edebiyad
-29 (Kojiro Hyuga)
on ikinci nesil silik 3 takipçi 16.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    şiirlerde geçen unutulmaz cümleler

    52.
  1. Diyarbakır, islam’ın beşinci şerefli şehri, insanlığın manevi başkenti olan hayırlı beldelerden bir beldedir. Kudüs gibi göklerde inşa edilmiş de yere inmiştir sanki. Diyarbakır Ali Emiri’nin neşesi, Cahit Sıtkı’nın esintisi, Ahmed Arif’in onuru, Mehmed Uzun’un düşleri, Ahmet Kaya’nın ciğeri, Yılmaz Güney’in nefesi, Esma Ocak’ın gözbebeğidir. Celal Güzelses’in görkemli sedasının yankısı duyulur taşlarında.
    0 ...
  2. kırmızı kapaklı cam sürahi

    14.
  3. din yoktur

    35.
  4. tek hakikat iSLAM... farklı renklerden, ırklardan insanların kabede tavafta Allah için kardeş olmalarına bakman bile yeter.
    0 ...
  5. din yoktur

    34.
  6. tek hakikat iSLAM... farklı renklerden, ırklardan insanların kabede tavafta Allah için kardeş olmalarına bakman bile yeter.
    0 ...
  7. din yoktur

    33.
  8. tek hakikat iSLAM... farklı renklerden, ırklardan insanların kabede tavafta Allah için kardeş olmalarına bakman bile yeter.
    1 ...
  9. firdevsi şehnamesine göre türk ve kürd soydaştır

    1.
  10. firdevsi şehnamesine göre türk ve kürd soydaştır, amca çocuklarıdır.
    0 ...
  11. türkler orta asyadan geldi yalanı

    13.
  12. bir kürd olarak türk düşmanı münafığa lanet gelsin diyorum, türk ve kürd dindaştır, soydaştır.
    2 ...
  13. bilal yavuz

    16.
  14. BOTAN

    Namusun namlusunda göverdiler
    Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun
    Onurlu partizanlar
    Bir ceylansı düşe beraber inandılar
    Kahpeliğe secde eden engereklerden
    Zamazingo puştlardan
    Kaşkaval kümelerin
    Pazarından, mezarından ırakta
    Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla
    Dik durmanın kitabını yazdılar
    Bilekleri Yılmaz
    Yürekleri Kaya
    Vicdanları Arif
    idrakleri Sezai
    Bir ceylansı düşe beraber aldandılar
    Canlarında azmin ve sabrın fişengi
    Kana kana içtiler sevgiliyi
    Sevdayla, düşle, umutla
    Yeşerdikçe yeşerttiler erliği
    Susmadılar susarcasına
    Tetikte şarjörün mahiri
    Alanlarda kavgasının çakırpençesi
    Mermisi mavzerinde
    Çıldırasıya tenha
    Yiğitler dökülür dağların sırtlarına
    işte Ömer, diğeri Che
    Biri Ali, Castro öteki
    Kapital imansızın çöktüler gırtlağına
    Civanmert, cengaver
    Sıkılmış yumruklarla
    Özgürlüğün marşlarını dinlettiler
    Tanklara, füzelere kurşunlarıyla
    Cesaretin cesaretiydiler
    ihtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte
    Onlarsa tarihin haysiyeti
    Haysiyetin tarihi oldular
    0 ...
  15. bilal yavuz

    15.
  16. RONAHi

    Eflâtun karanfiller verir Aras
    Hıncahınç yaşamak
    Gürbüz kızanlarına
    Körpe tomurcuklar salınır ekinde
    Cehennem göğüslerde asi boran
    Ciğerde iştiyak, çıldırasıya
    Çatlıyor kısrağın
    Kanıyor heyben
    Kanıyor dudakları dikenli demirin
    Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar
    Kurulmuş vadilerine haramî
    Görmemiş tarih böyle hayınlık
    Böyle maval aynazı
    Çekirge utanır istilasından

    Tendürek dağına sor yüceltileri
    Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a
    Harnupların irkinç hışırtısı
    Götürür hülyanı gidebildiği cana
    Çığlığın, akçakavaklar
    Çığlığın seyelan, külhani
    Bin yıllık asırlardan mahzun miras
    Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı
    Umular figanında yeşerir
    Ronahi, yuvasıdır leylimin
    Barışın bağını, bahçesini büyütür

    82 burç, 82 destan
    Dayanmış içerden onca yıkıma
    Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi
    Şavkın, en karanlık yerimi okşar
    Türküsü başlar söylenemezlerin
    Kuyumuz yurt olanda
    Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir
    Uzaktan, en uzaktan
    Ben sana Diyarbekir
    Sen bana masum Dersim
    0 ...
  17. diyarbakır surları

    23.
  18. ROZA

    Yoldular, soydular, kırıştılar
    insanı insanla yıktılar
    Aşna fişne iskandiller ağında
    Bıçkınları puluçlarla oydular

    Adındır, dudağımda asırlık
    Esrarına amade yalım
    Adındır, terk etmez, sıddık
    Vurur yumruğunu
    Sadrıma sadrıma
    Hücremin başkenti suskunluğun

    Gözlerin, yalın kılınç
    Gözlerin ıssız, kallavi
    Bir benim şimdi
    Firari sensizliğin belasında
    Bir benim tütsülü
    Voltalı ahrazlığa

    Şimdi yürek yorgun
    Virane, ıssız
    Ansızın yaşlanmış bir gecede
    Yaşlanmış canına kadar
    Orostopolluk
    Sırtlanca, sefil
    Yığınların tenhasında savrulmuş
    Yırtılmış bir hecede
    Kursağıma avazın gelmiş

    Sevmişem, şahidim dağlar
    Sevmişem Allah’ına kadar
    Ölünceye dek değil
    Ölümden sonra da
    Yeşerinceye değin
    Tutuşan ellerimiz
    Seni yangın bağrımın
    Avlusuna gömmüşem

    BEJNA

    Gözlerin savruk bozkırlar
    Gözlerin hoyrat
    Ceylansı, afacan
    Sevimli taraçalar koylarda
    Kalyonlar kanyonlarda
    Herkesten sakladığım
    Künyeni sayıklar
    Gözlerin, gözlerin jiyan

    Perçemin pençeler canı
    Perçemin perva
    Vahim, amansız
    Çitlembikler taç olmuş saçlarına
    Cimcime sekseklerin
    Otağıma volkandır

    Fezan; behişt, benefşe
    Fezan saflık, insaniyet
    Sen bana gürül gürül memleket
    Ben sana hep gurbet kalmışım

    Biz bizde Diyarbekir
    Biz bizken masumiyet
    Biz bizsizsek esaret
    Bir gün sen de anlarsın
    O gün sen de ağlarsın

    Rengin nasıl da ateş Bejna
    Teninde nehirler ve başaklar
    Gülüşün nasıl da mermi
    Nasıl da hançer bakışın

    Vefakâr boranlara
    Harfsiz vasiyetimdir
    Kurutunca yokluğun
    Beni simana gömsünler

    SEVDE

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Fersiz toprağın koynu
    Fersiz, yetim, analar
    Kuş uçan, kervan geçen
    Bostanlar ölgün şimdi
    Ölgün Dicle denizi

    Ve çakırkeyif buğdaylar
    Kahyalar körkandil çeper
    Mösyölerde bir kültür
    Nankör çıyanlık
    Kepenekler mahzun
    Bağlamalar öksüz
    Kalleşlik mazinin töresine
    Şimdi âdet diye bellenen
    Hicapsız ikirciklik

    Heybesiz bulvarlarda
    Cartalı haybeciler salınır
    Dümenci dubaralar
    Ertekeden nümayiş
    imam kayığındayız sürgit
    Façalar çiğnedik muttasıl
    Erce, âdil, hilesiz
    Bundandır kavlimizden kaçışı
    Geçmişi tam kınalı
    Piyazcı sendikalar
    Kaparoz puştlarının

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Cana bir çınar gerek
    Yüreğin, yüreğin gibi serin
    Derin kuyular içim
    Mars olmuş, dumanaltı
    Kaybolmuşam, gel artık
    Karışsın közlerimiz
    Karışsın yeşil…

    HiVDA

    Kül yutmaz kevaşeler hanında
    Hancıyı vurmuş gibi yürek
    Şimdi unutulmuş bir marştadır
    Mavzerlerde mermiler hazan
    Bir umuttur alnımızın çatında

    Sevdalanmış sedanda salıncaklar
    Ay ışığı kokar derin kuyuların
    Gül Hivda… Gülşen Hivda…
    Sen bende hür, ben sende parya
    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
    Çarkına tükürmüşüz bir kere
    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
    Ne çiçektir biliriz
    Kokoz kokorozlar da

