Sözleri Köroğlu'na ait çok güzel bir eser. Musa Eroğlu Dedem Korkut albümünde seslendirmiş ama Haluk Levent yorumunu daha çok sevdim. Sözleri de şöyle:
marcel khalife'nin, peace be with you albümünde bulunan, muhteşem müzik. Şarkıyı da Oumaima Khalil seslendiriyor. Bu melodi yamulmuyorsam Ahmet Kaya'nın sevgi duvarı "kaset"inin a yüzünden b yüzüne geçerken de kullanılmıştı. linkini de vereyim https://www.youtube.com/watch?v=kr1jR-EA_fo
bugün Cumhuriyet Gazetesinin manşetinde yer alan haberdir. insan haberi okuyunca Tevfik Fikret'in şu dizelerini anımsamadan edemiyor.
...
verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
mhp'nin muhafazakar kesimin oylarına göz dikmesi sonucu, içerisinde din, iman, türban, kuran kelimesi geçen her meselede akp'nin oyununa gelmesi durumudur. ancak tecrübeyle sabittir ki; akp o oyları size yedirmez. zira o alan kapılmıştır ve gayet ustalıkla sömürülmektedir. siz daha özgün sömürü alanları bulamadıkça muhalefet durumunuz maalesef devam edecektir.
türkiye'nin giderek aldığı durumu özetleyen kavramdır. nereden çıkardın bunu diyorsanız hükümetin ve akp yöneticilerinin demeçlerini, mülakatlarını, röportajlarını bir inceleyin bakalım doğru mu değil mi anlarsınız. isterseniz birkaç örnek verelim;
başbakan devletin valilerinden, kaymakamlarından bahsederken "benim valim, benim kaymakamım" diyorsa,
bu valiler, kaymakamlar "abant platformunda" sağda solda çıkıp cumhuriyet'in akp öncesi dönemlerini yerden yere vurma cesaretini gösterebiliyorsa,
tunceli valisi örneğinde olduğu gibi milletvekili çıkarılamayan tek ilden milletvekili çıkarabilmek için elektriği olmayan köylere buzdolabı, çamaşır makinesi göndermek üzere devlet kaynakları seferber edilebiliyorsa,
hükümet üyesi olmayan, akp genel başkan yardımcısı hüseyin çelik çıkıp "uludere'ye gitmek için helikopter isteyen chp genel başkanı kemal kılıçdaroğluna helikopter verseydik, bdp eş başkanı selahattin demirtaş istediğinde ona da vermek zorunda kalırdık" diyerek devlet olanaklarını partinin malı sandığını açıkça söyleyebiliyorsa,
sayın başbakan'ın annesi merhume için türkiye genelinde camilerde devlet görevlisi imamlar dua okurken, bir başka partinin herhangi bir ismi için aynı hassasiyet gösterilmiyorsa bu ülkede parti-devlet ayrımı ortadan kalkıyor demektir.
oysa devlet tüm vatandaşlarındır, tüm siyasi görüşlerindir ya da en azından öyle olmalıdır. aksi takdirde 1900'lerin ilk yarısında bıraktığımız, akp destekçisi liberal tayfanın gözünün üstünde kaşın var mantığıyla her yaptığını eleştirdiği tek partili sisteme geri dönmüş oluruz ki; bunu demokrasi diye yutturmaya çalışmak da büyük bir yalandır. ve bu yalanlara sadece kendileri inanırlar, aklı başında, düşünen okuduğunu sorgulayan hiçkimse bu dolmaları yutmaz. bizden söylemesi.
halil amcaydı o. sahile inip denizden yeni çektiği ağlarından çıkardığı balıklara baktığımız, kayığı kıyıya çekerken bir tarafa yılmaz'la kendisinin diğer tarafa o sırada kim sahildeyse onların geçtiği, yüzme bilmeyen balıkçı mı olur geyiklerimizin baş kahramanıydı o. mezitli belediyesinde çalışır, kıt kanaat bütçesine ek gelir olsun diye de oğlu yılmaz ya da eşi rahime teyzeyle balığa çıkardı. ilk kez onun ağlarında görmüştüm pek çok balığı. çupralar, kefaller, turnalar, sokarlar, kubbesler, halililer, levrekler, dil balıkları, sargozlar...
urfalıydı halil amca, viranşehirliydi. kan davasından hapiste yatmış, sonra çocukları gülay, yılmaz, ümit bu davanın tarafları olmasın diye mersin'e gelmişti. ben tanıdığımıda mersine geleli yıllar olmuştu. yılmaz benim, gülay'la ümit melikelerin arkadaşıydı. yazın sahilde, balıkta, kışın evlerde süren yakın arkadaşlıkların aktörleriydik hepimiz.
