların kutsalıysa kişinin haddini bilmesi lazım. Ancak insanların da karşılık verirken asgari edep ve haya şartlarına riayet etmesini sabırla bekliyorum.. Ülkem ülkem güzel ülkem, benim yalnız faşist, karanlık, cahil ülkemmmm..
Genellikle az gelişmiş ülkelerde görülen, içinden çıkılması zor bir sorundur. Milli geliri düşük olan ülkelerde, bireylerin tasarruf düzeyleri de düşük olacak, bundan dolayı da istenen yatırımlar yapılmayacak, yapılanlar da verimsiz olacaktır. Yatımların verimsizliği de yoksulluğun kronikleşmesine neden olacaktır..
Dış ticarete dayalı büyüme politikalarında; ihraç malları fiyat endeksinin ithal malları fiyat endeksinden daha düşük seyretmesi sonucu dış ticaret açığının giderek artmasından kaynaklanan büyüme şeklidir. Genellikle tarımsal üretimin yoğun olduğu ve tarımsal ürünlerin; ihracat gelirlerinde önemli bir kalemi oluşturduğu ülkelerde görülür. Geçmiş dönemlerde Çin ekonomisi buna en iyi örnekti.