    Vardakostalar zamazingo
    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
    Zartayı çekmiş yiğitler
    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
    Sigortası atmış janti yürekler
    Bilenmiş zırzoplara
    Puskun, kıvam bekler

    Ranzam, zulam, soluk resmin
    Saplanır soluğuma
    Can Hivda… Canan Hivda…
    işte böyle yazıyorum canına
    Hatıran mermidir damarımda
    Dışarda çılgın bir bahar
    içerde hep kış mevsimi

    LEYLAN

    Ilgım ılgım açar yediverenler
    Ambarlarda yeşerir hamal fidan
    Görsen her biri bir filinta
    Pahabiçilemezdir burada alınteri
    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
    Komşuluk destandır antik katlarda
    Seni namusluca sevmeyi
    ilkin buralarda öğrendim
    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
    Memleketim gibi ak alınları vardır

    Sen hep o küçeden gelirdin canıma
    Eserdi terütaze hivbanu nefesin
    Arzuhalcim, kadife karanfilim
    Daya endamını santimantal bağrıma
    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
    Can feryad, can figan, can yangın yeri
    Bayramlar, matemlere sapmış
    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
    Anlarsın zehir zıkkım geceleri
    Anlarsın, netameli oyundur, heba
    Vurulur denizin, ırmaklarınca

    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
    için için tüter kuyumda bir yara
    Birden hüzünlenir bütün avlular
    Cümle vadilerde zılgıtın kopar
    Derin mutsuzluğun türküsüdür
    Eser, eser korkunç albenin
    Çekilir sürgüler demir koyaklara
    Çekilir hayalimden asi bakışın
    Gömülürüm kendime bir başına
    Tek başına hırgür sensizliğim
    Leylanım, nupelda pervinim

    bilal yavuz
    0 ...
  19. fetullahçı terör örgütü

    190.
  20. cehennem var diye allah'a şükretmeliyiz...
    0 ...
  21. cevher toktaş

    3.
  22. Cevher Toktaş adlı zalim, 5 yaşındaki oğlumu sevmediğim için boğup öldürdüm diyor. Cehennem var diye Allah'a şükretmeliyiz...
    1 ...
  23. kudüs

    169.
  24. Nuri Pakdil

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Kapandı secdeye ruhun,
    Sesinde çocukça sevinçler vardı,
    Karıştı nuruna nurun,
    işte karşında sultanlar sultanı...

    Tuttu elinden, aşk açtı.
    Kudüs’ü hissettin serin nabzında,
    Hürriyet koktu her yanı,
    Mescid-i Aksa yeşerdi bağrında...

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Bilal YAVUZ
    18.10.2019
    0 ...
  25. kudüs şairi

    1.
  26. Nuri Pakdil

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Kapandı secdeye ruhun,
    Sesinde çocukça sevinçler vardı,
    Karıştı nuruna nurun,
    işte karşında sultanlar sultanı...

    Tuttu elinden, aşk açtı.
    Kudüs’ü hissettin serin nabzında,
    Hürriyet koktu her yanı,
    Mescid-i Aksa yeşerdi bağrında...

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Bilal YAVUZ
    18.10.2019
    0 ...
  27. nuri pakdil

    42.
  28. Nuri Pakdil

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Kapandı secdeye ruhun,
    Sesinde çocukça sevinçler vardı,
    Karıştı nuruna nurun,
    işte karşında sultanlar sultanı...

    Tuttu elinden, aşk açtı.
    Kudüs’ü hissettin serin nabzında,
    Hürriyet koktu her yanı,
    Mescid-i Aksa yeşerdi bağrında...

    Bir Cuma günü göçtün sen,
    Yüreğinde Kudüs’ü saklayarak,
    Bir Cuma günü yürekten,
    Kanatlandın semaya ağlayarak...

    Bilal YAVUZ
    18.10.2019
    1 ...
  29. orhan kotan

    15.
  30. çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
    çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
    ve kederin
    ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
    dağbaşlarının hırçınlığı savruluyor benden.
    çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
    çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
    miting afişleri
    cesur pankartlar
    ve binlerce militan
    derin denizlerin aydınlığı
    zorlu sabahlar
    gökyüzü ve lâle
    sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.

    çünkü ben sevdiğim kızı
    yaşamak gibi
    ki şiirini yazamayan
    ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi
    binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi
    zincirlere vurulan
    savaşlara yollanan
    vergilere bağlanan halkım gibi
    felç olmuş yalnızlıklara bırakarak
    büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak
    şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı
    devrim türkülerini
    ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını
    bir kere olsun öpemeden
    bir kere olsun tutamadan kaygısızca
    serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini
    hatta boynunu ve ayak bileklerini
    bilemeden bilemeden bilemeden
    vurdum yüreğimi şanlı kavgaya
    barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte

    yiğitsen uslandır beni
    ey yasakların
    kahpeliğin
    ve soygunların koruyucusu
    türkü çağıran kızlarımı sustur
    ve kahraman oğullarımı,
    mezar kaza kaza kederli, kızgın
    tohum serpe serpe hünerli
    ve sömürüle sömürüle bomboş
    ve açlığın
    ve zulmün izlerini
    derin uçurumlarında taşıyan ellerimi
    nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi
    mavzerlere sarılan ellerimi
    zincirlere vur gücün yeterse.
    ama adına yaşamak dersen
    re-zil-ce

    çatlayan tomurcuğun
    doğan çocuğun çığlığını duymadan
    gül benizli sevgilinin

    titreyen göğüslerini öpmeden doya doya
    korka korka
    yana yana
    her gün biraz daha derinden
    her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
    aç ve arkasız
    köpekleşerek
    yaşamak dersen
    bu yürek
    çat diye çatlasın be!

    kirsiz passız arı duru özümüz
    namussuza kanlı hançer sözümüz
    çok uzaktır dostlar bizim yolumuz
    bulana yürüyene bin selam olsun

    gelgelelim parlayan güneşi
    emekçi halkların
    kahraman halkların güneşini
    şehvetle içine dolduran toprak
    şimdi sımsıcak
    şimdi ulaşılmaz
    şimdi olgun meyvalarla dolu
    bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya,
    ve gül benizli sevgililerin dudaklarında hayat
    bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır,
    bıçak kemiğe dayandığı
    ok yaydan fırladığı için değil
    bu bezirgan saltanatı
    bu zulüm bitsin diye

    ağaran günler için
    yeni bir dünya uğruna
    yüzlerinde cesaretin onuru
    ve imanlı gücü dövüşen dünyanın
    emperyalizme karşı dövüşen dünyanın
    ve ölüme
    gülerek koşan genç savaşçıların
    al bayrakları dalgalansın
    dalgalansın dalgalansın
    kinle boğuşan yorgun yüreği
    aydınlansın diye anamın.
    felaketler geçirmiş anamın
    dişleri dökülmüş kederli ağzı
    ağlamaya hazır gözleri
    safrası
    ve sonsuz
    ve dağlar eriten sabrı,
    merhameti
    yani bir bütün halinde insanlığımız
    yunsun, arınsın diye duru pınarlarda
    alın terinin namusu kurtulsun diye
    kurtulsun diye sıcak somun
    acı soğan
    ve çiçekli basmalar
    ahdettik
    vefa ettik
    kelle koyduk
    ölen ölür dostlar
    düşmanlar heyy
    kalan sağlar.
    0 ...
  31. şiir

    851.
  32. BOTAN

    Namusun namlusunda göverdiler
    Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun
    Onurlu partizanlar
    Bir ceylansı düşe beraber inandılar
    Kahpeliğe secde eden engereklerden
    Zamazingo puştlardan
    Kaşkaval kümelerin
    Pazarından, mezarından ırakta
    Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla
    Dik durmanın kitabını yazdılar
    Bilekleri Yılmaz
    Yürekleri Kaya
    Vicdanları Arif
    idrakleri Sezai
    Bir ceylansı düşe beraber aldandılar
    Canlarında azmin ve sabrın fişengi
    Kana kana içtiler sevgiliyi
    Sevdayla, düşle, umutla
    Yeşerdikçe yeşerttiler erliği
    Susarcasına susmadılar
    Tetikte şarjörün mahiri
    Alanlarda kavgasının çakırpençesi
    Mermisi mavzerinde
    Çıldırasıya tenha
    Yiğitler dökülür dağların sırtlarına
    işte Ömer, diğeri Che
    Biri Ali, Castro öteki
    Kapital imansızın çöktüler gırtlağına
    Civanmert, cengaver
    Sıkılmış yumruklarla
    Özgürlüğün marşlarını dinlettiler
    Tanklara, füzelere kurşunlarıyla
    Cesaretin cesaretiydiler
    ihtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte
    Onlarsa tarihin haysiyeti
    Haysiyetin tarihi oldular

