ayne evi, aynı hayalleri, aynı yatağı paylaştığın, herkesten çok güvenip, yanında en rahat olabildiğin, o olmazsa yarım olacağını düşündüğün kişiye bir bağ ile bağlanmayı amaç edinen bir araçtır.
Kaçıncı bölümünün olduğunu bilmediğim, iyice sarpa saran, polisiye diziden soğutan, ve artık RTÜK'e adına şikayet dilekçesi yazmayı düşündüğüm, en nefretettiğim saçmasapan türk dizisi...
jules: describe what marcelles wallace, looks like!
brett: he's bald.
jules: go on!
brett: he's black.
jules: does he look like a bitch!?
brett: what?
jules: i said, does he look like a bitch!?
brett: no!
jules: then why do you try to fuck him like a bitch, brett?
Muhabbeti koyulaştırmak, öğretmenin farketmesi ve o çöpün başında dersin sonuna kadar tek ayak üstünde beklemek...
ilkokul günlerini anımsamak paha biçilemez...
Türk erkeklerinin kendini dünyanın en üstün varlık sanmasından dolayı türk kızlarını küçümsemesi...
Örneğin: bıyıklı bir kız gördüklerinde;
al işte kesin bu türk demeleri gibi...
ama kendilerini üstün sanan bu varlıkların kulaklarından ve burunlarından çıan kılları görmezden gelmeleri de bir o kadar çelişkili...
hep bir gün benim olacak umuduyla bastırılmış, elde edip kısa bir mutluluk sonrası ayrılık ve bu defa geri dönecek, arayacak umuduyla bastırılan ve mutlaka yeni birine aşık olabilirim umuduyla bastırılacak olan hiçbir zaman yaşayamadığım ancak sıkça tanık olduğum çaresizlik, avarelik ve saçmalıkla dolu bir duygu...
araba alabilmeyi çok istiyorum ve aşık sevgilim beni mutlu edebilmek için gece gündüz çalışıp para biriktiriyor. Halbuki ben ondan istemiyorum, sadece o benim için herşeyi yapabilmeyi istiyor.