halil amcaya "yaşlı" derlerdi yılmazlar garibimize giderdi. kurban bayramlarında mahallede kurban keseceklerin kurbanlarını da keserdi halil amca; becerikli adamdı yani. en büyük zaafı oğlu yılmaz'dı. yılmaz'ı köprünün ordan askere uğurladığımız gün rahime teyze ağlamamış o ağlamıştı hüngür hüngür; duygusal adamdı halil amca.
adana depreminde herkes gibi sahilde yatıyordu halil amcalar da. yılmaz babamın yanına gidelim demiş, sonra sahilde başı bağlı birini dürtmeye başlamıştı. ne olduğunu anlamaya çalışırken halil amca dönüvermiş, başında eşarbı, yüzünde bıyığıyla şoka sokmuştu bizi. o gece yılmaz'dan öğrenmiştim; halil amca başına bişey takmadan uyuyamıyordu. garip adamdı halil amca.
bugün sabah fuat aradı; cumartesiden beri sana ulaşmaya çalışıyorum dedi. hayırdır demeye kalmadan verdi haberi; halil amca öldü dedi. cumartesi gecesi vefat etti, ambulansla urfa'ya götürdüler dedi. bişeyler eksildi içimden, mersin'e gittiğimde sahilde karşılaşmalarımız, balık dönüşü kayığı kıyıya çekişlerimiz, yılmazlarda halil amca'nın paketinden aşırdığımız sigaraları içişimiz düştü aklıma. içim burkuldu, yitirdiklerimizle beraber yitirmek duygusuna alışmamız gerektiğini farkettim halil amca'nın gidişiyle. ve çaresizlik duygusu çöktü üstüme. sonra söyleyebileceğim tek şey geldi aklıma:
1000 Gün, Mustafa Balbay'ın içerde geçirdiği gündür. darbeyi silahla, tankla, topla, tüfekle yapabilecekler dışardayken "darbeyi teşvik eden(!)" bir gazetecinin 1000 gündür içerde olmasıdır. diğer gazeteciler için durum aynıdır. ister 1000 gün olsun ister 1 gün. hala vicdan sahibi olanlar, zulme karşı susmamayı imanın gereği olarak görenler, insanlık onuruna, adalet kavramının herkes için gerekliliğine inananlar bu 1000 gün'ün anlamını kavrayabilir. bunlardan yoksun olanlarsa, zamanında bizden olanlar da bilmem kaç gün içerde kalmıştı edebiyatıyla bu zulmün rövanşist gerçekliğini itiraf ederler.
platini amcanın yürek çarpıntısıdır. el oğlu yerel mahkeme kararıyla kararıyla uefa'ya yusuf çektirirken bizim federasyon, mahkemeler ayakta uyumakta, üstüne bir de uefa'yı babasının malı sanan yavşaklardan tehditler yemektedir. ondan sonra çıkıp "hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu" edebiyatı yapılarak millet uyutulmakta, türkiye çok güçlü bir ülke oldu masalları anlatılmaktadır.
istanbul kültür başkenti ajansının giderleri için ödenen vergidir. işin garibi kültür başkenti projesi sonlandı ama vergisi devam ediyor. eeee ekonomi iyi gidiyor ya canları sağ olsun(!)
sayın başbakan'a göre 'bugün artık polis denilince akla üniforma, silah, cop, kelepçe, biber gazı ve karakol' gibi kavramlar" gelmiyormuş. zira bugün artık polis denilince akla "imamın ordusu" geliyor, cemaat geliyor, usulsüz dinlemeler geliyor.
bir dönem, ramazan ayında kral tv'de yayınlanan demedim mi klibiyle tanıdığımız sesi ve efendiliğiyle beğendiğimiz tasavvuf müziği solistidir. farklı makamları büyük bir ustalıkla icra etmesinin yanı sıra abidik gubidik programlarda ortaya dökülmemesi de takdire şayandır.
kandil gecesi televizyonlarda yayınlanan kandil özel programlarının dua kısmında şov yapacağım diye edebiyat parçalayan, yarım saat dua okutarak cemaati ve ekran başındaki bizleri komaya sokan hocadır. aynı hocalarla cuma namazlarında, teravih namazlarında, bayram namazlarında da denk geliyoruz ancak kameralar olmadığından mıdır nedir hiç böyle şiirsel dualar etmiyorlar.