    BiLAL YAVUZ
    1 ...
  33. yatarak para kazanılan kutsal meslek

    3.
  34. dante gibi ortasındayız ömrün mısrasının anlamı

    2.
  35. AŞKIN ŞEHRENGiZi

    ne canlar yakmış iç Kale
    sararmış resimlerce
    mahzun Viran Tepe
    bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
    bir küf tutmuş muskalar
    bir keder karası bazaltlar bilir
    nerden nereye solmuş
    yetim Diyarbekir’im
    nerde kimi ölmüş Yedi Kardeş burcu sesin
    birden düşersin akla
    başım gözüm ısınır
    Eski Cezaevinde yel ıslıkları küsülü
    Aslanlı Çeşme şimdi kıraçlıkla kınalı
    kenti çoktan terk etti
    Hamravat Selsebili
    bir kuyu kendine düşer canımın tenhasında
    eyvanlar serden geçip durur ciğer saatinde
    bir sensizliktir gider
    bin sessizliktir gelir
    açılır çakı gibi Fetih Kapısı
    yeni baştan çevik Fatihine
    tel örgüler kuş olup uçuşanda
    belki değeriz yine
    On Gözlü köprüsünde bakır düşlerin
    yangınlar gömülü
    Süleyman mertliğinde
    bir zaman abdestsiz çarıklarla
    doluşmaya utanılan Sur
    şimdi hangi hakirliğin mahzeni
    abdal damlarımızdan mağrur çatılara
    taşların boşluğunda zemheri
    cehennem lokması kursağında

    avlularda tükenmiş
    dut çiğdeleri bağrın
    boynu bükük nergizlerin saksılarda
    vurulmuş haremlik
    dökülmüş selamlık
    kalmış Deliller Hanı
    cinnete bir soluk
    kırılmış mezarlarda buruk kuş lokları
    hanayda kumruların
    su kadehi burulmuş
    kararmış bahtı fildişi kalkerin
    namusun narin beli bükülmüş
    durgundur Mesudiye
    argındır Ulu Cami
    yorgundur Dicle Kapı
    fıtratına dönme günü Kırklar dağımın
    bir şehir ki töresidir
    nice kıtaların hey
    selsellerin uğultusu serdaplarda
    tulumbalar hasretinle taşmaktadır
    Şeyhandede şelalesi
    hazan olup yağanda
    ahşab nar çiçekleri
    sülüs hatları mevsim
    nakşetsin sevdamızı Gelincik dağı
    yüreğine hadisler mıhlı Nebi cami
    Asur kalesinde kral mezarı bağrın
    gözlerin gözlerimde dilsiz Malabadi
    ve paygamber kabrinde
    öksüz yara salardık
    gırtlaktan revakların karanfil sokağında
    umudun umudusun
    çeyizlen Diyarbekir

    DiLŞA

    poyraz yanar, kandiller üşür
    Nupelda
    suna boynun yaslar dağ eteğine
    yıldızların kaydırağı var bu gece
    dokunsan
    ağlayacak ceylanlar
    tavşan, yavrular aşkına cesur
    arslan, yavrular aşkına ürkek

    ve bakışlar
    çığlık çığlığa kuşlar
    yokluğun, boğazda kement
    bakışın, nasıl da çatal
    değdiği kalbin etini delen
    acemi, rafine
    boyunca usul

    bağırda dalgalar kayalığa vuranda
    diyar gözlü
    bekir yürekli
    filinta baharlar birikir yeldama
    gurbetin, hançeremde kelepçe

    ranzamda, kahırdan darmaduman
    ağarmış anlıklar, gurbetin
    maral titrekliğinde, soluk soluğa
    bir cezbeden yadigar
    bahadır, külhani yakalardan
    ve mahzun
    namus burcu
    niyetli, meçhul denen ferdalara

    umutma Evîn
    gevherin kışlatma
    avlularda serpilen gonceler hatrına
    kenar mahlesinde dar bulvarların

    gül hevesler kurutmuş
    başı hep ustura tıraşlı
    oğullar etmez hayınlık
    yokluğun ebubekir dostluğuna

    çünkü yaşamak bu küllüklerde
    dakik bir vaiz kuzulara
    ve sıtmalar
    ardın sıra kan ter
    ardın sıra tutuklu, kısık

    iner gibi sürgüler hücre odaya
    görüş günleri ıssız
    volta demleri öksüz, dımdızlak

    cehennem kesiği gerdanlar namına
    hiç değilse düşlerim, boran
    savur çeltik yaylana
    pamuk ovana

    savur da kıyılsın inceldiği kuşeden
    aşiret bozkırları çocukluğum
    divane dağın doruğundan tütsün

    vakarlı can umular
    körpe yarınlarımız

    AMEDYA

    ranzalarda Anzele serinliği
    Arbedaş Kapısı
    yüreğin dolar
    Nasuh Camisinde Ömeroğlu
    Nasıriye Kalenin Halidoğlu
    bize Amedyalı derler hey cano
    mazluma safdil
    namerde sarraf

    şimdi ne Küpeli ne Dıngılava
    Diyarbekir bir ceset aramızda
    akar akar Hamravat
    çehremizin kederinde
    taşar yüzlerin
    emekçi coğrafyasından
    masum, maralsı
    Kürdistan gülleri

    ürkek avlu mırnavları
    ceylansı hafız kızlar
    kadim Zinciriye
    kokar çocukluğum
    Benusen burcunda sesin
    girer düşlerimin rüyasına

    hatıralar deşer
    hatır yarasını
    Hançepek türküsü yakar
    babasının ciğeri filintalar
    öksüz içerin
    Zembilfroş dumanı

    sürgüler çekilir
    durur hücremde
    tütsüler doğurur
    yetim Bircuşah
    kaynatsın ahımızı
    dadaş Haburman
    sağsın zor hüznümüzü
    aygın Malabadi

    kurşunlanmış can Kurşunlu
    Dört Ayaklı minarem
    dört ayağından vurulmuş
    öyle bir zelzele
    ki çetin gidişin
    Mesudiye sütunları oy
    gayrı yerinde durmaz

    Parlı Safa Minaresi gibi dimdik
    ömür kavgasını
    verir hep kalanlar
    dam loğu, et taşı
    bulgur değirmeni
    bir destandır burada yaşamak saati

    Fiskaya Şelalesi
    hazan olup yananda
    gör nasıl
    yeniden yağarım
    dişimle tırnağımla loy loy
    bir daha bulunmaz böylesi
    gazel ölen
    bizi, bizim gibisi

    ROZERYA

    yüreğin Hilar
    mağarası gibi serin
    yüreğin dağlarcası
    gariban, ıssız
    söyle sen hangi
    boranın meltemisin
    yanar dudağında karanfil tütün
    yanar da verir
    sırtını Kırklar suruna

    ellerin kelepçe ellerin zozan
    gözlerin zor kafesler
    gözlerin zilan
    içerin Kralkızı içerin mahzun
    alıngan, kuğumsu
    hançerem hançerli
    suskum sahipkıran
    bir masum pusuda tahtırevan

    söyle ben nereye gideyim Rozerya
    gel de gör içim dışım Amedya

    yaşmaklara yaşamaklar doladın
    Rabbinden razı
    sesin papatya devrimi
    sesin ardınsıra zılgıtlar
    körpe nazenin
    daha kaç mendil
    sarsın yangın kederini daha kaç
    ahraza bürünecek
    cıvıltısı sabilerin

    gel de izle Rozerya
    aşklar şimdi bir mumya omuzlarda
    tepişirken fevkinde
    şımarık firavunlar
    aziz bir şehir yıkılıyor altında

    hal böyleyken hasmına kılınç
    olsan da duramazsın içinde dimdik
    çökersin soylu
    sevdiklerin aşkına
    biz şimdi sensiz
    boyuna çöküş
    biz şimdi gözlerinsiz
    antik tohumduk

    bak da yeşert Rozerya
    Diyarbekir hayat ister bağında
    yeniden nefes almak
    biz ki yorgunluklar halkı
    gürleşirdi alnımızın teriyle
    ceddimizi saklayan aziz toprak
    çocuklar eker
    filintalar yeşertirdik yılmadan
    usturalar kayarken ensemizden
    bükülmezdik usulca

    ata yadigarıydı mesleğimiz
    yüreğimiz haykırır gözlerimizde
    canımız o parola
    yakıl ama yıkılma
    söyle susma söyle Rozerya
    yitik insanlık
    hangi dağın ardında

