'kahvaltı' dendiği zaman akılda beliren ilk şeydir. Benim aklımda walter jr. Beliriyor la. Allah belasını vermesin, ne ergen atarlar yapardı o kahvaltı masasında. Zaten tüm diziyi o masanın etrafında geçirdi garibim.
'insan insana bunu yapar mı' dedirtecek şekilde öldürülmek istenen pis lanet insanlardır.
* her başlıkta her ortamda istikrarlı biçimde ırkçılık, muhalefet, yandaşlık, yalakalık gözeten,
* kendi çapında küçük de olsa bir rant elde etmek için toplumsal duyarlılık gerektiren ancak aynı zaman unutulmaması da gereken olayların ardından birkaç günlüğüne sosyal paylaşım organlarında, sözlüklerde ve forumlarda asıp kesen, hesap soracağını söyleyen, unutursa kalbinin kuruyacağını iddia eden, 3-4 günlüğüne profil fotoğrafını/ikonunu değiştiren; ilgi topladıktan sonra da hayatını tozpembe yaşamaya, düzenin içinde kukla olarak yaşamaya devam eden,
* birinin yanında başka, ötekinin yanında bambaşka konuşan, iki yüzlü davranan; kimi zaman da adi şekilde laf taşıyan,
* seni kardeş gibi gören,sevgilisi de olan insana, ' sen benim kardeşimsin ' diyip biraz sonra yavşayan, 'başkalarıyla konuşunca seni aldatıyormuş gibi hissediyorum' diyen, fırsat peşinde koşan,
* kadını malı mülkü gibi gören, her akşam evine sarhoş gelen, oğluna kızına sayısız hakarette bulunan, tüm ailesine kaba kuvvet göstermeyi erkeklik sanan,
* 'tek amacımız dini konularda halkımızın bilinçlenmesi, allah rızası için bu işi yapıyoruz' diyip paranın ve malın mülkün dibine vuran,
* kimi zaman yalan yanlış bile olan ''şuna şuna şu kadarlık yardımda'' bulundu haberlerini kendi eliyle medyaya yayan sonra da '' bilgim dahilinde olmadı, bir elin verdiğini diğer el bilmemeli'' diyebilen,
* insanların vicdanını, hürriyetini ve hislerini para yoluyla satın almak isteyen
* ve tüm bunları yaparken en ufak da olsa yüzü kızarmayan, insanlığından utanmayan, pişkinlik gösteren arsız ve riyakar insanlardır.
Aşk mektupları elbette yakılmalı,
geçmiş en soylu yakacaktır.''
(Nabokov) Muhabbet kuşumuz öldü
Arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir
sonbahar bırakarak
Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir
kimi zaman
Acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur Pollyanna Uyuyamadığım gecelerin sabahında
Gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah
ezanları
Fırtına ters çevrilen şemsiyelere
benzerdi Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi...
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
Birkaç kış geçti Pollyanna
Ben hep mahzun kaldım. Kocaman bir kardan adam yaptı içime
bir çocuk şair
Tuhaf şarkılar mırıldanarak: Şiirime
kenar süsü olsam ben
Bir kenar süsünün gülü olsam ben
Sarı deftere tuttuğum bir günlük Aşk olsam ben... Sonra yazları
Yaseminlerle sarmaş dolaş bir
balkonum oldu
Balkon yaseminlerle sevişirdi
Rüya hülyayla sevişirdi.
Ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında
Geceyle sevişirdim.
Bir davet gibi otururdum balkonda
Bir beyaz örtü gibi sarardım acılarımı
başıma
Ben sevgilisi çile olan bir gelindim Pollyanna
Gel derdim gel, kim olursan ol yine gel...
Çiçekli bir düğün davetiyesi gibi
otururdum balkonda
Yıldızlar ürkerdi, titrerdi davetimden
Ayın etrafında beyaz bir hale dönerdi. Bileklerimi uzatırdım çıplak, beyaz ve
inca
Işıktan bir kelepçe istedim yüz
görümlüğü olarak Pollyanna.
Secde eden alnımı,
Şarap içen dudağımla öpmek istedim. Dizlerimde ve dirseklerimde nasır tutan
arayışımı
Beyaz bir merhemle ovmak istedim.
Beyaz bir günahtır aramak kimi zaman
Pollyanna... itiraf etmek gerekirse
Domates-biber biçiminde tuzluklar
aldım pazardan
Kalp şeklinde kültablaları
Kalbimde söndürülmüş birkaç sigaradan
kalan kül Yetmezdi yeniden doğmaya.
Orhan Gencebay dinledim itiraf etmek
gerekirse
Bedelini ödedim ama Pollyanna
itiraf artık tedavülden kalkmış bir kağıt
para. Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı
Pollyanna
Çimento, demir, çamur...
Duvarlarımı şiir ve türkü söyleyerek
sıvardım.
En üst kattan düşerdim her gün Esmer bir işçi gibi dilini bilmediğim bir
dünyaya
Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı
Pollyanna
Sana ve mutluluğa yazılmış
mektuplarıma Cevap beklediğim zamanlarda. Benim bir köyüm olmadı.
Hiçbir şehir karlı sokaklarıyla bana
Pazen gecelik giymiş bir anne gibi
sarılmadı.
istanbul’u evlat edinsem
Benimsemezdi nasıl olsa otuz yaşında bir anneyi
Yüzyıllarca yaşamış bir çocuk olarak.
Mütemmim cüz olamadım hiçbir aşka
Pollyanna
Bir kitaba bir cüz olamadım.
Yukarıdan aşağı, yedi harfli battal boy bir intiharı denedim.
Hiçbir bulmacayı tamamlayamadım.
Bir kediyi okşasam ellerim yumuşardı
Biri okşasam bir yumuşardı.
Bire “BiR” olamadım. Fırfırlar olmalıydı oysa hayatımın
kenarında Pollyanna
Kırmızı puanlı bir şiir olarak uyumalı,
mor puanlı
uyanmalıydım.
Pişman olmamalıydı orada olmalarından yeşil farbelalarım.
Bir çingenenin çıkardığı dil olmalıydı
şiirlerim. Sana bu son mektubu,
Artık senden mektup beklemediğimi
söylemek için
yazıyorum Pollyanna
son şiirini yazmaya cesaret edememiş
bir şair olarak.