sözlükte bolca bulunan akpli şakirtlerin chp'ye bok atmak için her türlü sahtekarlığı yaparak yalan yanlış başlıklar açmasıdır. bunlar sözümona öylesine pkk düşmanıdır ki; akp dışında bir parti güneydoğu'da biraz ilgi görünce hemen pkklı yaftasını yapıştırıverirler. ulan sizin bdp'den ne farkınız var? onlar etnik olarak bölmek istiyor, siz de dini kullanarak bölmek, sömürmek istiyorsunuz. hangi bölünme daha iyi diye mi tartışacağız?
ya bu kadarını da yapmayın artık. sevabıyla günahıyla bu adamlar canlarına pahasına bu ülkeyi sevdiler, onun için savaştılar. hataları da oldu mutlaka ama sizin gibi insanlardan cellat, katil gibi hakaretlerine maruz kalacak insanlar da değillerdi. bırakın artık cumhuriyet'in kurucu kadrolarıyla hesaplaşma sevdanızı. bu adamların en kötüsü sizin yanınızda kahraman olur. birilerine bi şey derken de allah rızası için önce bi kendinize bakın.
üstelik bunu utanmadan bir de çorum'da yapmayın. iskilipli atıf hoca'dan dem vururken, çorum katliam'ında kontrgerillanın gazıyla insan avlayanların bugün hangi partinin seçmenleri olduğunu bi düşünün. bırakın insanların kutsal duygularını, bunlar cami kapattı, hoca astı edebiyatını. siz de filistin'de terör uygulayan musevilrden madalya aldınız ve reddetmediniz, dünya tarafından terörist olarak kabul edilen hikmetyar'ın dizi dibinde fotoğraflar çektirmekten çekinmediniz.
maalesef hayatını kaybettiğini öğrendiğimiz hukuk adamıdır. 89 yaşında evinde hayata veda etmiştir.
çelenk, başta deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan olmak üzere taylan özgür, mahir çayan, gün zileli, melih pekdemir, kemal türkler, aziz nesin, mahmut dikerdem, ilhan selçuk, oktay akbal, dr. erdal atabek, vedat türkali, mihri belli, uğur mumcu, remzi imame, mümtaz soysal, bahri savcı, adalet ağaoğlu, işık kansu, muzaffer ilhan erdost, süleyman ege, melike demirağ, sadun aren, abdullah baştürk, vahat erdoğdu, seyhan erdoğdu, fakir baykurt, talip apaydın, asım bezirci, arif damar, öner yağcı, m. emin değer gibi isimlerin avukatlığını üstlenerek "tam bağımsız türkiye" söylemi için üstüne düşen görevi fazlasıyla yerine getirmiş bir isimdir.
denizlerin idam ediliş tarihi olan 6 mayıs'ta defnedilecek olması da enteresandır.
sözleri ve bestesi teoman alpay'a ait olduğu rivayet edilen hüzzam makamında bir şaheser. en neşeli anında dinle; ağzın yüzün yamulup, efkarlanmazsan bişey demiyorum.
istanbul Kurtuluş'ta yaşayan, kilise korosunun ardından yanlış hatırlamıyorsam kasım ayı içerisinde ilk albümünü çıkaran ermeni soprano. sesi gayet güzel, şarkılar güzel, dinlenilsin güzel güzel.
bu deyimin çıkışı hakkında muhtelif rivayetler olmasına karşın, deyimin en yaygın kullanışı yanılmıyorsam balkan savaşları sırasında olmuş. osmanlı tebaası savaşta yenilmenin acısıyla evlerine, dükkanlarına "bu da geçer ya hu" yazdırıp asıyorlarmış. ben de akp iktidarına binaen bir tane edinip odama asacağım.
tarihi sultanahmet mitinginde halide edip tarafından dillendirilen son derece doğru önermedir. lakin ne yazık dış politikamızın bu düsturla belirlendiği, eğitim politikamıza bu önermenin yansıtıldığı çok nadiren görülmüş, yıllarca "türk'ün türk'ten başka dostu yoktur" sloganıyla yeni nesiller düşman arayışı içerisine sürüklenmiştir.
s, sl, slx gibi modası geçmiş model tanımlamaları yerine "k" ile bütünleşerek sadece Türkiye'de değil yurtdışında da satış yapılması muhtemel otomobil olur. reklam senaryoları tabii ki orijinal şahin k dan gelir, casting'e zaten gerek yoktur.
patenti bana ait olmadığı için çok kıskandığım slogan(?) tabii ki burda amaç lösev gibi ulvi bir vakıfla kafa bulmak değil, bunalan kafaları dağıtmaktır.
genellikle yoğun alkol aromalı bir ortamda kafası kırılmış abinin yine genellikle sevgilisine, patronuna ve/veya ailesine sitemini ifade ederken kullandığı söz öbeği.