    RÜMEYSAH

    sen, çocukluğumdun, masumiyetim
    sen Bereket Han duvarları mazim
    toz çuvallar üstünde dinginliğim
    rüyam, göğüm, çölüm, denizimdin

    raks eder, göllerin ıssız akışı
    her nakışı, hüsrana yar bakışı
    özlem tüten demden gönül kayışı
    hem canım hem cananım, cevherimdin

    ayrılık da aşka dahil, Rümeysa
    bir hayatlık canı var ölümlerin
    bülbüle uzaklar yakın Rümeysa
    bir nefeste yayılır gül dediğin

    Rümeysa, zarftan kuşlar fezamda
    gurbetimin teli kopmuş sazımda
    deli taylar uçar durur bağrımda
    seven ruhta fren tutmaz Rümeysa

    konmaz öyle her dala sev devrimi
    sütü zift, balı zehir semahında
    uzar, uzar, uzar, şeyhin gözleri
    can kınına sığamıyor Rümeysa

    bahar gamzelerin Fındık burcudur
    müridi, mürşid kılar tek bakışta
    dergahında cerenler kuruludur
    aşka dizgin vurulmuyor Rümeysa

    GÜVERCiNLER ÇARŞISI

    şükran toylarımızın
    sesi gelir aşiret çadırlarından

    obamız hayran
    otağımız kurban

    kıl çadırda yer sofrası kalbin
    serilmiş razı
    serilmiş padişahına kadar

    Nur burcunda ciğerim ağarır
    külahına dek kufi
    ebebulguru

    saçlarında nesih yazıtlar
    döşlerin kesme bazalt döşeli
    mukarnas bezemeli

    yazmalarca beklenen yankılarda
    kurşunlu kubbelerin

    Halilviran köprüsünde hey canım
    düşlerin hıçkırır
    sazlar kavrulur
    yanar sazlıklar

    Nevruz neşesi saran köşelerinden
    bir firak hüznü
    tüttürür dağlar

    kavun rayihasına karışır
    karpuz burcuları

    ağır çörtenlerden
    bin rahmet damlar

    demirciler çarşısı orkestra
    sadrı tonozla örtülü

    ceylanlar salınır
    filintalar ormanında

    Kazancılar Hanı mürd
    suskun kaya mezarlar

    Sultan Şuca çeşmesinde bağrın
    bağlanıp budaklansın

    yeter ki kapılma
    çeper çağın ağına

    can akar yolunu bulur
    yeter ki solmaya

    yaşamak sevincin
    iki gözümün goncesi

    BERFiNELLA

    ve nazenin ruhunuz
    nasıl da kendine bakan bir ayna
    suyun uzanışı gibi dere yatağına
    en tenha lambalar bile
    çattı mı kavuşmalar çakmağı
    dayanamaz geceye, yakar bendini
    işte seni öyle sevmemiştim

    kalması bile gitmelere benzeyen
    bir vefalıyı nasıl ikna ederdin ki
    can kıyamıyor çıkmaya
    çakılar yeşeriyor etinde
    uzuyor, uzuyor, uzuyor gözlerin
    gökleşiyor yağdıkça düşlerin
    denizlerle göklerin kavuştuğu çizgiye
    şimdi aşkın baktığı
    her yöre Berfinella

    dal en çok tutunduğu çınara kırılırdı
    bazı şeyler konuşmayarak
    dinlemeyerek öğrenilirdi
    çağa iki vicdanlı, iki yürekli gerek
    öyle dağ gibi durduğuma bakma
    dal gibi kırılırdım doğru yerden sarınca
    badem çiçekleri açan
    ağaçlar gibiydi bazılarının kalbi
    mevsiminde anlaşılır
    şimdi nereye gitsek Berfinella
    gözün gözü görmediği aydınlıkta
    masum bir karanlık
    yakmaktı vacip olan

    gidersin, bir yarım çeyrek kalır
    oysa hüzün mutluluk Berfinella
    acılar bahçesinin
    çilekeş güllerine
    Çayönü, Körtiktepe neolotik mahzun
    cehennem teninde
    taşar can nehrinden körpe Hasuni
    alnında mağara serinliği
    yüreğin gönülden Hira kokar
    kadim şehrim toprağa
    sığmıyor Berfinella

    surların gözyaşları
    eritir sırların kalesini
    hıçkırır aşkın burçları
    Berfinella dolar ciğerleri kentin
    mazgalların karasında
    yankılanır geçmişin çığlıkları
    Asur hüznü sarılır bağın bağrına
    aniden bastıran
    yağmurlu bazalt kokusu
    tahtını sallar
    kral çocukluğumun
    aşk kağıda sığmıyor Berfinella
    gönül sadra sığmıyor Berfinella

    hepsi geçer, kancık kibirler
    tamponu şişkin şımarıklar
    binbir yüzlüler, alayı geçer
    her zifir gömülür, üzülme
    Diyarbekir kıyamete dek kalır
    işte bunu bilmek
    aşkımıza yeter Berfinella

    MEVSiM ZOZAN

    serin Anzele pınarı
    karışır Arbedaş sularına
    içerin Zerzevan kalesi
    yüreğinse yorgun
    Hevsel kuşlukları
    baharda kengeri
    yazın dutu, eriği
    gözleyen katıksız halkı
    kendi kalbinden başka
    yenemez kimse
    öğrenecekler Zozan
    hey nava dılê mın
    dört yanım hozan
    yanık çarşıda türkün duyulur
    cıvıl cıvıl öter buğday pazarı
    dar sokaklarda yangın rüzgarın
    alnıma yokluğunu savurur
    üstüm başım kelepçe
    aklım fikrim Zozan
    viran bağ köşküyüz şimdi
    esamemiz okunmaz
    Fiskaya şelalesi yağanda
    bir uçurtmalık canı kalır
    filinta uçurumların
    gözlerinle gözlerimi bırakma Zozan
    donarak can vermesin bakışlarımız
    susmasın erbaneler
    susmasın çığlık
    çığlığa sessizlikler
    konuşsun Zozan
    çığırsın dilsizler

    GÖZLERiN DiYARBEKiR

    yeşil pulat pencere
    yeşil sis yeşil tütsü yeşil ziya
    acılar denizinde yananları
    hüzünler yangınında donanlar anlar
    dinle atmosferin bekaretini
    şehid sahabelerin
    mahzun külliyesinde
    her çeşme bir şelale vecdin feyzinde
    kuşların ve taşların zikirleri
    erir birbirinde kadim cezbeyle
    el pençe divan gölgeler
    dizilmiş kandillerde tutuşan esrar
    yankılanır duvarların teninde
    sanki yer göktür, göklerse zemin
    bağrında ashabıyla
    firdevs kokan camide

    diyesin ey ulu belde
    şimdi hutbe sırası sende
    kelamsız, burgusuz
    duyabilen canlara
    kepenkleri indirilmiş özlerin
    marşı eser etinde
    damağında cevherin öbekleri
    ervahın şöleni
    çarpar durur göğsünde
    asude şafakların nasıl da gür
    sancağının fecrinde
    suskulardan örülme mahşer sanki
    kıyamet kıyamet yeşeren diriliş
    şahdamardır
    atar genzinde

    ve lale nehridir
    akar akar da taşar kaburgalardan
    kadınlar kaynatır buğdayını
    damlara, avlulara serilen
    güneşte kurutulan
    çığlıklara dönüşür dargın bergüzar
    gülünce gözleri
    kuşlara dönen haminneler
    tırpanı her vuruşta
    Allah diyen kadim rençberler
    çeliğe çifte su veren
    evliya demirciler
    Rahman’ını ameliyle sevenler
    can sevdanı haykırır

    kızıl gökte sarı hilal gözlerin
    kendini dağlara vurur
    serilir öksüzlüğe keçe yolluklar
    kırılır fanusları sevdamızın
    yorgun Diyarbekir
    lorîninde yeniden doğar
    şimdi nereye gidersen git hicret
    yanar köşklerin
    yanar Hamravat
    kavrulur Seman
    şimdi her can biraz sensizliktir
    her aşk biraz hicraniye
    gitme diyor semaver
    bitme diyor dağlar, taşlar, kavaklar
    can kınına sığamıyor Dilaram
    açar dokunduğun
    bütün koğuşlarda
    narin nûbihar

    AŞK ŞiMDi ZERYA

    ebaneler hasretini haykırır
    hasretini, mahzun, hazalsı
    serden geçer serdil avaşin
    nazarın nazarıma
    karışır durur delal
    gözlerin sırılsıklam cehennem
    gözlerin zelal
    dilzarımda hivbanular yeşerir
    dilaverlere dilvanlar yaraşır
    rotindalar rolêdalara

    bir rojdalık ömrü var
    suçsuz kelebeklerin
    bir jiyanlık nasibi ıssız sevenin
    gönül hekimidir
    gülüşün hep baharda kırağı
    ve cehennemin dibi gamzelerin
    hemdemiz, nefes nefese
    bağdaşız şahına kadar bağdaş
    ve haldaş, sevdiğim
    yardaş, Allah’ın aşkına

    gecekondu masumiyeti
    yoksulluk berraklığıdır
    mahcup yüzlerden okunan bozlak
    tozlu tülbentlerinde nenelerin
    cennet kokularından bir şelale
    sorma nasıl, bilirim
    fakirhanelerin evliya saflığına
    yetişemez softa burjuva
    yetişemez nazenin

    başı ustura tıraşlı
    hovarda peştamal çocukları
    kenar mahlesinde zor ızdırabın
    antik bir hevesi büyütür
    acılar havuzunda boy verir
    hüznü boylar havuşlar
    caddelerde boy gösterir
    yürüyen mezarlıklar
    saçaklara ayrılıklar konar

    oysa kalbin, tetik kadar dinç
    namlu kadar filinta
    mermilerin şarjörlere dönmeyişi
    kadar yaşlıydı döşünde
    döşün ki, nerdeyse çatlayacak
    şehvetin vahşetinden
    döşün ki alayına yetecek kısrak
    emzirirken ruhları
    hey ciğeri kınalı, güneş yanığı
    baştan ayağa Diyar
    tepeden tırnağa Bekir
    yüreği bronz kentim

    sevmek şimdi zerya
    konuş ki, dilsiz iblise
    dönüşmesin susmaya alışanlar
    konuş ki mertlik bulaşsın
    korkudan geberen asalaklara
    susma ki delikanlı şehrim
    hayın başbuğların
    mabadını yalayan
    kıraç itlerin puşt devri
    vaktidir, hitama ersin

    BERiVAN

    sen, boyuna bahar, asil ve asi
    sen sadece gönülde yeşeren gül
    Diyarbekir dağlarında türküydün
    Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
    sen boyuna sürur ve hep özü gür

    ruhun göğsüne sığmıyor Berivan
    nereye gidersen git hep yüreğim
    yok maşuka aşıktan başka vatan
    gidişin hep koşmaktır kaçtığına
    boranlar da üşür, gitme Berivan

    gülüşün vejîna, gülüşün sarya
    gülüşündü; ırmaklar ormanlarda
    gülüşünle güneşler açar şevler
    gülüşünde kanatlanır zaroklar
    gülüşün rojarya, gülüşün zerya

    sen boyuna sürur ve hep özü gür
    Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
    Diyarbekir dağlarında türküydün
    sen sadece gönülde yeşeren gül
    sen, boyuna bahar, asil ve asi

    YÜREĞiN AMiDA

    kalbin, savaş sonrası et kokusu
    damarlardan fışkıran kan çorbası
    kuzgunlar aynalarda
    yolun gözler Amida
    Selahaddin Eyyubi Cami keder kuyusu
    vefatından beridir yoldaş Mezopotamya
    öyle cansız, böyle lal kesiği

    hey aman, durmaz yerinde
    içerim paramparça
    hücremin kerpiçten çiçekleri fersiz
    yar çeşmesi susuz
    ranzalar cehennem çukuru
    Mervani yiğitler gerek şu puştluk çağına
    hey aman, can tutuklu
    devir zor, devir cambaz, devir namussuz
    zalimin mazlumluk
    tasladığı zamandır

    münafıklar yüzünden
    haktan dönen gafiller
    merhametli davetine muhtaçtır
    hey aman, erlik vaktidir
    parıldar, parıldar nazarında
    hırçın Silvan Kalesi
    cildin buz cehennemi
    kalk ayağa ey şehir
    Nasır-ı Hüsrev olsun yeniden şahid
    düştüğün yerden doğrul
    dikil de süpür ey
    namert çelmeleri

    GiYAN MEVSiMi

    gönül göğsün gülüydü
    gülün göğsünde bahçe
    tarihin mezarlığı höyükler
    anlatsın çilekeş destanımızı
    gözü, değdiği yeri
    derinden deşen erler
    vursun bağrın teline
    vursun döşüne döşüne
    öksüz Diyarbekir’in
    Dicle’nin yuttuğu çocuklar

    hey yavrum hey de ne hey
    aç, avaz, üryan
    yetimleri ısıtmaz hiçbir yorgan
    yaşamadan bildim ki
    yaşamayan bilemez
    gel gör ne ateşler ne buzullarla
    ölüm dansında leylim
    içerimde, dışarıyı hapseden
    sevdan, kıyama durur
    sevdan ki Amedî
    sevdan ki dinmez

    Cemilpaşa konağında
    çığlıklar dolaşır
    çığlıklar ki etten bir duvar
    azimli antenine hoyrat gevherin
    kuşların uçuşurken ki
    toplu kanat sesleri
    giyan der durur bahçende
    giyan; der, durur

    BARIŞIN KEVOKLARI

    Karacadağ’da eriyen karın
    şelalesi duyulur Çınar’da
    Cahit Sıtkı’nın serçeleri
    Ahmed Arif’in yuvalarında
    Sezai Karakoç mısraları
    gezer durur, hevesli
    kadim Suriçi sokaklarında

    gözlerin ki gitmez
    bitkin gözlerimden
    gözlerin ki kafesime can
    gözlerin ki bitmek bilmez
    bir çift menfez aynalarda
    hücremde neşen
    sözümde yüzün
    güzümde közün, özümde tözün
    severim zulamdan içeri
    toylar, efkara döner

    kabir böcekleri dolar
    gariban, yaralı kederlere
    Kürdistan çiçekleri sarar
    Kürd çocuklarının
    kardeşlik türküleri haykıran
    safderun yüzlerini
    bu savaş ölmeli, bu savaş ölmeli
    durun siz candaşsınız
    bu savaş ölmeli
    bu savaşı, bu barış öldürmeli
    düşün, ne güzel cinayet
    ne civan katliam

    SERHiLDAN

    ıslıklar, çığlıklara karışır
    kan kusar Zilan Deresi
    kafataslarında beyinler erir
    patlar yürekler kafeslerinde
    hasret tüter Tendürek
    zulüm taşar süngüler
    iblisin demir kartları
    biçer masumları, deşer rahimleri
    beşikte bebeleri, kimsesiz pirleri

    gırtlağına kadar ceset
    ah dolar Zilan Deresi
    şimdi nereye gitsen ağrı
    şimdi nereyi görsen acı
    hıçkırır mitralyözler
    namlusunu mazlumlara çeviren
    şeytancıklar yüzünden
    ölü çocuklara tecavüz eden
    ırkçı zabitlerden alçağını
    görmedi kederli anadolu

    faşist teröristlerin ihaneti
    kalleşçe yaktı kardeşliği
    onarmak erlere düşer
    sabırla, umutla, sevgiyle
    budur soylu metanet
    budur kahpeliğe beşkardeş
    gel sen de katıl bize
    indir putların kör çehresine
    adil, vakur bir sille
    2 ...
  36. blog

    118.
  37. gecenin şiiri

    12421.
  38. ROZA

    Yoldular, soydular, kırıştılar
    insanı insanla yıktılar
    Aşna fişne iskandiller ağında
    Bıçkınları puluçlarla oydular

    Adındır, dudağımda asırlık
    Esrarına amade yalım
    Adındır, terk etmez, sıddık
    Vurur yumruğunu
    Sadrıma sadrıma
    Hücremin başkenti suskunluğun

    Gözlerin, yalın kılınç
    Gözlerin ıssız, kallavi
    Bir benim şimdi
    Firari sensizliğin belasında
    Bir benim tütsülü
    Voltalı ahrazlığa

    Şimdi yürek yorgun
    Virane, ıssız
    Ansızın yaşlanmış bir gecede
    Yaşlanmış canına kadar
    Orostopolluk
    Sırtlanca, sefil
    Yığınların tenhasında savrulmuş
    Yırtılmış bir hecede
    Kursağıma avazın gelmiş

    Sevmişem, şahidim dağlar
    Sevmişem Allah’ına kadar
    Ölünceye dek değil
    Ölümden sonra da
    Yeşerinceye değin
    Tutuşan ellerimiz
    Seni yangın bağrımın
    Avlusuna gömmüşem

    B.Y.
    0 ...
  39. bilal yavuz

    14.
  40. HiVDA

    Kül yutmaz kevaşeler hanında
    Hancıyı vurmuş gibi yürek
    Şimdi unutulmuş bir marştadır
    Mavzerlerde mermiler hazan
    Bir umuttur alnımızın çatında

    Sevdalanmış sedanda salıncaklar
    Ay ışığı kokar derin kuyuların
    Gül Hivda… Gülşen Hivda…
    Sen bende hür, ben sende parya
    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
    Çarkına tükürmüşüz bir kere
    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
    Ne çiçektir biliriz
    Kokoz kokorozlar da

    Vardakostalar zamazingo
    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
    Zartayı çekmiş yiğitler
    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
    Sigortası atmış janti yürekler
    Bilenmiş zırzoplara
    Puskun, kıvam bekler

    Ranzam, zulam, soluk resmin
    Saplanır soluğuma
    Can Hivda… Canan Hivda…
    işte böyle yazıyorum canına
    Hatıran mermidir damarımda
    Dışarda çılgın bir bahar
    içerde hep kış mevsimi

    LEYLAN

    Ilgım ılgım açar yediverenler
    Ambarlarda yeşerir hamal fidan
    Görsen her biri bir filinta
    Pahabiçilemezdir burada alınteri
    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
    Komşuluk destandır antik katlarda
    Seni namusluca sevmeyi
    ilkin buralarda öğrendim
    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
    Memleketim gibi ak alınları vardır

    Sen hep o küçeden gelirdin canıma
    Eserdi terütaze hivbanu nefesin
    Arzuhalcim, kadife karanfilim
    Daya endamını santimantal bağrıma
    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
    Can feryad, can figan, can yangın yeri
    Bayramlar, matemlere sapmış
    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
    Anlarsın zehir zıkkım geceleri
    Anlarsın, netameli oyundur, heba
    Vurulur denizin, ırmaklarınca

    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
    için için tüter kuyumda bir yara
    Birden hüzünlenir bütün avlular
    Cümle vadilerde zılgıtın kopar
    Derin mutsuzluğun türküsüdür
    Eser, eser korkunç albenin
    Çekilir sürgüler demir koyaklara
    Çekilir hayalimden asi bakışın
    Gömülürüm kendime bir başına
    Tek başına hırgür sensizliğim
    Leylanım, nupelda pervinim

    Bilal YAVUZ Şiirleri
    0 ...
  41. yaşar kemal

    405.
  42. ROZA

    Yoldular, soydular, kırıştılar
    insanı insanla yıktılar
    Aşna fişne iskandiller ağında
    Bıçkınları puluçlarla oydular

    Adındır, dudağımda asırlık
    Esrarına amade yalım
    Adındır, terk etmez, sıddık
    Vurur yumruğunu
    Sadrıma sadrıma
    Hücremin başkenti suskunluğun

    Gözlerin, yalın kılınç
    Gözlerin ıssız, kallavi
    Bir benim şimdi
    Firari sensizliğin belasında
    Bir benim tütsülü
    Voltalı ahrazlığa

    Şimdi yürek yorgun
    Virane, ıssız
    Ansızın yaşlanmış bir gecede
    Yaşlanmış canına kadar
    Orostopolluk
    Sırtlanca, sefil
    Yığınların tenhasında savrulmuş
    Yırtılmış bir hecede
    Kursağıma avazın gelmiş

    Sevmişem, şahidim dağlar
    Sevmişem Allah’ına kadar
    Ölünceye dek değil
    Ölümden sonra da
    Yeşerinceye değin
    Tutuşan ellerimiz
    Seni yangın bağrımın
    Avlusuna gömmüşem

    BEJNA

    Gözlerin savruk bozkırlar
    Gözlerin hoyrat
    Ceylansı, afacan
    Sevimli taraçalar koylarda
    Kalyonlar kanyonlarda
    Herkesten sakladığım
    Künyeni sayıklar
    Gözlerin, gözlerin jiyan

    Perçemin pençeler canı
    Perçemin perva
    Vahim, amansız
    Çitlembikler taç olmuş saçlarına
    Cimcime sekseklerin
    Otağıma volkandır

    Fezan; behişt, benefşe
    Fezan saflık, insaniyet
    Sen bana gürül gürül memleket
    Ben sana hep gurbet kalmışım

    Biz bizde Diyarbekir
    Biz bizken masumiyet
    Biz bizsizsek esaret
    Bir gün sen de anlarsın
    O gün sen de ağlarsın

    Rengin nasıl da ateş Bejna
    Teninde nehirler ve başaklar
    Gülüşün nasıl da mermi
    Nasıl da hançer bakışın

    Vefakâr boranlara
    Harfsiz vasiyetimdir
    Kurutunca yokluğun
    Beni simana gömsünler

    SEVDE

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Fersiz toprağın koynu
    Fersiz, yetim, analar
    Kuş uçan, kervan geçen
    Bostanlar ölgün şimdi
    Ölgün Dicle denizi

    Ve çakırkeyif buğdaylar
    Kahyalar körkandil çeper
    Mösyölerde bir kültür
    Nankör çıyanlık
    Kepenekler mahzun
    Bağlamalar öksüz
    Kalleşlik mazinin töresine
    Şimdi âdet diye bellenen
    Hicapsız ikirciklik

    Heybesiz bulvarlarda
    Cartalı haybeciler salınır
    Dümenci dubaralar
    Ertekeden nümayiş
    imam kayığındayız sürgit
    Façalar çiğnedik muttasıl
    Erce, âdil, hilesiz
    Bundandır kavlimizden kaçışı
    Geçmişi tam kınalı
    Piyazcı sendikalar
    Kaparoz puştlarının

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Cana bir çınar gerek
    Yüreğin, yüreğin gibi serin
    Derin kuyular içim
    Mars olmuş, dumanaltı
    Kaybolmuşam, gel artık
    Karışsın közlerimiz
    Karışsın yeşil…

    HiVDA

    Kül yutmaz kevaşeler hanında
    Hancıyı vurmuş gibi yürek
    Şimdi unutulmuş bir marştadır
    Mavzerlerde mermiler hazan
    Bir umuttur alnımızın çatında

    Sevdalanmış sedanda salıncaklar
    Ay ışığı kokar derin kuyuların
    Gül Hivda… Gülşen Hivda…
    Sen bende hür, ben sende parya
    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
    Çarkına tükürmüşüz bir kere
    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
    Ne çiçektir biliriz
    Kokoz kokorozlar da

    Vardakostalar zamazingo
    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
    Zartayı çekmiş yiğitler
    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
    Sigortası atmış janti yürekler
    Bilenmiş zırzoplara
    Puskun, kıvam bekler

    Ranzam, zulam, soluk resmin
    Saplanır soluğuma
    Can Hivda… Canan Hivda…
    işte böyle yazıyorum canına
    Hatıran mermidir damarımda
    Dışarda çılgın bir bahar
    içerde hep kış mevsimi

    LEYLAN

    Ilgım ılgım açar yediverenler
    Ambarlarda yeşerir hamal fidan
    Görsen her biri bir filinta
    Pahabiçilemezdir burada alınteri
    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
    Komşuluk destandır antik katlarda
    Seni namusluca sevmeyi
    ilkin buralarda öğrendim
    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
    Memleketim gibi ak alınları vardır

    Sen hep o küçeden gelirdin canıma
    Eserdi terütaze hivbanu nefesin
    Arzuhalcim, kadife karanfilim
    Daya endamını santimantal bağrıma
    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
    Can feryad, can figan, can yangın yeri
    Bayramlar, matemlere sapmış
    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
    Anlarsın zehir zıkkım geceleri
    Anlarsın, netameli oyundur, heba
    Vurulur denizin, ırmaklarınca

    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
    için için tüter kuyumda bir yara
    Birden hüzünlenir bütün avlular
    Cümle vadilerde zılgıtın kopar
    Derin mutsuzluğun türküsüdür
    Eser, eser korkunç albenin
    Çekilir sürgüler demir koyaklara
    Çekilir hayalimden asi bakışın
    Gömülürüm kendime bir başına
    Tek başına hırgür sensizliğim
    Leylanım, nupelda pervinim

    Bilal YAVUZ Şiirleri
    0 ...
  43. ibrahim tenekeci

    151.
  44. iyi bir insan, akp'yi savunmasa daha iyiydi ama neyse, vakti zamanında birbirimize iyi sözler de söyledik, tartıştık da, yine de severim kendisini, Allah selamet versin.
    2 ...
  45. fatih tezcan a hakaret eden tipler

    5.
  46. halkı tahrik edenler eninde sonunda hapsi boylar deyin fatihinize vazgeçsin fitneden.
    0 ...
  47. korona israil

    1.
  48. siyonistler yaymış koronayı armagedon hevesiyle...
    0 ...
  49. şeytana tapan sözlük yazarları

    8.
  50. ebedi cehennemde yanacaklar inşallah.
    0 ...
  51. rasulullah

    2.
  52. SiYER MEVSiMi

    asıl şimdi ıssız
    Tihâme çölleri
    âlemi bağrı yanık
    bırakıp gittiğinden beri
    sadıklara şahid
    Akabe körfezi
    şahid peygamberlere Usfân vadisi

    acı Tifle kuyusu
    tattığından beri mübarek yudumu
    yüzyıllardır nasıl da tatlı
    bir de göklerden bak Mescid-i Haram
    nasıl da atan beyaz bir yürek

    kalbim Şuayb mağaraları
    fışkırır içimde on iki pınar
    çağıldar sesinde
    mazlum on iki imam
    ham taşlardan bir Musa mahareti
    vadideki sunak

    dağlara yontulmuş heybetli evler
    şimdi bir mezar gibi miras ibret-i aleme
    kurudu tapılan Eyke ağacı
    kahroldu yedi fal okları
    yerinde yeller esiyor putların
    şimdi bir mezartaşı Petra

    yeşil demirli cami pencereleri
    zıvanadan çıkarmaz aşk kendini
    Busra serinliğinde
    hacılardan gelen esans kokuları
    çağın erdemliler sözleşmesi

    saraylar sarayı Nur Dağı
    tahtların tahtı Hira
    bizim kahramanlarımız
    pelerinli değil sarıklıydı
    zırhlı değil cübbeli
    sonuna kadar Rabbine güvenen

    Ahbeşeyn Dağının
    Ninova Cinleri
    alır Resulullah duası
    Mirac kokar rüzgar
    vadiler, koylar, semalar

    sırlar sırrının beşiğinde
    aşkın son sedirinde
    gönül gördüğünü yalanlamadı
    gönül gördüğünü yalanlamadı
    gönül gördüğünü yalanlamadı

    Biat Mescidindeki kadim tablet
    kadar yetim şimdi yorgun yüreğim
    girdiği evi mabed kılan adamlarca

    yükselen çadırlar aşkına
    çalkalanır Kudeyd vadisi
    sevilmekler boy atar
    böylece kazandılar
    alemlere rahmet güle
    dost akşamlayanlar

    selam Uhud dağına
    selam Fuad Dağına
    selam Bedir kuyularına

    yetim bir hüzündür Ebvâ
    serilmiş soframızın göğünde
    dokunaklı Ayneyn tepesi

    umudun yorganına
    sarılan yüreklerde
    Takva Mescidinin sarsılmaz ilkliği

    yetimlerin en güzeli
    satın almış arsayı iki yetimden
    Mescid-i Nebi için

    Hakk hükümranlığına
    ne muhteşem bir bürhan
    Kıbleteyn Mescidi

    gazveler ve keşif seriyyeleri
    sadakatin başkenti
    gazâ meydanlarıydı
    aşkın kâbesi
    komutanlar komutanı Resulullah

    toprağa düşen
    bir kozalaktan
    kocaman bir âlem yaradan Allah
    tarifleri aciz bırakacak kadar
    sonsuz büyüktür

    akın akın melek ordularının
    indiği görklü zirve
    dile gelsin de sarsılsın göğümüz
    Rabbini zikreden rüzgar sesleri
    görsel bir ziyafet kum taneleri
    Arafat kokan
    Üveys hırkası
    şahlandırır gurbetlerde hasreti

    abdullahların kökten doğruluşu
    haccac-ı zalimlerin elim sonu

    kadim bir sancaktır Ariş Mescidi
    vakarlı minareleriyle
    hatırlatır mübarek şehadet parmağını
    heybetli hünkarımızın

    Uhud dağı sever bizi
    biz de Uhud dağını

    insan bir dağla kardeş olur mu hiç
    kardeş dağlarımız var bizim
    kardeş ırmaklarımız
    kardeş yıldızlarımız göklerde

    dosttur cümle âlemler
    daim Hakk dostlarına

    haykırıyor çağın abdullahları
    okçular tepesini terk etmeyin
    kanmayın o deccal saatine

    işte aslanlar gibi Hamza Mescidi
    üfler durur sırlar sırrını
    hurmalıklarda şehadet kokusu

    kırılır Fadîh beytinde
    bütün şarap testileri
    düşer Marid kalesi

    Ahzab gazvelerinde
    bir yokuştur yaşamak
    hendeklerde akan cennet rüzgarı

    korkudan ağza gelmiş kalpler
    düşmanın kalbine kazınmış panik
    Safrâ ile Bettâr en önde

    bir anıt gibi yükselir Hudeybiye
    mazinin mübarek sesleri
    uğuldar sımsıcak atmosferinde

    selam olsun biat sıddıklarına
    Necaşi ve Haris ve Münzir
    Umman krallarına

    boyun eğen hükümdarlara selam
    ve başkaldıran
    firavunlara lanet

    efendimin rahmet mektuplarında
    oysa felah reçetesi cihanın

    mübarek mancınıklar
    ne sanatsal deşmişti
    siyonist Hayber surlarını
    bir nefhada sevinen hurma bahçeleri

    göklere yükselen sancak
    yankılanır Mûte zaferi

    Zeyd ve Cafer ve Revaha
    rahmet eylesin Rahman
    ve işte Seyfullah orada
    ellerinde dokuz kılınç kırılan

    hüzünlü Uhud gününde
    hakikatin safında olmak ister gibi
    vuruyor hakkın hasmına

    Diyarbekir’in Süleyman mabedinde
    yüzyıllardır akan bereketli sular
    Halid’in şehadete olan
    cezbedar sevdası sanki

    dönüp dönüp vuruşanlara
    tozu dumana katanlara
    selam hak için durmayanlara

    Kureyşliler sana verdikleri
    sözde durmadılar
    seninle yaptıkları sağlam
    anlaşmadan caydılar

    kınından sıyrılmış dolunay
    gibi şakıyan zağlı kılınçlar

    uzaya uzanan bir sancak sanki
    mübarek fetihle Mekke
    serden geçmiş beş birlik beş koldan
    akıyor cihad nehri
    mükerrem sokaklarında

    işte aşkın asâsı
    işte devrilen yüzlerce sanem
    çünkü bir kez geldi mi hak
    bâtıllar yokluğa
    mahkum daima

    cahiliye adetleri
    şerli kan davaları
    saptıran cümle bidatler
    şimdi kutlu ayağın altında
    şimdi aşka her yatsı Kadir Gecesi

    bir çığlıktır Huneyn vadisi
    civarında bir avuç ashab kalmışken
    bineğini gavurun üstüne süren Resulullah
    O ki alemlerin en cesur Abdullahı
    bir ay mesafedeki
    düşmana korku salan

    kalbini tam kaplamış Allah sevdası
    aşkın evine dönmüş cihad meydanı

    mübarek avucunda
    gülleye dönüşen çakıl taşları
    yağarken üzerine düşmanların
    savaşın seyrini
    değiştiren mucize

    aşıklarını yalnız bırakmaz Hakk
    iniyor görülmemiş melek orduları

    zaferler zaferleri kovaladı
    kınından sıyrıldı Huneyn Günü

    ne güzel bir şahid Hüda Yolu
    ne şanlı bir fetih Taif Fethi

    cesaretin nişanesi Tebûk Gazvesi
    esaretin hengamesi bitmekteydi
    putları patlatma seriyyeleri
    bir öğüttür şu çağdan bu çağlara

    bir peygamber bir sıddık ve üç şehid
    Salih’in kentlerinden geçer iken

    konuştu Rabbini en çok seven
    Yürek hazretleri
    “nefsine zulmedenlerin yurduna
    ancak ağlayarak girin ki
    onlara isabet eden musibet
    sizlere isabet etmesin”

    kaybedecek neyin var
    zincirlerinden başka
    ey çağın müslümanı
    işte Saadet Asrı
    işte zekat memurları
    işte adil yasaların yargıçları
    kılınçların gölgesinde gör orjinali
    gör olman gerekeni

    Sevr mağarasında
    örülen ankebut ağlarının
    üstünden henüz on yıl geçmemişken
    kadim islamiyeti
    koca Arab yarımadasına
    hakim kılanı tesbih et

    Sevgililer Sevgilisi ki
    unutma vefat vaktini
    maziden son anlarına değin
    damarlarında dolaşan zehri
    yine bir yahudi etlere zerk etmişti

    suya dalan mübarek eller
    kademli vechine sürülen
    ölümün sekeratı vardır ölümün
    mukaddes yolculuk nereye
    Er-refîki’l-a’lâ!

    kim Rahmân’a tapıyorsa
    bilsin ki Rahîm ölümsüzdür

    evet Hû gitti
    ama sünnetiyle yanında gibi
    hicrî 1440 yerinden
    Hakikat Medeniyetinin
    emin yiğitlerinin

    ölmeden ölmeyenler
    dirilmeden dirilemezler

    bilal yavuz
    1 ...
  53. hazreti muhammed

    2928.
  54. SiYER MEVSiMi

    asıl şimdi ıssız
    Tihâme çölleri
    âlemi bağrı yanık
    bırakıp gittiğinden beri
    sadıklara şahid
    Akabe körfezi
    şahid peygamberlere Usfân vadisi

    acı Tifle kuyusu
    tattığından beri mübarek yudumu
    yüzyıllardır nasıl da tatlı
    bir de göklerden bak Mescid-i Haram
    nasıl da atan beyaz bir yürek

    kalbim Şuayb mağaraları
    fışkırır içimde on iki pınar
    çağıldar sesinde
    mazlum on iki imam
    ham taşlardan bir Musa mahareti
    vadideki sunak

    dağlara yontulmuş heybetli evler
    şimdi bir mezar gibi miras ibret-i aleme
    kurudu tapılan Eyke ağacı
    kahroldu yedi fal okları
    yerinde yeller esiyor putların
    şimdi bir mezartaşı Petra

    yeşil demirli cami pencereleri
    zıvanadan çıkarmaz aşk kendini
    Busra serinliğinde
    hacılardan gelen esans kokuları
    çağın erdemliler sözleşmesi

    saraylar sarayı Nur Dağı
    tahtların tahtı Hira
    bizim kahramanlarımız
    pelerinli değil sarıklıydı
    zırhlı değil cübbeli
    sonuna kadar Rabbine güvenen

    Ahbeşeyn Dağının
    Ninova Cinleri
    alır Resulullah duası
    Mirac kokar rüzgar
    vadiler, koylar, semalar

    sırlar sırrının beşiğinde
    aşkın son sedirinde
    gönül gördüğünü yalanlamadı
    gönül gördüğünü yalanlamadı
    gönül gördüğünü yalanlamadı

    Biat Mescidindeki kadim tablet
    kadar yetim şimdi yorgun yüreğim
    girdiği evi mabed kılan adamlarca

    yükselen çadırlar aşkına
    çalkalanır Kudeyd vadisi
    sevilmekler boy atar
    böylece kazandılar
    alemlere rahmet güle
    dost akşamlayanlar

    selam Uhud dağına
    selam Fuad Dağına
    selam Bedir kuyularına

    yetim bir hüzündür Ebvâ
    serilmiş soframızın göğünde
    dokunaklı Ayneyn tepesi

    umudun yorganına
    sarılan yüreklerde
    Takva Mescidinin sarsılmaz ilkliği

    yetimlerin en güzeli
    satın almış arsayı iki yetimden
    Mescid-i Nebi için

    Hakk hükümranlığına
    ne muhteşem bir bürhan
    Kıbleteyn Mescidi

    gazveler ve keşif seriyyeleri
    sadakatin başkenti
    gazâ meydanlarıydı
    aşkın kâbesi
    komutanlar komutanı Resulullah

    toprağa düşen
    bir kozalaktan
    kocaman bir âlem yaradan Allah
    tarifleri aciz bırakacak kadar
    sonsuz büyüktür

    akın akın melek ordularının
    indiği görklü zirve
    dile gelsin de sarsılsın göğümüz
    Rabbini zikreden rüzgar sesleri
    görsel bir ziyafet kum taneleri
    Arafat kokan
    Üveys hırkası
    şahlandırır gurbetlerde hasreti

    abdullahların kökten doğruluşu
    haccac-ı zalimlerin elim sonu

    kadim bir sancaktır Ariş Mescidi
    vakarlı minareleriyle
    hatırlatır mübarek şehadet parmağını
    heybetli hünkarımızın

    Uhud dağı sever bizi
    biz de Uhud dağını

    insan bir dağla kardeş olur mu hiç
    kardeş dağlarımız var bizim
    kardeş ırmaklarımız
    kardeş yıldızlarımız göklerde

    dosttur cümle âlemler
    daim Hakk dostlarına

    haykırıyor çağın abdullahları
    okçular tepesini terk etmeyin
    kanmayın o deccal saatine

    işte aslanlar gibi Hamza Mescidi
    üfler durur sırlar sırrını
    hurmalıklarda şehadet kokusu

    kırılır Fadîh beytinde
    bütün şarap testileri
    düşer Marid kalesi

    Ahzab gazvelerinde
    bir yokuştur yaşamak
    hendeklerde akan cennet rüzgarı

    korkudan ağza gelmiş kalpler
    düşmanın kalbine kazınmış panik
    Safrâ ile Bettâr en önde

    bir anıt gibi yükselir Hudeybiye
    mazinin mübarek sesleri
    uğuldar sımsıcak atmosferinde

    selam olsun biat sıddıklarına
    Necaşi ve Haris ve Münzir
    Umman krallarına

    boyun eğen hükümdarlara selam
    ve başkaldıran
    firavunlara lanet

    efendimin rahmet mektuplarında
    oysa felah reçetesi cihanın

    mübarek mancınıklar
    ne sanatsal deşmişti
    siyonist Hayber surlarını
    bir nefhada sevinen hurma bahçeleri

    göklere yükselen sancak
    yankılanır Mûte zaferi

    Zeyd ve Cafer ve Revaha
    rahmet eylesin Rahman
    ve işte Seyfullah orada
    ellerinde dokuz kılınç kırılan

    hüzünlü Uhud gününde
    hakikatin safında olmak ister gibi
    vuruyor hakkın hasmına

    Diyarbekir’in Süleyman mabedinde
    yüzyıllardır akan bereketli sular
    Halid’in şehadete olan
    cezbedar sevdası sanki

    dönüp dönüp vuruşanlara
    tozu dumana katanlara
    selam hak için durmayanlara

    Kureyşliler sana verdikleri
    sözde durmadılar
    seninle yaptıkları sağlam
    anlaşmadan caydılar

    kınından sıyrılmış dolunay
    gibi şakıyan zağlı kılınçlar

    uzaya uzanan bir sancak sanki
    mübarek fetihle Mekke
    serden geçmiş beş birlik beş koldan
    akıyor cihad nehri
    mükerrem sokaklarında

    işte aşkın asâsı
    işte devrilen yüzlerce sanem
    çünkü bir kez geldi mi hak
    bâtıllar yokluğa
    mahkum daima

    cahiliye adetleri
    şerli kan davaları
    saptıran cümle bidatler
    şimdi kutlu ayağın altında
    şimdi aşka her yatsı Kadir Gecesi

    bir çığlıktır Huneyn vadisi
    civarında bir avuç ashab kalmışken
    bineğini gavurun üstüne süren Resulullah
    O ki alemlerin en cesur Abdullahı
    bir ay mesafedeki
    düşmana korku salan

    kalbini tam kaplamış Allah sevdası
    aşkın evine dönmüş cihad meydanı

    mübarek avucunda
    gülleye dönüşen çakıl taşları
    yağarken üzerine düşmanların
    savaşın seyrini
    değiştiren mucize

    aşıklarını yalnız bırakmaz Hakk
    iniyor görülmemiş melek orduları

    zaferler zaferleri kovaladı
    kınından sıyrıldı Huneyn Günü

    ne güzel bir şahid Hüda Yolu
    ne şanlı bir fetih Taif Fethi

    cesaretin nişanesi Tebûk Gazvesi
    esaretin hengamesi bitmekteydi
    putları patlatma seriyyeleri
    bir öğüttür şu çağdan bu çağlara

    bir peygamber bir sıddık ve üç şehid
    Salih’in kentlerinden geçer iken

    konuştu Rabbini en çok seven
    Yürek hazretleri
    “nefsine zulmedenlerin yurduna
    ancak ağlayarak girin ki
    onlara isabet eden musibet
    sizlere isabet etmesin”

    kaybedecek neyin var
    zincirlerinden başka
    ey çağın müslümanı
    işte Saadet Asrı
    işte zekat memurları
    işte adil yasaların yargıçları
    kılınçların gölgesinde gör orjinali
    gör olman gerekeni

    Sevr mağarasında
    örülen ankebut ağlarının
    üstünden henüz on yıl geçmemişken
    kadim islamiyeti
    koca Arab yarımadasına
    hakim kılanı tesbih et

    Sevgililer Sevgilisi ki
    unutma vefat vaktini
    maziden son anlarına değin
    damarlarında dolaşan zehri
    yine bir yahudi etlere zerk etmişti

    suya dalan mübarek eller
    kademli vechine sürülen
    ölümün sekeratı vardır ölümün
    mukaddes yolculuk nereye
    Er-refîki’l-a’lâ!

    kim Rahmân’a tapıyorsa
    bilsin ki Rahîm ölümsüzdür

    evet Hû gitti
    ama sünnetiyle yanında gibi
    hicrî 1440 yerinden
    Hakikat Medeniyetinin
    emin yiğitlerinin

    ölmeden ölmeyenler
    dirilmeden dirilemezler

    bilal yavuz
    1 ...
  55. fatih tezcan a işlem başlatılsın kampanyası

    16.
  56. kesinlikle olmalı diyenler favlasın sayımızı bilelim.
    1 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük